Aşk eylem ister
Eylem cesaret.
Öksüz oğlan göbeğini kendi keser
Her yer çalılıktı
Tepelerde tek tük ağaçlar vardı
Bağırdı duyulmadı
Biliyordu
Dağlar sesleri içine atar
Yankı vermezdi dilsiz kayalar
Bir daha bağırmadı
Yağmur yağdı yağacaktı
Dağlara kara bulutlar akıyordu
Mahcup ve ağlamaklıydı
Ya Allah ya Muhammed
Ya Hızır yetiş diyebildi
Kayalarda doğurdu.
Debelendi durdu bebek
Dolandı çalılara
Keskin bir taş
Kesti göbek bağını
Boğuşacak çok zamanı olacaktı
Önce karnı doymalıydı
Ağladı kıpkırmızı
Yetişti geldi Hızır
Kan kardeşi oldular
Dört kollu, dört bacaklı
Çift nefesli oldular.
Karşı dağlarda yankılandı ses
Duyuldu kıl çadırda
İki tepe arasında kısıkta
Yaşlı bir kadın
Çobanlık yapıyordu
Birkaç keçisi vardı
Bir de
Ana geyik ala geyik
Yamaca doğru çıktılar
Keçileri çağırdılar
Keçiler cevap verdi
Duyulan ses bu değildi
Sese doğru yöneldiler
Ardıç dibinde kayalarda
Bir bebek ağlıyordu
Koştular kucakladılar
Bu onun kaderiydi.
Taa ileride bir kurt
Taşlıklı set başında
Bıçak gibi duruyordu
Hareketi izliyordu
Aşağıda üç beş çakal
Çalıların arkasında
Sindiler çıktılar
Sindiler çıktılar
Sağa sola pavkırdılar.
Çayır çimen düzlükte ak çadırlar vardı
Karların arasından sular çağlıyordu
Su içmeye inmişti yılkı atları
Tepelerin en üstündeki
Ak pak kayada bir kartal
Uçmaya hazırlanıyordu
Yükseklik mi yoksa
Cesaret mi açıyordu bir kuşun kanadını
Az ilerideki taşlıklı yerde
Birkaç kınalı keklik
Yürüyüş öğreniyordu
Bu muydu?
Yükseklerde palazlanıp
Düz ovada av olmak
Bu muydu
Keklik gibi haklanmak
Dağ kedisi
Sokaklarda olur muydu?
Kasabada Panayır zamanıydı
Sergilerde naylon tabaklar, naylon örtüler
Çekik gözlülerin icadı diye
Kırılmaz, paslanmaz, ıslanmaz diye,
Tezgahlara vura vura
Avaz avaz panayırcılar
Naylonu tanıtıyorlardı
Kiloyla naylon satıyorlardı.
Çay kenarında oğlak çevirmeleri, saç kavurmalar
Pehlivanlar çayırda
Kispet yağlıyorlardı
Ah o çadırlardaki bol makyajlı
Kömür gözlü falcı kızlar
Süzgün bakışlarla
Delikanlıların damarlarına akıyorlardı.
Dağ dibinde kırk kadın
Kırk gün keçi kırktılar
Kıl eğirdiler çaput yaptılar
Yayla sehil harmanlar kalktı
Düğün dernek şölenler
Basma fistanlıklar, kuzu kulakları, okular
Kilimler, Gelin almalar, Cezayir
Bir muhabbet bir cümbüş
Tarhana, bulgur, Sandıklı’da çamur.
Höllüm de hölllüm, höllüm de höllüüm.
Olgun bir elmanın içinde
Kurt gibi yürüyor zaman
Kaç eylül daha olacaktı
Yağmur sesi, ezan sesi,
Gök gürlemeleri,
Ala karlı sıra dağlar
Samra kokan sokaklar
Arkalarda kalacaktı
Çivit badanalı odalar
Taze kireç kokuyordu
Kara kılçar serili mutfak
Kap kacak, ve yiyecek doluydu
Sağacakta et kızartması
Evde kadınlar, bütün gün darı ayıkladılar.
Akşam namazından sonra
Sinilerde sofralar kuruldu
Cam bardaklarda çaylar içildi
Gaz lambası ışığında yerde
Gençler seki oynadılar
Şapka altına sırayla para sakladılar
Parayı bulan kazanırdı
Kulaklara partal atılırdı.
Sonra kayaları keşfetti insan
Su kenarlarından
Kayalıklara yerleşti.
Savaşmayı öğrendi
Taş ustaları parmaklarıyla yuvarladılar
Koca iri taşları
Toroslardan İskenderiye’ye
Piramitlere
Ölçtüler biçtiler
Surlar kaleler yaptılar
Şehirler kurdular
Kayalara dinamit koydurmazdı
Çapa külünk vurdurmazdı
Elleriyle dokunur yoklar
Buradan tutun derdi
Kayaların dilini iyi bilirdi
Koca kaya kımıldanır bırakırdı kendini
Onun arkasından gelirdi.
Şapkasının kenarı
Kuru karanfil dalı
Gür siyah kara kaşlarının
Altında küçücüktü kara gözleri
Sırtını taşa dayardı otururken
Çakmak taşını çakar
Cigarasını yakardı
Cebinde ipler, çiviler
Bir de balmumu
Mum eder kavgayı
Pıynarlar kayaların içinde büyür
Dağları en iyi pıynarlar bilir.
Kıvrılır dağların bağrında uyur
Beşiğim dağlardır benim.
Yaşar Turgut Bilgin
Kayıt Tarihi : 7.9.2022 23:16:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!