Geçmişiyle Hasret Giderenler - Garib Çoban
Vahdet-i vücûda inanan bir kişi, Tanrı ile birliği arayarak bulabilir mi?..
Ne kadar ararsanız, arayanın varlığını, arananın kayıp olduğunu, o kadar doğrularsınız.
Ne kadar ararsanız, zihindeki O'nunla,bedendeki siz arasında, o kadar fazla mesafe kurgularsınız.
Peki mesafe konusunda ne yapılabilir?..
Bunu algılayamazsın!..
Benim gerçeğim derin gölgelerin içinde saklı.
Işığın adım atmaya cesaret edemediği yer.
Baktığın benim, gördüğün sensin.
Onun orada olmadığını, burada olduğunu anlayın.
Vahdet-i vücûd, varlık tek bir bütün.
Severek arayan, aradığından, ayrılmadı bir an!..
Bu, Tanrı ve benim bir olduğumuz anlamına mı geliyor?..
Sen kimsin?..
Varlığın bir anlık eylemisin!..
Bir değil, iki değil.
İyi ama bu nasıl mümkün olabilir?.
Zat-varlık, sıfat-renkler, fiil-resimler!…
Güneş ile ışığı, engin okyanus ile dalga.
Tohum ile meyvesi.
Şarkıcı ile şarkısı.
Baktığın benim, gördüğün sensin.
Bir değil, iki değil!..
Peki kimim ben kim?…
Zaman hoyratlığını sürdüre dursun. O zamandan bu zamana.
Kim-lik değil, belki ne-lik.
Dalganın ismi var.
Ruhun tınısının izini sürenlerde.
Ama varlığı yok.
Baktığın benim, gördüğün sensin.
Okyanusun eylemi olarak.
Bir anlığına var görünüyor.
Hem okyanusun, her bir çalkantısına isim verirsen, saymakla bitiremezsin...
Bir an için sen okyanusta, okyanusla, okyanustan ayrılmayı deneyimleyen bir dalgasın.
Bir an için, sen!..
Okyanusta, okyanusla, okyanusu arayan bir dalgasın.
Ey garib gönlüm, bunca dünyaperest arasında yeterince yoruldun değil mi?..
Aramayı bırak!…
Baktığın benim, gördüğün sensin.
Direği yelden bu yapıda, beden-in bir baloncuk, zihn-in bir rüzgar.
Beden hareketsiz, zihin sâkin, kendine çök, dingin ol.
Gelecek ümidini, geçmiş derdini terk et!..
Nedir sana, en iyi çağında ölümü düşündüren?..
Kasılanları gevşet, tuttuklarını bırak!..
Halka halka kendine dal..
Ben-liğinin derinliklerinde, kendine karışacak.
Kendinle aynalaşacaksın!..
Bu yolda acâib çok sen acâib anlama.
Acâib anda ola dost yüzü-ne göresin.
Hem bir dalganın suya dönüşmesi için illâ ölmesi gerekmez değil mi?..
O zaten sudur.
Baktığın benim, gördüğün sensin.
Bir sabah vakti gönül penceremin önünde oturuyorum.
Bana öyle geliyor ki.
Pencerenin dışındaki dünyada.
At kişnemesi, trafik gürültüsü.
Ve insan uğultusu duyuyorum.
Ve tüm bu sesler, huzurumu bozduğu için olsa gerek fenâ hâlde kızdırıyor beni.
Ve yine bana öyle geliyor ki gürültü, pencerenin dışındaki dünyada oluyor.
Ve ben de buna öfkemle karşılık veriyorum.
Baktığın benim, gördüğün sensin.
Ama gerçekte, hem gürültü hem de öfkem bir bütün olarak tek bir şeydir.
Peki bu bütün ne midir?..
Tanrı'nın bu ânı hayata geçirmek.
Bâtından zâhire, şe’n olan olarak canlandırmak için.
Bana yaşattığı zoraki bir kalıp.
Rüya görmen gerekiyorsa, bâri onu güzel bir rüya yap.
Kendini uyanıkken hayâl et!..
Baktığın benim, gördüğün sensin.
Benimle ben olarak deneyimlediği bir model.
Bu modeli şöyle bir misalle canlandıralım!..
Kumaşın yapıldığı bir dokuma tezgahı var.
Kumaşın desenleri varsa.
Bunlar dokumacının her vuruşunda dikey çerçevede yavaş yavaş, iplik iplik görünürler.
Ve kırmızı ya da mavi ipliğin anlamı kendisinde değil.
Gireceği desende ortaya çıkar.
Baktığın benim, gördüğün sensin.
Dünyamız da böyle bir kumaş gibidir.
Ve biz de onun iplikleriyiz işte.
Beni, bir iplik makarası gibi bu amaç için giyindi yaratım.
Ve bu iplik benim ruhumdur!..
Ama o benim değil.
Tanrı'nındır ve sadece ben-kalıbım tarafımdan boya gibi anbean renklendirilmiştir.
Evet dünya-m benim tarafımdan yaratıldı.
Tanrı, sanki orada bir ben var ve bir de kişneyen bir at varmış gibi tezgâhını döndürüyor.
Baktığın benim, gördüğün sensin.
Ama bu, olayın, atların kişnemesi ve uğultulu seslerin benim öfkemle iç içe geçtiği evrensel dokunun bir parçası hâline gelmesi için gerekli bir kurgu.
Üste üste gelen manâ dalgalarından maddî nokta ve bu noktalardan âlem cümlesi zuhûra geliyor.
Bazı insanlar okumak ve yaşamak için güzel hikayelerdir!..
Yani benim bu dünya hakkındaki deneyimim, onu doğuran şeyin ta kendisidir.
Baktığın benim, gördüğün sensin.
Ben insanda güzellik ararım.
İyiydi güzeldi borcumuzu ödedik.
İki çift laf ettiğinizde oradan tazelenmiş, ümitle dolmuş, gönenmiş, ruhunuz genişlemiş olarak ayrılıyor musunuz?..
O sohbet sizi bulunduğunuz hâlden daha ileri bir hâle kanatlandırabiliyor mu ona bakmak lâzım.
O da ancak güzellikle mümkün.
Baktığın benim, gördüğün sensin.
Aynı şekilde, atın kişnemesi ve pencerenin altındaki insanların gürültüsü de kendi konumlarından evrenin yaratılışına, anlık dokumaya birlikte katılırlar.
Ve tüm bu iplikler tek bir noktadan geçen ışınlar gibi dokumacı tarağı boşluk-nefes aracılığıyla saflar sıklaştırılarak birbirine bağlanır ve olanlar olur.
Baktığın benim, gördüğün sensin.
Yanlış zamanda yanlış yerde olmak istemiyorum.
O Zen sözünü hatırlıyor musun?..
Hiçbir kar tanesi yanlış yere düşmez.
Doğru yerde olmak için doğru yerde olmayı istemeyi bırakman gerekiyor.
Bana b/akıyorsun, dışarıdan bakıyorsun, gönlümün Maidesi.
Ama g/özlerinin ardında kim olduğunun farkında değilsin.
Geldiğin günkü yere git ve kim olduğunu bul!.
Nasıl yani?.
Başka türlü, zaten doğru yerde olduğunu nasıl anlayabilirsin.
Baktığın benim, gördüğün sensin.
Yanlış zamanda yanlış yerde olabilecek kimse yok.
Âlem görünen, isim değil fiil cümlesi.
Yok nesnesi, sadece bir anlık sonsuzluk oluş.
Ve bu oluş.
Olması gereken yerde olmayan.
Hiçbir yerde olamaz.
Nasip dediğimiz şey, maddeten yediklerimiz, mânen de işittiklerimizdir.
Geri kalan mal, mülk, ilişkiler bizim değildir.
Karşılıksız sevebildiğin için O hâlde rahatla.
Elhamdulillah, Elhamdulillah, Elhamdulillah!.. de buna aşk derler vesselam.
Baktığın benim, gördüğün sensin.
O Güzel'e bile, Hakk'ın ilk emri Oku.
Açığa çıksın diye doğa'sındaki d/oku.
Bir harf öğretene, kul olurum ben' der İmam Ali efendimiz.
Çok doğru çünkü o harf Nokta!..
Bilmez ahali.
Nokta her harfin aslı!..
Nokta Hakk'ın Ol sözü.
Sen de emret de çağır kendine demek özü.
Kâfir tanık olmadı' bak!..
Öz-Doku/na eğil.
Hakk'a havari olan tanık!..
Seyirci değil.
Baktığın benim, gördüğün sensin.
Varlığımız mülkünü kahhâr-ı aşk itti harâb
Li meni'l mülk nüktesine hem suâliz hem cevâb.
Öğretmen yok, öğretme yok, öğrenci yok.
Bu, yıkımın kahredici yönüdür, inanılmaz bi boş vermişlik.
Fenâ ateşinini sonunda külünü de yele verirler.
Baktığın benim, gördüğün sensin.
İzi yoktur ki izinden biline.
Dahi tozmaz ki tozundan biline.
Sen anı sanma sözünden biline.
Hakikât ehlinin olmaz nişânı.
Madde sıfır her özde!..
Var olan-olan yoktur ismi.
İç içe ve dost hepsi!.
Bir ve bütün Hakk resmi Huu.
Bak ne der güzeller güzeli.
İşin sonu başından belli, amellerden önce niyet gelmeli, güzel düşün.
Çünkü düşüncedir, sûret dokumasının ipliği.
Baktığın benim, gördüğün sensin.
Sana hâlâ özgür iradeden sorarlar.
De ki!..
Ruh alemine mensup erenlerin sözleri canlara işler.
Heva ve hevesle dolu olan sen nasıl anlayabilirsin.
Pekala, aşk ile bir b/akalım kabre girmeden.
Diyelim ki, kilolu bir kişi, bir daha asla tatlı yememeye karar veriyor.
Ve bir saat sonra bir kutu çikolata yuvarlıyor.
Ve tüm bunlara sadece kendisi bir tek kendisi karar veriyor öyle mi!..
Sadece fikrimi değiştirdim, özgür irademi kullandım.
Aslında öyle esti, dedim ya işte, bocalıyorum.
Ve böyle bir rüzgar aldı.
Başka bir yel kafaya girdi.
Ve aklına geldi hepsi bu!…
Baktığın benim, gördüğün sensin.
Ve büyük Japon imparatoru misali.
Bu kişi-sel hâliniz her şeyi onayladı!..
Musa Aleyhisselâm, Hızır Aleyhisselâm'dan ayrılmak istediğinde, Hızır Aleyhisselâm ona şöyle demişti!..
Eğer sabretseydin bin türlü şaşırtıcı şey görecektin. Gördüğün her şaşırtıcı şey de, bir önceki gördüğünden daha şaşırtıcıdır!…
Bu sözler üzerine Musa Aleyhisselâm ağlamış ve: Bana nasihat et!…buyurmuştur.
Hızır Aleyhisselâm da ona: Bilgiyi insanlara anlatmak için değil, onunla amel etmek için iste!..demiştir.
Çünkü olanları bir kez onaylamazsa, mazallah hiçbir şeye karar vermediği ortaya çıkabilir.
Bir imparatorun ülkesinde onun istemediği tercih etmediği onaylamadığı şey mi olurmuş, hâşâ!..
Baktığın benim, gördüğün sensin.
Vücudu mülküne sultan kim?..
Peki mülkünde ortağı mı var?..
Bu bedende dahil değil mi?..
Belki de bu yüzden ülkemizin yarısı sabahları sigarayı bırakıyor.
Ve öğle vaktinde zaten buyur buradan yak ikramını geri çevirmiyorlar.
Gönül bir kez çözüldüğünde tüm ciddiyetini kaybeder vesselam.
Baktığın benim, gördüğün sensin.
Ve yine de hiç kimse bölünmüş bir kişiliği ben-sanmaktan muzdarip değil.
Sadece hepsinin çok zengin, pek renkli bir iç yaşamı var maşallah.
İşte özgür irade buna benzer bir şeydir.
Tercihleri olan kimse yok.
Acz, sonsuz kudreti seyir makamıdır.
Tercihleri olmayan da gayet özgür vesselam.
Sen güzellikle sözünü söyle, arif olan ders alır, cahil olan tavır.
Baktığın benim, gördüğün sensin.
(Y.ed - Makam-ı Aşk Albümü)
Engin DemirciKayıt Tarihi : 23.9.2024 00:47:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bir de şu var!!. Gönlünün eşini bulan garip değildir. (Neşet Ertaş)
Kendini ötekine,
Yaradanın varlığı üzerinden anlatırken...
Konu her zaman derin
"Sığ insana" zor gelen...
"Üçümüz bir arada"
Hem ben hem sen her an, her yerde Yaradan ile birlikte
Çünkü biz,
O'ndan bir parçayız!
En basit anlatımla... "Vahdet-i Vücud..."
Geçmiş mi?
Aynı zamanda gelecek mi,
"Baktığın benim, gördüğüm sen..."
Tebrikler Engin Bey...
TÜM YORUMLAR (1)