En koyu rengiyle haykırdım sana dün gece… sessizliğin rengine boyandı yine çığlığım. Gecenin rengine boyandı yüzüm; karardı baktığım aynalar; küstüm zamana; karardı saatler!
İçsel bir boşluk tufanında yazıyorum şimdi sana. Geçmiş zamanın ayak izlerince uzak anımsamalarında hatırlıyorum. Ben kar tanesi kadar küçük…
Benim bir geçmişim yok; götürmüştün ya giderken, sana soyunduğum saatler gölgesinde kaldı karanlığın… yalnızlığım zaman aşımına uğradı!
Hiçliğin kaosunda kahraman olmak kolaydı da, “sendeki ben” izin vermedi yokoluşlara!
Tüm anlamsızlıklarında suçlayamamıştım ya seni; kimsenin büyük olamadı işlediği suçlar seninki kadar; Dostoyovski’den attım Cezayı, Suç kaldı sadece…
Sen sahiplendin cezasız suçları ve ben; kendimizce yargıladık tarihi…
“Gümüştü yüzüklerin rengi” karardı şimdi; unuttum attığım yeri.
Sen ona hiç bakmadan geçmişsen oracıktan
Leylek dansa durmuş da bacanın tepesinde
O baharlım laklakını durup dinlememişsen
Şakır şakır bir tren bir gece köprüsünden
Islıkla dalmamışsan gurbet türkülerine