Nehrin başında, yüreği ağzında, gözleri aşağıya baktıkça yükseliyordu. Atlamaya and içmişti bir kere. Geri dönüş yoktu. Bir yanındaki taşa baktı, bir de suya. Taşa baktıkça suyun nefesini tutuşunu dinliyordu. İkisi de yan yana onu bekliyorlardı. Hemen geçemeyen zamanın resmi çekilirken onlar da poz verecekti. Ve hep beraber bırakacaklardı kendilerini. Bir anda. Hiç hesapta yokken.
"Have been here" dan "had been here" a geçtikten sonra anlıyoruz bazı şeyleri. Had bilenlere bu zaman yolculuğu bir arınma oluyordu. Kirleniyorduk çünkü. Ama çocuktuk. Kirlenmek en çok bizim hakkımızdı. Toprakla oynamaktan, suya girip çamura aldırmamaktan zevkli bir şey bilmezdik şu hayatta. Bilmediğimiz için o suya yıllar önce atılan zehire de aklımız ermezdi. Hem hayallere zehir mi karışırmış? Karıştırmadık. Karıştık.
Atladılar. Onunla beraber. Yazın serinliğini tüm bedeninde hissetti. Elinde sımsıkı tuttuğu taşla arasına girmesine izin verdi o serinliğin. Artık özgürlerdi. Sahne değişmişti. Boyut değişmişti. Zaman değişmişti. Bu yolculuğa çıkmadan önce bu noktaya geleceğini asla bilemezdi. Sahi nereden gelmişti o nehrin kenarına? Artık hatırlıyordu. Her anı. Her fotoğrafı. Her hikayeyi. Her yaşı.
Yıllar önce rüyasında görmüştü orayı. Ağlıyordu. Sadece tek bir dileği vardı. Yüzmek. Ve sadece tek bir engeli vardı. Yüzme bilmiyordu. Yüzme bilen şeyleri düşündü. Ve o küçükken babasının suyun üzerinde sektirdiği o taş geldi aklına. Önce uçuyordu rüzgarla, sonra derin suda yüzüyordu sonsuza kadar. Eline aldı taşı ve nehre doğru koşturmaya başladı. Siyahlar beyaza, yeşile, maviye, sarıya hepsine birden dönüşüyordu. Çok hızlı akıyordu o zaman da nehir. Gözleri yaşla dolu olduğu için renklere bürünen doğayı göremiyordu. Bir yandan dileğini düşlüyor, bir yandan korkuyor, bir yandan da taşa güveniyordu. Çünkü biliyordu, yüzecekti taş. O da taşla beraber yüzecekti. Hayaline ulaşacaktı.
Yakında adem dirler bir şehre azîmet var
Uçdı bu fezâlardan mürg-ı dil-i nâlânım
Ârâm idemez oldum efkâr-ı seyâhat var
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta