Şimdikinden çok daha küçük bir yaşta, bir ânda başlamıştı her şey...
Aşk, o ânda başlamaz mı zaten!
Kalbimin daha önce hiç rastlamadığım bir hâlde ve hiç işitmediğim bir melodiyi fısıldamasının sebebiydi gözlerin...
Ya o güzelliğin?
Perileri ve masallarını kıskandırmak ne kelime, ondan daha öte, onlardan çok daha güzel; bakılası ve gözlerini ve kendini hiç ayırmayası bir güzellik ve bir yazamadığım...
Gülüşün ise...
Yağmurlu bir havada sığınmak için kuytu bir köşe, fırtınalı denizin ortasında sığınabilinecek bir ada, buselerin kraliçesi...
Bu yazdıklarımı o zaman söze dökemezdim; ama bakma döktüğüme; Aşkım, o zamankinden de öte...
Ve akıttığım göz yaşlarım...
Kalbim, bu hisleri aynı anda; ama herbirini farklı bir tutkuyla yaşarken; dudaklarım, içime şunları fısıldıyordu:
'SENİ SEVİYORUM'
Hakikaten seviyordu dudaklarım, dudaklarını...
Bende seni...
Daha önce rüyâlarımda bile göremediğim, karşılaşacağımı hâyal bile etmediğim seni!
Sevdiğimi...
Zaman, kendisini kovalamakla; ben ise seni daha çok sevmekle meşguldüm. Siz, matematik öğretmeninin verdiği soruları çözerken; ben, seni nasıl elde edebileceğimi soruyordum kendi kendime...
Siz, belki şıklardan da yola çıkabilirdiniz; ama benim öyle bir şansım yoktu. Yaşıma sığmayan duygular beslediğim seni, kalbini tam 12'den vurmalıydım. Iskalamak, seni kaybetmek ve belki şuan bu satırları yazıyor olamamaktı. Ama...
Nasıl şuan sensizlikte elim kolum bağlıysa, o zamanda böyleydi. Elbet vardır bununda bir hikmeti...
Sadece 13 harften oluşan, dudaklarımın içime söylemeye cesaret edebildiği benzersiz cümleyi ben sana söyleyemiyordum. Sen varkende içime atıyordum, sen yokkende içime atıyorum söyleyeceklerimi; o zaman böyleydi Aşk, şimdi ise böyle ve ben hâlâ aşığınım...
Görünen köy kılavuz istemez; ama aşkımın adını köy koyuyorum ve seni istiyorum. Anlamaz yârim, seni ne çok seviyorum...
Köy, sen; Kılavuz, bendim o zaman...
Beni istememe ihtimalinin değil de, seni tanıdıkça, eşsizliğinin kurbanı oluyordum. Toydum da o zamanlar...
Gel, o ânları şimdi yaşayalım; gör bak heyecandan nasıl titrer İstanbul, gökyüzündeki yıldızlar nasıl seyre koyulur ve güneş, doğacağı zaman, kim bilir kaç yerde birden doğar...
Seni ilk gördüğüm zaman yüzüme bir sen, bir de güneş çarpıyordu. İkiside tek ve ikiside ulaşılmaz...
Ve ulaşmaya kararlı bir aşık...
Sadece lafta değil ama!
Lafta kalan tek şey: 'Senin için ölürüm'
Zamanı geldiğinde bu sözümün gerçekliğinide görürüm. Göreceğim!
Geleceğim sen ol istiyordum. Gözlerimle seni, sen yokken hayâlini düşlüyordum. Bir yandan da ah çekiyordum. Ah ah...
Ne olurdu benim olsan!
Her sabah evden çıkıp seni görene kadar ölü bir hâlde olan beni öperek canlandırsan ve akşam üstü sarılarak ayrılsan ve öperek...
Günler anlamadan geçti. Aylar, günlerden de beter...
Bu arzum ancak seninle biter!
Ama!
Ama işte...
Yolun sonu, sonun başlangıcı bunu sana söylemekte...
Söyleyeceğim!
Söyleyecektim! Ama sen, benden önce davrandın, en güzel yerimden vurdun aşk okun ile...
Sarılarak ayrılırdık akşam üstü vakitleri ve öpüşerek ki sokağınızın ortasındaki o şirin ağaç şahit!
Dudaklarımızın her birleşmesinde yaprakları daha da canlanırdı, sonbaharın en dökücü zamanında onu yapraklarıyla görenler içten içe şaşırırdı. İnanamıyorlardı belki...
Ama bir görselerdi bizi, onlarda olurdu şahit!
Bu sonbahar uğradım oraya; Ağaç, çırılçıplaktı. Yanına yaklaştım, rüzgar şiddetini arttırdı. Sana dokunuyormuş gibi ona dokundum; ama o mutlu ağaç kaskatı kesilmiş, bedeni buz gibi...
Yaprakları yerlerde bile değil, uçmuş gitmiş, yalnız kalmış kendince...
'Görüşürüz' dedim ona ve hatıralarımızı sensiz canlandırmak için koyuldum yola...
Geri dönerken bir kez daha görmek istedim onu, aşkımın yapraklı dostunu...
Usulca baktım ona, bir yaprak filizlenmiş tâ şuracığında...
Öğrenemedin mi daha şuracığı!
Şuracığım!
Kalbim...
Koparmak geçti içimden; ama koparmamak itti onu elinin tersiylen...
Geçti o gün! Geçti o günler...
Ne günlerdi be!
Ne günler...
Ne geceler düşündüm seni!
Bunun bir diğer adı:
'Çok özledim seni! '
Masal gibi değildi her şey, 'Biz' gibiydi ve bu sözler geçmişimin sesiydi; o ise sensizliğin ve geleceğimin, her şeyimin:
Padişahın kızı geçtiğinde herkesin evine gizlenmesi gibi uzak ve görünmezdi seninle bir birliktelik...
Sen, padişah kızı değilsin; ama Sultanımsın...
Çok yaşa!
Çok yaşanım!
Çok yaşacânım!
03.38
18.02.2006
Orçun~
Urungu ŞadKayıt Tarihi : 2.5.2006 21:19:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!