Kül rengi yalnızlığıma sirayet eden pek dirayetli sevgilim,
Etraf çok karanlık, ses ver n’olur. Aklımın ucundan geçirdiğim
hayallerimi bir falezin kenarından özgürlüğe uğurladım.
Artık daha da bir başımayım bu hayatta ve çok karanlık
yalnızlığım. İnsan kendini ölüme götüren bu şeytani virüsü
içinde taşıdığını bilir mi? Ne zaman farkına varır dünyadaki
bütün kötülüklerin anası olduğunun. Bilmek en bilgece eylem
nihayetinde. Bir zaman sonra durup düşünmek gerek, hiç
büyümeyecek gibi geçen çocukluk yılları, hiç ölmeyecek gibi
yaşadığımız bugünlerimiz. Yavaş yavaş siliniyor hafızamdan
anılar. Fakat anılara sığınmadan geleceğimizi nasıl şekillendiririz
kendi yarattığımız bu sefil geçmişimizle. Bu uçan
kuşlar, sokakta mendil satan çocuklar, yağmurun yağmasına
aldanmadan caddeden geçen araçların camlarını silen o umut
dolu çocuklar ve biz. Kaldırım taşları hüznümüzü süpürür
her sabahın ilk ışıklarında. Neden var olduk nereye doğru
gidiyor bu yaşam öyküsü? Keza ben acılarımla var oldum. Gül
döktüm acılarımın ıssız yollarına. Karla kapattım mutluluğa
giden o yolları. Enkazında kaldığım her duygu karaya vurmayı
bekliyor her ilkbahar arifesinde, ben artık gizleyemiyorum
kendi kendime yarattığım bu ütopik sanrıları. Bir kedinin
fareyi kovalaması gibi geçti hayatım. Bahtımı kovaladım her
köşe başında. Bir tutsaydım sımsıkı sarılır unuttururdum
yüzlerce kelimede anlatamadığım o vahim çaresizliğimi. Ama
olmadı, tökezlemek hayatın varoluşsal sancısıymış, ayaklarının
kan revan içinde de olsa yürümen gerekirmiş o tozlu yolu.
Bizi sevmek özgürleştirir, bizi sevda kurtarır. Ki sevmek;
kıldan ince, kılıçtan keskin bir köprünün üzerine kurulu.
Kayıt Tarihi : 19.5.2023 17:37:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!