Yol kenarında bir sokak lambası gibi yaşıyordu, yanıp yanıp sönerek... Ne tam ışık olabiliyordu ne de karanlığa sığınabiliyordu. Öyle bir yerde doğmuştu ki, konuşmak bile başkaldırmak sayılırdı. Duygularını sıkı sıkı bohçalayıp, sandıklara kaldırmışlardı. Sevmek, kahkaha atmak, özlemek, arzuyla yanmak... Hepsi günah, hepsi yasak. O yüzden gözlerini kıstı hep, dudaklarını mühürledi, dizlerini karnına çekip yaşadı.
Ama işte içindeki o deli dolu kız var ya... O hiçbir yere gitmedi. Usulca bekledi.
Yıllar geçti, evler değişti, insanlar değişti ama içindeki çığlık değişmedi. Bir sabah kalktı, aynaya baktı. Kimdi bu yorgun kadın? Gözlerinin altında biriktirdiği yıllar, suskun dudakları, örselenmiş ruhu… Tanıyamadı. Bir tokat gibi indi gerçeği suratına: Artık böyle yaşamayacaktı!
Sokağa adım attığında, rüzgâr saçlarına dolandı. Bir sigara yaktı, dumanını öfkeyle üfledi gökyüzüne. Yıllardır zincirlenmiş kalbinin kilidini bir nefeste kırdı. Eteklerini savura savura yürüdü. Yüksek topukları kaldırım taşlarına inat inat vuruyordu. Adımları dağ gibi, bakışları şimşek...
Kahkahasını ilk attığında bir köşedeki ihtiyar dönüp baktı, sonra kendi önüne döndü. Genç bir adam kulaklığını çıkardı, dinledi. O kahkaha, kentin duvarlarını sarsıyordu. Bunca yıl susmuş bir kadının ilk çığlığıydı.
Artık sokaklar onun, kaldırımlar onun, barlar onun, geceler onun... Kimseye eğilip bükülmeyecekti. Söylenmeyen şarkılar onun dilinde yankılanacak, kaybolan hayaller yeniden can bulacaktı. Artık kimse onun adına karar veremezdi. Kalbi kim için atacaksa kendi seçecekti. Kimi sevecekse kendi bilecekti.
Ve o gece, şehrin en eski meyhanesinde bir duble rakıyı masaya vurup içini çekerken, gözleri dalgın ama alnı dikti. Bardaktan bir yudum aldı, dudaklarından şu kelimeler döküldü:
“Ömrümü çaldılar ama ruhumu alamadılar. Şimdi sıra bende.”
Hikmet Büyükoğlu
Kayıt Tarihi : 28.1.2025 03:17:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!