GECENİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Saat gecenin üçü. Mevsim bahar, aylardan nisan...
Balkonumda çiçek kokuları içinde tellendirirken sigaramı, serin bir bahar rüzgarı yalayıp geçti yüzümü. Rüzgar iğde kokularıyla geldi. Bir yerlerde iğde ağacı var belli, burnumun direğini sızlatan; yıllar öcesine götüren ve bunca şeyi aklıma getiren...
Belki de suçlu bu iğde ağacıdır kimbilir. Her yıl sömestr tatilinde trenle Ankara’ya gidişlerimizi hatırladım çocuklarımla. İğde kokuları burnumuza geldiği zaman Ankara garına geldiğimizi anlardık. Bakmamıza gerek bile kalmazdı. Kızım zıplamaya başlardı ’Annaneme geldik,annaneme geldik’ diye. O zamanlar rutin olan bir olay, yıllar sonra nasıl da özel oluyor...Şimdi o yılları yeniden yaşayabilmek için neler feda etmezdimki...
Başımı sağa döndürüyorum. Çevre yolunda araçlar vızır vızır.Hani şehir hiç uyumaz mı diye düşündüm önce. Hayır uyumuyordu şehir. Uyuyamadığı içindir ki, sabahı yorgun karşılıyordu.Yorgun ve yüzü asık...
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim