Akşamın hüznünün çöktüğü saatler gündüzden kalan içimde bir sızı ve sessiz bir hıçkırık… Gebeydi gece beni ağlatmaya belki de… Dışarıda kar yağıyor döne döne savrularak her düşüşünde sanki yüreğimden de bir damla kan düşüyor… Kalktım camdan dışarı baktım üzerime aldığım siyah pelerinimle dışarı çıktım.. Saçlarımı dağıtarak rüzgara yürümeye başladım sessiz sokaklarda kar aydınlatıyordu ortalığı biraz sokak lambaları da onların ışığında manzara öyle güzeldi ki. Birinin yakınına durdum bir sigara yaktım kar savrularak yağarken kirpiklerime düşen taneleri ağırlık verse de bana sanki eşlik ediyordu gözümden akan yaşlara kar tanelerine karışıyordu sessizce… Karçiçeği… dağlarda açan, zoru başaran boynu bükülse de yıkılmayan karçiçeği geldi aklıma. Ben de siyah pelerinime düşen kar taneleriyle beyaza bürünmüş bir karçiçeği gibiydim. Zordu yaşam, ağırdı yüküm çöküyordu arada omzum ama yıkılmıyordum sendelensem de boynumu arada büksem de yinede dimdik ayaktaydım ya kalbim ya yüreğim o ne haldeydi.. Sigaram bitmişti yavaş yavaş yürümeye, düşen kar tanelerine arada avucumu açarak yakalamaya çalışırken bir yandan da düşünüyordum… Geçen yılları hızla akıp giden zamanı.. Farkında olmadan sahile gelmiştim deniz coşuyordu dalgalar kıyıya vuruyordu bir an üşüdüğümü hissettim sıkıca sarıldım pelerine ellerim kızarmış adeta donmuştu köşede bir cafe vardı ara sıra uğradığım kapalı cam olan yerine oturdum sakindi hafif bir müzik çalıyordu bir bardak kırmızı şarap getirdi garson.Bilirdi ne içtiğimi, neyi sevdiğimi arada sohbet ederdik vakit buldukça genç biri gündüz okuyan gecede çalışan kaderi birazda bana benzeyen biri seni görünce ablam derdi annem geliyor aklıma çok azda olsa gördüğüm annem yada senin sıcaklığın bana bu hissi veriyor derdi bende ona sende benim bir evladımsın der gülümserdim…. Oturduğum yerden izlemeye başladım yağan karı o kadar güzeldi ki manzara bir yandan coşan deniz bir yandan içimde esen sessiz fırtına gözlerim dolu dokunsalar ağlayacağım. Kimse dokunmasın kimse bir söz söylemesin istiyordum görmesin kimse beni bilmesin varlığımı sadece düşen kar taneleri birde benim gibi dalgalarıyla boğuşan deniz bilsin... Gece sessizlik hakim kendisini sarma içinde bir kılıç gibi.. İnadına kar yağıyordu cehennem sıcağında ki yüreğime tutmakta zorlandığım göz yaşlarım bile bana hesap soruyordu sanki ne oldu bize diye yüreğim kanıyordu sessizce fırtınalar kopartıyordu yeter diyordu yeter bu kadar elem yeter bu çile…. Olmuyor yüreğim olmuyor isyanlar fayda etmiyor göz yaşlarım boşa akmıyor… Serseri kalbim söz dinlemiyor yalnızlığa mahkum etmiş kendini kimseye güvenmiyor olmuyor yüreğim olmuyor…. Kaçıncı kadehti düşünceler içinde yağan kar tanelerini izleyerek içtiğim bilmiyorum garsonun ablam daldın yine demesiyle kendime geldim.. Gülümsedim ona baktım yüzüne yaşadığı hayatın izleri belliydi gözlerinde.. Herkes şanslı değildi anasından doğarken kimse kaderini kendi çizmiyordu oda isterdi anası olsun babası olsun sevsin okşasın okutsun.. Al işte serseri ya karçiçeği buna da ağlar şimdi... Olmazdı ağlayamazdı onu da üzemezdi bir insana acımak kurşun yarasından daha ağırdı ya öyle bir his verirse ona gözlerim işte vurulmadan ölmem demekti… Hadi oradan dedim getir hesabı vakit geç bana bir taksi çağır diyerek gülümsedim ağlayan kanayan yüreğimle gülümsedim ona anne gibi, abla gibi, kardeş gibi gülümsedim… Ayağa kalktım kar hala yağıyor deniz hala dalgalarıyla boğuşurdu yavaş yavaş çıktım dışarı. Taksi gelinceye kadar karı izledim işte gece ve gündüzün anatomisi sabah olunca takılacak maske tebessümlerle başlayacak hayat yeniden gecenin sessizliğinde bir taksinin camından savrulan kar tanelerini izleyerek gözlerinden akan yaşlarıyla evine doğru giden bir kadın bir karçiçeği …………
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...