kırmızı karanfillerin koktuğu kentlerden geliyorum
orası gökkuşağının bacağını kırdığı, aşıkların pervane
kuşların özgür, canlıların mutlu olduğu yer
desem de
şimdi uzak bir masal anlatılanlar
……….
zaman bin ışık yılı uzağında insanlığın
evren karnında dolaşan saçaklarını, yıldızlarsa
bükülen yılların gıcırtısını törpülüyor
varlığımızı abartırken aynalı odalarda
soyut kavramını yitirdik uygunsuz düşlerde
-şükürler olsun, yok oluşun resmini çizdiler ressamlar
en ilkel haliyle yonttular insanı heykeltıraşlar
alınlarına ölüm şiirleri yazdı şairler
savaşlardan mendiller, açlıktan kanlı gömlekler
hoyrat acılardan bilezik…
bilin istedim bu zengin ganimet
yalnızca çocuklara
biz
hep ay’ı ağlattık, geceden vurduk güneşi
şimdi aksak bir gökkuşağını,ve yağmurun kokusunu bekleyen çocuklar olmalı
uzak ve yakın yerlerde…
haydi yumalım gözlerimizi, kulaklarımızı tıkayalım
keyfini çıkaralım soframızdaki tuzun ekmeğin…
hayat, size, bize güzel… ya onlara
arada havalanan eteklerimizi rahat bırakalım
sorun eteklerimizde değil bilin istedim
hep alttan, alttan esen rüzgârın hınzırlığında
anlattıklarımsa neden sorun olsun ki-
ayrıca bu beni bağlar
ham bir meyvenin çiğliği üzerimde olsa da- idare edin
çirkin bir güvercinin kırık gagasıyım, tüyleri yolunmuş
sesimde bozuk tonlar, kirpiklerimde galonlar dolusu tuz
kırk derece hararet yaptığım da doğru
bu güz akşamlarında nefesimle yaprak uçuracak kadar güçlüyüm
gözlerimden nehirler akıtacak kadar da bereketli
-şükürler olsun-
kim demiş ki divâne
yanmasını bilecek kadar cesur
sönmesini bilecek kadar munis
düşmanlarıma dostum gibi kibar
dostlarıma düşmanım kadar temkinliysem
ve…
okyanuslar kadar çılgın,bir damla kadar sığsam
şükürler olsun sevdiklerime
şükürler olsun dünya’ya
onlar… sırtımdan
hançerlemeyi iyi becerdiler
bu yüzden söğütler misali eğilip
ruhumu kan nehirlerine daldırdıysam
ki-
daldırdım
ayrıca bundan kime ne
acıdan rastık yaptıysam dağdaki bulutlara
dilimi bağlayıp gönlümle konuştuysam
insanların iki yüzlü çokgen bakışlarına bakıp
gözlerinden akan riya’ya yüzümü eğip
sessizce gülümseyip geçtiysem
aldığım derse -şükürler-
savaşlardan yıldım
yorulduysam kan emici düzenin çarkından
her gün yalan masallarla beslenen cehaletten
her gün ırzına geçilen hakkın hukuk’un…
akılsız piyonlar
ve oyuncağı kör silahlar
can alıyor kan döküyor, ala boyuyorsa masum melekleri
akıl karışıklığı yaşıyorsa akıllılar
susuyor-sa diller
-batsın bu dünya –
d e m e -yeceğim
batsın bu düzen!!!...
kimse susturmasın
sesim kısılana, gırtlağım patlayana…
alnım çatlayana kadar
batsın bu düzen!!!...
her gün bükülen zamanın ortasında dikilen dikilitaş-ım
sesim bin ışık yolu uzağında evrenin
- ben - kuru zeytin ağacı, esrik yaprak, eğik dal
içimde
yüzlerce yükselen ıslığın kör haresi
duydunuz mu?
sesimdeki hayat ağacının ağlak hıçkırığını
-şükürler olsun-
-tanrı’ya…
15-10-2014-çarşamba
Kayıt Tarihi : 11.2.2024 01:30:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!