Gece Yazıları - Âh / Nesir Şiiri - Taş İ ...

Gece Yazıları - Âh / Nesir

-Eski sevgilimin yeni sevgilisinin, sevgisi-

Sekiz ağustosun doğum günüm olmasındandın mı düştü bu cümle aklına can?

Otur geceme, mehtabım ol.
Seni ben konuşturacağım bu gece, doğum günün kutlu olsun.
Say ki yıllar sonra Sakarya Caddesinde helallik istiyorsun benden.
Asıl sen hakkını helal et ilk göz ağrım, gönül sızım.
İnsanlık kitabını ilk sende okudum, insanı sevişim ilk sende başladı.
Şeytanın gizli olduğu yerin ayrıntı olduğunu öğrenince, ayrıntıda dolaşan benliğim şeytan gözüktü gözüme.
Öğrendiğimde senin benden vazgeçişini, yıkıldım.
Tüm insani duyguları yaşadım.
Ve tüm insani duygular eğitim materyalim oldu.
Temelden yıktım kendimi.
Çok katlı kalabalığımda, müstakil yalnızlığımı inşa ettim.
Sıyrıldım anlamsızlıklardan, anlamlar vermeye başladım.
Kasabada farklı mezheplerdeydik.
Ama bir kasabalının umuduyduk.
Herkes bizi birbirimize yakıştırırdı.
Annen, baban ve tüm kardeşlerin kabullenmişti beni.
Yeni sevgilinle evlilik kararı verdiğin zaman ailen karşı çıkmış, sen vermezseniz kaçarım demiştin.
Bir kasabalı üzülmüştü, beni terk edişine.
Cahilliğine vermişlerdi.
Baban sana kızım madem farklı bir mezhepten biriyle evleneceksin, Öner ne güne duruyor. Bak okuyup, mühendis olacak demiş, bana kendini gizleyerek haber bile salmıştı.
Aile dostunuz ulak, senin evleneceğini söylemiş, dün gece ailece siz de misafir olduklarını (!) belirtmişlerdi.
Canım kardeşlerin, canım annen, canım baban gönül ferman dinlemez ki…

Bir ben hisseden kıssa peşindeydim, ulağın kulağına eğildim, Allah mesut bahtiyar etsin kardeş, gittiği yere yurda yakıştırsın, utandırmasın, amcama selam söyle dedim.

Sen o gün otacı olmuştun acıma.
Beni kendime döndürmüştün.
Haytalığım bitmiş, okur olmuştum.
Bilirsin yazmasını okumadan da sevdiğimi.
Kulak tıkamasını sana yazdığım şiir(cik)le öğrenmiştim.
Sana da öğrettiğimin farkına varmıştım.
Verdiğin karar ile tüm cümle âlemin dedikodusuna kulak tıkamıştın.

“ Geçmişin özleminden,
Geleceğin gizemine,
Tüm cümle âlemin dedikodusuna,
Kulak tıka
Ve bana gel,
Biz bizeyiz,
Kime ne?”

Kasabalı ikimizi de severdi, ama dedikodusu kaçınılmazdı.
Bir Alevî genç ile bir Sünnî genç.
Kırklar Dağı’nın düzü işte, bilmem ki ziyaret çarpar mıydı bizi?

Neyse.

Ailen babanın memuriyetinden dolayı kasabadan taşındı.
Hoş, ben de pek kasabada kalmadım.
Hız yoktu çağımızda, gerçeklik vardı, sanal değildik.
Yalan değildik, kısacası.
Kaç yıl görüşemedik.

*
Hepiniz Ankara’dasınız.
Bir gün toplanmışsınız Emine’de.
Laf lafı açmış, çocukluklarına inmiş, geri çıkamamışlar.
Songül ben bulurum demiş, ev telefonumu bulmuş.
Görücü usulüyle evlendiğim eşim açmış, çağırdı beni.
Eşim de memur, memur çocuğu çiğlik etmeden, sorguya çekmeden,
Bir bayan,
Öner Abiyle görüşecektim dedi deyip, yaratılış gereği kulakları dikti.
Aldım ahizeyi önce Songül’ün hasretini geçiştirdim. Sonra seni sordum. O da burada dedi, seni istedim. Hoş beşten sonra,
Demek çocuğun yok,
Eşine de selamlar,
Ya öyle mi,
Ne zamandır,
İyi misin,
gerçekten üzgünüm…

Eşime bildiğin hikâye, sonra anlatırım diyorum ama bir sigara içimlik süre veriyor.
Müge Anlı o zamanlar bilinmiyor ama kadınlar hakkında toplum mühendisi olmaya da gerek yok.
Eşime ilk tanıştığımda seni anlatmıştım, tekrar geçtim o gün seni. Fakat boşanmış olman onun zihninde nasıl hikâye oldu, anlatmaya gerek yok. Kadınsın, anlarsın hemcinsini.

*
Sen bilmezsin beni.
Vedayı sevmem.
Bunca dost kaldığımız dostluklara şaştığını biliyorum.
O gün seni yazdım zulama.
Biz seninle hiç sevişmedik değil mi?
Ağır abi oynaşım belki de seni benden koparttı.
Olsun, mahremine göz dikmedim ya,
Nice seviştik seninle, sen olmadan.

Hani dostsuz olur mu,
Çocukluğumun derinliğinden orta yaşımın girdabında dönüp dolanan can dostumu bilirsin.
Senin de arkadaşın, dostun.
O da Emine’ye yanıktı,
Emine’nin de haberi vardı.
Ama bir kere abi demişti ya, sinmedi içine.

Atladık otobüse geldik, çalıştığın kurum hassastı.
Kızılay’da Gima’nın karşısında bir kafeteryaya otağ kurdu.
On yediden sonra ulaştım sana.
Hemen geliyorum dedin.
Can dost çıktı kafeteryadan beni yalnız bıraktı.
Buruk bir tebessümle girdin içeri.
Sarıldık, kucaklaştık, garson sipariş alana kadar yüzünde tebessüm gözlerinden sızan yaş ile suskun kaldık.
Sonra zaman maratonu kısa mesafeli yarış gibi koştu.
Sen ilk göz ağrısında ağırlamak isterken beni, ben senin yaşadıklarında normalliği anlatıyordum sana.
İnsanın nasıl değişebileceğini söylüyordum.
Ve hayatı anlatıyordum.
Hayatı paylaşacağın yeni bir hayat arkadaşından dem vuruyordum.
Şiddet görmemişsin, ev hali tencere tava fırlatmasını saymazsak…
Ama aldatılmışsın.
Yanındayım,
Hatta yanındayız dediğimde Metin nerelerde dedin?
Burada Ankara’da, dışarıda bizi baş başa bırakmak istedi dedim.
Çağırdım,
Bir süre sonra
O da tebessümle girdi içeri bacım dedi, sarıldı kucaklaştınız.
Vurduk kimseyi aramıza almadan mazinin bam teline.
Aile efradına geldi sıra, ilk güzellik uzmanı olan Özlem geldi kafeye.
Sonra eşiyle birlikte Songül.
Songül kadar eşini de sevdik.
Özlem’e sende bundan bir tane bul dedik.
Emine uzakmış gelemedi.
Geçtik Sakarya Caddesine. Biz ev sahibi, siz misafir. Canlı müzik, ille de türkü. Derkken saat ilerledi yarımı dövdü dövecek. Herkeste bir tatlı yorgunluk, garip bir hüzün. Biraz da sessizlik ta ki Songül’ün sessizliği bozmasına değin.

Öner Abi sana bir şey sorabilir miyim?
Çalıştığım yerden olsun Songül’üm.
Sen hiç ablama beddua ettim mi?
Bunları yazarken de gözlerim üzüm buğusu gecemin mehtabı…

Nice duyguları terbiye ettim. Islah ettim insanlığımı. Hatta domuzlaştığımı söyleseler de yeridir. Seni kıskanmadım. Bilmedikleriyse sen benim eşim değildin.

Kendime sana dua etmesini öğrettim.
Rabbimden sevgilinin sevgisini artırsın diledim.
Deyişlerle, nefeslerle, semahlarla cem eyledim kendimle.
Ben bir insan olmaya geldiğimi fark ettim.
Geceleri hiç tanımadığım Hz. İnsanı sevdim.
İçimi dışıma çıkarma…
Yok Songülüm yok.
İnsana bedduanın aşkta yeri yok.
*

Kalkma zamanı geldi.
Metro istasyonuna kadar yürüyüşteyiz.
Seninle ben yan yanayız.
Metin Bitlis’li damadımızı Songül’ün elinden almış.
Songül ile Özlem birlikte.
Koluma giriyorsun güvenle…
Dostane vedaya gittiğimizi sanıyorsun,
Oysa vedayı sevmem dedim ya…

*
Arık irtibattayız,
Rütbesi bilmem ne askerden haberdar ediyorsun, duam hayırlısına diyorum.
Ayrılıyorsunuz.
Hayırlısı böyleymiş, üzülme diyorum.

*
Yaşadığım kente geliyorsun, üniversiten arkadaşına misafir oluyorsun.
Yalnız yaşamanın zorluğundan dem vuruyorsun.
İnsanlara yaklaştıkça gördüğün çirkinliklerinden ürktüğünü de anlatıyorsun.
Tuzum kuru felsefe yapıyorum sana korku ve umudun terazisindeki dengeden bahsediyorum.
Var diyorum,
Sana uyumlu bir canın denk gelmesini diliyorum…

*
Duydum ki,
törenlerle evlenmişsin.
Seninle kaderdaş bir öğretmenle.
Bakiye kaderinizi paylaşmak üzere.
İncelik ediyorsun biliyorum bizi çağırmamakla…

duaya duruyorum,

Eski sevgilimin yeni sevgilisinin, sevgisi üzerine.
Allah artırsın.

İşte böyle gecemin mehtabı,
Benim de küpüm kırık,
Günah sızıyor içinden…

Rahmeti günahımdan bol olandan korkuyorum, yine de umudum var rahmetine.

Ve lakin
O öyle adl ki,
Kulumun gönlünü incitme der,
İlk kulumun senden rızasından hesap soracağım der…

Dedim ya,
Benim de küpüm kırık,
Günah sızıyor içinden…

Âh sızmasından ona sığınırım…

*
Öner can diyorsun ya bana,
Dem bu dem…

Çık git gecemden,
Gecemin mehtabı,
Bak şafak söktü…


Taş İskele
Kayıt Tarihi : 10.8.2023 16:37:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Taş İskele