Belki bir gün bakarsa biri,
Gece, ay ışığında nasıl titrer;
Her beşer elbet bilir ki,
Gece, en büyük sırları gizler.
Hayat; bilinmeze akan bir matem kervanı,
Yoktu en masumların tutunacak dermanı.
Ve Gece, Ay Işığı’na köle kızın acısını fısıldadı;
O geceden sonra ay ışığı eskisi gibi parlamadı:
O bir köle kızdı, bir sürgün tazesi;
Çok kıskanılan, gözdeler gözdesi.
Adına yazıldı türlü türlü methiyeler,
Bahnâmelere dahi mahrem hayaller:
“Dediler derde devadır o güzide cemâli
Kem gözler elbet şaşar haram ile helâli
İnce beli, hoş bir eda ile kırılıyor işte gerdanesi
Öyle değmez yere yürürken,sanki bir kar tanesi
Göğsü turunçtan; firdevs nam bir cennet bahçesi
Dudakları yakutî; iki yanında şule şule gamzesi
Lakin koyu bir gam mı var badem gözün sürmesinde
Öyleyse şu kula da bir mezar, al yanağın gamzesinde”
Derken hasta oldu Efendi de bir zaman içinde;
Efendi erkekliğin aczinde, gizli bir utanç içinde.
İzledi dilberini, göz uydurup kapılara gecelerce,
Efendi böyle tükendi, derdine yoktu hiçbir çare.
Sonunda bir gece..
Yalnızca karanlık farkederken çelikteki ipiltiyi,
Kakmalı bir Şam hançeri parçaladı hançereyi.
Arştan huriler gördü,
Duaları ıldız ıldız düştü.
Kara yıldız, su yıldız;
Kara gece,
Ah kasvetli gece!
Ve bir kız kaçtı Gece’ye…
Dolaşırken karanlığın koynunda yılanlar gibi fısıltılar,
Çabuk işledi sinsi hesaplar, yalanla sırlandı aynalar.
Rüyâdan uyanıp şehir, yatırıldı bir uykuya; karabasan.
Yemin verdi insan, kara bir yas tutuldu; huzur bozan.
Orada şimdi,
Gecenin içinde
Sokak metruk, taş soğuk
Sokak aç, köpekler bilaç..
Orada şimdi
Gecenin içinde
Gölge çabuk, göz çabuk
Gölge amade, Azazil serde
Ve büyüdü gölgeler; ellerde fener, gözlerde fer
Erazil bir şerre tabi, hepsi de muti birer nefer
Yakaladılar…
Yok muydu bir gören, kapı açan, ışık tutan yok muydu?
Yalnızca Gece mi, tek gören O muydu?
Hayır!
Orada, pencerelerde tedirgin bakışları,
Sıcak ateşleri başında bir sohbet arası.
Köhnemiş düzenlerin evcil insancıkları;
O kayıtsız gözlerinize ak korlar fırlatılası.
Ve sergerde, çenesiyle gösterip kızı,
Acımadan buyurdu; “Öldürün soysuzu! ”
Böyle koptu yürekten en acı figan,
Sıçradı lanetli geceye yeniden kan.
Kar soğuğunda titredi kanın sesi;
Yer kırmızı, gök şafak pembesi…
Yetiş Azrail, Yetiş!
Alıver kanatların altına onu,
Olsun artık o mutlu, o mutlu!
Heyhat! Sen huriler şahı, Şimal Yıldızı!
Gizledin yılların cefasını;
Kibrine yordular, sessizmişsin,
Kara çaldılar, ruhsuzmuşsun,
Git artık! Bekler seni Gece’nin Ruhu…
Olur da Ay Işığı sırları tutamaz,
Toy bir şaire söyler;
O zaman kelimeler kanatlanır
Bu devran başa döner
Hayat kervanı yürür kaderle birlikte,
Ve İlahi Harfler yazılır sonsuzluğa…
Masumiyet; gülden kırmızı,
Filizlenir belki bir gün,
Biz hiç bilmeden
Kayıt Tarihi : 12.12.2008 12:25:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Hayalin ötesi: Zamanları dolup da yok olan medeniyetler Hayallerimde o şehirler Ve o gök kubbeler Bir köle var binbir gecede İmbat yeli yalnız esiyor tapınaklar içinde Kızıl saçlar, uzak bir sığınak Buğulu gözler yıldız ışığından sağanak Hayallerimde o gözler Ve o murassa tapınak Ayışığından somaki mermerler Cennetten dökülen mücevherler…

Kurulan cümleler sağlam..anlam bakımından güçlü...Tebrik ediyor ,saygılarımı sunuyorum...
+10 puan
TÜM YORUMLAR (25)