Vakitsiz koparılan gülün dalından ayrılırken çıkardığı sesti, yüreğimden ayrılışın susmuşların mekânında konuşmaya çalışıyordu yüreğim. Yüreğimin eşini aramaya yalnız çıktığım aşk yolculuğunda ruh ikizimi bulduğumu zannedip, tek ruh olarak devam ettim. Öyle bir an geldi ki bu yolculukta tek kaldım. Bende başlayan bende bitmişti.
Kendi kendimi yakarken senin yüreğin sadece buna mekân hazırladı. Canımı kaybettiğimi düşünürken kendi kendimi yok ettiğimin farkında bile değildim, yanan ateşin içinde.
Ruhumda eksiklik vardı. Yarım kalmışlık, tamamlanamamışlık kangrenli yara gibi içimi oyuyordu. Çok isteyip de tam kavuşacakken doğmasını istenmeyen çocuk gibi. İçimdeki bırakma diyen fısıltıya kulak verip aşkın eteklerinden tutunarak yürümeyi seçtim.
Ruhun gül kokuları arasında derin dehlizlerde yürümeye başladım. Tokmağı ve kilidi olmayan gönül kapısının araladım. Sınırsız aynada ki gönül gözümle zifiri karanlıklarda ilerlemeye çalışıyordum. Geçtiğim her bölümde aşkın farklı görüntüsü ile karşılaştım. Beden aşkı, ruh aşkı, gönül aşkı. Her aşk farklı bedende vücut bulurken camdan tabut içinde ki aşkıma ulaşmaya çalışıyordum.
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.
evet derin bir sevda yaşayan yürek kolay kolay unutur mu. kaleme sağlık
Söz verilmiş zamanların ürkekliğini yaşarken kendimizi, sevgimizi kollayamıyorduk belki de…Mustafa Yılmaz
ant+10
Bu şiir ile ilgili 2 tane yorum bulunmakta