Bu günkü son şehidi Dini Mübini İslamın,
Şöyle bir ağlayıver; diyarlardan duyulsun feryadın.
Firavunlar türedi çocuk doğudan ve batıdan,
Ne tarafa dönsem kafir, zulüm ve kan görüyorum
Hakk uğruna toprağa düşen bedenler;
Bir de olanları umursamadan hayatına devam edenler görüyorum.
Devasa binalar üzerine kıyamet koparırcasına inen kafir yumrukları
görüyorum çocuk;
Binalar altında can veren, şehadet şerbetini içen canlar görüyorum.
Sen de o enkaz yığınlarının birisinin altından kana bulanmış bembeyaz yüzünle çıktın karşıma.
Sen Hakk’ka yürüdün bugün çocuk; ben de resmine öylece bakakaldım.
Düşündüm de;
Sen Müslüman ve Şehit olarak Rabbinin huzuruna varacaksın ya;
Ya bana ne demeli çocuk?
Senin bir avucu doldurmaya yetmeyecek kadar olan bütün kanın kâfirin zulmüyle toprağa akarken;
Ben kör olasıca gözlerimden bir damla yaş akıtmayı bile beceremedim ya;
Vahlar olsun bana,
Ahlar dolsun umursamaz yüreğime,
Yazıklar olsun bana ve benim gibi edepsizlere.
Bu böyle olmamalı; ya da böyle devam etmemeli çocuk.
Varsın kıyametler kopsun artık coğrafyamda,
Varsın dağlar üzerime üzerime yürüsün.
Varsın şeytanlar zebaniler her zerreme üşüşsün.
Öleyim dirileyim; tekrar öleyim, tekrar dirileyim,
Amansız işkencelere, azaplara düçar olayım.
Ne dersin çocuk? Rabbim beni affeder mi o zaman?
Akşamları evime, karıma ve çocuklarıma sevinerek yürürüm hep,
Yuvamdır benim evim.
En acımı orda tadar; en tatlımı da orda yerim.
Sahi ya çocuk;
Sen daha yuvanın da ne demek olduğunu bilmiyorsun ki!
Ne kılına bile zarar gelmesin diye üzerine titreyen anne denilen şeyi;
Ne yavrum yaşasın diye çoktan şehit olmuş baba denilen şeyi;
Ben varken sana kimse zarar veremez deyip göğsünü şarapnellere siper eden ağabey denilen şeyi;
O da bir şey mi;
Daha ne olduğunu dahi öğrenemeden başına yıktıkları ev denilen şeyi de bilmiyorsun be çocuk!
Ben ne yapayım çocuk?
Sen; kısacık boyun, minicik ellerin, yere basmayı beceremeyen ayakların;
Çok değil henüz iki tane olan dişlerin;
Ama koskocaman yüreğinle şehit oldun.
Söyle bana çocuk, ben ne yapayım?
Haramlarla kirlenmiş ellerim; Her şeyi görebilen duyabilen gözlerim,
Bir vakit camiye yürümeyi zahmet gören ayaklarım;
Üstüne üstlük tonlarca günahım;
Ama zerre kadar yüreğimle, söyle ben ne yapayım çocuk?
Bir kereliğine aç gözlerini ne olur!
Küçücük ellerini koy anlıma,
Belki bir kereliğine olsun dökmeyi becereceğim iki damla gözyaşımı tutuver ne olur.
Onları da götürüver yanında.
Ne dersin çocuk, Belki Rabbim beni de affeder o zaman.
Ondan sonra ne istersen söyle yapayım.
Öl de; öleyim.
Amaçsızca yaşamaktansa; varsın toprak olsun çürümeyi çoktan hak etmiş bedenim.
Varsın dünyam başıma yıkılsın,
Varsın yüzüme kimse bakmaya dursun.
Varsın kimse sevmesin beni; dalıma kuşlar konmayadursun.
Varsın erisin defalarca cehennemde acınası nefsim.
Ama sen dik dur çocuk!
Başına öne eğecek olan; eğmesi gereken sen değilsin.
Kaldır başını bir kereliğine ve görebildiğin en uzağa bak!
Taştan farkı kalmamış; kendilerine utanmadan Müslüman diyen bir yığın göreceksin.
Hah işte onlar biziz.
Sen değilsin ağlaması gereken,
Sen gül çocuk.
Seni, gülmeyi bile öğrenemeden şehit ettiren bu kuru kalabalık ağlasın.
Gülmeyi en çok hak eden sensin.
Ne olur gül;
Ey gülerken bize ağlamayı öğreten çocuk.
Kayıt Tarihi : 20.11.2012 02:27:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
*2012 Kasım’ı itibariyle Gazze’ye yapılan kafir saldırıları sonucu şehit olan küçücük bir yavrunun webde yayınlanan bir fotoğrafından etkilenerek kaleme aldığım bir şiir
Bu güzel çalışma ile karşılaştım.
Tebrik ederim
Yaşayacaklarınız,
Yaşadıklarınızdan daha renkli,
Daha hareketli,
daha bereketli
Geçmesi temennisi ile
Doğum gününüzü tebrik eder
Sağlık Afiyet Başarı dolu bir ömür
Yüce Rabbimden niyaz ederim
Osman ERDOĞMUŞ
SAKARYA
TÜM YORUMLAR (1)