Vicdanların sağırlaştığı topraklarda
Bir çocuğun masmavi uçurtmasına değiyor
Kin ve öfke taşıyan alev yüklü bombalar…
Kandiller sönüyor insanlığın kalbinde
Hüznü soluyor minareler günde beş vakit
Bir adım ötesine yetişmiyor yaralı çığlıklar
Ümmet kör karanlığı büyütüyor vicdan yerine
Ölüm yağıyor kara göklerin cehenneminden
Barut kokusu sarıyor sabilerin süt kokan ağzını
Ölüm, üstüne üstüne geliyor körpe kuzuların âhh! ...
Gazzeli bir kelebek havalanıyor sonsuzluğa
Postallar eziyor filizlenen gül kokulu umutları
Elleri ve ayakları budanıyor Asım’ın neslinin
Dinmiyor gözyaşları Mescid-i Aksa’nın
Keskin bir barut kokusu siniyor ölüm tarlalarına
Kan gölüne düşüyor yıldızların gölgesi Gazze gecelerinde…
Azrail’e yeni ölümler ısmarlıyor misket bombaları
Güneş, saçlarını okşuyor biçare yetim çocukların
Kan kusuyor aynalar zamanın asık suratına
Gözlerde öfkenin derin izleri var
Silah sesleriyle uyanıyor bebekler sabaha
Tankların buz gibi paletleri altında kalıyor hatıralar…
Kırıldı sapan tutan eller ayaz düşen seherlerde
Bir çocuk kaybolan ellerini arıyor kör karanlıkta
Haritalar yanıyor, duruyor coğrafyanın nabzı
Zehirli bir yengecin kıskacında
Kelebekler dirilişe kanatlanıyor soğuk morglarda
Şarapneller mazlumların göğsünü parçalarken
Yumruğunu sıkmaktan bile aciz ümmet ey vah! ...
Korkulu bakışlara gömülüyor yarım kalan âhlar…
Hitler’e rahmet okutuyor kan kusan ölüm topları
Sevda türküleri kavga türkülerine dönüşürken
Bu kör karanlıkta nasıl aydınlansın sabahlar?
Gül yüzlü umutlara saplanıyor ölümün paslı hançeri
Ninnilerle değil, top sesleriyle uyuyor masum çocuklar
Alaca karanlığın koynunda ışığı düşlerken bir başına
Bebeler siper yapıyor nurdan beşiklerini
Kayıt Tarihi : 26.10.2016 18:53:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!