Gazze Tamam Da, Ya Biz? ? ? ! ! ! ...

Perihan Metin
98

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Gazze Tamam Da, Ya Biz? ? ? ! ! ! ...

Sözlerime çok özür dileyerek başlamak istiyorum. Başlığa bakıp da Gazze’de yaşananları hafife alıyorum sanılmasın. Tam tersi, Dünya Barışı ve İnsanlık adına yapılan Yardım Kampanyalarının, Zirve Toplantılarının yapılabilecek en insani davranış olduğunu düşünüyorum. Beni günlerdir rahatsız eden, günlerdir kafama takılan şey; Yüce Türk Milleti olarak iki ülke arasında oluşan bu ibret verici duruma kayıtsız kalamayıp Dünya Barışına ve Gazze’deki bu katliama maruz kalan masum insanların acılarına bir nebze de olsa merhem olmak için bütün duyarlılığını ve iyi niyetini ortaya koyarak yardım kampanyaları düzenleyerek adeta Kurtuluş Savaşımız esnasında milletimizin yazdığı kahramanlık destanlarını çağrıştıran bir görüntü oluşturan bizler NEDEN, NEDEN yıllardır kendi topraklarımız üzerinde yaşayan insanlarımızın birbirini kırması konusunda da aynı duyarlılığı göstermiyoruz NEDEN? Gazze’deki olaylar karşısında Zirve toplantıları düzenleyen Dış Devletler NEDEN yıllardır içimizde yaşadığımız kelimelerle tarif edemeyeceğim bu olaylar karşısında duyarlı davranmak şöyle dursun, NEDEN olayların akışına ve devamının gelmesi için alttan alta çanak tutmakta, için için kıs kıs gülmekte halimize NEDEN? Bu olaylara kesin bir çözüm getirmek bu kadar mı zor, nedir bizi kendimizle ilgili bu kadar kayıtsız kılan, ülkemizi hiç mi sevmiyoruz, yoksa Gazze olaylarında ayağa kalkan yüreğimiz, kendimiz söz konusu olunca hiç mi kendinde cesaret bulamıyor, NEDİR, NEDEN korkuyoruz, çekintimiz KİMDEN yada NEDEN? ? ? ...

Çocukluğumda en sevdiğim bir teyze vardı. Güler yüzlü, gördüğü zaman daha en az beş metre ilerden “N’apıyorsun bakalım, nasılsın? ”, diye sorardı. Gülen gözlerinden ve gülen ses tonundan bilirdim ki beni çok seviyor. Boşa dememiş atalarımız; ”Çocuklar kendini seveni bilir, kendini seveni sever.”

Bu teyze o kadar içtendi ki; annemle dostlukları da o çerçevede geliştiği için babam işe gittikten sonra zaman zaman sabah 9-10 gibi gelirdi. Annem bir taraftan öğle için yemek hazırlığı yaparken bir taraftan da bu teyzeyle sohbet eder, ben de keyifle onların sohbetlerini dinlerdim. Birngün bu sevdiğim teyzenin çenesinde yeşil renkte bazı şekiller gördüm anlayamadığım ve anneme sordum:

“Anne teyze yüzünü neden karalamış? ”

Annem gülerek;
“Hayır yavrum, karalamamış, bu teyze yıllar önce Doğu’dan gelmiş. Orda insanlar yüzlerine böyle yazılar yazarlar.”, demişti.

Neden yazdıklarını anlayamasam da o an annemin verdiği cevap benim için yeterli olmuştu. Bu konuşma içinde KÜRT-TÜRK ayrımı yoktu. Bu konuşmada hiçbir şüpheye yer bırakmayacak ve hiçbir şeyin bozamayacağı kadar köklü olduğu hissedilen bir sevgi saygı vardı. İşte bizi biz yapan milletimize Yüce Millet payesini veren de buydu.

Yıllar sonra babam işyerimize Mardin’den memleketimize anne-babası, kardeşleri ve birkaç ay önce evlendiği eşiyle birlikte yenice taşınmış, iş aramakta olan 25-26 yaşlarında birini aldı. Biz ailecek ayrım yapmak şöyle dursun, ihtiyacı olan birine bir ekmek kapısı açmış olmanın mutluluğu ile elimizden gelen yardımı yapmakta bir sakınca görmedik.Onlar da buna güler yüzleri Türkçe konuşamasalar da(Gençler biliyordu ama ailenin büyükleri bilmiyordu) konuşulanları anladıkları için gülümseyerek ve kendi yörelerinde yaptıkları tandır ekmeklerinden bize getirerek karşılık verdiler. Hep birlikte oturup o ekmekleri annemin yaptığı o leziz yemekleri yemenin tadına doyum olmuyordu. Şüphesiz ki; o yemeği öylesine leziz yapanın içine eklenen sevgi olduğu bir gerçekti.

Okul çağlarında en samimi olduğum arkadaşlarımdan biri Kürt, biri Alevi idi. Şu anda hayatımda en çok sevdiğim gözümden bile sakındığım, ona bir şey olabileceği (Allah Korusun) düşüncesinin bile uykularımın kaçmasına neden olduğu insan da bir Kürt… Yüce Allah bize öylesine güzel bir yürek vermiş ki; evrendeki tüm canlıları hiçbir ayrım yapmaksızın sevebilecek kapasiteye sahip, binlerce şükürler olsun ki…

Biliyoruz ve görüyoruz ki yürek hiçbir kanun, hiçbir engel tanımıyor ve seveceği insanın kim olacağına ancak ve ancak kendisi karar veriyor.

Geçtiğimiz Kurban Bayramı ertesinde bir misafirimizi yolcu etmek üzere Otogara gitmiştik. Malum askerlerin birliklerine teslim olmak üzere yola çıkamaya başladıkları günlerdi. Otogar askere gidecek olan gençlerin yakınlarının da orda bulunmasından dolayı oldukça kalabalıktı.

Askere gidecek olan gençler arkadaşlarıyla birlikte davul-zurna eşliğinde halay çekip oynuyorlardı. Askere gidecek olan gençler arkadaşlarının omzunda etrafına gülücükler saçıyorlardı. Bir tarafta yüzlerindeki yazılardan Kürt olduğu anlaşılan aileler bir tarafta Türk aileler çocuklarını uğurlamak için ordaydılar. Gençlerin coşkusuna katılmamak elde değildi. O nedenle biz de onların coşkusuna yürekten iştirak ettik. Bu arada anne-babaların yüzündeki buruk ifadeye takıldı gözlerim ve öylece kalakaldı. Sonra da aklım anne-babaların o an yüreklerinden, beyinlerinden geçen duygu-düşüncelerin neler olabileceğine takıldı. Ve cevabı bulunca da yüreğim dağlandı.

Evlatlarını böyle bir coşkuyla askere gönderirken iki gün sonra Allah korusun “Şehit oldu! ”, haberini almayacaklarını kim garanti edebilirdi. Maazallah böyle bir durumda hangi anne-babanın yüreği daha az ya da daha çok yanardı, birinin diğerinden daha az ya da daha çok yanması ihtimali söz konusu muydu? ASLA!

Ana-baba olmak, ırk, din, dil ayrımı tanımaz, ana-baba olmak bambaşka bir şey, hangi ırka, dine ait olursa olsun her ana-babanın yüreği evladı için aynı tempoyla atar. İyi de o zaman ana-babaların yüreği niye yanar, NİYE?

Şehitlik mertebesi, Yüce Allah’ın öbür dünya için kuluna bahşettiği en yüce mertebe ama, bu kardeşin kardeşi kırmasıyla olmamalı, unutmamalı ki; hepimizi aynı Allah yarattı, hepimizi bir ana doğurdu ve hepimiz bir can taşıyoruz, bir “CAN”…

Hal böyleyken neden milletcek yıllardır; ”Bu topraklar üzerinde yaşayan herkes bir değerdir, kanımız, canımızdır, kalbimiz bir atar, bir parmağımızı kessek hepsi aynı anda sızlar, birlik-beraberlikten güç doğar, bize bizden başka dost yoktur, gelin birlik olalım, dostluğu baki kılalım! ”, demedik, diyemedik, okullarda bile Gazze için yardım kampanyaları yapılıyor ve çok güzel sonuçlar elde ediliyorken, Gazze için gösterdiğimiz hassasiyeti “Terzi kendi söküğünü dikemezmiş! ”, misali neden kendimiz için göteremedik, bunu yapmak çok mu zordu? Geçmişi bir parça da olsa telafi edip halen devam etmekte olan acı olaylara yapıcı, kalıcı ve etkili çözümler getirme yolunda kampanyalar başlatamaz mıyız, karınca kararınca birey olarak üstümüze düşeni yapsak neler başarılmaz ki; iki dakika sadece iki dakika bir düşünelim. Eminim çok güzel çözümler ortaya çıkacak.

ÜLKEMİZİN, TORUNLARIMIZIN GELECEĞİ İÇİN HADİ GELİN KURTULUŞ SAVAŞIMIZI KAZANMAMIZIN TEMELİNİ TEŞKİL EDEN BİRLİK-BERABERLİK RUHUMUZU CANLANDIRALIM, DAHA FAZLA ANA-BABALARIN YÜREĞİ YANMASIN, ŞU CENNET VATANDA HUZUR İÇİNDE YAŞAMAK İÇİN BİREY OLARAK ÜSTÜMÜZE DÜŞENİ YAPALIM.

GAZZE İÇİN ŞAHA KALKAN YÜREĞİMİZ, ÜLKEMİZİN GELECEĞİ İÇİN DE ŞAHA KALKSIN VE YILLARDIR SÜREN BU YANGIN BİR SON BULSUN!

GELECEĞİ AYDINLIK BİR TÜRKİYE’DE HEP BİRLİKTE GÖNÜL BİRLİĞİ İÇİNDE YAŞAMAK DİLEĞİYLE, HEPİMİZE BOL GÜNEŞLİ GÜNLER, UMUT DOLU YARINLAR DİLİYORUM.

ALLAH’A EMANET OLUN.

Perihan Metin
Kayıt Tarihi : 17.4.2009 16:57:00
Perihan Metin