Karanlık çöktüğü anda
önce bir sessizlik iner Gazze’nin üstüne;
sonra o sessizliği yaran bir bebek ağlaması,
bir annenin titreyen nefesi,
bir babanın içe gömülen öfkesi duyulur.
Her gece başka bir ev yıkılır,
duvarların arasından savrulan hayatlar
kırık bir saate benzer;
akrebi, yelkovanı, zamanı
bir daha hiç bulamayan.
Bir beşik devrilir mesela,
içinde daha yürümeyi öğrenmeden
melek olan bir çocuk vardır;
oyuncaklarını gökyüzünde toplar şimdi,
bulutları dizip kale yapar,
göğe sığamayan masum bir gülüşle
kendi cennetini kurar.
Bebeğini emziren bir anne düşer yere,
dudaklarında hala süt kokusu,
kucağında hala nefes arayan bir bebek…
Açlığa, susuzluğa, bombaların
kör ve vicdansız sesine karşı
bedeni direnememiştir artık.
O anne ölür;
ama bebeği hala annesinin göğsüne tutunur,
dünya onu hiç tutmamışken bile
anne sıcaklığını bırakmak istemez.
Bir çocuğun kolu eksilir,
bir başkasının bacağı;
ama en çok yürekler sakatlanır.
Enkazın içinden tek başına çıkanlar
bir daha hiçbir kapıdan
sağlam bir umutla giremeyecek.
Bir öğretmen vardır,
hayalini yarıda bırakan;
bir öğrenci vardır,
defterini tozların arasından arayan.
Bir delikanlı sevdiğine yüzük alacakken
kendi parmağı yoktur artık;
nice sevgiler mahşere ertelenir,
kavuşmalar ölümü bile beklemeden
daha bu dünyada yarım kalır.
Söyle Gazze,
bu insanlar daha hangi acıyla sınanacak?
Gökyüzüne kaç çığlık daha yükselecek?
Toprak kaç kez kana bulanacak?
Kayıp düşler hangi defterlere yazılacak?
Yüzlerce insan hayatını sakat taşır artık;
kimisi yürüyemez,
kimisi tutamaz bir elmayı bile.
Ama hiçbiri acısının ağırlığını
kimseye anlatamaz.
Çünkü acı bazen bir organ eksikliği değil,
dünyanın körlüğü kadar ağır olur.
Bir baba susar sonra,
çünkü kelimeler yetmez.
Bütün cümleler
yıkılmış bir kapının altında kalmış gibidir.
Konuşamaz,
çünkü evlat toprağa verildiğinde
ses bile ölür.
Açlık büyür, susuzluk büyür,
yıllar bir zincir gibi sürükler herkesi.
Ve dünya,
tüm ışıkları açıkken bile
bu karanlığa gözlerini kapar.
Ama yine de,
bir çocuğun avuçlarında
ufak bir ekmek kırıntısı kaldığında
umut yeniden filizlenir.
Bir annenin yaralı elleriyle
çocuğunu sakınışı
dünyanın tüm barbarlığından daha güçlü olur.
Ve o çocuklar,
her gece gökyüzüne bakıp
eksilen yıldıza bir isim koyar:
“Kardeşim…”
“Annem…”
“Babam…”
Gökyüzü artık bir yetimhane gibi parlar;
her yıldız, dünyadan koparılan masum bir yüzdür.
Söyle Gazze,
bu insanlar daha ne kadar dayanır bilinmez;
ama şunu biliriz:
Senin yıkıntılarından yükselen her nefes
dünyanın sustuğu yerden
adaleti haykırır.
Ve bir gün,
bu acının içinden çıkan çocuklar
küllerin arasından
kendine bir dünya kurar.
Belki bir şehir,
belki bir okul,
belki yalnızca bir oyun alanı…
Ama mutlaka gökyüzüne bakan bir pencere bırakırlar,
çünkü onlar bilir:
Bir kere melek olanlar
her gece oradan bakar,
onlara güç verir.
İşte o zaman,
enkazdan yükselen çığlıkların yerini
yeniden doğan bir halkın
kocaman sesi alır:
“Biz buradayız.
Ve kimse bizi susturamaz.”
Kayıt Tarihi : 17.11.2025 11:32:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
“Bu şiir, Gazze’de yaşamını yitiren binlerce bebek, çocuk ve kadın ile hayalleri yarım kalan masum insanların anısına yazılmıştır.”




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!