*Kanayıp, ne kadar tutabilirsin gül uğruna dikeni?
Annemin zulasından sigara aşırdığım gecelerdendi
“Hayır başlamadım, bazen tek tük öyle…” diye söylenerek
Şeytanla sıkı bir pazarlık yürütüyordum yine
Gülünecek bir şey yok dedim, yalnızca ıssızım
Hayatımda olan biteni ruhumdan bile saklarken
Yani içimdeki kıyımı, ruhum duymazken!
İkna kabiliyeti yüksek bir peygamberin
Gözlerime, derinlerime baka baka riyakârlık etmesi misali
Odamdaki mahşer rengi aynanın huzurunda günah çıkarıyordum
Duvarlarım dört sırdaş, kanla bağlı dört arkadaş!
Birbirine sırtını dayamış dört kalleşti, duvarlarım!
Oysa ben pusu vaktini işaret eden
Görev başındaki yelkovanların tüm ısrarlarına rağmen
Saatlerce hazırda bekletiyordum zehir zemberek sözlerimi
Ve sonrasında zamanın damarlarına enjekte etmeyip
(Gururundan ödün vermeyen her akrep gibi…)
Ağulu kelamlarımı bizzat kendi bedenime zerk ederdim
Konsomatristen hallice şair bozmalarına
Seni algılamaları babında bir fırsat daha tanıyordum böylece
Çünkü can borcum vardı sana, teminatsız
Bizim diyeti ödenmemiş hiçbir an’ımız kalmasın
Meclis kararıyla kamu malına dönüşen bazı sevdaların
O mimli sokaklarından başımız öne eğik geçmeyelim
Ve tarihin kaleme aldığı hiçbir fikir ayrılığında
Adın, tutarsız yanlarımla birlikte anılmasın istiyordum!
-Her yenilginin o ağır faturasıyım, ne güzel!
-…
Sen ömrümün Senarist tarafından sansürlenen tek sahnesiydin
Aşırı şiddet içeren görüntülerimiz makaslandığında
Fotojenik hikâyemiz için çok geçti artık
Bize dair şairane tesadüflerin cümlesinden vazgeçmiştim
Kelimelerim birer savaş esiri, barutla terbiye edilmiş birer mermi!
Birbirine omuz vermiş birer haindi, kelimelerim!
Mevcut şartlarda yüzünü tasvir etmek pek mümkün değildi
Haklıydın, sırf bu şiir lirik olsun diye
Şehrin sakız ettiği küfürlerimi yutkunarak
Ölesiye susabilirdim hasmane bakışların karşısında
Ağzımı toplayabilirdim -ağzınla
Gülünecek bir şey yok dedim, yalnızca yalnızım
Elbette dünyanın bütün kadınlarında, seni sevdim biraz da
Keza hiçbiriyle aynı lisanı paylaşmasam da
Onların en ücra hücrelerinde sana rastlayacaktım sanki
Tenini arayışa koyulduğum evrende, malum ya zerre kadardım
Umutlarımın iğneyle sahaya çıkarıldığı
Zihnimi işgal eden bu kıran kırana reyting mücadelesinde
“Ellerinin acilen patentini al bence
Dokunuşlarının taklitlerinden de sakınmalı hem.” repliğin duyulunca
Sedye ile cephe dışına taşınan aşklardan biri olmuştuk
Aramızdaki çapraz bağlar koptu kopacak durumdaydı hatta
Evet, kasti bir faul karşılaşmanın seyrini topyekûn değiştirmişti
-ki eyyamcıların da hatırı sayılır gayretleri neticesinde
İki kişi eksik tamamlanmıştı derbi niteliğindeki son sevişmemiz
Doğaçlama gelişen bu son didişmemiz!
“Tabutlarınız müesseseden!” kampanyalı son çatışmamız!
Onca yıl sonra, dudaklarımda Anne yadigârı bir izmarit cesediyle
Göğümde karpuz dilimi evresine giren Ay’a efkârla bakarken
Meleklerin dahi rakı aşerebileceği bu aralık gecesinde
Namluların gölgesindeki o işgal günlerimizi düşünmeden edemiyordum
Azrail bence şahadetle ödüllendirmeliydi ikimizi de
Yalansa yalan de!
Niceleri Öpüşme Eylemi’mizden doğan arbedede ezilirken
Az ecelin ev sahipliğini yapmamıştık dar alanlı yüreklerimizde!
Ve ben kentin acı şablonlarında, hâlâ toplu mezar kabul ediliyordum
Galiba en kötüsü de
Kendi göğsümde, yatacak yer bulamıyordu bazen
Tüm katliamlara seyirci olarak katılan çocukluğum!
-Her harbin o meşhur patlama noktasıyım, ne güzel!
-…
Ne güzel, konuşulacak bir şeyimiz olmadan
Okuduk, üfledik yine aşkın yedi ceddine
Senin hayal gücümün geniş arazisindeki gezintin
Bu gecelik de bitti böylece!
Yoğun ateş altındaki bir şiirden daha sağ kurtulduk!
Gülünecek bir şey yok dedim, yalnızca…
Kes şunu, biz yalnızca;
Tanrının mesleki yaşamındaki en büyük kusurduk!
*Sezen Aksu
Kayıt Tarihi : 9.2.2020 18:22:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
