BAYRAM KAYA GAZİ ŞİİRLERİ

BAYRAM KAYA GAZİ ŞİİRLERİ

Bayram Kaya

6- (Bk. Millet Ve Ulus Ek 5) Atatürk, yurdun kurtulması için halka hiç vaatte bulunmamıştı. Devrimler içinde vaatte bulunmamıştı. Yani, halka yalan söylememişti. Kelimenin tam anlamıyla, konumu gereği durumdan vazife çıkarışla, sevgili Gazi yolun yürünmesi ile kazanılan muktedirliklerden ötürü, aksayan bozuklukların halli için olan düşüncesi ve fikriyle, realite olmuştu.

Sevgili Gazi, yurdun kurtarılması gibi bir girişmeye, fevri yen ve arkadaş grubu ile kalkışmasından ötürü duyulan heyecanla, belki halk; Namık Kemalin: Düşman dayamış hançerini yurdun bağrına. Yok, mu kurtaracak, bahtı kara maderini diyen söylemine izafeten, Sevgili Kemal ve arkadaşlarının hareketini anlamaya hazır, kendisine vaat olunacak bir hissiyatlarına da tercüman oluştu.

6-Bu saptama çok çok önemlidir. Bunun içindir ki, halkın sağgörü eğilimi bu bağlamda Gazi hareketini duyunca, halk belli bir potansiyel güç ve belli sayıda bu çekim etrafına gelmeye birikmeye başladığı an, kurtuluşun felsefesi devrimi; çevrime girmişti. Düşman dayasın hançerini vatanın bağrına. Bulunur elbet kurtaracak bahtı kara maderini denecekti, meclis kürsüsünde.

Değilse ne başlangıçta Atatürk halka vaat etti; ne de halk bu oluşumun ışığını Atatürke göstermişti. Gazi geleneği biliyordu. Sanki vaat etmişte alınan yetkiye göre işe başlamışçasına, durumdan vazife ile hem oluşma için gereken tüm adımlarını attı, hem de durumu açıklayan, kendi oluşum eksenine halkı çeken açıklamalar yaptı.

Bu açıklamada halkın duymak istediği vaatlere yakın anıştı açıklamalar yapıyordu. -Evet, Saltanat ve hilafet makamı serbest değildir, diyordu Gazi. Ama halk bunu; Bu yüzden hilafet ve saltanat sizden yana irade kullanamıyordu gibi açıklamaları halk; kendi anlamak istediği dile çeviriyordu.

..

Devamını Oku
Bayram Kaya

6]Hilafetle peygamber vekili oluyordunuz, peygamber de Tanrı vekiliydi zaten. Böylece gelenek; hilafetin, Tanrı adına toplumu ve halkı yönetebilmesi idi. Burada, Tanrı kararlarının karşı çıkılmazlığı vardır. Sizin kafa yormanıza gerek olmadan, hazır değişmez güvenli reçeteler vardır! İtirazsızlığın, rahatlığı ile kolaycı yönetme vardır. Siz de halifelik yolu ile bu hilafeti ne güzel sürdürüyordunuz!

Böylesi bedbaht, nice direnişleri; ne yazık ki Kurtuluş Savaşı'na değin, amaç doğrultusunda, tarifsiz emeği olanlar sergiliyordular, Karabekir'ler, Ali Fuat'lar, Rauf Orbaylar vs. Bunlar tüm süreci, sindirip kavrayamamışlar. Kurtuluşun felsefesi yerine, hilafeti amaçlamışlardı. Ama o zamanın seçerliği ile olanakların el verdiği ölçüde, görevde bulunan, tabiri caiz ise, bu kumaşla yeni biçimli çıkaracağınız giysinin, ayak basacağı öznel envanterler, olacaktılar.

Böylesi bir seçme ayıklama girişmesi içinde Gazi de, Osmanlı envanterinin sahip olduğu olanaklar içinde var olan icraatlarının bir seçilmesi olmakla diğer mümtaz kişilerle eşdeğerdir. Ancak İstanbul’un ve Anadolu'nun işgali ile başlayan yepyeni sürecin ve konjonktürselliğin parametreleri bu tür sıradan sunumlar içinde, sadece Gazi'deki farklı denk düşerlik fonksiyonelliğini seçtiği de bir apaçık gerçeklik ve oluşumdur. Diğerleri ise adeta, düzlemsel kusurun yer ve zaman içinde, yarara döndürülüşüdür.

Bu kadronun, güncel olmayan ama savaşı göze alır denli cesur, görev şinans, fedakar ve feragat sahibi olur, memleket ve toplum sevgileri yüksek, görev ve sorumluluk bilinçleri inanılmaz denli güvenli kavi özelliklere sahip olmalarına rağmen; köstek oluşları, güncel zamanla, düzlemsel olmayışlarındandır. Sormak lazım bunlar savaşmak dışındaki sürecin her bir aşamasında katkın mıydılar?

Oysa Mustafa Kemal, daha başlangıçlar da, cephe savaşları içinde; memleketin genel ahvalini görmüş, kaçınılmaz sonu sezmişti. Buna rağmen canını dişine takmış, destanlar; yaratıp savaş sanat dehalığına değin uygulamalar göstermiştir. Bu çaba; genel gidişin umumi başarısız ve çöküşe dek giden görünüşü içinde iyi bir parça işlev olmaktan öte gidemezdi. Gazi, bu fikirlerin oldurması içinde, katılımcı ve seçilirli olacak sunumun; seçme ayıklama ilkesine denk düşer bütüncül işlevli lider rotaydı.

..

Devamını Oku
Bayram Kaya

49]Yüce Tanrı'nın, her şeyi; değişmenin içinde, düzen ve düzensizliğe çevirdiği, süreçleştiği bir evrende, bağnazlar kendi uydurmalarını, Tanrı söylemiştir diye bir aldatmanın ve onları savunmanın içine girerler. Kurtarmak istedikleri kendi gururlarıdır. Ve üzerine bina kurdukları, uydurma temelin savunulmasıdır. Kirli çıkar ve emellerini savundukları şer odaklarıdır. Gözleri açacak olan her gidiş, bunların karşı olacakları bir argüman olur çıkar.

Türk devrim hareketi, zorlukları olan bir başarıdır. Zorluklar, geçmişteki mazi yapının, kendi iç disiplininden kaynaklıdır. Ve bir de, inançların bin yıllarca süren çıkarcı sömürülü teamüller düzenini uygular olmalarından kaynaklanmaktadır.

Böylesi şartlanmışlık yapısındaki halk, kendi ümmetçi anlayışı içinde aslında kendilerini sosyal ve toplumsal yapıya ait yönetim içinde, söz sahibi olarak katkın ve müdaheleci görmezler. Bir boyun eğişin katlanması içindeler iken, birilerince; 'Yapı yana kaydı, haydi Müslümanlar; din, iman, hayâ kalmadı. Gün bugün' denende: kendini görevli ve kontrol edilemez bir taşkınlığın içinde ve eylemcisi olmakla, durumdan vazife çıkartabilmektedirler.

Gazi Kemal, ulusa giydirilmiş bu yakışmazlığı, yüzyılların aymazlığı olan bu ilineği; yine necip halkın, sağduyusuna atfen toplum içinde çıkarıp halk alanın uhtesine tevdi etmiştir. Yine Gazi ulusa güvenle, ve kişisel çabası ile halkın içinde olmayacağı hareketin, pek pek akim kalacağını, her zaman bilmiş ve göz önüne almıştır.

Bunları bildiği için bazı yapılacaklar için yurt gezi söylemleri ile durumu halka şikayetle anlatıp; ulaşabildiği kitlelerin onayını ve benimseme tutumlarını ve yapacağı işlerin paylaşım meşruiyetini oluşturup, halkın bu hareketler içine olacak eğilimlerini sağlamıştır.

..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Oysa bunlar Avrupa'da: Osmanlı'nın İstanbul'u almalarının, haklı gururunu yaşadığı sürecin hemen akabinde, aşılan yıkılan bir ilişki biçiminin sonlanması idi. Avrupa artık o tarihten 100 yıl gibi kısa bir süre sonrasında, çobanlık ve çiftçilik üretimlerini SANAYİ için yapar oldular. Bu temel içinde ilişkilenir çatışır bir toplumsal düzenlenişler, biçimine girmiştiler. Süreç süratle kapitalizm denen olguya evrilir oluyordu. Kapitalizm dal budak salıyordu. Bunlar Dünya devrimi idi. Oysa O muazzam medeniyet, hala yarı savaş ekonomisi ile yapılaşıp uygarlık var ediyordu! Aynı süre içinde de Avrupa'nın bu atılımları ilerideki imparatorlukların kaçınılmaz sonunu getirecek olan bir ilişki olacaktı. Böylesi yan yananlığın fark edilemeyişi ile birlikte, Osmanlı yarı feodal bir medeniyet geliştiriyordu.

Gazi Hazretleri, bunları çok iyi iç sinmişti. Mevcut kadrodan görünüşle, Gazi'yi pırıl pırıl eden farkı bu idi. Kadronun bunları bilip özümsediğini söyler olmak, en azında muhakemesizliğin dik alasıdır. Çünkü eğer kadro geneli günceli anlamış ve yaşamsal olarak bunu düzenleyecekti ise, bunun projesini, savaş sonrasında dahi değiştirmeyi hiç düşünmediği ümmetçi, fetihçi gelir yapısına bürünmüş, mevcut yönetimle, saltanat ilişkileriyle, bunu sürdürmek mümkün mü idi? Zaten yönetsel çağdaş politikaların ilişkilenişini zorunlu olarak, mevcut yapıyı, yeni ilişkilenişle uyuşturmazdı. Bu yüzden Avrupa'da hem laiklik benimsenmişti, hem liberal, sosyalist vs. birçok rejimsel uygulamaların yönetsel biçimleniş ve kurumsallaşması, bunların hukuksal siyasi alt yapıları, düzenlenmişti.

Oysa bizim kadrolar, padişahı ve yurdu düşmandan kurtarıp, padişaha teslim ettikten sonra; belki de bu konjonktür konularından bahisle, padişahı sürekli ikna etmenin içinde olacaktı. İltifatı şahaneden lütufçu ihsan bekleşeceklerdi! Ülke yönetimi; bir arzu hale cevap alır gibi diletişlere gidilecekti. Bu ne vizyon koyuştur. Ne konjonktür ilişkilerini anlayıp iç siniştir, ne de üreten ürettiren paylaşan yepyeni bir ilişkiler ağına eviriliştir. Tam bir kısır görüşlüktür.

Osmanlı'nın son demlere değin gittikçe gerileyen bir durum olaraktan da olsa, süren savaş ekonomisi yapısı, Ata'nın konjonktürde ayıkladığı, artık yapının ganimet gelirlerine dayanmasını yada böyle bir yapılaşmanın artık olası olmayacak köhneliğini darma duman ettiği bir fevkti. Zaten zamanın da, zeminin de zorunlu sonucu idi. Bu yüzden Gazi önündeki birinci paylaşım savaşı gibi bir cinayeti ve nedenini görüyor; bunun içinde; ” Aksi gerekmedikçe, savaş bir cinayettir” diyerek ayakları yere basan, gerçekçi politikaları ortaya koyacağını açık ediyordu. Bunun mutluluğunu da 1923’lerde ve 1930'larda adım adım gerçekleşen aşmaların meyvelerini topladıkça duyacak ve memnuniyetini: “Yurtta barış, Dünya'da barış “ tebessümü ile ifade edecekti.

Bunlar bir tecrübe ve uygulamaların kararlılığında söylenmiş dinamiklerdi. Siz söylemin zemin zaman dinamiğini göz ardı eder ve bunu güncele getirirseniz. Konjonktürsel ilişkilerde başarısız olup, üretip dağıtamayan, bu oranda da, söz sahibi olamayan, gerileyen uluslar arası ilişkilerinize göre anlam yorumlarsanız. Buna ancak gülünür. Değilse bir ekonomik güç olmanız bile konjonktürsel ortamda, hem barışınızın, hem de egemensel güç payı olarak, zorunlu savaşımınızın nedeni olacaktır. Gazi'nin bunu bilmez olacağını söylemek, “bu pısırıklıktı” demek, en hafifiyle safdillilik olur.

..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Temel adım, yurdun savunulması için milli mücadele yapmaktır. Bu herkesin vakıf olup, etrafında genel ekseriyetle kenetlendikleri, meşruti bir haldi. Bu amaç etrafında; dinlisi de, dinsizi de ve kimi azınlıklar da örgütlenecekti. Ancak bu tutkunun güncel değerlerle eksen edilmesi çok önemliydi.

Gazinin çevresindeki heyetten olan kişilerin, Gazi Hareketi çevresinde oldukları zaman dahi 'geleceği planlar olma' ve bir 'ulus yaratma' bilinçleri hiç yoktur. Gazi'nin, askeri deha konum sıfat özelliğine inanarak, Gazi'nin çevresinde, padişahı ve saltanatı kurtarmak için mücadele gönüllüsü oldukları pek açıktır. Bunu Rauf Orbay’ın ve heyetinin, Padişsh Vahdettin karşısındaki bir kabul sırasında, padişaha sunduğu bağlılıklarını deklere eden söyleminde de, bu durumu apaçık görmek olasıdır.

Bu tür fevri ve hissi anlayışlar, devlet olamanın, devletin kurumlaşma kurallarını bilgi olarak tam ikmal edememenin, bütün yanılgılarını taşımaktadır. Bu yanılgı kişileri inanç ayrımcı tutar. Bu yüzden kişileri düz mantık çıkartışlı yapmıştır. Hâlbuki siz, böylesi bir inakçı anlayışla, Kurtuluş Savaşı oluşturulması esnasındaki, din adamı alimlerinin vaazını hiç dinlememiş olup da, öz hareketin içine katılan; dinsiz yâ da gayri Müslimlerin bulunmasını, bunların bu mücadeleye katılma hareketini, nasıl okuyacaksınız?

Bir kutsal hareketi, herkes baktığı yerden tutup anlar ve anlatırsa bu tarih bilinci olur mu? Halkın bir vatan sevgisi, bir kul olma Osmanlı tabiiyeti mantığı, ya da yurttaş olma bilinci yok mu da, din alimleri olmasa bu iş kotarılamazdı denmeye getirilmektedir? Din alimleri de, sonuçta yükümlülüğü olan bir yurttaş değiller mi? Din alimlerinin bilinçli bir toplum ve millet aidiyetliği yok muydu da böle söylenir? Halkımız müslüman olmadan öncede yurt savynması bilinci oluşturmuş, yurtlarını savunmuş devletler kurmuştur. İnançlar, halkımızın var olan bu bilincinin üzerine oturmuştur. Yani yurt sevgimiz inancımızdan dolayı değildir. Aksine inançlar zaten var olan yurt sevgimiz üzerine konumlaşmıştır.

20 Nisan 1920 günü Temsil heyetinin bildirgesi “devlet otoritesi olmanın bilincinde olan” herkesin manen olumlaması gereken bir haldir. Bu bildirge; en tabii, en gerçekçi ve kontrolsüz gücü, kontrol altına alan, kitleleri kazanmak için bir sosyolojik yaklaşımdır. Orada şaşa kalacak bir tavır yoktur. Ve orada, ülkenin gelecekteki inşasına katılacak bir inşa olur ufacık bir katılma malzemesi de yoktur.

..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Sanat sömürü bilmez. Aksine, fikren, duyguca ve kullanım sürecince, sanatın kendisi sömürülen yararlanılandır. Anadolu (Gazi) Hareketi, kendi dışına eperiyalist olmayan bir amacı olmakla tüm mekanik savaşlardan ayrılıp, konusu toplumunun yararı ve yararlanması olan bir faydacı sanattır.

Sanat kendi yanlışlarını da yansıtan bir diyalektik oluşumdur. Anadolu (Gazi) hareketi de uygulama aşamalarında, yanlışlar sapmalar yapsa da, temel yapıyı gerçekleyen amacı, kendi toplumunun bekası olan ve insan aklının (naklin değil) ürünü olan, sistem gerçeklenmesi tam bir diyalektik sanatıdır.

Anadolu hareketi bir etkileme gücü olarak da, sanattır. Estetiksel (kendisine özgü imeceleşen devinim ve karma ekonomi politikalar gibi koyuşlarla) doyurucu olaraktan sanattır. Sanatın toplumsal oluşudur.

Anadolu (Gazi) hareketi, akıl ve bilimsel seçeneklerin eşliğinde; güzel ile uğraşır olması (devrimler süreci) güzelin göreceliği içinde yanlışları (sürecin aksayan yanlış uygulanan yanlarını) taşır olmasının kabulü ile bile, bir sanattır; estetikliği de buradadır.

Nesnel yaklaşım açısından da bir sanattır, ilişki ve ilişkilenmesini göksel nakilden değil de; yerdeki mevcut üretim araçları, üretiş ve paylaştırış gerçeklenmesi ile ilişkileyip düzenleyen bir nesnellik ve bunun güzel ve estetik anlam ilgisini kurmuş olmakla, soyut çıkarım anlayışı ile bir sanat tavrıdır.
Laik (akılcı) yapılı sanat yaklaşımı açısından, özel var edişlerle, özne öznellikçi sanat oluşunu ortaya koyuyordu.
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

7Anadolu hareketi kendisini yokluklar içinde iken; siyaseten dışa karşı bağımsızlaştırmıştır. İçte imece kolektif işlerliği ile karma ekonomi ile Olgunlaştırmıştır. Hukukunu da, dış dünyanın etkisi ile daha henüz tam da kendi ilişkileşme düzeyini temsil eder olmamakla beraber yasallaştırmıştır. Bu da o sistemin, kendi iç yetersizlikleri zorunluluğunun girişen yarar zarar dayatmasının bir tercihidir. Bu hukuk düzenlenmesi, kendi ilişki sürecine göre yeni yeni sokulan durumların, yasallığına hitap eder düzenlemelerle hem atılımcı olacaktı, hem de çelişkiler koyar olacaktı. Bu daha sistemin önderince başlangıçta bilerek üslendiği bir yüklenişti. Sanatta bir risk alış değil miydi?

Geçmişler (sanat eserleri) kendi olgunluğunu, kendi hareket dinamiklerinin sönümü ile geleceğe aktarırlar. Geçmişin aktarılan bu zenginliği, yeni dinamiklerin (üretim paylaşım ilişkilenişlerinin) oluşan hareketlerinin üretilmesin de, yeni oluşacak şartlara gübre etkisi yaparak, besi değeri sunacaktan, bir dayanak olaraktan, berdevamdırlar.

Sanat yolun işlevinden çıkardı, semavi olduğunu söyleyen nakilden değildi. Gazi, kendi hareketinin içine, içinde çıktığı haldeki mevcudun olumlu olan ve olumsuz yoksunluklarından çıkan girişmelerden bir harman yaptı. İşte bu harman yeni sürecin dalgalanma seçeneklerinin uygulanması olaraktan, yepyeni ve özgürce bir toplumun var edilişidir.

Sanat halk için yapılmazdı, sanatın halka hitap eden bir yanı da mutlaka vardı. Halkın parçalı kişisel devinir olma yansımasının ortaya konmasıdır. Sanatın halka aitliği vardır. Tıpkı oğuz Kaan Destanı'nın Türk halkına ait olması gibidir. Emsal uluslarla, kıyası kabillik teşmil eder. Gazi hareketi temelde halk destekli bir halk gücüdür. Tam anlamıyla halkın gücüdür ve mevcut devletin desteği yoktur. Aksine, mevcut devletin gücü, gelişmeye direnen bir karşı yapıdır.

Böyle iken halk gücü destekli iken, hareketin yönelimi toplum için öznelleştirilmiştir. Hareketin sonunda toplumun gücü ortaya çıkmıştır. Hareket üreten bir yapı olan toplum için olmuştur. Toplumun üretimi de halkın sağlayışıdır. Burada uymayan husus, halkın öznelliği toplumun gücünü sağlamaz. Toplum için oluşturulan olgu ve olaylar daima halkın çok kesimi ile zıtlanabilmektedir. Bu sanatın aykırı oluşunun Mustafa Kemal yönüdür. Yani yukarıdaki ilke gereği halkın tutumu özneldir. Toplumsal değildir. Ancak halk, bıçak kemiğe dayandığında, toplumsallığı, bir anlayış olarak değil de, bir görevin ifa uysallığının kabullenişi içinde, bir yüküm anlayışı ile tutumlaşırlar. Halkın öznelliği; halkın kendi tutumlarını, kendi alışmalarını, inançlaştırıp kutsallıkla, dokunulmazlıkla değişmez kılan yaşam birlikleridir. Bu halkın, toplumsallığı taşıyamazlığı anlamına hiç gelmemelidir. Bu konuda toplum ve halk yazı dizime bakılabilir.

..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Bu askı, “Kurtuluşun Felsefesi” yazı dizimi içeriğinden yayınlanmamış bir bölümdür.

Atatürk Anadolu’ya çıkmadan önce, kaçınılmazlıkla gizli görüşmeler yapmıştır. Kurtuluştu kadronun çekirdeklerinden olan; Kazım Karabekir'le, Fevzi Çakmakla, Rauf Orbay'la ve diğer kadrodan güzide kişilerle, olasılıkla sık sık toplantılar yapmıştır. Toplantılarda hükümette görev alma, darbe dahi olasılıkla görüşülmüş olabilir.

Sevgili Atatürk'ün kendi deyimiyle padişah ve hükümet "entrikalar" içinde oluşla ve sürecin bugüne gelişteki dehaletleri genel bağlamında; hükümetin kurtuluştu mücadeleye faydalı olmayacaklarını bilmektedir. Değilse bu yöneten kadrolar düzlemi içinde kişisel inisiyatifle kurtuluş hareketine destek verenler az çok olacaktır.

İşin en makbul yanı, Gazi'nin saltanat örgütlenmesi destek ve öncülüğünde kurtuluştu mücadelenin yapılamayacağını kesin biliyor olmasıdır. Kurtuluştu mücadele sadece yurdun kurtarılması olmayıp, sosyal, toplumsal, ekonomik, çağdaşlaşma, hukuk vs. bağlamlarında top yekûn bir hareketin birlikte senkron edilmesiyle götürülüp; aşama aşama devreye sokulmasıydı.

Bu nedenlerle, Gazi'nin kişisel olarak saltanata karşı darbe içinde olup, hükümette yer almayı dahi aklından geçirmediği çok rahat tespit edilebilir. Çünkü hükümetin ve saltanatın umulur ki yurdun kurtarılması dışında, böylesi top yekûn bir kurtuluştu mücadeleye girmek gibi hiç bir derdi yoktu.

..

Devamını Oku
Bayram Kaya

18]Burada şu değerlendirmeye girmek olası. Bir iç ve bir dış neden buluşmuştu. Durumda bir belirme, bir gerçeklenme ve bir gerçeklik ortaya çıkmıştı. Gazi, bu gerçeklenmenin dış nedenidir. Asıl olan iç nedendir. Yani halkın azmi ve kararı olan öz harekettir. Bu da yeni bir kararla yeni bir tutum birikişle; 'ya istiklal, ya ölüm' parolası ile dile getirilişin bilinçlenme gidişatı, olacaktı

Bu bilinç olmadan bir şey yapmanız olanaksızdır. Bu karar kurtuluş azmindeki çekenlik çevresinde birikiştir. Bu dizi boyunca dediğim, ‘genel ortalamada buluşan halk devinimdir’. Gazi de, bu birikişin, kadrolarla yönlendirilmesi iradesidir. Bu devinim er geç kendine uygun, her dış nedeni değil ama mutlaka bir uygun dış nedenini, bulacaktı. Ve kodlar birlikte etkinleşerek gerçekleşecektiler.

Yani GAZİ'Yİ; BU HAREKET OLUŞTURMUŞTUR. Bu hareketi de, Gazi yönlendirip, genelin bilinçsizce de olsa, oluşmuş olan özlem, çıkar ve istemine uygun sonuçlandırmış; karizmatik katkılıklarını da ortaya koymuştur. Kıyası kabil bile olmayan, cami vaazları; bu hareketin etkisi ile kendilik oluşmamıştır. Aksine bu hareketin kadrolarının bir kolunun direktif ve yönlendirmeleriyle kuvvacı cami vaazları oluşturulmuş bir davaya değin bir propoganda faaliyetidir.

Son bin yıllarda camiler pek pek siyasi ve bilimsel olan, aktüel tartışma alanları değildirler. Bu tür tartışma görünümü içinde yüz yıllarca tartışmaları ve uygulamaları olsa da, esasta bu tartışmaları Tanrı buyruklarının tartışılmazlığı ve Tanrı bildirilerinin bilinç ettirilmesi, kural ve zorunluluktur. Cami, bu hareketin, iç ve dış temel nedeni değildir. Durum yenidir. Özeldir. Konjonktürseldir. Oluşum da, güncel, evrensel ilkeler doğrultusunda konjonktürsel ve yepyenidir.

Kendisi konjonktürsel olmayan bir şeyin (inançların) üzerinde yeni olanın, zemin devinme alanı bulması da, olası değildir. Ancak daha çokçasında da her türden içi doldurulabilir bir yararlanmaların inançlar vesileci aracı olmanın pekinliğini taşıyabilir.

..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Karanlık
Karanlık
Karanlık...

Gecelik korkardı
Gecelerden
Üste alınmaz olurdu da
Ses titrerdi hecelerden

Bayram Kaya
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Tabiri caizse Ata; ateşi eli ile tutmuştu. Kendisi açısından olup biten, yoğun bir stres kaynağıydı. Kişilik ve menfaatler çatışması gibi hissileşmelere götürülecek bir yüklenişti. Eleştirelliğine açıkça vurulacak, yumuşak karın noktasını oluşturacaktı. Yine de Gazi’nin tercihi, ufuk alınıştaki devlet adamı olmanın sanatçı (yaratan) kimliği idi.

Bunları şimdi bile okuyup görünce, Gazi aleyhine vahameti anlamamak, dinamizmi sıradan bir vaka gibi değerlendirmek olurdu. Bunlar insan doğasının bizi yanıltan bir tutumudur. Bu yüzden de kendi küçüklüğümüzle; ” Atatürk olmasa idi bile, başka Atatürkler olurdu” deme banalliğine düşerdik. Zaten Atatürkler olsa idi, Atatürk olmazdı! Yani bu durumlara da Atatürkler sayesinde düşülmemiş olurdu! Atatürk’te iyi bir zabitan olarak kalırdı. Zaten günün zemini de; eğer Atatürkler varsa idi de, zaman ve zemin diğer Atatürklerin içinde, zamana ve zemine en dek düşeni, etkiyip etkilenen cevap olaraktan(tepki) , seçilecekti. Oysa koşul, bildiğimiz, bu ATATÜRK'Ü seçmişti! Demek ki Atatürkler yokmuş. Bu söylem bir yanlış anlama da olmayıp, hatta fikir de olmayan, bir fikir özgürlüğü de olmayan; “Atatürk olmasa idi bugün aynı düzeyde ve daha iyi olurduk” deme gaflet ve mantık absürtlüğüdür! Bunun cevabı mümkün mü? Deli saçması bir anlama ve anlatımdır.

Sorgulamak yanlış değil. Burayı görmeden sorgulamak olguyu görmeyip, hayaller var edip, hayallerde yaşamaktır. Halamın bıyığı olsa, halam amcamdı, der gibi bir şey. Ne yazık ki halanız amcanız değil. Amcanız olmadığı içinde, halanızdır! Bunu değiştiremezsiniz. Siz de halanıza amcanıza davranır gibi değil, halanız olarak davranıyorsunuzdur! Gerçek bu. Realite bu. Hayatta olaylar yaşanıyor, sonra onun düşüncesini öğrenmek üzerine devam ediyor. Yani MUSTAFA KEMAL olarak Kurtuluş Savaşına giriyor, bu biçimi yaşıyor, ATATÜRK olarak sürece dahil olup, zaman ve zemini etkileyip değiştiriyordu. Savaş öncesinin Mustafa Kemal'i bu süreci yaşamasa idi, süreç sonrası hem yoktu, hem de süreç sonrasını yaşayamazdı. Mekanik savaşın öncesi Mustafa Kemal vardır. Savaş sonrası bambaşka, aynı fiziki görünümlü, ama ATATÜRK olarak etkileyip, etkilenen; olay ve olguları başlatıp, süreçleşen; yol alıp, yol veren; Atatürk vardır. Bu aynı zamanda farklı bir önderlik sürecidir de.

Şimdi konunun genel değinme açılımından sonra, Mustafa Kemal'in içinde bulunduğu bir toplumsal ulusun şaha kalktığı sürece, sanat yaratan bir olgunlaştırma ile nasıl yaklaştığına kendimce değineyim. Eylemleriyle yer yer sanat oluşa yönelir. Ve yer yer de; sanatın maharetçi temasında bulunan Gazi’nin anlam ve anlatımları sanatken, benzer istiklal savaşı yapmış olanlardan, yine benzer eylemli, benzer andırışçı kişilerin dahi, bizim devrimlerden ayrışır olan yanlarını, belirtmeye gayret edeyim.

Ülkeler, savaş sonrasını; içinde mağrurca yaşayacakları bir demlenme ve coşku içinde bulunacakları durultma dönemi yaparlar. Bu tabii ve normaldir. Bütün dünya süreçlerinde bu böyledir. Olay sadece bir iki başarılı nokta ile kişi ömrüne sığdırılır. Ya da bir iki başarı kişi ömürlerine yayılır. Olay olup biter; bir dönemin tarihi kapatılır. Oysa Gazi sanatın kesikli ama sürekli yapısı gibi, toplumsal hareketin de sürekli ve kesikli, aşama kat eder yapısını, ortaya koyan bir süreçleşmedir. Ömrü daima süreçleşmiştir.

..

Devamını Oku
Bayram Kaya

17]Bu tür fevri ve hissi anlayışlar, güncel devlet olmanın, güncel devlete değin kurumlaşma kurallarını bilgi olarak tam ikmal edememenin, bütün yanılgılarını taşımaktadır. Bu yanılgı kişileri inanç ayrımcı olmanın içinde tutar. Bu yüzden kişilerini düz mantık çıkartışlı yapmıştır. Hâlbuki siz, böylesi bir inakçı anlayışla, Kurtuluş Savaşı hareketinin oluşturulması esnasındaki, din adamı alimlerinin olumlu vaazını hiç dinlememiş olup da, öz hareketin içine katılan; dinsiz ya da gayri Müslimlerin var bulunmalarını, bunların bu mücadeleye katılma hareketini, bu tür din eksenli düz mantığınızla, asıl okuyacaksınız?

Bir kutsal hareketi, herkes baktığı yerden tutup anlar ve anlatırsa bu tarih bilinci olur mu? Halkın bir vatan sevgisi, bir kul olma Osmanlı tabiiyeti mantığı, ya da yurttaş olma bilinci tanzimat fermanlarıyla ve birinci ikinci meşrutiyetlerin estirdiği kimi rüzgarlarla ve milliyetçilik akımlarının doruklaşmaları gibi araçların etkilemesi ilen yurttaş olma özgür olma vatandaş olma gibi duymalar ve benimsemeler hiç yok mu da, din alimleri olmasa bu iş kotarılamazdı denmeye getirilmektedir? Din alimleri de, sonuçta yükümlülüğü olan bir yurttaş değiller mi?

Din alimlerinin de bilinçli bir toplum ve bilinçli millet aidiyetliği yok muydu da böle söylenir? Halkımız müslüman olmadan önceki yaşantısı için de yurt savunması bilinci çoktan oluşturmuş, kendi yurtlarını savunmuş, bir çok devletler kurmuştur. Aksine dini inançlar, halkımızın var olan bu bilincinin üzerine oturmuş ve gelişmiş devinmiştir. Yani yurt sevgimiz inancımızdan dolayı değildir. Aksine inançlar zaten var olan yurt sevgimiz üzerine konumlaştırılmıştır.

20 Nisan 1920 günü Temsil heyetinin bildirgesi 'devlet otoritesi olmanın bilincinde olan' herkesin manen olumlaması gereken bir haldir. Bu bildirge; en tabii, en gerçekçi ve kontrolsüz gücü, kontrol altına alan, kitleleri kazanmak için bir sosyolojik yaklaşımdır. Orada şaşa kalacak bir tavır yoktur. Ve orada, ülkenin gelecekteki inşasına katılacak olan bir inşa olur denli ufacık bir katılma malzemesi de yoktur.

Şunu söylemekle tarih bilinci olan her okurda, anlamlar dönüşülmesinin, kod çözünmeleri yapacağını ve bir anlamalar açkısı oluşturacağı da, pek açıktır. Kurtuluş Savaşı’nı yapanların elinde, meşru bir devletin yasaları ve bunun hukuki kullanımın meşruiyetliği yoktur. Durum en büyük sorunsallarından ve zorluklarından biri de budur; onca yoksunluklara rağmen, siz savaş başlatacaksınız, hem de legal bir hükümete rağmen!

..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Karanlık
Karanlık
Karanlık...

Gecelik korkardı
Gecelerden
Üste alınmaz olurdu da
Ses titrerdi hecelerden

Bayram Kaya
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Toplum, binlerce yıllık insan uygarlık tarihi geçmişi ile etnik birliklerinin konjonktürde ortaya çıkan sosyo ekonomik ürün paylaşım kültürlüydü. Girişmeleri birey uzmanlık değerleri üzerine örülmüştü.

Bir savaş, sanat olur muydu? Savaş sonrası süreçler, sanatla ilişkilenir miydi?

Bir savaş, var olunuşla ilişkilenip, toplumsal, sosyolojik yeni dönüşümlerle, yapılanışlarla, sürecek bir yapısını ortaya koymadıkça, sırf doğrudan etkiyen etkileşen olgu olay ve sistemler olarak bakılamazdı. Üstelik bu sanat, bir kişi ya da kişilerin ortaya koyabileceği olgusallık da değildir. Görevleşme tepeden uca doğrudur. Ancak kişi ya da kişiler, sürecin trafik polisidir. Sürecin çekirdek işlemcisini olgularılar.

Her tehdit durum, var oluşu gerçekleyen savaşla sonlanabilir. Ancak daha başlangıçta rota tabir edeceğim yol haritasındaki olgulaşıcıların her biri, ayrı ayrı zaman dilimlerinin harcı olacak konulardı. Dış güçlerle mücadelesi, iç yönetimle mücadelesi, toplumun ilişkisel yapılanışı ile mücadelesi vardı. Yetmezdi, yenidünya ilişki düzeni oluşturmasına karşı, toptan eşlenik düşünülmüş olgulaşıcıların her biri diğerine zincirleme olmuştu. Tüm bunlar, toplumsal alanla, sosyal alan, çekirdek DNA sının ortaya konması içenli açılım gerçeklenişinin, sanatsallığıdır. Bir etkileme, etkilenme, dolaylayım süreçleridir.

“Aksi gerekmedikçe, savaş bir cinayetti”. Gazi bunun bilincinde, bunun fevkinde idi. Çevresine hep bu söylemi pekiştirir dururdu. “Yurtta sulh, cihanda sulh” bu söylemin uzantısı, icracı olanın, toplumsal ulus devletle taçlanması olacaktı.

..

Devamını Oku
Bayram Kaya

19]İkinci neden olaraktan, bu tamamen savaş sonrasının, tek adamından sonra, ikinci adam, ikinci tek adam olmak isteyişin, ya da doğal olarak gölgede kalışın, güç ve hırsının; isteyerek ya da istemeyerek, girdiği mücadele yollarının, benci, kin ve kışkırtma tohumudur da.

Çünkü bu tutum, kendisini, nerede ve nasıl varlaşıp ortaya koyacaksa, öylece o yerde kendisini ortaya koymaktan başka çaresi yoktu! Bu yerler en ulviden en sade yere değin uzanabiliyordu. Gazi'nin yolunu deneyemezdi, çünkü hem kapasiteleri dışındaydı hem halı hazırda Gazi, o yolu, onların kendisinden daha iyi yapan bir tutumdu.

Toplumsal yapı, benci tavrı taşımaz. Toplumsal yapı, bir bilim adamı haddi ve bir mayi absorbe oluşu gibi bünyeye alınışı tanır. Gazi, kendinin bir Osmanlı mazisi ve birikimi olduğunu biliyordu. Mümtaz kişilik olan Gazi, o yapıdan çıkan bir gebeliğin, sonlanan doğumu idi.

Hiçbir doğum travma değildir. Böylesi bir telakki bile olmaz. Doğum doğaldır. Ancak doğumun sancı ve acısı doğum yapanda, vuruk olabilir. Ama bu doğum yapan için mutluluk verici bir travmadır. Ki tekrarını isteyen süreçle, doğum yapanda yeni doğumlara da devam isteğini gösterir. Aşılmayacak, gerici, bencil bir travma değildir.

Aslında bütün demelerimi ayrıntılaşıp örneklesem, kitap hacmi ortaya çıkacak. Bu yüzden bazı çok vahim dönemeç anlatımları biraz detaylamakla yetineceğim.

..

Devamını Oku
Bayram Kaya

102]Ve liderci olmalar, halkın seçimlerde, yöneticilerini seçmelerine hiç benzemez. Lider vasıflı insan belki her zaman vardır. Ama olağan üstü sosyal ve toplumsal koşullar her zaman yokturlar. Liderler olağan üstü koşulların, muktedirliğidirler. Halkın seçme ve seçilme yetkilendirmesinde gerçeklikler kriterinden çok, öznelliklerin ve duyguların etkisi büyüktür. Takım tutar gibi halkın taraflı olan kayırmaları vardır.

Siyasetçiler nerede ise yüzde beş yüz boş vaatçidirler! Halk da bu vaatlerde umut arar. Halkın seçmen olma görevi sırasında ikna edilmesi çalışmaları istismara açıktır. Oysa Lider, kimi istismardan olasılıkla nefret eder olabilecektir. Siyasetin, dolaysı ile yöneten kadroların finansmanını, halk değil, egemen çevreler yapar. Bu da liderin seçimle gelir olmasına şans tanımayan bir tıkaçtır. Yine de buradan hiçbir şekilde lider çıkmaz anlamı çıkarılmamalıdır.

Lider olurdu denilenlerden hiç biri, önder oluşma süreçlerinin içinde de gerektiği gibi yokturlar. Hatta öyle ki, asıl liderci karakterlerde de, halk teveccühü için dalkavukluğa yönelmeleri de yoktur. Bu yüzdendir ki, onca lider çıkaracak koşullara rağmen, Atatürk'ten sonraki şartlar içinde, hiçbir lider çıkamamıştır. Çıkacaksa da, halkın seçmen olarak yetkilenme seçerliliği ile siyasi partiler yasasındaki itaatli yapıların daha baştan öznel ayıklama engeli ile bu olanağı da önceden engellemiştirler.

Burada halkın seçememe gibi bir kusurcuk algılanması ortaya çıkmakta. Kesinlikle tam öyle değildir. Halk böylesi bir şaşırtılmayla ve böylesine bir sonuca yöneltilmelerinin kararı, halka aldırtılmaktadır. Bu tür hilelerle, seçilen kişilerin, seçilir eşmeleri, halk eli ile oluyormuş gibi düzenlenir.

Kusur aynada değil, yansır olanda, aynada yansımak isteyen objede. Yani kusur kendisini halka, o şekilde tanıtıp o şekil biçimle yansıtılanlardadır. Hâlbuki lider olabilir kişiler, daha parti kadrolarında tıraşlanmaktadırlar. Siyasetin finansmanlarınca tıraşlanmaktadırlar. Seçmenin sadakalık duygularıyla tıraşlanmaktadırlar, Seçmenin topluma ve siyasete, dinsel eğilimlerle bakar olması ile lider karakterler tıraşlanmaktadırlar.

..

Devamını Oku
Bayram Kaya

102] Ve liderci olmalar, halkın seçimlerde, yöneticilerini seçmelerine hiç benzemez. Lider vasıflı insan belki her zaman vardır. Ama olağan üstü sosyal ve toplumsal koşullar her zaman yokturlar. Liderler olağan üstü koşulların, muktedirliğidirler. Halkın seçme ve seçilme yetkilendirmesinde gerçeklikler kriterinden çok, öznelliklerin ve duyguların etkisi büyüktür. Takım tutar gibi halkın taraflı olan kayırmaları vardır.

Siyasetçiler nerede ise yüzde beş yüz boş vaatçidirler! Halk da bu vaatlerde umut arar. Halkın seçmen olma görevi sırasında ikna edilmesi çalışmaları istismara açıktır. Oysa Lider, kimi istismardan olasılıkla nefret eder olabilecektir. Siyasetin, dolaysı ile yöneten kadroların finansmanını, halk değil, egemen çevreler yapar. Bu da liderin seçimle gelir olmasına şans tanımayan bir tıkaçtır. Yine de buradan hiçbir şekilde lider çıkmaz anlamı çıkarılmamalıdır.

Lider olurdu denilenlerden hiç biri, önder oluşma süreçlerinin içinde de gerektiği gibi yokturlar. Hatta öyle ki, asıl liderci karakterlerde de, halk teveccühü için dalkavukluğa yönelmeleri de yoktur. Bu yüzdendir ki, onca lider çıkaracak koşullara rağmen, Atatürk'ten sonraki şartlar içinde, hiçbir lider çıkamamıştır. Çıkacaksa da, halkın seçmen olarak yetkilenme seçerliliği ile siyasi partiler yasasındaki itaatli yapıların daha baştan öznel ayıklama engeli ile bu olanağı da önceden engellemiştirler.

Burada halkın seçememe gibi bir kusurcuk algılanması ortaya çıkmakta. Kesinlikle tam öyle değildir. Halk böylesi bir şaşırtılmayla ve böylesine bir sonuca yöneltilmelerinin kararı, halka aldırtılmaktadır. Bu tür hilelerle, seçilen kişilerin, seçilir eşmeleri, halk eli ile oluyormuş gibi düzenlenir.

Kusur aynada değil, yansır olanda, aynada yansımak isteyen objede. Yani kusur kendisini halka, o şekilde tanıtıp o şekil biçimle yansıtılanlardadır. Hâlbuki lider olabilir kişiler, daha parti kadrolarında tıraşlanmaktadırlar. Siyasetin finansmanlarınca tıraşlanmaktadırlar. Seçmenin sadakalık duygularıyla tıraşlanmaktadırlar, Seçmenin topluma ve siyasete, dinsel eğilimlerle bakar olması ile lider karakterler tıraşlanmaktadırlar.

..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Evrensel başlayışın bütünlüğü kendi durumunun içindeki niceliş bağıntısıyla zıtların birliği ve çelişmesi özgücüyle yansır. Sözgelimi ilk patlayışla tirilyon derecelik bir ışıma ve ışık bütünlüğü kendi içinde tirilyon derecelik bir ışımadır. Sizin onu bir ölçüm anında teorinin gözüyle ölçmeniz olanaklı oldu diyelim.

Bu ölçülen enstantane zamanı dondurduğunuzda ölçümün derişiminde tirilyon derece bağıntısıyla ölçmenizin kaçınılmazlığı vardır. Ve anlık tirilyon dereceli nitelik oluşun içinde kırınımlı davranan kozmik çorbanın bir derece dahi olmayan; derecenin ntirilyonda, tirilyonda, tirilyonda biri gibi bir minimal esamisi olmaz böylesi bir ısı ve sıcaklıktı farkın, esamisini taşır dağılımlar olacaktırlar.

Size dümdüz olan bir alanda mini mini su damlasının akmasına pürüz olan bir esamisi okunmaz ilişki, esami olur bir ilişki bağıntısı gibi durumları ortaya koyar.

Tirilyon dereceden aşağı düşmemiş, ama tirilyon dereceden aşağı düşmeye ve tirilyona en teğet bozunum veren nicelin niteliğidir. Aynı sıcaklık sürecinin içinde en minimum soğuluk pürüzü taşıması gibidir. Düzgünlük, bir noktada bilinmesi olanaksız olan pürüz ilmeği atar. Şöyle düşünün.

Isıları aynı olan şeyin sıcaklığı aynı değildir. Bunu ısısı 100 derece olan bir varil kaynar sudan bir fincan su alarak etkilerini gözlemenizle olasıdır. Isıları aynı olan bir fincan suyla, bir odayı ısıtamazsınız. Ama bir varil suyla o odayı ısıtırsınız. Isıları aynı olan şeyin sıcaklıkları farklıdır. Alan içindeki yoğunluk ve seyreklikle ortaya konan sipin hareketli valans enerjisi toplamlı bir özbağıntıdır.

..

Devamını Oku
Bayram Kaya

62]Bu mebbus, tüm mal varlığı ile Yunanistan'a kaçacaktı. Osmanlı'nın epey mahremlerini biliyordu. Bu gafil hain. Bu türden mahrem bilgileri düşmana sızdırmaların kolaycılığını, ihanetleriyle yaşayacaktı.

Bir diğer ihanet içinde olan şahısta, Mekke Mebusu, Şerif Abdullah, adlı haindi. Mısır'da bulunan İngilizlere her tür gizli istihbarı ve hayati bilgileri verir olacak bir ihanetçi garabetti.

Patrik hanelerin çalışması da bu tür hainlikler bağlamında, kişilerden geri kalmıyorlardı. Bu patrik haneler Rum ve Ermeni patrikhaneleri idi. Özel çabaların gerektirdiği parasal kaynakların harcamaları ile Meclisi mebusuna, hem de İttihat ve Terakki içine dahi sızmanın, zeminini bulduklarından, rahatlıkla dişini gösteren hainlerini, ajanlarını, buralara sokar olacaklardı. Böylece İttihat ve Terakkiciler, beklide Masonik işbirlikçi katılımların kuşatmasıyla da, çoktan kuşatılmış olacaktılar.

Bir başkası, Karakin Pastırmacıyan Efendi'dir. Bu zevat Erzurum mebbusu olmaktan gayrı, doğup doyduğu topraklara, minnet ve şükranını, sunamayacak denli bir hain casustu. Öyle uz, öyle ikili oynayan ve komplocu bir zat olacaktı ki, akla ziyan. Batum'da Rus'larca tutuklanacak olan bu pervasızın , serbest bırakılması için hükümet de girişmeler yapacaktı! Ama nafile gayret sarf eder olacaktı.

Birinci Dünya Savaşı ile sahnedeki şerci rol yerini almaktan tereddüt etmeyecek tutumu ile Karakin, ayan beyan ortaya saçılacaktı. Güya tutuklanan zevat, tutukluluk süresi boyunca bu vatana kast edecek yapılaşmasını, meğersem mahpusluğu boyunca örgütleyip, sonra da başına da geçecekti. Bu örgüt Ermeni Taşnak ve Ermeni Hınçak örgütlenmesiydi. Eli kanlı çeteci katillerdiler. Bu kışkırtılan ve saldırgan örgütlenmenin başında da, Pastırmacıyan vardı. Artık meşhur adı Arman Garo'dur.

..

Devamını Oku
Bayram Kaya

5-]Burada birazcık bir analiz yapmakta, hayli yarar vardır. Kurtuluşçu ve mobilize oluşumlar, ülkenin kendi toplumsal ve sosyolojik şartlarından temellidirler. Bu hareketler, yöresel oluşçu sınırlarıyla hedefleri belli, iyi bir modele uygun üretim yapan, kendi içinde koordineli unsurlardır.

Ancak yurdun kurtulması kaygısı dışında, işin pek farkında değildiler. Üstelik yurt sorumluluğunu üslenir denli kapasitif taşıyıcılıkta ve örgütlenme içinde hiç değillerdi. Böylesi grupçu reis kişiler de ikinci, üçüncü adam olmanın rol psikolojisi içinde idi. Bu hep böyledir.

Lider gölgesindeki parçalar büyümez. Parçalar parçalanıp birlikler yapamadıkça büyümezdi. Bu emektarlar da böylesi kısır döngü içindeydiler. Hem lidere karşı oluşla büyüyeceklerdi! Küçüklüğün ırasıdır bu. Hem de bu hırslarıyla ve lider olmadaki yetersizlikleriyle sürecin her adım ve aşamasında, oluşan kurucu irade, nüvesini göremiyorlardı. Aslında oluşumdaki kimi fevrilikler de, saltanatçı ve mandacıydılar. Konjonktürsel olamayan mantığın işletilmesine değin, kendi kusurlarını taşıyorlardı.

Yurt kurtarılmıştı. Sevgili gaziye göre asıl mesele şimdi başlıyordu. Oysa Sevgili Gazi'nin silah arkadaşı ve kadrosu olan heyete göre; "her şey bitmişti". Riyaset (yönetim) saltanatı hilafete teslim edilmeliydi!

Bu yeni ikilemli durum, Sevgili Gazi'yi yaman bir çelişki içinde konumluyordu. Sevgili Gazi acayip bir durumla karşı karşıyaydı. Kötü adamdı! Siz; " asıl mesele şimdi başlıyor. Kolay olan (savaş) bitti. Sıra zor olanda " dediğinizde; ekonomi ve sanayiye dek tedbirlerden siyaset ve yönetime dek olacak değişme düzenleme ve sosyal yönlü tedbirlerin içine koyuluyordunuz.

..

Devamını Oku
Bayram Kaya

10]Ben de, o günü ve o günün Dünya şartlarını, en iyi Gazi anlamıştır, diyorum. Aykırı bir şey olabilir mi? Öyle olmasa idi, Gazi'nin başarısını, hutbe okuttu da, mevlitler verdirdi de, diyerekten belirtmek, söz konusu olur muydu? Mevlit okutmanın, hutbe verdirmeye değin bunların dik alasını, saltanat ve hilafette çok çok yaptı. Ama kaçınılmaz sondan kurtula bildiler mi ki? Gazi hutbe ile doğrulsun du!

Gelelim kurtuluş savaşı arifesinde ve esnasında olan, gerek Çerkez Ethem, gerek Çapanoğlu ve diğer dağa çıkan efelerle ilgili anlatılanlara. Bunlar etrafında örülen efsanelerden bir kaçı şöyle bir genellik tanımlaması üzerine kurgulanmış umut kesmemeye ilişkin beklentiler yaratmadırlar. Bunlar ölmezce olan efsuna şerbetliklerle vardırlar. Herkesin gözü önündedirler, ama görülmezler. Bunlara, kurşun işlemez. Gece kimseler görmeden gidip, düşman sathında düşman kellesi alıp gelirler vs.

Bunlar ve bu gibiden benzer ce olan nesnel gerçekliklerlen ilgili olan, ama nesnel olanı anlamaktan, analiz etmekten üşenip, akıl yormaktan kaçınan kimselerin, sorgusuz sualsiz kiplendikleri abartılı olan efsanevi yanlar taşırlar. Yine bu türden nesnelci anlamaları anlayamamanın ve olaya değin savaş yönetme sanatının başarılarını Atatürk’ten tebid (uzaklaştıran) edenlerin, belki de yakıştırdıkları bulut menkıbeleri vardır. Bu anlatımlar, akademik bir dille söyleşip, analiz ve kuşkuları etrafında, anlamlara varmak, kişi bilgi genişliği ile anlaşılır kılabileceği bir durumdurlar da.

Çanakkale savaşında, komutanlığın (Mustafa Kemal'in) yönetimsel dehası görülmezden gelinip, güya bize yardım eden, düşmanı sarıp yok eden tinsel bulut. Bu bulutun sağladığı güya marifeti Mustafa Kemal'in öznel bilinçli kafasına yakıştıramayanların, Gazi'nin üstün başarısını, kıskanmaları ve küçümsemeleri basitliğidir. Madem öyle idi de, neden 250 bin kişimizin ölmesini beklediler?

Bu tinsel şow, neden ölen bu 250 bin kişi için faydalı bir avantajın yararlanımı olamadı? Bize göre düşman olan karşı tarafa göre sizin seçilmişlik kayrılmışlık üstünlüğünüz ne? Bu bulut neden iki tarafa da zarar verememştir? Yemen’de Galiçya’da, Filistin’ de vs. yerlerde ölenler bu vatanın savunlmasını yapan vatan evlatları değil miydi? Orada niçin görünmemiştiler?

..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Bir kere şunu vurgulayalım. Kurtuluş savaşı kolektif bir gücün eseridir. Kolektif gücü çekimleyen, kristalize eden ve yöneten bilinç merkezi, Sevgili Mustafa Kemal, önderliğidir. Kurtuluştu kolektife gücün, Atatürk'e simge edilmesi olayı, pek doğal ve sosyal diyalektikte bir zorunluluktur.

Bu tip kolektife parçalı gücü imleyen ve güden düşünce, parçalı güçlerin her hal aşamasıyla; sürekli bağıntı ıra olmasındandır. Bir sosyo toplumsa parçalı oluşmaların haberdarı, koordinesi vs. olan ve sürece akış veren, süreci eşgüdümle senkronlayan bir öznel merkez gücünün olması zorunludur. Bu hal böyledir diye Sevgili Atatürk, sürece rast gele bir önder kılınmış değildir. Bu iyi biline.

Üreten ilişki bağıntılı toplumun merkezine, emeği ve emeğin üreten paylaşan girişendi düzenlenişini koyamayan toplumlar; hem sosyal alanın, hem toplumsal alanın hareket merkezine; birinci türden olan öznelcilikle, hemen her şeyin özeğine de bu tür hipotetik gücü koyarlar!

Sosyal anlamalı aidiyetçe oluşmalı bir düzenlenişin, öznel hareket belirlenimleri olanlar; sonsuzca değilse de, onlarca yıl içinin söylemi olurlar. Bu tür gerçek söylemli tutumluların bir ucu, özne nesnel yer zaman bağıntılıdırlar. Bu kabil tarihi tutumlar somut oluşla, hipotetik yansır ve yankılanırlar.

Bunlar töre bilimsel olmayan buyrukturlar. Bu tür öznel ve özel anlamalı oluşlarla dini, imanı, hatta bilimsel çabalı olanları da totem alanlı hipotetiktirler. Özneldi sosyal anlaşılma ve anlatılmaların vücut bulmaları için böylesi bir “özne nesneline” oluşla belirtmelerin, hep söylence totem gücü olmalıdır.

..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Seni sevmek demek
Anafartalar'da Samsun'da
Yanmak...
Sivas'ta, Meclisle buluşma
Bacada duman
Paçalardan tutuşmak
Mahşeri vicdanla
Anıtkabir gönüllerde
Gerisi güman...

..

Devamını Oku
Bayram Kaya

3]Şiirdeki, şiir boyunca süren, ironiyi görmezden gelip, şiire değin eleştiri konuyu, din ve cami eksenine çekiştirip, insanlar düşüncesinde hassas olanın konumuna oturtulmaktadır. Bu türden haller, bu tür çalışmayı, ziyan okumaktır. Kendi kendimizi paralize etmenin, uyuşturulmanın, inandırılmışlığımızla yüzleşip, kendimizden ürkmektir. İçerik şiir çalışmanın işlenişinde, bu tür hassaslığı hedef alan konu hiç yoktu. Hiç söz konusu da olmadı. Düşünmedim bile. Ama bu vesile ile ben de bu konudaki fikrimi belirteyim. Çünkü bu türcü sığ anlamalar, ileride karşı devrim olacak bir yanılsamaca olmaktadırlar!

Siz eğer bu türden din cemaat söyleyiş eksenli bakışlarlan, özgürlüğümüzü ve kurulan cumhuriyetimizi ve dahi bağımsızlığımızın felsefesini; kendi gayesi kendinde odaklı nesnel bir eksenleşme olaraktan göremezseniz yanılırsınız. Yani Kurtuluş savaşını siz, rotasız ve direksiyonsuz bir süreç gibi görürsünüz. Direksiyonsuz süreci bir araba gibi düşünürsek; arabanın tekeri, aksı, şaftı, rotilleri vesairesi taşıtı bir yere doğru götürürdü. Ama nereye giderdi?

Sonuçta arabanın işleyişi için uygunsuz olacağı bir yere doğru araba, dereye giderdi. Ya da, ileride; kitlelerin gayesi olacak yoldan, çıkardı. Hedefsiz bir sürükleniş olurdu. Direnişlerin; vatan vaazlarının; komutanların tutumlarının; böylesi rotasızlıkla, kontrolsüzlükle, her kafadan bir sesle; bir hareketin gideceği hiçbir yer yoktur.

Görülmektedir ki bu tür, din iman eksenli, dünyayı tek tip at gözlüğü ile gören bilinçsiz söylemldirler. Bu tür eylemlerin, bir kendilik olacaklı çekimleşme alanı olmadığını söylemektir. İkinci olaraktan da, bu tür eylemler odak eksenli olsalar bile, kendi amacını ve gayesini taşıyamayacak bir keşmekeş olurdu. Gibibisinden anlamalar çıkarmak olasıdır.

Böylesine rotasız hareketler, fevri ve akim kalmaya mahkûmdu. Hareketin yönetimsiz işlemesi, bu gibi örgüleşmede, kendiliğinden hiç bir işe yaramazdı. Ancak böylesi bir girişme, kurucu iradenin konuya yoğunlaşıp özekleşmesiyledir ki, süreç belirgin olacaktır. İleride bu kurucu iradenin ortaya çıkışına değinilecek.

..

Devamını Oku
Bayram Kaya

100] Aslında dinsel otoriteci tema iki bakımdan gerekli idi. Bir ümmetçi yapılanma içinde gelen yapının, duyup anlayacağı en temel harekete geçirici sembolizmdi bu. Bir durum karşısında birden ortak amaçlı birlikler oluştururdu. İkinci neden de, haldeki toplumsal otorite, teokratik yönetimli yapısı nedeniyle; bir toplumsal otoriteden bir de inançsal (şeriatçı) otoriteden, yani; iki ayrı otoriteden oluşuyordu. Biri dini otorite, diğeri de günlük somut olan deneyimsel nesnel otorite idi. Bu yüzden halka dini teme üzerinde seslenilmesi bir zorunluluktu. Gazi hazretleri, Rauf Orbay, Rafet Bele, Raif Dinç gibi birçok isimler bu bilinç ve bu gayretin içinde idiler.

Bu ve buna benzer birçok öncelikle, yerel kurtuluşları öne alan ve sonra da, aşama aşama mümkün oldukça genel kurtuluşları sağlamayı amaçlayan bu dernekler, Müdafaayı Hukuk derneği adı altında birleştirildiler. Böylece direnişçi, nokta örgütlenmeleri bir üst çatı koordinesinde hukuki, meşruiyetçe zeminleri sağlanmıştı.

Artık bu üst yapı, en küçük birimlere değin bir ağ bağı ilen iletişken örgütlenme idi. Bunların temel felsefesini, Gazi ortaya koyacaktı: 'hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, o satıh ki tüm vatandır' diyerekten çekim alanını ortaya koyacaktı. Özel amaçlı direnç eşilmeleri, genel amaçlı dirençlere dönüştürdü. Geleceğin plânını bir çırpıda ortaya koyup, bu örgüt; umutsuzluğun umudu yapılmıştı.

Burada önemli olan Müdafaayı hukuk örgütü ile yapılanların meşruiyetiyle savunulur olmasıdır. Yapılacakların meşru ve hukuki olmasının öngörülüyor olması; çok belli bir dikkat çekiciliktir.

Bu örgütün adı, o günün genel çoğunluğunun arzusu ve ufku dahilinde olan, çoğunluğun eğilimlerine çok uygun olan; 'hilafeti sultaniye' de olabilirdi. Bu isim o günün genel anlayış ve konjonktürüne çok çok uygundu. Hâlbuki böyle bir isim koyulmamakla şerri hükümlerinde ilgasını ön gören bir duruşun belirtisi idi. Böylelikle, alıntılama da olsa, Müdafaayı Hukuk örgütünün zımni amacı içinde, laik hukuk yasalara yönel ineceğinin şifrelenmesiydi. Belki de o günkü günün tartışmalarının bir bilinç koyuşu idi. Ufuktaki belirmenin şekli şemalı, kurucu kadrolara herkese anlayabildikleri ve anlayamadıkları kadarla telkin ediliyor da olmalıydı. Çünkü ad konusu çok hareketli ve çok hararetli tartışılmıştı.

..

Devamını Oku
Bayram Kaya

100]Aslında dinsel otoriteci tema iki bakımdan gerekli idi. Bir ümmetçi yapılanma içinde gelen yapının, duyup anlayacağı en temel harekete geçirici sembolizmdi bu. Bir durum karşısında birden ortak amaçlı birlikler oluştururdu. İkinci neden de, haldeki toplumsal otorite, teokratik yönetimli yapısı nedeniyle; bir toplumsal otoriteden bir de inançsal (şeriatçı) otoriteden, yani; iki ayrı otoriteden oluşuyordu. Biri dini otorite, diğeri de günlük somut olan deneyimsel nesnel otorite idi. Bu yüzden halka dini teme üzerinde seslenilmesi bir zorunluluktu. Gazi hazretleri, Rauf Orbay, Rafet Bele, Raif Dinç gibi birçok isimler bu bilinç ve bu gayretin içinde idiler.

Bu ve buna benzer birçok öncelikle, yerel kurtuluşları öne alan ve sonra da, aşama aşama mümkün oldukça genel kurtuluşları sağlamayı amaçlayan bu dernekler, Müdafaayı Hukuk derneği adı altında birleştirildiler. Böylece direnişçi, nokta örgütlenmeleri bir üst çatı koordinesinde hukuki, meşruiyetçe zeminleri sağlanmıştı.

Artık bu üst yapı, en küçük birimlere değin bir ağ bağı ilen iletişken örgütlenme idi. Bunların temel felsefesini, Gazi ortaya koyacaktı: 'hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, o satıh ki tüm vatandır' diyerekten çekim alanını ortaya koyacaktı. Özel amaçlı direnç eşilmeleri, genel amaçlı dirençlere dönüştürdü. Geleceğin plânını bir çırpıda ortaya koyup, bu örgüt; umutsuzluğun umudu yapılmıştı.

Burada önemli olan Müdafaayı hukuk örgütü ile yapılanların meşruiyetiyle savunulur olmasıdır. Yapılacakların meşru ve hukuki olmasının öngörülüyor olması; çok belli bir dikkat çekiciliktir.

Bu örgütün adı, o günün genel çoğunluğunun arzusu ve ufku dahilinde olan, çoğunluğun eğilimlerine çok uygun olan; ‘hilafeti sultaniye’ de olabilirdi. Bu isim o günün genel anlayış ve konjonktürüne çok çok uygundu. Hâlbuki böyle bir isim koyulmamakla şerri hükümlerinde ilgasını ön gören bir duruşun belirtisi idi. Böylelikle, alıntılama da olsa, Müdafaayı Hukuk örgütünün zımni amacı içinde, laik hukuk yasalara yönel ineceğinin şifrelenmesiydi. Belki de o günkü günün tartışmalarının bir bilinç koyuşu idi. Ufuktaki belirmenin şekli şemalı, kurucu kadrolara herkese anlayabildikleri ve anlayamadıkları kadarla telkin ediliyor da olmalıydı. Çünkü ad konusu çok hareketli ve çok hararetli tartışılmıştı.

..

Devamını Oku
Bayram Kaya

50][Abdülaziz Mecdi '...padişahım gönlünüzü ferah tutunuz. Millet sonuna kadar mücadele edecektir' der.

[Vehbi Hoca: 'Millet son damla kanına kadar, vatanını savunacaktır.(...) padişahım buna güven buyurunuz'] der.

[Rauf Bey devamla; 'Hoca Efendiler zat-ı şahanelerine hakikati söylüyorlar padişahım. Millet sınırları içinde bağımsızlığını ve makamınızı kurtarmaya kararlıdırlar. Millet sizden bu harekete taraf olup imza koymanızı istirham (yalvarıyorlar) ediyorlar. Aksi halde son, çok tehlikeli görünüyor. Siz kuşatılmış vaziyettesiniz. Bunun için imza yetkinizde yoktur'] der.

Padişahın acizli telkinini, ihanetini bile anlamayıp, körü körüne mazeret bulan bir mantıktır bu!

[Sinirlenen padişah kızgınlıkla ayağa kalkar ve bağırır'. (Bu millet ne ola ki) millet koyun sürüsü, (onlara) bir çoban lazım. O da benim'] der. Yani [onalar nasıl karar alır. Onlarda kim? Kim oluyor da, kimi kurtarıyor! Burada benim sözüm geçer], demiş olur ve konuşmayı bitirir.

..

Devamını Oku
Bayram Kaya

75]Bu aydınlar, Atatürk'e ve daha henüz embriyo aşamasındaki ve yeni kuruluş devresindeki, sosyal, toplumsal cenini yaşatma çabalarına; çağ dışı diyebilmektedirler! Açıkçası yavuz hırsızın sesi, ev sahibini bastırmaktadır.

Atatürk neden gündemdedir? Bunu biraz daha dolaylı ama ilişkince yanıtlayalım. Bir bilgi sayar yapımcısı; bir kalıtsal gen hastalığını tedavi eden, gen uzmanı; bir elektiriği bulan insan vs. Neden gündem dedir? Hiç kuşkusuz insanlık için, toplumları için şimdiye sağlanışlar içinde olduklarından ötürü gündemde olurlar. Bu güne temel olan, geçmişe değin olan, o muazzam başarıları için, gündem edilirler.

Ama ne var ki, geleceğe göre de bu başarı; ilkel, kusurlu, eksik, ikmal edilirliklere muhtaç olacaktır. Bu günlere temel alan devinmeli, başarıları ile de saygılıca gündem edilirler. Bu bir zamanlar için başarı olan ama gelecek için ön prototip olmaktan kurtulamayacak olanlar, gelişmenin, ileri akar olmanın, natamam olmanın, zorunlu bir kaidesidir. Zamanın önünde kimse, uzun süre, haklı ve doğru kalamazdı. Haklı ve doğru kalmamaya kutsal sayılan her şey de dahildir. Tanrı'nın yasası budur.

Bu gündemli, sağlanıçı konulu ve göreceli geçmişte kalan takdir edilişin ölçeği; bu günle kıyas edilerek mi anlaşılır? Yoksa kendisinden öncekine göre mi, kıyas edilerek anlaşılırdır? Yoksa geleceğe göre bu başarının, göreceli kusurlu ve noksan oluşlarına değin durumuyla mı, takdir edilir? Ya da gelecekteki olası aşamalar karşısında, öncekinin; eski, geri kalmış olacak olan durumu ile kıyaslanıp, küçümsenir; yerin dibine mi girdirilir olacaktır?

Yoksa daha da olmadı mı: Edison'un da geçmişinde her insan gibi, ama her insan gibi olası kişisel kirli çamaşırları mı ortaya dökülerek, başarıları yargılanır olacaktır? Ya da konuyu açarsak, Edison'un başarıları; Edison'un alkol almasıyla, ya da almamasıyla; yine Edison'un kiliseye gidip ya da kiliseye gitmemesi ile mi ilişkilendirilirdir? Oysa nice kiliseye gidenin de, gitmeyenin de; içkisini içenin de, içmeyenin de; bu alanda (Edison'un alanın da, Atatürk'ün alanında) yaya kaldığı, bu alanlara değin esamilerinin okunmayacağı, bu alanlarla ilişkilenemeyeceği de, apaçık değil midir?

..

Devamını Oku