Garip Çoban Divanı - 95 Engin Demirci

Engin Demirci
938

ŞİİR


61

TAKİPÇİ

Garip Çoban Divanı - 95 Engin Demirci

Kulluğundan vazgeçenler.

Kur’an’la bağlantısı olmayanın,Rabbiyle bağlantısı olur mu?..
Öyleyse nedir o gururlar?..
Renk renk cisimsiz melekler.
En çokta çıplak insan, savrulan yapraklar arasında sonbaharda.
Ya da büyük dokuma tezgahındaki gölgesi.
Ah bizim özlem türkümüz.
Doğrulmak için saygıyla eğilirken rüzgarda ağaçlar.
Bazende yardım ederdi şaire.
Soğuk duru su damlacığı kardan bile korkan bu insan?..
Hiç mücevher takmayı öğrenememiş.
Yaşasaydı, hiç kuşkusuz, kimse sarhoş olmazdı aşktan.
Azrail kahramanlık özleminde olanların ölümünü seyrediyorken.
Gülenler gülsün kuru bir kafatası.
Kendi kaçınılmaz ölümünü bile aşağılık kılmış.
Korktuğu zaman meydanında kızmaktan başka bir şey yapmayan.
Onu bekleyecek o yerde.
Aşkın olmazını bilmekte gönlüyle sevgi medeniyeti kuranların dualarla mayalandığı istikametine aksın.
Gönül defterinden inciler salanların esrarını anlatabilir mi kelime.
Gülü elde etmek için dikene verilen su boşa gider mi?..
Karanlık gecede hastaya su vermek çok sevaptır.
Gül fidanının mizacını değiştirecek yine esiri olduğu suyla muhabbetidir.
Gönül gönülde yaşasaydı korkarmıydı insan insandan.
Kendi kendini bağışlayan, kendi kendilerini seven kimselerdi bunlar.
Doğrusu çok acırdım sevgiyi yüceltemeyeni.
Artık ölmüş olanların aynı suçu işlemesi mümkün mü?..
Ölümden sonra açıklanacak bir sevgi var mı?..
Hiçbir şeyini yitirmemiş olanın nesi vardır.
Hangi mutsuzluktan beslenir, bir kenara çömeldiğinde,
O karanlık saklardı gölgesini.
Sorumsuz kahkahalarını kullanışsız bir kılıç gibi kuşanırdı.
Bazende kendine yardım etmeye ilk koşan olurdu.
Aşkın duasını bilen kimse sarhoş olmazdı şems vakti.

Gönül sadakası.

Sen senin halini sormazsan, her gece eğlenirsin rüyalarda.
Giysileri değiştiren içinizden uzaklara giden.
Yalnız biz bürünmüştük insan olarak yalnızlığın ince beline.
Hem kendimiz olmaktan, hem de muhabbet eden alemi özgürlük sanarak.
İnsanın nefsiyle şeytana karşı hep bir değiş tokuşu vardır.
Yalnız bir köşede duruyordu musalladaki.
Taş keşmiş kefeni içinde mülteci giysiler içinde.
Merdivenleri koşarak indik kalabalık.
Bahçeye çıkıp daldı sevgiliye can olamayan insandan yansıyan suretperestler.
Sesi geliyordu yapraklar arasından süzülüp, sini gibi parlayan koca bir ay.
Ateşi aldım gökteki Aydan.
Benim giysilerimi gitmişti.
Ve o kadar benimdi ki o akşam.
Tepeden tırnağa buz kesen saçları ıslak sokak hayvanları.
Hissettim yanaklarımdan dökülen yaşları.
Kendi kendimin şehrinde tütmeyen bir bacaya dönmüştüm sanki,
Ve insanın görmeyen g/özlerine bakan sokak çocukları.
Bugün bile ölüyorum, öyle sinmiş ki sevgisizlik insanlığın üstüne.
Ağlamaya utanmış insan insanın kollarında.
Ve çok renkli o baş aşağı ilişkiler.
Ya da yazgıların göremediği kardeşliği.
Kimi hiç karşılaşmaz uzak yollardan gelen yanıyla.
Bir insan olmak isteriz incinen nefeste.
Belki de bu yüzden öldü insan.
Bir kısır döngüye hapsolmuş suretler.
İnsan kulak asmadı koca bir hayatı geçirenlerin öğüdüne.
Kimi az katlanır buna, kimi hiç katlanmaz.
Ben kendi ellerimle dua tadında boyadım şems vakti yarin yüreğini.
Hatırladığım için saçları hep sonbahar.
Dudakları en bereketli ovalar.
Gözleri Zöhre yıldızı
Yüreğindeki o korkunç izleri silmek için safran çiçeğine.
Parmaklarına yüzükler takmazdı, Tuna nehrine boyadım.
Saçlarına toka diye Ilgaz dağını taktım.
Kendi anlamını oturtmak için yaşadıklarını.
Bu boyalı süslü emsalsiz doğayla benzemişti.
Nasılda kendine benzemişti.
Şimdi küçük bir kız fısıldar gibi.
Hırs ve tutkularından geçtimi bilmem.
Pirim Hacı Bayram Veli’de duaları kabul oldukça.
Gözünün önüne gelenleri ayrıştırdılar.
Onda ölerek kadın oluyordu.
Tacettin Veli tekkesindeki musallada.
Ve yanında çırılçıplak yer ve gök.
Belki de çiçeklerin kokusundandı bu
Garip bir biçimde bana benzemişti.
Kendisi hiç kendini sevmezdi.
Ve gerçek öldü ben sevgide ölünce., kendini çok sever oldu.

Bize düşen, doğrunun yanında olmak.

Suyu hatırlatıyordu kabul olmuş dua dikenle temaşa edince, gülleri açıyordu.
Ve onu hızla dünya kefeninden çıkartıyordu.
Ve beni sırılsıklam yağan yağmura koyuverdim.
Gönül veren döner mi seferinden,
Beni görmemişti bir bahçedeki gül.
Herkesin uyuduğu öğle saatinde.
Buydu onu bağışlamamı sağlayan.
Bundan hiç söz etmedim ona.
Öyle ki, herkesin her şeye kör olduğunu görene aşk olsun.
İnsan hiçbir zaman andaki sevdiği kadar güzel olmamıştı.
Yüzümü b/aşka yöne çevirdim, ölmeye karar verdi yalnızlık.
Dualarım pusuya yatıp beni uygun anı b/eklemeye başladı.
Bir iki şaşkın gül görünüyordu pencerenin pervazında bahçeden yükselen.
Öyle ki, herkesin her şeye kör olmasını dilemedim içimden.
Sen doğduğunda ağladığında herkes gülüyordu.
Öyle ömür geçir ki, sen öldüğünde halk ağlasın, sen gül.
Bu imtihanın ikmali yok.
Çocuğun pabucuyla yattığı gibi halimiz.
Şairler insana dair duyguları tamamlayan gönül dostlarıdır.
Hiç kimse alamaz bizden artık bizden olmayanı.
Derler ve giderler.
Bütün sevdalar ölülere ait şimdi.
Bilirsiniz, ölüler her zaman büyük bir yer kaplar.
Artık herkesten uzaklaşmıştı.
Burası onun yeri dediğiniz yerde gönlün sadakası.
Ve zaman zaman bir şeyler v/ardır.
Sevenler yolda kalır mı?..
O onulmaz bedensel yitikliğe yenilmeden.
Ancak dua belleğinde s/aklanır Mualla taşı.
Her kabirbaşına gelmez kuşlar.
Burada oturduğumda neden cıvıldadığını sorarım.
Akşam saatlerinde onun duruşu, gülüşü kabirtaşını bile imrendirir.
Burası onun yeri ölmeden ölen zakirlerin zikrinin sesi.
Belki de sabanın tarlada bıraktığı iz yüzündendir bu.
Aşkın her bir damlası zikre başlarken bir köşe bile bulamazsın.
Ve zerrenin düşüncelere dalışı gibi kapının eşiğine oturur gönül.
Bazen düşünüyorum da, acaba doğmamızın tek nedeni bir gün öleceğimizi anlamak mı diye soruyorum.
Ve bu haksız ikilem ile İbrahim’i yürek arasında sürüp gidiyor hayatımız.
Hayırsız vakitleri hayırlı kılanlar bilirsiniz ölmezler.

Yürek yüreğe

Herkes uykudayken Şems vakti kapıyı yedi kere çalın, kapıyı açarım size buyurdu Şahım
Zaman boşaldı işitiyor musunuz kabristanda bir sessizlik siperi ölüm dediğiniz gibi ötesi aşk âleminden gelen ışıkla aydınlanır dedi Pirim
Dünyanın o kuru gürültüsü bitti.
Bir gün şafakta görünür dua bekleyenler dedi Mirim
Garipliğimiz, aşk yarasıyla kanayan kalbimizden sen sana yetersin ey gönül dedi Garip Çoban
Aşk yarasıyla kanayanlar elbette aşk âleminden beslenirler, garip olurlar derman budur dedi Hırkasız Derviş
Bizim taşıdığımız yük dünyalık değildir. Şems vakti uyanık olanların gönül yüklerini getiren gecenin çobanlarının yüküdür dedi Hamal
Ben imkansız aşklar için yaratılmışım diyen bir sesin g/özlerin doğuyor gecelerime diyen maşuğun aşkına şahit olmamız için dua penceresinin altında bekliyoruz dedi Mahallenin Delisi
Bu bir bildiriş, tatmayan bilmez. varlığın sırları saklı senden, benden bir mezartaşına yolculuğundaki putların dedi Meczup
Ya Basir, Ya Semi diyerek aşkın sırrına erenin makamıdır aşk dedi Deliler Şeyhi
Aşk âleminin kapısındaki dilenciliğimiz, muhabbet ışığımız, bu dünyadaki garipliğimizi ortadan kaldırmaz. Garipliğimiz, aşk yarasıyla dedi Dilenci
Biz ölülerimizin kabirlerine yüz sürdüğümüzde kıymetini bildiğimizde büyüdüğümüzü fark ettik dualarımızın dedi Türbedar
İnsanın dışında hızla artıyor müslümanın sayısı, ben her zaman meraklıydım ölülere dedi Aklı Kıt Adam
Kendimi kabire hazırlamak için, tabut taşımak değildi bu dedi Üçler
Kendini kulluk denizine atanları felaketten kurtarır ölüm dedi Yediler
Aşka gönül penceresinden b/akanların adı aşk olur dedi Kırklar
Tir tir titremiştik.
G/öz kapaklarımıza takılıp kalan, içimize işlemişti sabahın çiği dedi Abdal
Şulesine mumun bile güldüğü ateşe ateş demezler. Ateş, İbrahim gibi yanıp yakıp kül eden ateşe derler dedi İhtiyar Bilge
Biz ve keder g/öz yaşına sığınmışız dedi Zahit
Aşk alemi yakıcı bir alemdir.
Bir beladır her dem dedi Sufi
Aşk belası aşığı dünyanın belâlarından korur dedi Semazen
Aşk, yanma, yaralanma ile yaşanan bir belâdır ama sevgilinin elinden bize evrenin yaratılış sırlarını da sunar dedi Neyzen
Biliyorsun, ölüm diye bir şey yok dedi bir ses.
Biliyorum, evet, artık öldüğüme göre dedi Sokak Çocuğu
Aşk bağımsızdır insandan, aşk öncedir insandan önce aşk, sonra âşık, sonra mâşuk gelir, dua gibi bir g/özle g/örülür gönüle dedi Boşvermiş
Zaman dilimi içinde, aç kapılarını ey gönül, umarım temelli almazsınız maşuğu dedi Aşk.

Namazı tam olmayanlar.

Bazen bir ayna kabristan önünde durmalı insan.
Ta ki bir gün elden söz alıp satanı dinle.
Nerdeyse ağlayacaktı, yağmur suları damladıkça.
Başına ördüğü çoraplar, ıslak saçlarını taramak için.
Bütün yerle gök arası gövdesiyle hesaplaşırken.
Ruhu hayır duası alanların kapısında bekliyordu.
Sanki tek gözlüymüş gibi yaşadıkları.
Her sabah ezan sesinde ancak beni duada engellemek isteyen şeytanı uykuda yakalamak aşığın işi.
Soluk soluğa kalan ruhların yanına çıkmak için.
Bahçıvan nerdeyse ağlayacaktı.
Artık güller açmıştı o mülteci kabristanında.
Hiçbir şeye benzemez şems vakti o b/aşka düşenin hali.
Ey güzel ahlaklım, ey sevgideki anılarımın cümlesi.
Seni sev, dualarını incitme, beni de unut artık.
Maksat yola sokmaktı, yoldan çıkmış halimi.
Biraz daha eksildik, güz erken geldi gidişinle.
Lütfun da hoş kahrın da hoş, bize yine şiirler kaldı yadigâr ey yar.
Belki de anne duasının kabul olmuş hediyesiydi gelişi.
Gidişi ise baba bedduası almış gibi.
Ne zaman hecelense ismi.
Çiçeklerin hala açtığı gönül bahçeleri.
Bütün Mevsimlerin toplandığı bir duada.
Hiç değişmedim ben.
Giydiğiniz elbiseler, suretiniz değişti.
Kötü olan da bu, evet değişmedim.
Çevremizde her şey değişirken
Ve leylak renkli bir martının gözlerinden süzülürken özlem.
Ve gönlün üzerinde bir anının gölgesi olu hüzün.
Ya da annemin duaları titrerdi gönlümde.
Belki de bu yüzden, bunca değişken dünyada hala sevgiliye özlem.
İnsan kadar şaşırtıcı bir şey olabilir mi dünyada?..
Devri Adem’den beri Habil ve Kabil ile başlayan yolculukta nefs hep ayağını kaydırır insanın.
Bu gezinti insanda öğle saatinde başladı.
Kocaman saydam bir kuş gibi süzülür.
O vaktin gezintileri gelir aklıma.
O çiçekli, mumdan küçük Işık’lar başaklara vurdukça.
Mevlanın verdiği kanatlarla rüzgara kapılışıyla gönülde muhabbet kapıları.
Darmadağın halini topluyor göremediklerimizi şems vakti kabul olmuş bir dua.
Renk renk köklerden fışkırdıkça.
Sanki bizlere aşk olsun der gibi aşkın sahibi.
Bir gülümsemeyle biz istemeden özleriz ay doğdunda sevgiliyi.

Çiçeğin zikri

Yedi kapılı cehennem dolar mı?..
Nefs süt emen çocuk gibidir.
Her nefeste sevgiliye sığınanın sevgilisi gider mi?..
Ebu Cehl gibi olmuş tene uyan, dünyada hep uykudadır.
Ateşe atılan İbrahimi bir yürekteki sevginin ateşine suyun gücü yeter mi?..
Sevginin rahmet olduğunu bilene aşk olsun.
Çocuk gibi olmalı çocukluklar.
Şu fani dünyanın yakıcı olduğunu anlamak zor mu?..
Zatının zıddiyetini bilene,ateş bile Gülistan olur.
Ateş içinde alem gören ruhlara zindan olur mu?..
Analık hakkı için kendine dön.
Aşk lezzetinde b/aşka her şey azaptır.
Bir kabir ziyaretinden nasip alana cananındır gönül.
Ölülerin sarıldığı gibi sarılmayan var mı dünyada.
Daha sonra, dinini dünyasına veren aşıklara, aşk olsun.
Ben bir şey anlamamıştım kabri ziyarette.
Bir kere bir güz akşamıydı, garipti herşey.
Kan gibi koyu kırmızıydı vaktin zamanla temaşası.
Ben gene de bir şey anlamıyordum.
Oysa ben kendimle muhabbeti sağlayamamıştım.
En çok aklımda kalan hayatımda değildi.
En göze çarpanın duası eksikti.
Belki de bu yüzden kızmıştı şems vakti pirim.
Çıplak gövdelerin bende yarattığı duygudaydı musalladaki halim.
Anlamıştım ki, ölülerde dirilerinde özel düşkünlüğü vardı dünyaya.
Hakka haksızlık eden kişilerdi ikisi de.
Ne garip, sizin de arada bir boğdurunuz olmaz mı içinizdeki bir çığlığı?..
Kötü komşumu terk ettim anladım.
B/aşka bir şey kalmadı, ondan sonra.
Başkalarının haklarını görene aşk olsun.

Hâneberduş olanı erbabı anlar

Sevgiden yoksun günümüz insanı.
Putlarına ayırdığı zamanı sevgiyle bir duaya ayıramadığı için hep dertli.
Ve geceleri zeytin kokan Turi Sina g/özümün ucundaydı.
Hiçbir şey söylemedim Zülfikarı elinde olana yanıma.
B/aktım yalnızca, avlunun arkasından mescidi aksaya.
Ağlayamadım insanın insanda ölümlerine.
Bize güzel günler geçirtmişti türbedar çilehanesinde.
Ve geceler safran kokmuştu.
Orada öğrenmiştik,
Bir insan nasıl anlaşılmaz bir nedenle ölürse.
Habil ve Kabil gibi iki elma ağacının arasına gömdüm beni.
Nehirde yüzen çocuklar gibi.
Islak ıslak eğersiz atlara binerek dörtnala uzaklaştım içimde kayboldu.
İnsanların da arada bir boğduğu yanım.
Belki siz de onların arasındaydınız.
O dili bilmeyenin iletişimi olur mu sevgiyle.
Belki babanız anlatmıştır, kadını.
Geçirdikleri o güç yılları.
Ve geçti, üzüntü, kaygı, sorumluluk.
Bundan ne umdular.
Büyük kapılar açıldı.
Sonra aynı karanlıkta kapandı.
İnsanın insana maskeleri, kimden gizlenmek için sevgi v/arken.
Kendilerinden mi?..
Başkalarından mı?..
Yazgıdan mı?..
Ün neye yarayabilir ki?..
Belki de bizim içimizden, bir adam, bir kadın bağırıyor.
Durmadan bağırıyordu sevgi dair.
Ama hiç kimse duymuyordu dünyaya tapınmaktan onu.
Herkes kendinden b/aşka, bir yere gitme telaşında.
Nereye?...
Herkes bir yere gitme telaşında nereye?..
Kendilerine ayıracak zamanları olmayanların ne çok meşgalesi var renga renk.
Giyinip gezecek, soyunup yatacak.
Sadece kendi bedenleri içinde yalnızlıkla g/ördükleri düşleri olacak.
Ya da birbirlerine şems vakti bir duada b/akacak zamanları yok.
Aynada suretine takacağı maskeyi bulmakla geçerken ömür.
Yalnız başkalarının g/özlerinde görüyorlardı kendilerini.
Bir sonbaharda herşeyi g/örünürken.
Belki de ne olduklarını bilmeden akıllarından geçenleri bir gün.
Ve insanın insan olması için kendinden ürkmesi gerekir.
Çoçukluğumda beri o rengi unutmuyorum.
Tüm yaşadıklarımı sakladığım çekmecenin anahtarı yeşil.
Kendimi insana kör etmem hep bu yüzden.
Çok şükür ki ölüm var.
Yeni ay göründüğünde içime b/akabildim.
Hala oruçmuşum dünyaya, sahura bekleriz diyen g/örebildi sevgiliyi.
Bizede kefen rengi bir hayat düştü.

Göz açıp uyanmayanlar

Hep iyiler önden gitti ben arkada kaldım şems vakti gecenin çobanları.
Hep kendini beğendirmek arzusunda insan insana.
Sanırım taşınmayacak kadar büyük benim var.
Kabir ziyaretleri arttıkça gönülde.
Ahiretin süsünü görenlerin kapısında, açılmıştır avuç sahibine, direnci tükenmiştir dünyaya.
Ağır bir yüktür kendiyle yaşamak.
İbrahim’i biz doğmadan bize aciz olduğumuzu anlayalım diye yaratılmış.
Bir kuşun gölgesi küçümser dünyayı.
Nasılsa insan doğmadan ölüm bizi pusuda b/ekliyor .
Bu yüzden günbegün daha da zorbalaşır zorba nefs.
Haresi nefs olan dünyanın bekçisi şeytan.
Alemde kimsin, hayret etmezmisin kabristadaki komşuların başını taştan taşa vuruyor.
Zerre zerre dua ister dergahı gönül olandan.
Kim yanıpta kanmadı suya.
İbrahim’i feyz istersen varlığından gamlanma Muhammed’i ahlakı bul ki, ruhunun hasretine kavuşsun.
Gideceğimiz yere, dünya kirleriyle gidecek yüzümüz yok.
Kendisi hikmet olanın ahlakı kar taneleri gibi.
Bir kış boyu şefkatle sarar sarmalar cennet misali.
Rahmet olan aziz bildiğimize aşkımız
C/anımızı telef etsede insan.
Kainatın en güzel içeceği sevgiyle b/akarız dualarla gönüllere şems vakti.
Ey gönül sevgilinin teveccühünü iste.
Bu kavurucu aşk kuyusu duada benim içinde su ara.
Seni bu dünyaya bırakamam ey yar.
Arzumuzdur şefaatçilerin şefaatine nail olmak.
Mana rızkı nasihattir inananlar için.
İnsanda insanı görmeyi özledim.
Kaderi kim yazdı, gelirken sormadılar giderkende sormayacaklar.
Beni bana bırakma rabbim, muhabbetine gark eyle.
Gönül isterse b/akar ve güzelliği görür şems vakti.
Allah’ın kılıcı tenle ruhu ayırdığı vakit sizi size sunarlar.

O kadar. O da solmuştu

Bir zamanlar inip çıkan insanlar vardı insanda dua tadında.
Birbirlerinin gönül kulaklarına bir şeyler ffısıldardı şems vakti.
Anacığım ölmek istiyorum demezlerdi.
Örtülü bir kalabalık geçti önünden kabristana doğru.
Bir güzel sevdiğine kavuşacaktı.
Kesik kesik eksik insan insana yürüyorlardı.
Sanki ezberlenmiş, yinelenmiş gibi suretlerin hareketleri.
Hangi zamanda olduğunu bilemez olmuştu insanlar.
Kaç kez yeniden yinelenirdi bütün bunlar?..
Hiçbir anlamı kalmazdı toprağın altına girince insan.
Yapılan ağıtlardan, taziyelerden kalan kül yığınları, aynı küller.
Aynı ateşe atılan odunlar gibiydi.
Ya da ölüler için kahramanlıkları anlatanlar.
Az önce gözyaşı dökenler için hiçbir anlamı kalmadı kabirlerin.
Ve insan yeniden birbirlerini tanımayan sıkılgan putperest yabancılara dönüştüler.
Bunu bilmeyecek kadar genç.
Çabuk unutuyordu her şeyi insan.
Gece gündüz durma mevlaya yalvar diyor pirim.
Gece üşüyor sonra duruyordu bir nefeste.
İnsanlar gelip gidiyor, koşuşuyor.
Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler.
Yağmurlar, karlar yağıyor damlalar her şeyi önüne katıp sürükleyecek.
Değişen hiçbir şey yoktu.
Sonra yeniden güneş açacak her şey kuruyacak.
Heyecanlanıp sakinleşecek insan ilk selamı veren gönülde.
Karanlık bir delik dünyadan geçerken.
Belki de yaşam ya da ölüm diye bağırıyoruz.
Anlayamadım.
Yalnızca sevmek varken.
Bu özlemler neyin kokusuydu?..

İmkansız aşklar için y/aratılanlar.

Rabbim ibret almayı nasip etsin, kendimizden.
Yalnız bir korkuydu insan, insana.
Ama neyin korkusuydu bu dünya masalları.
Bir müslüman kolay yetişmiyor Rabbim uzun ömürler versin.
Ve mutluluk saçan gözleri görmeyenlerin gönlüne bir güvercin tünemiş.
İnsanı insandan gizleyen yuva kurmuş.
Ben sevdim onu.
Herkes saklanıyorken kendinden.
Dünyadan hiçbir şey anlayamadım.
Bu kadar kalabalık kabristanlarda olup bitenleri.
İki suç ortağı gibi gülümsüyor aynadan yansıyan yanın.
Kimileri çok kızar,kimileri çok güler.
Sanki başına gelecek her şeyden o yanın sorumluymuş gibi.
Duaya gurbet olan bir sessizliğe gömüldü.
Herkesin dizlerinin bağı çözülmüş gibi geçerken bir cenaze.
Ve yeniden gecenin içine gizlendi.
Korkunç bir delik açıldı içinden geçerken anıların.
Ve gecenin çobanlarını ağarladık şems vakti.
Senin kalbini g/özledim şems vakti.
Bundan sonra her şey olabilir.
Sokak lambalarını yakmayı unutmuşlardı.
Yalnız birkaç tanesi k/almıştı, anıların kaldığı parkta.
Odana vuran ay ışığı, özlemlerini sayılara döküyordu.
Sanki görünmeyen bir ip örüyor kendinden kaçan yanın.
Ya da onların yaşanmamışlığı mı?..
Derken ellerini kalbine koydu.
Ve yatağının üzerinde kaldı resimler.
Aydan ya da gecenin gölgelerinden işitti.
Kendini kendinden korurcasına alnına konan besmelenin hükmüne sabretti.
G/özlerini açtığında sıçradı yerinden.
Ve azim olana verdiği sözü aşk olsun dedi.

Hiç acelesi olmayanlar

İşine giden çöpçüyü gördüm seherde.
Pencereden b/aktım.
Alışılmamış bir gürültü ağır yükü olmuş yüreğinde.
Bundan sonra her şey olabilirdi.
Terlikleri sürüyerek yürüyordu mülteci yanı.
Kahvaltısı sokak çöpleri
İki ağacın arasına gerip naylondan evleri.
İnsanın yaratanına karşı aldığı cephenin adı.
Kapının anahtarını dallara astıkları çamaşırları.
Lambalarını yakmadan uyurlar.
İnsanlar onları görmeyince ortadan kayboldular.
Kadınların yüzleri boyasızdır.
Kapının önünde durur koltuk değneği.
Gerisini biliyorsunuz!..
Geriye hiçbir şey kalmadı.
Zaman zaman, o genel hayat kargaşası anılardan kalan.
Bir b/aşka ilgi ya da ilgisizlikle her şeyi duyardınız.
Dua kapısını açardı size gönül.
Herkesin g/özlerinin içine b/akarsınız.
Kimsesizler mezarlığına girer gibi
Görünmeyen bir el birer birer sökerdi gönül kapımızdaki paslı çivileri.
İnsan insanda, tavuğun bir karış toprakta bütün gün orada eşelenmesi gibi ilgisizlikle izlenir olmuş.
İnsana dair bu pencere yalnız.
Bu ölen adam, gerçekten, eşi benzeri olmayan.
Bunca gün, bunca gece, bunca yıl yorulmuştu.
Bulut geçip gitti.
Ay belirdi, donuk.
Burada garipler mezarlığında karmakarışık halim.
Bütün gece çılgın gibi, acımadan soğuğuyla mahmuzluyor mazlumları.
Ve çiğnenmiş vicdanlar ayrık otu gibi.
Çukuru ölçtük dünyaya bakmadan.
Kabirdeki dikensiz filizler sığındıklarının altında dua.
Dört pencere bir ömür.
Eline almış musalladaki elin elini.
Konuşmuyordu kimseler.
Avluda sadece güneşin kabuklarını gagalayan tavuklar gibi insanlar.
Gece!..
Hiç ses yok.
Yalnız kükremesi var amellerin. (Y.ed)

Engin Demirci
Kayıt Tarihi : 12.12.2018 20:53:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim. Hz. Pir Mevlâna k.s.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Gül Keleş
    Gül Keleş

    Tebrıkler üstadım bılgı sayarımda veya sıtede sorun var engellıyor yazdıklarımı sevgıler

    Cevap Yaz
  • Sıla Telafer
    Sıla Telafer


    Bir nefeslikti şiir, nefessiz bırakıyor her bir eseriniz teşekkür ederim

    Cevap Yaz
  • Güner Hacısalihoğlu
    Güner Hacısalihoğlu

    İnsan hayatını eğrisiyle doğrusuyla sorgulayan bir makale gibiydi.

    Gönlünüze emeğinize kaleminize sağlık.

    Selamlarımla..

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (3)

Engin Demirci