Kırkta bir
Bugün, bu dünyada yaşayan bir insan Aşkın sahibini nasıl anlamalıdır?..
İşte böyle!..
Bizden selam götürün duanın sokaklarındaki gecenin çobanlarına.
Ya giderlerse, ben kalacağım şems vakti nöbete.
İnsan ile doğa arasındaki sevgi kahramanıyla tanışmak için.
Kaç yılda meyve verir bilmem bir amin.
Geceye ya da uykuya teslim olmayı reddenlere hitap eder aşk.
Kendi mazisinde hakikatleri anlayanlara tükenmez ezgisi geniş göklerden süzülenler.
Toprakta benden öteki’ne geçişin tanımladığı sevginin sadakati gül ‘deki diken gibidir.
Eğlence olsun diye seyrüsefer olmaz gece.
Eski ile yeni arasında bir yeryüzündeyiz.
Egemen olan şeydir sorgulaman hakkı bilmen için.
Artık geçici olsa da insan insanda.
Duada korkudan titreyenler için sizi ayırır inanan yanınız sizden.
Ciddi bir sevgi kıtlığı içinde olsada insan.
Ve yeraltı etkinlikleri, yerüstündeki alayında bellidir.
Gönlüyle savaşmaya başlayanlar Hz İbrahim gibi kendini şaşırtır.
Rablerini ananlar, yolu gösteren bir öncü olarak görür.
En azından sağırlar ve körler doğanın bir önceki kasvetli kış mevsiminin ardından canlandığınıda inkar ederler.
Bu yol gece güneşine gider, şems vakti oyun bozan yanına şahitlik eden aminin varsa.
Putların böyle kargacık burgacık harflerle merak edeceği bir ateşi yoktur.
Onlar iyilerdendir.
İnsanlıktan önce bir vahiyle geldi aşk.
İnsanlıktan önceki son duan olsun sevgi.
Gelecekteki bir doğuşa artsın Nur’un.
Çok sayıda bu savaştan dönmüş malul gönül var.
Kıtlıktan ölen masum insanın kurşuna ihtiyacı olur mu?..
Benim bugün harabatım kurşuna dizilen direnişçi gibi andaki Azmi’nde.
Yarın gelecek bahardan önce gelir mi dersin sevgi.
Bir yol inşa eden işçiler gibi gecenin çobanları.
Rızkına diz çökmüş bir biçimde çıplak vakitte.
Mucizesi adaletsiz dünyada şükrü.
Ebedi yaşamın iç içe geçmiş hali kabirler.
Birbirinden ayrılmış olanların sessizlikle doldurulmuş duaları vardır.
Aminler merdivenindeki bir dua yola çıkar.
Şunu da ekleyebiliriz!..
Tıpkı hem yetim öksüz tebessümle.
Bir duruşun onurunu kurtarmak için kişi sevdiği ile beraberdir.
Henüz biçim kazanmamış olsada, yaratandan ötürü sevilir yaratılmış.
Bir şeye değil, insanın en değerli içgüdülerine duyduğu inancı vurgulamak ister dua.
İnsan insani açıdan ilginçtir.
Dil gönül yalınlığı ile birleştirilmektedir Azmi’nde aminin.
Sonrası hiç
Halkına yabancı yöneticiler gibi insan insanda.
Yalnızlığa direnme iç savaştaki dua’daki özgürlükle başlıyor.
Benin’le arandaki uçurumu artıran yıllarda neler olmuş.
Şems vaktine besmeleyle girene ödülü Estağfirullah, dünya köprüsünden geçene amindir.
Ve onların ötesindeki mücadelede daha da önemlisi.
Bir zamanlardan ölüne ısmarlanan bir dua.
Seni bölüşmek için şems vakti dizlerini kıran yanında somunların.
Bu benim için neden önemli
En son yaşadığınız kabusu hatırlayın.
Çok kabus görüp hatırlamıyorsun.
Dalga dalga işgal altında insan sevgisizlikle.
Anlamak için dinlemiyoruz, cevap vermek için dinliyoruz..
Ara sıra beliren düş kırıklıkları olsada.
En sağlam köprüyü oluşturan duadır.
Fark edenler için bir yarını çağrıştırır an.
Aynadaki suretine yansıyanla, ne içimizdeki âleme sığabiliyoruz.
Ne de dışımızdaki dünyaya.
Yüreğindeki sevgiye teslim olan seyreyler musalladaki halini.
Hem muhalif hem mutlu olanın işidir aşk.
Kimse susturamayacaksa ezginizi.
Dünya güzel, ısrar ediyoruz hep yeniden sevmeyi.
Yeryüzünde can sıkacak çok şey var.
O yüzden biz yine gökyüzüne b/akalım şems vakti hep yeni yeniden.
Bulmak pek mümkün değil insanı insanda.
En büyük sınamadır övgüler.
Tutukluluğu, sürgünü, yanlış anlaşılmayı , yalnız bırakılmayı, düş kırıklığını barındırır.
Yaşananlar g/öz önünde bulundurulmayanlarsa
Burukluğu aşırı bulmak çok görülmemeli gönle.
Dua tadında bir enerjinin hala varlığını sürdürdüğüne inanlar.
Şems vakti sık sık tekrar eder kişi sevdiği ile beraberse.
Minnet borçlu olduğumuz çok şey var.
Hiç olacak mı böyle gönülden gönüle sevgiyle bir merdiven.
İşte öyle, dar kapı boşluğunda.
Orada, seni b/ekleyen gecenin duvarına yaslanmış.
Sen nerdesin?..
Sessiz birer kaya gibiydiler gecenin çobanları şems vakti duada nöbetteyken.
Artık ne sevgileri, ne özlemleri vardı.
İçlerine çekiyorlardı geceyi,
Düşündüğümden çok üzmüşsün seni gönül.
Sen beni unutsanda her şafakta.
Ben sana kendimi unutturamam sevgili.
Kanat çarparak düşerim yokuşunu tırmanırım yalnızlığın.
Debdebeli üslup
Şiirin haberi olmayan şairlerde vardır.
Eski püskü birer battaniye sırtında.
Tek suçu Aşık olmuşlardır özgürlüğe.
Güneş’in altındaki ağaçlar gibi tek yaradanı bilir yarasını.
Bizimde tek suçumuz da senin gibi
Torbamızda bir baş soğan, üç beş zeytin ve kuru bir dilim ekmeksiz yaşamak.
Ah, evet diye iç çekişen kabirler bir b/aşka şiirinde aşk.
Onurlu yaşama bir köprü sonbahar.
Her zaman olduğu gibi acı çekişte uykusuzluk.
İnsan doğasından uzakta yaşadıklarını kimse susturamayacak.
Ölümden daha güçlü duan yoksa,zaten doğmamışsındır.
İnsana boyun eğmeyen şehirler vardır.
G/özlerin göremediği, kulakların duyamadığı.
Bir akşam üstü sokak ortasında durup kalırsınız bir yemek kokusunda.
Yaşamın en basit ve en katışıksız halini sunar.
O şehir bir dost anlamına geldiği andır.
Gece kırgındı çoban yıldızına kabuslarla uyandığında.
Kapının çalışındaki ses sabah ezanı çağırır yüreğini.
Önceki yıllar hangi fotoğraf karesi bugününde.
İnançlı bir bekleyişin adı intikamını almak istercesine duada Estağfirullah’sız düşüncen.
Ufak sevgi sözcükleri ve ağıt arasında yarın.
Uyanan çocuğun önündeki bir bardak sıcak süt gibi aşk.
Ve karmaşıklıklarla daha düşünseldir aşk.
Yaşamda belirsiz, şaşırtıcı, kavranması olanaksız olsada insan.
Ve kabusla bir arada var eden özellikle belki.
Tüm şeylere artan ilgiyle şey.
Ya da ile umursamazlık maskesi
Bir b/aşka uğruna feda edilen güç dua’yla hiç olana aşk olsun.
Bak, nasıl yuvarlanıyor dünya hayatı.
Yıldızlara bulanmış gece.
Yalnızlığa geçmiş kendine yalnız insanın dişleri.
Ve ölünm ısmarlanan bedenler sunmuşlar vuslatı aşkı miracı.
Bölüşüyor ruhlar dualardan nasiplerine düşen somunları.
Ve keşke insan insanda bölüşebilseydi acıyı.
Gel tuza bulanmış kirpiklerin aminleri.
Bir bilgeliğin anlamı, elimden gelen dua bu kadar.
Ne kadar güç olduğunu gördük, vatan sevmek imandandır diye toprağın bağrından arşı titreten şehidin sesi.
Şimdilerde yerini kendi kendimizle yaptığımız karınca kararınca bile değilse.
Ah şu ya da diye haykırır fakirin yürek sesi.
Bu yüzdendir duanın kabul olmaması.
Daha güçlü bir biçimde dile getirilmeli.
Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler.
Acele ediyorlar birileri uykuya.
Hiç kuşkusuz açlık vardı insanda.
Gitmek için, uzaklaşmak için sevgiden.
Acele ediyorlar suretperest yaşamı seçenler.
Kendisiyle dış dünyayla iletişim kurmasını yasaklamış yalnızlık.
Hiç kuşkusuz açlık vardı insanda.
Çarşı meydanında çorbalarına kemik alabilmek için itişip kakışan yaşlı kadın sizi bekliyor.
Sokak köşelerinde mülteci yalnızlıklar kol geziyor.
Ancak umut ve açlıktan doğan dürtü de vardı.
Bacası tütmeyen sobalardan yükselen dumanların.
Savaş malulleri ve mezarsız cesetler işitebilir bir sesi.
Kırkta bir ekmekleri yoğurmanız için yüreğin şems vakti dua bekliyor.
Yokluğunun farkında olmak için.
Artık aç olmadıklarını anlamak için rahmetine çağırır aşk.
Açık unutulmuş bütün gecede aşkın penceresi, istemeni istiyor.
İnsan olmanın bir sesi vardır o zaman uykudan uyanana.
Varmak için(nereye) bilmiyorum.
Yer değiştiriyor (nereden) ruhlar.
Konuşabildin mi?.. (iyi uyudun mu?) aklından geçenlerle.
Davetleri kabul etmesi engellenmiş(gitmek için) pencereden b/akabildin mi?..
Kendi adına, kendine özgü olanlarından biridir sevgi.
Bir ürperme duygusu yalnızlığa rağmen.
Bu şiir nereden geliyor?..
Oldukları biçimde ait olmayan.
Acı çeken bir insanlıktan, bir çağın çöküşünden kaynaklanıyor yalnızlık.
En azından duanın tanıklıkları vardır ruha.
Gecenin çobanları bir yürüyüş düzenledi uykuda olanlara rağmen.
Şaşırtıcı değil, insanın insanda sürgün kalışı.
Kendini affetmesende en azından bir cevap vermek zorunda Estağfirullah’ın.
Değişmeden kalan şey sevgi’dir.
Değişikliklere rağmen, sadakat’in bütünlüğü ile alındığında.
Şiir şairinin kişiliğiyle dua tadında bütündür.
Tutumu ahlaki olanı kabullenene aşk olsun.
Soluk soluğa
Ağızlar hala suskunlukla doldurulmuş kelimeleri barındırıyor.
Yürekler amansız cümleler için yanardağ.
Yüz yüze gelmek için uzaktan süslenen suretler arasında insan.
Kendi arzusunca yaşamına biçim verenler tutkulu.
Bir sevgi sözcüğüyle serpilmeye hazır olan aşka kapılmayı teşvik eder aşk.
S/özcüklerin düşünce parçaları sınıflandırıyor aşkı duada.
Anlamlarını g/izleyen şeylerden g/örmemizi sağlıyor sevgiyi.
Gücü kullandıklarını fark edenlere karşıt olarak aynaya yansıyan veriliyor şems vakti.
Ve sessizliğe geçmiştir yalnız suretler arasında dua.
Şu asilliğe bak!..
Ne fark eder demişim.
Bilmeden farkı istemişim.
Pirimin hey gidi dünya diye seslendiği musalla bu işte.
G/özlerim biraz yorgun. içinde.
Konuşmasını bilmezse ne yapsın?
Bekleyişler, bekleyişler, bekleyişlerle.
Bu ateşin çekip gideceği besbelli çiğ tanesiyle.
Yahut dönüp geleceği besbelli kuşların kanadıyla seherde.
Bizi bırakıp nereye gidiyorsun bir duada.
Mavi göğün engin sükutunda çoban yıldızı.
Tütmesi gereken ocak nerde?..
Dua’ya bağlılığı hiç yok olmamış gönülden akar sevgi.
Ne kadar ertelenmiş olursa olsun aşkla buluşmalar.
Bir çıkış olarak her s/özcüğün güveni sarsılmaz şems vakti.
İç ya da dış dünya arasında bir buluşma.
Yaşamı duyulan bir minnet ve güdüdür.
En üzüntülü olduğu bir sırada seni seviyorum cümlesini anımsıyan gönüle aşk olsun.
Susuyorum ve dinliyorum paslanmış yürekleri şems vakti.
Süzüldü dualar gecenin en güzel yerinden.
Kimseler geçmiyor gecenin çobanlarından b/aşka ölü kentlerin sokaklarından.
Boğulmuş uykuda rüyalar kabusa.
Ne kadar çıplak ve masum kabirler.
Dinliyorum gök şimdi yaralı.
Unutulmuş insan insanda.
Üşüyorum, ellerimi ısıtacak bir duam var.
Yalnız bir sese vakit geç.
Çarparak anılara, ölüm nasıl çeviriyor varlığımı.
Ben şimdi nereye gidebilirim ki?..
Su yok, dişleri kenetlenmiş insanlığın.
Soluk soluğa daha basık bir göğün altında.
Acıyı boğabilmek için sevgiyle duadayım.
Telafisi olmayan günahlarla Musalladaki halim.
Sessizlik gibi katı bir toprak oldu yürekler.
Güneşte yetim kalmış safran çiçeği kucaklar dinmeyen acıları.
Binlerce kuşun havalandığı vakitte ellerimde şafaklarda açlığım.
Bir uzantısı var şükrün ellerimden gönüllere.
Ve ufkun dört kapısına dayanmış.
Yokuşu tırmanır hala gür sakallarına aklar düşmüş olanlar.
Dudaklarında yalnızlığın öfkesi, g/özlerinin ateşi.
Gün batarken dağların arkasındaki bir meşe gibi.
Oysa bütün insanlık için doğar güneş.
Hala üşüyen yürekler varsa.
Köklerinden sökülmüş insan hep uyuyakalmış kabul olacak duaya.
Rüzgar kapılarını devirmiş, köklerinden sökmüş gönüllerdeki anıları.
Gittikçe acılaşmış sılai rahimin dilleri.
Ateş, kuraklık kavurmuş tarlaları.
Dövüyor kemiklerini duasız kabirlerin.
Gölgelerine sarınıp yok olmuş özlemler.
Sokağın köşesindeki meczupun paltosundaki, ayakkabısındaki delikler gibi gelip geçmiş sevgi.
Onlar gülümsediklerinde ölüm hep susuz kalırmış.
Amansızca şimdi yağmurlar insanın dökemediği gözyaşına inat.
Aşık isen cana minnettir c/anan.
Onlar gecenin içinden gündüze iyi niyetle geçenler.
Her gün bitiminde kayanın bağrında biten yosun gibi.
Yalnız bir damla su v/ardı kun fe yekün’den sızan.
Çağlar’ın ötesinde kabul olmuş bir duadan.
Ve geçen yılları çağırır kocamış Çınar gibi.
Çölün kumları arasındaki uyuklayan kıvılcımlar özlemiyle.
Ve kara kara düşünür yalnızlık.
Aşığın dudağındaki sevgi damlaları duaya dönüşünce.
Mısır püskülü sarı vakitlerde uyanır gafletten uyku uzanmış seherde bir gönüle.
İmtihanı kaybedenler
Bağları boydan boya gezen bağbazumcuları gibi insan insanda.
Üzüm lekeleri yayılmış ellere, yüze elbiselerine.
Ve kırdan gölge vurmuş ağlayan çocuğa.
Ses verir kuzularını yitirmiş koyun.
Oysa her gün hep yeniden mülteci insanlığımız.
Su buz gibi ıslak ayaklarıyla kıyıya vurunca gölgenin g/özleri.
Vicdanlara tırmanır akşam yıldızı.
Ve çok yükseklerde bir dua gibi dönen umut.
Ve yanık kokuyor insanlık bombalar altında.
Samanyolu daha nice yıldız dokulu.
İbrişim gerek bu da geçer, yahu yüreğinin sözleri ulaşsın ruhlara.
Toprağın altına girmemiş bu bedenler.
Daha kaç gün geçmeli yetim ve öksüzlerin feryadı duyulsun diye.
İnsanlığın sarp yamaçlarında bir utançtan bir uca ölçer dua merhameti.
Ve gün battıktan gün doğana dek kibirlenir insan insana.
Acizlerin sesleri yankılanır bir kabirbaşındaki mezarlık kuşunun bestelediği sesin özlemi.
Ve otların çamurlara duaların aminlere rüzgarla harmanlandığı şems vakti acıların bestesi.
Ve türkü gibi çağırır günün sohbeti.
Acı denizi yudumlayan martı gibi özlemleri nefsin.
Kim tutacak şimdi bu yolları gecenin çobanlarından b/aşka.
Hangi dua yaracak korkusuzluğu.
Ve hangi anahtar duadan b/aşka zincire vurulmuş Gönüller’i vuracak.
Serpilmiş kalblerin bahçelerine tohum.
Ardına kadar açık göğün seyrederken zöhre yıldızını.
Kasım ayında Cumartesi gecelerinde insanda marifet ilmi bir saat gibi.
Hakka Bedir muharebesinde yaklaşan gibi olmalı gönül.
Bir zamanlar yay gibi olanın haline dizlerini kırarak acılar bölüşerek soruyor.
İradei cüziye mecburiyet delili.
Gel ustanın çırağını nasıl men ettiği öğren gönül.
Yılların çilesiyle tunçlaşmış elin çırağı ustasının ilminden.
Ve yoksulların gizlenmiş hallerine hoş bir cevaptır küfürden geçmek.
Sevgi, yolunu bekliyor.
Dertli olanı hastalık bekliyorsa zaruridir aşk.
Ayağına prangalar takılmış gibi insan.
Acizlerin huyu yaprağını dökmeyen meşenin filizi coşturmak için.
Gördüğünün alameti öpüyor rüyanda kabuslarla.
İhtiyar eylediklerin toprakta suyu arıyanın yolu.
Gel gök gürültüsünü gizlendiği yerden çıkartalım şems vakti duada.
Ve çatık kaşları siccin için.
Ne zaman gelecek ulvi meşrepli olanlar.
Gün peçesini indirip yeniden.
Kasım’da yağan dolular alnına çarpacaksa.
Urbanın kucağında sırlar görsün istiyorsan g/özün.
Güneş’in bir nar gibi dağılıp üşüyen sobasız evleri nasıl ısıttığını bir yetime sor.
Ötesi O
İnsan ve doğa arasında Nisan’da yağmış karlar.
Öç almaya susamış görünüyor doğamız.
Ve kaya yengecinin karnı neden aç düşen var mı?..
Gizlendiği yalnızlık deliğinden çıkıp süslenen suretlerden yansıyanlar en büyük çevre kirliliği.
Güneşlenelim mi, gizlenen doğada.
Hiç gökyüzü gözünüzün ferine yüklendimi.
Ve oturup seyrettiğiniz köylerin damları sessizce çatlamış öğle sıcağında.
Ve gölgeleri arasında mezartaşjarının anılar.
Hani yarışan yunuslar sıçrayıp dururken.
İnsanlığın kıyılara vurduğu çağdayız.
Sonrası kartala dönüşmüş yalnızlıkların.
Batan güneşin renklerine bulanmış kanatların sahibide aç dönüyor yuvasına.
Güneşli yamaçta elinde ekmek parası olmadan cepleri delik insanlarda yolunu tutuyor.
Yıldızları düşünmek için başlarımıza tüneyen yalnızlıktan kurtaramazsın hala.
Bu medeniyet topraklarının her kapısında sevgiye dair bir adımız vardı.
Bulut yağmursuz gökyüzü güneşsiz insan sevgisiz olur mu?..
Kıymet bilene teslim edilir gönüle gönüllü olan gönüller.
Ve çocukların yüreklerinden acılar çıktığında sarkar sevgili.
Martıların aşkın sırrına erdikleri için kumsalda ayak izlerini bırakır.
Hatırlamak gerekmez.
Biliyoruz bunları dedirten duaların bütün yolları.
Orada daha sert eser rüzgar.
Güneş’in çizdiği resimler solunca.
Ve kıyılara vuran dalgaların temizliği gibi.
Tırmanır anılar.
Ve oturur şems vakti g/özleri dönük çoban yıldızı sevgi dolu gönüller kazandığında.
Benim sevdam sığmaz tek bir yüreğe der dua.
Gece oturup yıldızları sayanlar.
Sonra ağır ağır inerler yüreklerinden.
Gelme gerçekten, ne kadar hüzünlü elleri yalnızlığın.
Zincirler içindeyse gönüller.
Acımak lazım acılı g/özünün üzerindeki kaşa.
Gene de, uçurumun ucundaki g/özyaşların.
Engin yüreğinizdeki denizin derinliklerinden geliyor yalvarmalara aldırmayan bu dalga.
Ve göğün uykuda olduğu şems vaktinde gelen bu rüzgar
Bırak bir kere essin, anılarını unutturmak için Estağfirullah.
Manevi ganimetleri arıyanın işi hak neredeyse onun peşinden gider.
Bırak kaç kere uğuldar bilinmez secdede gönül.
Sedir ormanlarından gelen dualar v/ardır.
Gökte duran ay umudunu kesmiş mi?..
Köy meydanında ayı oynatır gibi olmuş insan.
Ve dua yumruğuyla paramparça etsin her türlü zulmü.
Uykularından uyanan çocuklardan bir haberci gelir.
Terleyen güneş parlar mazlumun yüzünde.
Seherde yolları kavrayan işçi gibi.
Vakit geldi der hazır ol.
Kimsesizler kabristanından yükselen dua bekleyen ses.
Artık bizim için yaşanacak her saat İbrahim-i Nemrut’ların putlarına inat.
Dikkati dağınık insanlık
Açlığını bilen insanların gururuyla şafağa yöneldiler.
Bir yıldız billurlaştı kararlı b/akışlardan.
Yaralı Benin’i taşıdı yüreğinden.
Ağaçtan ağaca, taştan taşa dünyadan geçtiler.
Nasıl bir türküydü dindar, yiğit ve soyluydu.
Attıkları her adımda gökten pay kazanıyorlardı.
Vatan sevgisi imandandır diyerek kabul olmuş duaları dağıtmak için seçilmişti.
Dikenden yastıklarda uykudan geçtiler.
Buradan geçti duaları, bayrakları ruhuna nakşetmiş.
Kavrulmuş elleriyle yıllar tez geçti.
Hayat ırmağını getirmekteydiler gelecek nesillere her şehadet şerbetini içtikçe.
Nöbet yerlerinde yanık ağaç gibi dimdiktiler.
Kıskanırdı dağlar bu duruşu selamlarlardı.
Tavanları titrerdi duaya durduklarında arşın.
O dorukları titreten duaların erleri.
Yüreklerinin kerpeteniyle bükerlerdi acının, yokluğun belini.
Bu topraklar hem onların, hem bizim.
Bekliyorlar saatini hiç uyumuyorlar duada,
Diriliş çanları çalsın diye nesillerine.
Hiç kimse alamaz elimizden dualarını.
Bu topraklar ki kokular içindeydi Şafak’ta onların dua zırhlarıyla.
Kimin dili varır demeye?..
Onlar ölüdür diye!..
Bütün yaratılmış dua ederken.
Ve uçuşan bayraklarla dolu gökyüzü.
Ve gene de prangaya vurulu kimi neslin, kimi toprakta.
Sen şehit oğlu şehit uyan artık.
Ölüm hamd edenlere ölümsüzlüktür.
İnsan dünyadaki mahşeri aşk bahçesine çevirince kaderle barışık yaşıyor der deliler şeyhi.
Şimdi ne olacak onlara dediğimiz Fotoğraflar var anılarda.
Yağmur boşanınca toprağa ve çürüyen meşe yaprakları arasında çürüyemeyen o kadar çok kabir var ki.
Ne olacak onlara kurban oldukları bir Fatiha kadar yakın ken insan.
Bir köylünün ıbrığından imanla akar amine göz dikerler.
Tahtakurusunu andıran zaman tükenirken güneş kendini ısıtmıyor.
Bulutlarda kar ya da yağmur saklı değirmen gibi.
Bir leylek gibi yerleşince yalnızlık insanın gönül bacasına.
Ateşe tuz, gözyaşına umut serpiyor anne babalar.
Saçlarına toprak serpilmiş yürekleri dualarla tararken.
Söküp bozuyor insan kaderini kaderinden bir nefis, bir şeytan vesvesesi ile.
Bir yer arıyor kabul olmuş dualar.
Gece uykuda olanlara inat.
Şöyle özetle kendini
Nasıl oldu da kapandı kapıları gönül bağlarımızın?..
Nasıl Nisan gelmeden Eylül’ü özler olmuş yürekler.
Nasıl karardı damları insanın sevgiye.
Ağaçların altındaki gölgeli aydınlıkta.
Kimin dili v/ardır gönlünde, dua dua seni seviyorum demeye?..
Yüklerini şems vakti bir duada yıkıp düşündüler gecenin çobanları.
Söküp bozmuşlar yalnızlığı yüreklerinden.
Külrengi ışığı elediler nasırlı gönüllerinden sevgiyle.
Oturup zeytinlerin altında ikindi saatlerinde.
Nice ter döküldüğünü gördü gözlerinde anılardaki çocukluğunun.
Gecenin yolunu sevgiyle yürümeye başlayınca.
Hiçbir şey kalmadı bunun dışında.
Havada kendini tartarak ebegümeci gibi kokusunu verir dualar.
Yalnız sessizlik koyulaştı gitgide.
Sadece sobası yakılan evlerin dumanları tütüyor.
Sırtlarındaki gömlekleri yırtık olan meczup diyorlar.
Ve yıkılan kapıya asılı kalmış dua gibi.
Az önce yanınızdan ayrıldı gecenin çobanları.
Kimse ağlamadı ben gülerken.
Belki da insanın insanı sevmeye vakti olmadığı zamanlardayız.
Yalnız sessizlik koyulaştı gitgide suretlerde.
Tam yerli yerindeydi fecr vakti kıyıdaki ışık.
İnsanın en büyük hamaratlığıdır dua.
Bir yer arıyorlar gecede kök salacak bir yer dualar.
Ve yurtlarının dışındaki mülteci gibi insan kendine.
Bu devirde zor olacak şimdi tatlı s/özler bulmak.
Dua bekleyen dedelerimizin kemikleri gibi.
Daha az sert, daha az güçlü sözler söylemeli insan kendine.
Zor olacak bizim için
Seni özel kılan sevdiğin değil, sevgindir.
Nasırlaşan o ellerden çıkan dualara layık olmak.
Bir papatyayı incitmeden diz çökmeleri.
Gönül borcu ödemelerindendir.
Ya da soru sormaları gördüklerini düşündüklerinden.
Şükürleri kitap üzerine yemin etmeden sevgiye karşılıksız inanmaları dua etmelerini daim kılan.
Ve bizim susmamız gerekir.
(Y.ed)
Kayıt Tarihi : 6.11.2018 23:58:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Kalp sırrına erenler neler yapar!.. Bilir misin?.. Kızmazlar. Küsmezler. Kırmazlar. Kırılmazlar. Her şeyde bir güzellik bulurlar. Hiçbir şeyi insanoğlundan bilmezler. “Rab'binden bilirler”.. Her şeyi ‘O’ ndan umup. Beklerler. Ve, susarlar Susarak konuşurlar. Hz. Pir Mevlâna k.s.
Her bir satırı sayfalar kadar manaları ihtiva eden
bu güzelim ifadelerden belki 40-50 şiir çıkartılabilirmiş,
hepsini birden okumaya güçümüz yetmedi, bu bereketli
şiiri belki boş vakitte tamamlarım. Beni lütfen bağışlayın.
Muhabbetlerimle...
TEBRİKLER EDERİM
VAR OLUNUZ. SELAMLAR
TÜM YORUMLAR (4)