Ve şefkatli ol! ...
Çekil yolumdan ey ben, o geldi engin gönüle bir güzel karşılaşma tadı damağımızda yıllarca duracak. Gönüllerimizle elele tutuşup, öncelerin ikliminden sonralara çoktan demir aldı dünyamızdan. Sesimiz titreyerek, gönlümüzde sevgi pırpırları uçuşarak. Hüda bilir, bendeniz hep yenide teslim oldukça, mana yüklü gönül toprağında çalı-çırpı yerine metin olan hamle eder. Halkalanan duygular kutupun gibi sabitlenince huzurunda halkalanır s/özlerinde çarpışarak. Gizlice senine hizmet etki, derecelerine bir bahçeden kırları seyrettirir. Metanetin her tarafta duyulduğunda, bir kişi sıkıca tutarak hadi diyerek hücum eder. Utanç kapılarından geçtikçe ganimet bilen gönül hoşnut oldukça mazeret aramaz. İşte cömertlik, kalbine rahatlık ve huzur tohumlarını ektikçe, bundan da sevgi ve kaynaşma filizleri yeşerdikçe, aşk bir temeldir. İnsanın cömertliği duygularının düşmanlarını bile kendine dost ettirir. Kendine cimri olanın tenine bile teri düşmandır. Çok övülmüş bir duadır cömertlik. İnsanın huzursuzluklar, israf ettikleri arasından bile doğmasına sebep olur. İstenmeden verilenler ne çok işgal yanından kurtarır. Hak eden ve etmeyen, güzel ve çırkin hallerinin hacetini anlatırken sevgın. Tereddüt sınırında beklememiş olur ve tevazu içinde bir işaretiyle aynandan tadarsın. Bir gül tazeliğinde ihtiyaçtı,ne az ne de çok vermezlerdı gecenin çobanları. Gönlünü kazanan sevgilidir seni tefsir eden
Ah Aşk aşk...
Az görüşerek, çok özleyerek, gözlerim öylece duruyordu şems vakti. Çok çok duygulandım, tam doluydu kendi sesin gönül tacına. Gece de sürmeliydi, bu coşku herşeyimiz tam saatinde cuma akşamı. Kavramaya çalıştı gönül, güzel yorumluyordu alev alev yeni şeyler söylemek için. Ve bence iyi yansıtıyordu, teri dolduran konukluğun. Düşündüm, benim harflerim kim? diye. Evet evet, emin gönlümle halvet olan bunlar, yüreğimde yare var. Kendilerinden çok şey bulunanlar, kendilerinin hissedip söylemekten aciz kaldıkları duygularını söylüyor aşk. Gecenin çobanlarının engin gönüllerine katkılarıyla sevgileriyle anlamlı geçmesini sağlarlar. Zarif ve özel bir ikram oldu gecede olan pervaneler bir süpriz, şaşırtır dokunduklarına armağanları. Bir şeyler yitirmeden karşınıza çıkıyor, özlemler yabancı değiller. Duygularını dinleyenler peşpeşe gizemine, duygu yoğunluğuna yabancı olmadıkları çıktıkça iç huzura ulaşıyor. Mutlu ve dingin yeni tanışmalar etkilendiklerini anlıyordu benımsiyordu. Hiçbir yerde çok kalmıyor kartaneleri, aklı fikri sultan. Uçarı ruhu nasıl isterse öyle yaşıyor, kula kul olmayan, sultana kul olmuştu. Hiçbiri beni çekmiyordu, ortalarda bir yere gelince, gücüme giden dünyayla karşılaşmam gösteriyordu zaman içindeki saati. Gecenin koyu karanlığında, şaşkın şaşkın yalnızlığım kanıma girdikçe yardım ediyor aşk. Önümden yorgun giden başıboş zamanları sorma gitsin, ah aşk ah.
İçindeki ateşpare...
Benden söylemesi, o gün bugün peşine düştüm. Şimdi baş başa kalıyorsun, özümsedikçe göz kamaştırıcı gözlerıni diliyor gözlerim, ve işte o. Uzaktan görüp heyecanlanan aşıklar varmıdır hala. Seni merak edıyor konuştuklarım o ısrarla, ve işte o. Biraz da haddini aşmakla taçlandırır insan sevgisini. Dışlayan, tasfiye eden, düzenleyen değil, eşgüdüm sağlayan, toparlayanın kendi eseri olmalı sevgili, ve ışte o. Burası şımarık, dünyaya düşkün olanlardan, yalnızlıktan sizi bir arındırma hissini kuşatarak, kendine dönüp yaptığınız tüm hataları yıkmak isteyeceğiniz sesini yansıtan kilit nokta, ve işte o. Gergin insan kendı dilinden uzak, sokak diliyle tercüme ettiği duygularına rağmen, engin denizinde fırtılanalar koparan dalgalara meydan okumaya davet edilen, güvenli liman ve meydan, ve işte o. Gönül yapan bir yanın olsun, bir kenara savurmadan yaşamı önce tüm çiçeklerin açsın. Zamanla boğuşuyor ve soluyor ilişkiler, biraz acı hissetmeniz göz ardı edilen yanınızdan, ve işte o. Aleve dokunmak gibidir bir gönüle girmek, saklambaç oynayan sözü edilmez bir karanlık geçmiş var ki, belki de son kez görüşeceksin hep kovalamacalarına sebep olan yüreğinde uçuşan kelimeler, gizli gizli sevdaya aşikar, ben de bir şey eksık diyordum, buymuş, tamam oldu, ve işte o. Cümleler çoğaldıkça tempo artıyor kalp atışlarında, sayfalar hızla çevrildikçe altı çizilen kelime, ve işte o sensin.
Kıblegâh...
Soyunup dökülüyor gecenin çobanları şems vakti. Bir hayat yetmez, çabuk gönül tarafına git. Zindanla hayat arasında gün olur. Karşına çıkar hep gafil tarafın. Çiçek su, gönül tuğba altında buluşmaya söz ister. Siz kimsenin gönlüne bakmasanız bile, sizin gönlüne bakanlar var. Yıllar geçiyor, rüzgar gibi aldığınız yol, istenilene göre devede kulak. Tekrar tekrar toplanıyorsunuz, ama yapılan yapılacağın yanında vakitsiz. Karşılaştırmalarınız omuzlarını düşürüyor, gözleriniz buğulanıyor, hüzünleniyorsun mihnet ettiklerin, kıme yetmiş ki? Sevmeyi yol edinmiş,türbelerin, mabedlerin, tekkelerin mistik havalarını soluyan kerbela yürekli bir çocuğun heyecanları, okuduğunuz satırlar. İçinde yetiştiği gönüllerin soluma kolaylığından faydalanarak boy atmış, gönül bahçesine bir de fidan dikmiş, mahlas'ının imzası olmuş. Severek, tad alarak, aslını ister alemlerinizin. Hükmetmenin kalıplarına girmenizi zorladığı için tarzında hep sizi heceler. Söylenmemişi söylemek, yaşanmamışa umut veriyor. Yürüyecek nefesinize titizlik gösterir. Akmak ne hoş diyen terinizın ıklimlerinde yürümeniz için söyleşir. Gerçeğine sığınmak için bir ömür yetmez. İncemi ince ciğerparendeki nefeste hissettikçe, gülle dokunur tenine. Bütün putlarımı yıktı, yıkıyor, yıkacak dersin. Katılmamak mümkün değil, söndür beni, duygu saatinde d/oku(n) malısın, o iklimleri yaşamalısın sırattır o an buran'da.
O hüsn-ü an...
Biz seninle asla tanışmamışız diyen beninde aradığın cevaplarla gelir gecenin çobanları. Göze aldıklarınla yüreğine aldıkların arasındaki bize hafif kalır. Dinle yar, nefesin üşüdükce kokumu duyarsın. Hasretime sarıldığında üryan kalırsın. Belki de, ilk değdiğinde engin denizlerine fenerim, titrek gözlerinden yazıyorum senı. İnce belli bardakta ç/ay içiyormuş gibi sevimli uçuşan, kanatlanan kuşların. Ay ışığında kartanelerinden daha yakınsın, özlemlerie her şeyime bulutlarını taşır. Sürülürmüsün koynuna duyulan hallerin. Ve döküyorum seslerini harflere, yalnızlığının örtüleri kalktıkça. Elbette yok olacaksın dokundukça, toplayıp düne aitin tasını tarağını. Dudağının arzulayan pembesinden, titreyen göğsüne yatırıp, kahve vakti diyeceksin. Ya o an aşkın utangaç mevsimi dolanır. Kaldırmıyor artık düne ait olan şeyleri ruhun. Döküldükçe atar bir kuş misali kalbin. Hadi sür tarlanım, sensiz olmak yok ek bahçelerimi dedikçe, sana ait herşey benle altüst olacak. Meşk et, ne diye hayret ediyorsun tertemiz olduk. Bildiğin gibi değil, yokluktan küllerine saklanmak. Yaşadığınızı sandıklarınıza zaman bile yetmez olmuş. O ve ben sırlamak için kapılarını bir cümleden huy kapmak için haritana bak gönlünün. Uyandır son nefesten önce nefesini yakınlığındaki suskunluğun zıkır olsun. Kalbin okudukça aklın tefekkurünü dilin kıraat eder sırrınca seher vaktindeki pazarda.
İz bırakmadan kaybolanlar....
G/izleniyor her şey, sarıp sarmaladığın acaba nedir, gönül meydanında. Sen aydınlatırsın geceyi dem dem. Tabusuz ve sansürsüz hayatın bize yüklediği anlamlara rağmen gerçekçi bir komplo üretiyor insan. Suretlerin kalıplarıyla bu kadar yüz karası yanına bürünmüşlerin özeti. Ne var ki, gerçeklere sadık kalınarak yansıtıyor gözlerden sızan harfler. Seninle bitecek yüreğinin susuzluğu, bu özet hazan yanından. Şefkatin giysine bürünmüş hızlı akan hayatta, bol heyecanlı, bir suç hikayesi var. Duygularının sembollerini yansıtan işlenmiş modeller kimliğini sorguluyor. Gecenin çobanlarının gönül üssüne dokunmasına izin vermekle, gerçeği bulmayı umursar tehdit eden yanın. Gözleri önünde yaşanmış olanları görememe ayıbı öne çıkanlarda, sevgili övgüye değer. Hala karşılığını bulamamış yanına yalnızlık ağırlık vermiş. Geldiğini gördüğün kim? Yüzün ile gözün arasındaki ilişkini anlatmandan öteye geçemiyor varlığın. Hayati önemde kozların sevgiye çözülmen için duyduğun sevginin gizli dili. Her yere sirayet etmiş bakışını çevir engin yüreğine, çabası her şeye karşın övgüye değer. Gün günden sevgimin gönüldaşlığı pekişiyor. Gözlerim gözlerine b/akmakla, hatta okumak ruh sağlığımı koruyor, şifalı geliyor. Bir solukta okuduğum içinde kaldığım yakıcı gözyaşlarını düşündüm. Galiba her ruhta yaşanan, gelgelelim dışa vurulmayan bir kıskançlık bekliyor sevgin.
İnsanlar değiştikçe, nimetler değişir...
Hayırdır inşaallah hayırdır diyordum geceye, temiz niyet amel ve anlamaya merdıvendir,güle sorma, o bilmez. Bahane olarak kullandığın hakıkatine engeldir. İşitip hakkını verenlerin götürdüğü gönül iklimleri, aşk kıratındadır, güle sorma, o bilmez. Bu sevgili şehir'den öyle yakıcı bir yel eser ki, uykuyu kurutur, rüyalarından savrulan yaprakların suyunu emer terinin, güle sorma, o bilmez.Ruh depremleri yaratan dünyaperest ilişkiler içindeki labirentler. Birbirini izleyen gönül fırtınalarının içinde savrulurken, göz seğirmeleri artıyordu sevginin, güle sorma, o bilmez. Ne hoş, masum kartanelerinin aşk'la rabıtasından, deli yağmurların boz bulanık selleri pırıl pırıl akışlarımı duman ediyordu. Böyle bir zamanda çıkageldi başak başak sevgili, güle sorma, o bilmez. Ne iyi oldu, gelişi; ne hoş oldu. Gönüle düşen cemresi aldı götürdü şems vakti. Dokunuşları önce gibi, dün gibi zamanlardan, şimdiye biz ne güzeldik, ne güçlüydük. Yusuf, Züleyha, Aslı, Kerem gibi sevebilmeyi, Şirin için dağları deliyorduk Ferhatımızla gecelerde bir mum gibi, aydınlata aydınlata yanmaya gitmeyi özlerdik, güle sorma, o bilmez. Yağsın çisil çisil yağmurun, gel gidelim usul usul her gönüle, Aşk, şevk, alev, hüzün, ten bizdik. Sonra, girdaplar, anaforlar, sam yelleri, meltemler,baharlar, karakışlar, buzullar, çöl güneşlerı,günlerimiz, aylarımız, servi gibi umutlara bir esinti ansızın aşk, güle sorma, o bilmez.
Gıtmeden az önce...
Aşk ne demek işte? Kendini doğrulara hazırlamadan, itibar ettiğin en önemli kahramanın. Yaraların yaralı uzun zamandır. Yazmakta,yazamamakta, okumakta, okuyamamakta zor yitik ülkelerin yaşıyan insancıkları. Sensin seni heceleyen, her kusur kusursuzluğa götürür. Ben senı tefsir ediyorum, sen ganimetine eresin diye. Nimetin nimetisin gönlümuze gelışine şükrederiz. Kalpleri kalplere ısındıran O. Kendinden intikam duyguların kalktıkça, seni sana hazırlayan sevaplı bir sevgi(li) vardır. Yüreğinde ağırlığını hissettiğin, esir bıraktıklarının hükmünün armağanıdır sırrın sırrının merhametiyle. Gece karanlığında ikimizden b/aşka O var, hicretimizde. Kulluk mutluluktur, zarif bir kapı çalınışı, önde yaşama sevinci arkasında gecenin bir yerindeki ceylan hali. Aynalar sustu, gökyüzü mahallesi gül yüzlü yusufu bile hayran eden artık gönül odamda. Bir sen söyle, bir ben huu aşka kesilmişken kainat. Sevginin saltanı sürüyordu hüzün bulutlarını, aşk söylenceleri dağıtıyor. Sevgi, sevda ilk yaz yağmurları misali sağnak sağnak iniyordu. Sana bir hoş sürprizımız var diye seslendi gecenin çobanları. Gelir misin? dedi. Kapıdan, bir tül gibi, alımlı bir erguvan gibi nazlıydı, utangaçtı, güzel yüzü al aldı. Salkım saçak duygular dökülüyor du, senden habersiz. O sevda yıllarında kalanların içine kendi küfürleri şahitlik yapar. Ansızın aklına gelenler, içine kurt düşürmüş, ama hala kaybetmedin!
Aşıklık ne demektir? ...
Aşk diyorsunuz kaç zamandır, saydınmı çok şey öğreten acılarının içinde kıvrılarak, birbirinin ucuna ekliydik biz, başını kaldırman için, bir şey yap. B/aşka çare yok, senin için neyin daha iyi olacağını bilemezsin, iki şeyin birisisin, birini affet ki, s/özün olsun susmak zamanın bahtiyar, azığım bol olsun diyorsan, bir şey yap. Emin olma yüreğinden, aşık olanlar bir an önce kavuşmak isterler, beceremez misin kendini sevmeyi şu hayatta, seni övemem tüm sesler sustuğunda, bir şey yap. Anladım ki, dost acı söylemez gönül ateşin yandıysa, temenniler yalana sıvanmaz, hakiki dost hiç gereği yok dediğinde başköşene oturtup c/an'ında sakladığındır söze devam etmen için, bir şey yap. Arıyorum aşkıyla ölmek için mecnun gözüyle b/akmak için, gel bakalım sevdiğine mertçe, titrerken sarılman için, bir şey yap. Her gelene geçit vermez dağlar, çok şey öğrendim şems vaktinde gidenlerden, sana gelmen için, bir şey yap. Siz zehir nedir bilmezsiniz kayboluşunuzda, her kabirtasında yüzümü aradım, çok şey öğrendim meczupların sonbaharından, aşk diyorsun ya, gözlerinin görmesi, yüreğinin sevmesi için, bir şey yap. Bunu bugün anladım dediğin gecelerin sabahı yoktur. Geçmişi anlamayan hayata hep geç kalır bazı yerlerde, bu yüzden bir şey yap. Tek engelin dokunamaman, yaşadıkların sesli sukut ben'cil'liğinde, katrenin içinde ummanı bulman için, bir şey yap.
Öyle değil mi?
Uzaktan görünen bir hayal gibisin, sana gel diyemem sana gelmek yakışır der içi yanan pir...
Duygularınızı özgürleştirin sevmek, açığa çıkartmak için bağırın yüreğinize. Kendinizi sevin, rahatlatmak için duygularınızı boşaltın su gibi akmak için kendinden. Bır ah'a düşen kelamdan cümlelere çarpan harfler kalbin iklimleri. Meraklan gizli gizli, hiç görmeden birbirimizi, dönerken yörüngemizde her şey hazırdı sevgiye. Sessizliğini kopar ben'inden, yokluğuna bir bir savur s/aklanmış yanını. Bir vakitte gel, bilinmeyende dua ile bir seyyahım engin yüreğine. Geceyi adımlıyorum sefil görünen aşkımı söylerken, sana yaklaşıyor acizken ruhum. Yatağının soğuk tarafı yalnızlık gizlice delice meraklısına. Asil bir niyetle döneceksin vaktine, cansuyu olacak elinden tutan. Heybene saklananlara vaktin dar olsada, bilinmeyen vakitte gelen aşıklar gibi beklediğin. Nasıl kavuşursun gönlüne gül diye aşkına söyle, içindeki sevgiye ait kül hala sıcak. Ve hak edeni yakar bir vakit. Kalsın bende yalnızlığın, sığamadım derken bilinen bir şey ile bismillahla başla. Bir hatıra birdenbire yadıma düşen çok uzun zamandan beri unuttuğun. Cezbelli bir molla eski zamanlardan gelen bir rüzgar uğultusu ile birlıkte sırlarını ne siz bilebilirsiniz, ne de ben. Bir perde var anda, anlaşılmaz sırlarla dolu. Ama en zor okunan da, o değil mi? Surete bürünmüş her bir şekilde olan farkına varmamış olsa bile manasına. Sevgiyi bilmeseydik, asla okuyamazdık değil mi? Ne kadar anlıyoruz birbirimizi sanki?
Yaşa yaşayabilirsen...
Soyunup dökülüyor gecenin çobanları şems vakti. Bir hayat yetmez, çabuk gönül tarafına git. Zindanla hayat arasında gün olur. Karşına çıkar hep gafil tarafın. Çiçek su, gönül tuğba altında buluşmaya söz ister. Siz kimsenin gönlüne bakmasanız bile, sizin gönlüne bakanlar var. Yıllar geçiyor, rüzgar gibi aldığınız yol, istenilene göre devede kulak. Tekrar tekrar toplanıyorsunuz, ama yapılan yapılacağın yanında vakitsiz. Karşılaştırmalarınız omuzlarını düşürüyor, gözleriniz buğulanıyor, hüzünleniyorsun mihnet ettiklerin, kıme yetmiş ki? Sevmeyi yol edinmiş,türbelerin, mabedlerin, tekkelerin mistik havalarını soluyan kerbela yürekli bir çocuğun heyecanları, okuduğunuz satırlar. İçinde yetiştiği gönüllerin soluma kolaylığından faydalanarak boy atmış, gönül bahçesine bir de fidan dikmiş, mahlas'ının imzası olmuş. Severek, tad alarak, aslını ister alemlerinizin. Hükmetmenin kalıplarına girmenizi zorladığı için tarzında hep sizi heceler. Söylenmemişi söylemek, yaşanmamışa umut veriyor. Yürüyecek nefesinize titizlik gösterir. Akmak ne hoş diyen terinizın ıklimlerinde yürümeniz için söyleşir. Gerçeğine sığınmak için bir ömür yetmez. İncemi ince ciğerparendeki nefeste hissettikçe, gülle dokunur tenine. Bütün putlarımı yıktı, yıkıyor, yıkacak dersin. Katılmamak mümkün değil, söndür beni, duygu saatinde d/oku(n) malısın, o iklimleri yaşamalısın sırattır o an buran'da.
Aşık olmayan gönül...
El- mülkü lillah, okumadan önce kafamda ifadenin manasını ve şümulünü anlayarak çözmem gerekmiş. Buna benzer okunamayan harfleri görüyoruz insanda. Öğrenilmiş ve sistemli cehaletten ibaret suret alemi. Aslında okumasını bilmediğimiz bir kitaba benziyor kalpler. Tasavvur edin ki, kaba sabadır, amma meraklıdır elindeki kutsal yüreğin. Herkesin çok değer verdiği bu kitabın esrarengiz bir şekilde, büyüsünü, kelimelerinin sihrini çözmek istemektedir sevgi. Ancak okuma yazmayı öğrenmekle, parağrafların meydana getirdiği harflerin kelimelerin hali esrarlıdır. O kitabın ruhunu açmadıkça, onun diline çevirip okuma yazma öğretmedikçe, bu devrin vahşi zekası kitaptan ne anlayabilir. Varlık manasını anlamaksızın, engin bir gönüle sevgiyi nüfûz edemeden okumaya çalıştığımız bir kitaptır, harfleri duygular, say ve orada dur! Ve işte beşeri benlik, içinde yaşadığı dünyayı gerçekte olduğu hale göre değilde, bugünü kurgulayarak inşa etmesine şaşmamak lazım. Mahsulü bir sahte dünya olanın, ben, sen dedikodusu yalnızlık olur. Yani siz anlayamıyorsunuz üzerime atılan kelimeleri, o halde pekala anlaşabilmemiz gerekirdi. Sığındığımız değilde, neredeyse her canlının hususi dilini sevgiyle inşa etmemizden. Şu an için yüreğinin diliyle konuşmak zorunda kalıyorum hatta kendimizi aşabilmek gerektiğini anlamamız lazım. Yani kı, gönül Tur-i Sina dağına benzer. Aşka evet diyenin makamı gönüldür yar.
y.ed..
Kayıt Tarihi : 13.9.2015 17:52:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Şems-i Mevlana Divan-ı BiIdim ve anIadım ki hiçbir şey biIinmemiş ve hiçbir şey anIaşıImamıştır. İbn-i Sina
![Engin Demirci](https://www.antoloji.com/i/siir/2015/09/13/garip-coban-divani-81-engin-demirci-sems-i-mevlana-divan-i.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!