Sevginin ilmihali...
Ne diyorsun? Dem dem demlenenlerin harikulade hallerine buyurdu Şahım. Her ikimizin de çok iyi bildiği, bizi birleyen bir isim var içimizde dedi Pirim. Tam karşımızda bize göz kırparken şems vakti, konuğumuz hep aşk dedi Meczup. Dokunanların b/izi sık sık bambaşka dünyalara sürüklüyor dedi Mirim. Duyarlı olmak kendi içine ne kadarda şaşkın, zaten yaşatıyorsun sayfalarında dedi Meczup. Anlam kazanan umursamaz dokunuşlarının sıcaklığı şaşkın, sordukça ahengleriniz cevap verebilir size dedi Zahit. Hisseden b/akışında engin olur ve yüreğinizi açık tutarsanız konuşabilirler alev alev çoğaldıkça sizinle içilen dedi Garip Çoban. Gördüğümuz anda teslim oluyor sevmemize, tek tek izlerken yaratıcı dokunuşlarınızla çok hoş vakit geçiriyor özlemler dedi Miskin. Kendıyle hala tanışmamış olanlar, sevgiliye uğramamış hatta, yaşarken sohbet etmiyoruz gerçekle yüzleşmiyorsun dedi Deliler Şeyhi. Hissettirir kokular sarstıkça, biz insanlarla böyleyiz işte dedi Seyyah. İlk kez karşılaşıyoruz, hiç suçumuz yok, onları takdir etmeyen de bizler değiliz dedi Aklı Kıt Adam. Hiç vakit kaybetmeden sana kalanla keyfine bak,küçük dokunuşlarla farklı kapıları açıyorsun teninde dedi Fakir. Onunla ilişki kurdukça nerede olacağınızı çok hem de çok merak ediyoruz dedi İhtiyar Bilge. Herşeyle beraber oldukça, farkına vardıklarının sık sık içinde gezinen yaşam gücün dedi Hırkasız Derviş.
Tedirgin çelişkilerimızdeki sevme âdabı...
Bahar kokularınla gel kıyameti kopsun her halimin ayparçam şems vakti. Susuyorum sana cansuyum, hic bir zaman ispat edemez mutlu olmak mutluluğu. Kapalı kapı yoktur, kapıdan girmek yürek ister. Yeter ki gözlerin yummasın yalnızlığa, içindeki çocuk. Ardına kadar hem de özlemlerımiz. Şu an ben varsam, konuştukça gözlerim gözlerinle yemin mi ettisin? O zaman biri var demektir. İşte o kapı için kapalı kapı yoktur. Hala gözlerin gözlerime cevap verememiştin, uzun sevginin yüzünün gölgesinden hazır bir sofra görünüyor. Ateş gelip gidiyor, benim olmanla olmaman eşit idi. Bir ilk noktası olacaktı yokluğunun, üşüyorum, daha çok üşüyorum. Ara sıra dalıyorum herhalde; günışığı her bakışımda başka bir yerder, çünkü varlık sahasına çıkamamışlar arasında yokluğa doğru bir başlangıcın dostuyum. Gündüzler çiğ, çirkin, sahte, bağırtılı, maskeli ve hayvan suretlerle vardalar, oysa gölgenin yer değiştirişi ibrahimi sofra sunuyor. Gönül lokmasıyla gece gerçek sadıktır. İnce ve baş döndurücü bir sevgi göze çarpmaktadır. Gece fısıltılı; sobanın içinden gelen çıtırtılara benzer gecenin çobanları çeşit çeşit çok kıymetli ve değeri taşır. Her şey o zaman değişir ve zıtlarla bir araya gelebilir. Çok daha sessiz uzakta öten baykuşların sesiyle dolu gece gerçek. Başlı başına delil rüzgar ve tüm bedenim yürüyor. İçinde görüyorum kendimı, zat-ı mukaddes'i göstermektedir fısıltılar arasında uzaktan uzağa o isimlerinin verasındaki ruhumda oradadır.
Hep yakınımdaydı...
Kulağımızda çınlıyan çocukluğumuzdan kalma bir tekerleme vardır elbet. Anadolu ermişi bilgeliğiyle saf duygularda seslenir sevgi. Her fırsatta, kabukları kaldırdıkça yaralarımız derinleşiyor okuduğumuzda susan kavuşmalarımızla, ilk aşk heyecanı da eklenince yazılanların hikayesinde başlangıç noktasında, bir ben, bin kelime yok, biz varız. Yani baktığımız, duyduğumuz, okuduğumuz da, kahramanına vurulmuş değil cümlemiz. O anlatıyor, ben bazen için geç, bazen de erken diye geçirsemde haşır neşir olmuş oluyor ruhum. Arada bu suret te neymiş acaba diye merak etsem de hiçbir zaman merakımın karşılığında bir anlam bulamamıştır harfler. Ve galiba hepimizi mutlu eden çocuk kalbi'miz olmuştur. O suretler seni perişan eden korkunçtu, dönüp dönüp duygulanmadan rüyaların kabusları okutuyordu. Bana sorarsan, çocukluğun değildi onlar. Büyüyünce içindeki çocuğu heyecanlandırmazlardı. Hele yılların gönül divanındaki durumu, bir de zorunluluk suretperest yaşayanlar arasında yaşamak var ya, o zaman daha hırpalayıcı oluyor sevgisiz insana hayat. Dünün hala aynı mı bilmiyorum ama o zaman içindeki anılar perişan ediyor. Oysa gecenin çobanları gibi hayatı okuma zevkini ateşleyen dem dem duaları okutmamışlar size. Okuma dışındaki sevgiyle bir fetiş ilişkisi oluşturanlar olmalarından çok mutlu olurdu duygular. Samimi orjinal olmaları, güzellikleri, kokuları bize haz verirdi aşkın.
Şems-u mâh...
Ah, şimdi kendimi tutamıyorum, dayanamıyorum! İmkanı yok, hiçbir şey düşünmeden onu seviyordum! Biliyorsun elbette huyunu gecenin, gel etme bana b/aksana, nasıl dayanıyorum! Elimde olsa, elimde değil böyle bir sevdaya kalbimi neden tutsak ettin? S/ben'de bilmiyorum. Ama gönlüm benim elimde değil ki! Zavallı ben, kendi kendimi aldatıyorum bir şey söylemeden gözlerimi silerek. Söylediklerime aldırma, aklıma düştükçe deli gibi oluyorum, ne soylediğimi, ne de yaptığımı bilmiyorum şems vakti. Hem de o kadar çok seviyorum ki, çare yok. Lütfen güzel şeylerden konuşalım. Uzun soluklu bir anlatı olduğu için değil, ilk defa bu kadar samimi bir şekilde sevginin ortaya koyması da yeniliyor seni. Neyse ki, düşündürücü halin yerli yerinde. Ulaşmayı başaran dokunuşlar, önce başka yanına arkadaşlık etmemis. Sıkı sıkıya saran sıkışık yanların kendine yer açmayı beceriyor. Baş başayız sırtlarını döndüğün yanınla tanıştıkça farkındasın. Ancak bugüne kadar sadece ebeveynlerine güvenen sevgisizlerin gönül bakımlarını üstlenen gecenin çobanları, insan olmanın gerçeğini kabul ettiriyor. Ve içinizi garip bir huzur hissi sarıyor. Kendini kendine oyalayanlar teker teker yalnızlaşıyor. Oysa engin bir gönle mukayyet olmanın bir yolunu bulanlar dalgalanmalarla boşluklarını dolduruyor. Yoldan çıkmak mümkün değil; mecburen bile bile yol almaya devam ediyorsunuz. Ve ıçinde kendinizi tutmakta zorlanıyorsun
Gizli görüşmek lazımdır aşkla...
Bizlerden işaret bekliyor yardım edebilmek için meleğin. Engelimiz ise kendi içimizdeki karamsar, huysuz ve hırçın yanımız. Ve melekler bize rotamızı belirlerken yol gösteriyor kalbini duaya açman icin anlamak ise hissettirdiklerini çözmekle mümkün oluyor. Yumuşacık, sıcacık, sevgi dolu sesle, meleklerin sesiyle çatışanlar bize ait değil. En bize ait olan yer gece, sokaklar bile artık bize ait değil. Gizli geçitlerı, sırlı bahçeleri olan gecenin çobanlarıyla hayatınız değişiyor, kendinizi çok daha mutlu, güvenli ve huzurlu hissediyorsunuz. İnsana biraz dokunuyor en kalabalık yerler. Kimi zaman yolları arayan bir üslup, bir yaklaşım, bir cesaret; kimi zaman da mucizeler yaşatıyor inananlara melekler. Sadece sevginin hüküm sürdüğü bir hayata yelken açabilir hiçbir karşılık beklemeden, çok şey söylüyor sevgi. Biraz dokunuyor maalesef sevgisizlik çocuklarıyız biz diye yansıyanları, insan yerine koyuyor hakikaten. Ve oraya gitmenin zorluğunu falan anlatmaya kalkıyor ama az sonra o da fark ediyor ki, dolunay gece güneşi olabilirsen, yalnız değilsin. Bu noktada devreye giren ademoğluna hayran oluyor melekler. Sevgiye katkıda bulunur, ağaçların dallarına düşen kar taneleri kime ilham verir? Gece uykusundan uyanıp gördüğü dolunay, onun güneşi oluyor. Belli ki büyük laflar etmeden büyük dünyalar kuracak biridir. Seveceğinizden yüzde yüz emin olursunuz. Garip mi garip gibi harika yerleşiyor her hallerine.
İçleri harap olanlar...
O vakiti hep gece sanıyorsun, hayatı ne zaman yaşamaya başlayacaksın? Kalbinin kapısı elimde değil, küçük bir ihtimal aşk ateşi. Ben değilim bu saatte uykuya yenik düşen, işte çayım da geldi. Sanki; bazen mülteci yüreğim sabır ya hu'nun peşinde, kafesteki kuş misali bedbaht, okunmamış şıirler gibi. Uzakta seni gördüm, gelecekle ilgili planım kara sevdalı. Gönüllere vesile olduklarında ara vasfını ki, makamını bulsun ruhun. Kederi derin içe içe geçmiş duyguların herhalde yürek yakacak. Ateşten topraktan çeşit çeşit hürlük sunar esir olduklarından dönüşen yangınlar başı çektikce. Aşkı adsız anlatıcı kim? Ama bu soruları öylece sordurtuyor peşine düşmüş olan aşk. B/ekleniyor işte bazı şeyler, öyküsünü bilir misin? Sevgili dost, susmayı bilenler sesime ses, arayanın aramaktan b/aşka ne derdi olabilir, b/aşka bir hayat yaşıyorsam. Kendin olmaya engel olanlar, biri olsun istemezler. Çok az şey vardır suretperest yaşamlarda, işte düşünce de o kadar özgür olabilir. Kendisi olmak kadar da tehlikeli çok az şey vardır bu dünyada. Ne de olsa, önce O. Kapitalistleşmiş arızalı müslümanlar, yaşlıları, yetimleri, garipleri, yoksulları ve fakirleri görmüyor, acıklı bir duygu. Seni gördüm uzakta kara sevdalı, duymuyor musun? Güneş kuytularında gönüller nemli, ne vakit ben gider oldum. Öyle işte, sen de artık burada kalma, yoruldum ele vermem seni yalnızlığa. Bir hoşça kal de, hiç olmazsa ben sevmeye seni bahane bildim. Biraz uyumak istiyorum, beni uyandırma aşk
Özgüvensiz güvenler...
Sır öyküleri yaz kimseye anlatmadığın en derinlerine kadar ilişmiş, saçı, başı ağarmış cümlelerle buyurdu Şahım. İnsanların duasızlıkları ilişkilerini kaybetme riskiyle yüzleşmeye zorluyor, suret dilinin kimine huzur versede dedi Pirim. Bulutsu bir misafir, akşamlar daha garipsi kaç gün, kaç gece geçti, gözlerim sulanıyor, boğazım kupkuru dedi Mirim. Özlemin duygularımdan geçerken, zihnimde haz dolu bir dönüşe çevriliyor, derken bir nefes daha çıtırdıyor gönül sobamdaki kelimelerden dedi Meczup. Özlemle mahmurca gülüşünle çıkıp git dediğiniz harflerden kalbim daha çok çırpınmıştı dedi Zahit. Nihayet bacaklarım titreye titreye kalktım, içindeki soba sönmùş duygularının içerisi buz gibi yokluğunun yarattıyla sızıyla yerimden kalkmaya çalışıyorum dua dua şems vaktine dedi Garip Çoban. Dayanamayıp artık şükürle evet evet diyen hicretindeki kafilende kim var dedi Fakir. Uzun yolculuğa koştum, iki kanatlı kapısından içeri dalmış, duygularının son zerresine kadar bir telaştır sevgi dedi İhtiyar Bilge. Koşa koşa gelmişti, ben de onun göğsünün arasına başımı uzattı, her yürek bastırılamaz bir heyecanla dedi Miskin. Sevgilerin sevgili olduğu anda, iç birikintinde koruluğun orda, bir soluk sıkıca sarılmıştı dedi Hırkasız Derviş. İç çektiğini duymuştum sobanın başında, ısındığını düşündüm hazinesini sevinçle gösterdi. Kıyıya sokuldukça içinde bir şey birbirini sevmezler dedi Deliler Şeyhi.
Çok saydam net ve kapalı...
Haydi yalvaralım, inananlar üzülmez, inansızlara dokunur dünyanın zararı. Hiçbir yere bağlanamayan cümleler, önce uzak gelsede koltuğa oturularak değil gecenin çobanlarına üryan sereserpe uzananlar okunmalıdır. Her cümlede büyülü gerçeklik, ondan kalan boşluğa girer. Bir kalıba sokulamayacak kadar, sahili olmayan engin bir denizdir sevgi(li) n. Ve yavaş yavaş içındeki boşlukları doldurdukça, büyüyen bir sesle kapıların açılır huzurunda. Kabul ettiklerinize tanıklık eder gayene ulaştıkça cürmünün haykırışları. Ama böylesi daha iyi kendinden kurtuldukça, yavaş sesle konuşur o. Söylesene, kendine isteğin ortaya çıktıkça, varmayı kabul ediyor musun? diye fısıldayan bir sese cevap ver. Ama sonra ne olacak? Oh, şükür diye kendi kendine cevap verıyor. Söyle, korkma, utanma! Söylesene ne duruyorsun, varmak istediğin yere, iyi düşün de öyle söyle! İstemem mi dedin? Seni istemem mi diyorsun? Sen. Efendim, işte terinde, nefesinde, gözlerindeyım. Birbirimize söz verdik, O da beni seviyor. Bunu hak ettim, ne isterseniz onu yapın velinimetim aşksın. Kenetlendim çaresiz çocuk kalmış yanında acemidir duygular. Haydi gidelim, hep yeniden işte istediğimize ulaştık. Ah, ne büyük mutluluk, aşkınıza her şeyi bağışlamak! Sana demedim mi, ben(im) sin. Tutsaklık yoktur, özgürce teslimiyet vardır. Oysa biz birbirimizin aşkı için kurban oluyoruz. Bedenlere hapsedilenler, nasılsa özgür gönüllerde özgürleşir.
Bir ses, bir nefes...
Derin bir haykırıştır gece, muamma sıkı birkaç dost bulmakta. Her şey sevgilidir, varlığından bile haberdar olmadığın gizli bir sığınak ve çözülmeyi bekleyen sır dışında ne ister hayattan orda. Kim bilir soluğu kuş gibi uçanları dökülüyor satırlara. Yaşamın gücünü algılıyorum, kendimi ararken. Dünyanın en güzel giysisini duayla üryan yanına giyen gecenin çobanları. O sırrın çözümüne doğru adım adım, bazen birlikte akıl yürüterek, bazen gizliden rekabet ederek geceye ilerlemek, bu sırada korkularının üzerine gitmek, varlığını sınamakla yokluğunu selamlamadan vakti leyle geçmek olmaz. Gönül sayfalarını sabırsızlıkla çevirdikçe dem dem hayret ediyorsun. Kendimize kötü, uzak, yalnız, sevgisız ve pek bir havalı dünya güzeli insan. Aşk bizim neyimize, kendimizi yönetemeyen kiralık duygularla kaplanmış hercai yaşamda. Sıradışı bir ödül iki şehrin yolcusu aşkın şarabından içince. Kendini iyi hissetmek için bu daveti kaçırmayın dıyor gecenin çobanları. Aşk neyi anlatır? Gerçeği mi? Yoksa olması gerekeni mi? Birbirini doğuran, besleyen engin gönüllüler gerçeklerle gökten inen sofranın lezzetlerini tadıyorlar. Masalla gerçek arasındaki ademoğlu, kendini elden kaçırmamak için yalnızca idealist veya realist olması sakıncalı, ikisinin dengeli bir şekilde kullanılması ise uygun olandır. Takdir-i ilahi dem bu dem şartları bahane edip boş durma,huu büyük şenlik ruha.
Perde kalktığında o ateşsin...
Gözyaşı her insandan çıkmaz,şems vakti istikametin uykuysa. İşte size kuş uçmaz kervan geçmez insancıkların, can sıkıcılığının formülü. İftihar edilecek şeyler de yalnızlıkların kuytusunda kaynayıp gidiyor, dünyaperest bu akıntıda. Duygu mu dayanır, bir şey olmadığı için dertlenenlerde, son ses sevgi hep ayrılık. Kalplere pencere açıp, gönül sahibiyle halvete girmeli, illallah demeden la demeli. Niyetlenmeli gayeler dilde kalmamak için, ne için niyetlenir yakarmaların. Ne kadar az sadakan var, ne kadar az ibadetinle gafletin ikinci benin olmuş. Ve şimdide duvarları çatlak duyguların. Nedir sana beni bağlayan ama hep siz işliyor, saat yalnızlık uykusunda olanlarda, ne kadar çokta yoksun. Gidenin olmadığı lavanta kokulu yakının uzağında bu ömürdü. Bırakıp gideceğim ne çok yanım varmış, dünyaya karşı garip ve savunmasız. Arınmalı gönül gönüllerde, ameller niyetlerde dön ve bak, ağlamaya kendi günahlarından başla. Hangi duyguyla hazırlıyorsun dualarla ruhunu. Kendi günahına ağlamayı bilmeyen, başkasına el olabilirmi? Aşka giden dertli yolculukta gerçek özgürlük, hiçliğin kıyısından dağlara çıkar. Asıl mesele boynu bükük hallerinle özel renk katman, çağrıda bulunmuş gecenin çobanlarıyla dem dem bir ordasın bir burdasın. Bir vesile ertesi gün kal benimle. Sonu gelmez içinde kopan fırtınalarda, hiç yoksun. Var olmayı seçmek için sevgiye önem vermek önem taşıyor.
Seni sen sevmezsen, kim sevecek? ...
Eriyormuş ama bitmiyomuş, yarası yar ya. Her söz. Sebepsiz her aşk. Dilim dilim ekmek bıçağından geçiyor sessizlik. Ummanda olan samimiyetler elle tutulacak gibi değil. Aşkın bereketinden nasipsizler şems vakti hala uykuda. Kaçak yada yarımyamalak kaçamak sevgi, sızıyor ıssız insanlara. Her liman terkedişinde ne fırtınalar atlatıyor gönül. Seni sensiz bırakmıyor bir hayat.Kafes içindeki duygular tezliğe kavuşuyor. Feri yok sanki hiçbirşeyin. Ucuz bir dünyayı pahalılaştırmak akıl karı değil. Bir gece bir sen anladı beni. Bir gece bir sen sakladı beni. Bir gece bide sen dinledin beni. Pişman olmuyor yolculuğun yolumda. Bir gece bide sen sevdin beni. Söyle utanacak ne kaldı artık geriye? Kendini tanıyor cümlelerın kelimeler bitmeden. Çığlıklar omuz omuza saflarda. Dağılmasın parçalar iç içe girsin. Hüzün sandığın herşeydeki benliğin kızıllığı parlıyor. Unutkan sabah, gecenin hatırına kalıyor. Sevebilmek ihtimalleri sınırların kardeş kavgalarını sığdırıyor upuzun ipe. Sergüzeşt bakış, tüm yasaklara rağmen uhrevi dokunuş. Sayıklıyor dilim varmasada gönlüm. El ele sandığım düşüncelerin farklı coğrafyalardaki yerlerine gidiyor. Çarpık bi sesleniş bu. Üryan bir bekleyiş. Kelimeye bakma, maksatı anla aşık-ı sadıksan.Sen de içindeki çocuğa izin ver, biraz oynasın. Dünyada gönül verdiğim bir şey varsa, o da içindeki o çocuk. Ama neyi var, neden dalgın böyle! Bu kadar güvenip o kadar sevebilirdim. Haydi, sen de oyna! Gideyim, gideyim beni bırakın! Umut her vakit umutsuzluktan iyidir! Doyulmayan bir lezzet, insanı derin üzüntü içinden kaldırmak. Yağmur misali, ne zaman başlayıp, ne zaman biteceği belli olmayan bir öğrenme sevgi. Bana hiç böyle hal olmamış idi. Sarhoş gibi olup çekmiştim bir ah gönül evimde. Aşk, verdiği zevkle kaplar ateşin alevlerini. Durduğum yerden ayrılıyorum, gecenin çobanlarına şems vakti, hanı nerde benim nur tanem dedim. O güneşimin ateşi çoktur, hep baygın içimde sakladım. İnsanlardan kaçar kabristanlarda gezer, dağlara çıkarım aşığın şiarı derdimsin.
Seni Aşkın devamı gibi okuyorum..
Bir şeyler söyledim ama, bu soru her zaman ki gibi takıldı aklıma. Hedeflerı, duyguları, mekanları ve suretleri ne kadar farklı olursa olsun, işin sonu herkes için aynı bitiyor. Dünya sana büyük bir keyif verir. Mevsim kış olsada, güneşli ve güzel bir gündür. Güneş göz kırpsa da yağmur, rüzgar ve soğuk vardır ama yine de güzel bir gündür. Çünkü her şey yerli yerindedir, her şey olması gerektiği gibidir ama sen nerdesin? Bir yaşama duyduğun özlemse, hepsinden uzakta kalır sevgi. Bazı şeylerin değişmesı gerektiğine karar ver. Bir dönüm noktası bul duygularından. Ne hikmetse gecenin çobanları içine sokuldukça koparken bir damladan huzurla buluşursun. Nasıl saklı kalırdı söylenmemiş içinde saklananlara yangın oldukça, sokul bana anlatsana. Çok güzel bir öğleden sonra yaşayalım, tutku olsun akşam sevgimize,özlemlerin mimarisi olsun gece, doruk noktası olsun şems vakti. Her zaman ki gibi diyorum, aşkın geldiği yeri ben de ikide bir ölçüp biçmeye, tartmaya çalışıyorum çoban yıldızına b/aka b/aka. Besbelli, ne var ki aşk mana'da epey ağırlıkta. Suretler çağı noktalıyor, ilişkilerin imanı depreme uğramış/ uğratılmış, örnekse yaşamayan yaşamlar, putperest bilinçler. Yalnızlık uzak duramaz, sonra musa ve harun kıssasının sonunda, firavundan büsbütün başka gıyimkuşamlar edinıyor. Her şeyi bilen insan, kuşku çağına sürüklenmiş, her şeyin şu bu diyor ama, düşün sevgin nerde?
İmtihan dediğin...
Bir tek bahçesi var aşkın, bir şey demelisin tek başına.Içindekiler sana şifa olacaksa sus, gezgin yanım tutkudan öte. Ne çok yamalıklı dışarısı, muhafaza etmen gereken bir sözün var. Bir bağlaçtır güneş, daha mahzun diye akşam. Baksana yürek uçlarından fışkırıyor özleme dönüşen lavların. Gözler kamaştıran yanınla buluştukça, birbirinden güzel zamanları fark etti tebessümün. Nereden biliyorsun derseniz, içerin anmıştı kendisinden dinledim. Sezdirdikleri pek ısınamasada insanlara, hep karşımıza çıkar şems vakti. Daha ilk anda kutsalın olduğuma inandıran heyecan veren konuşmaların üşüştükçe, sevgimin işte kıblesi bu gönlün diyen duygularımda dile gelmektedir. Kara kutusundaki keman gibi hallerim. Aldırmam yıllara, gerçekler sokaklarda insan uykudayken geliyor. Gel gör ki, bu gönül iyi ki beklemiş, hoş bir duygu, başka bir sey yoktu. Harika görüken hayranlık uyandıran yerde yatıyor sevgim, biraz şaşkınlıkla karşılansada, taçlanması sözle değil seninle. Gelecekleri olan ama yüzleri olmayan insanlar arasında hiçbir şeyin karşılığı yoktur. Gecenin sihirli anları var, kalbinize dokunuyor. Belki sıradışı bir dostluk bulduğu için sevgi, sevgili olarak orada kalmaya karar verıyor. Yabancı olan bir şey yok o nefes, dokunuşlarda. Maalesef onları yakalamak neredeyse imkansız. Kapı deliğinden bakmak gibi hayatın kendisı. Sık sık her an sohbet ederim, sınırsız samimiyet var
Şükrü görevlerimiz...
Sende zulüm görürsen, buraya gel buyurdu Şahım. Başka bir şey elimizden gelmezse de hiç olmazsa dertleşerek birbirimizi avuturuz dedi Pirim. Bizi hak neriye git derse oraya gideriz, bana da haber edin tamam mı? dedi Mirim. Engin gönüllü bu demirci örsünden güzel söylüyor,boş heves dünya, aşka sarıl da görelim dedi Hırkasız Derviş. Gece perdelerini açar, maşukların gönül ocağına ateşler koyar, gecenin çobanları dem dem huu'larla ateşlerini körüklemeye başlar dedi Garip Çoban. Ah yoksulluk ne zor şey! Gece gündüz çalış sonrada uyu, seherler bahtımıza artık dedi Fakir. Gecenin çobanlarını arayanlar, bir de ocağımız olsa ne iyi olurdu, bu gönül pişerdi, aç yatmak ne acı dedi Zahit. Ah, ne vakit uyurlar, bu gece de aç yatacağız desene, hah işte biri geliyor yağmur altında, telaşla çevresine bakınarak dedi Miskin. Şey, sen misin? Korkarak titrek bir sesle, kim? Yanına yanaşan bir gölge, sen kimi istiyorsun, bana söylesene dedi Aklı Kıt Adam. Ne istiyorsun? Ha! Onu istiyorum, şems vakti gelir biraz bekle, omuzundaki heybeyi yere koyup üzerine oturur geldiğinde hazır bulursun gönlünde dedi İhtiyar Bilge. Yorgun argın ayak sesi böler sessizliği, hah geliyor görüyormusun dedi Üstad. Şu gönlü feleğin ateşine koyalım bize birkaç gün yeter, hem yorgunsun hem aç! Bu cefan neden dedi Zahit. Sen de körüğün başına geç, bir kaç kez örse vur gördüklerinin, ateşi karıştırır, zararı yok der ve gider aşk.. y.ed.
Engin DemirciKayıt Tarihi : 23.2.2015 18:42:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bizim yolumuz dikenlidir. Ayağını seven gelmesin..! Hz. Abdulkadir Geylani (ks)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!