Garip Çoban Divanı....64.... Engin Demi ...

Engin Demirci
939

ŞİİR


61

TAKİPÇİ

Garip Çoban Divanı....64.... Engin Demirci.. Şems-i Mevlana Divan-ı

Gönül avlusundaki masallar...

Zihnimi uyuşturan sen ile ben kendine has, anlatan ıle dinleyenin bir olduğu büyülü bir vakitte, göz göze geldiğimizde karıştırır gece bizi buyurdu Şahım. Ne kimsenin bağırması ne de çığlığı duyuluyor artık sevdiğim için söyleyeceğim bir düşünceye oturttuğum sevgiyi dedi Pirim. Bütün sesler, çiçekler, yıldızlar, kabirler bir gönderme yapıyor. Hak ettiğini söylemek mümkün, sedaların yutulduğu bir an yaşanıyor dedi Mirim. Mutlak bir sessizlikte kimliğini bulunca sona erer yalnızlık dedi Meczup. Sözcüklerle oynan bir oyun değil sevmek, okumaktır hep yanı başında duran sevgiliyi dedi Zahit. Zorlukla açılan kapının yarattığı simge değil, hiç açılmayacak endişesiyle her seferinde anahtar sokulan kapı, kolayca açılır şems vakti gelenin o olduğunu müjdeliyor dedi İhtiyar Bilge. Gözyaşı kapın kalp bağın mı? Birbirine sığınan sohbetlerin gönül rızasıylaysa, öyle bir yer ki sevgin, saçma bir şey olmaz dedi Garip Çoban. Bölünmek kadar saçma bir şey olamaz duygularının, gelip her bir fethettiği düşünülene teslim etmek varlığını muazzam önem taşır dedi Fakir. Ne fark eder ki? Ve kim bilir, ilk kez toprağın filizlenecekse dedi Hırkasız Derviş. İlham veren güneş dili olanlarda sevginin hüküm sürdügü hayat var, uzaklarda değil dedi Seyyah. Kalp atışını donatıyorsa düşündüğün,her gün güneş doğup batıyorsa gözlerinde, teninde ay tutuluyorsa, üryansa gökkuşağın fazlasıdır Aşk

Vakitlere ortak olmak...

Çok belalara müptela kılınanlara akılsız derler buyurdu Şahım. Nasip nedir bedenine, dost'mu arıyorsun dualarına bak dedi Pirim. Kendinden ayrılman çok mu zor,aşk yolu çileli yoldur dedi Mirim. Bütün eziyetler hediyedir kıymetini bilene dedi Meczup. İllallah demen için ne ararsın, hz eyüp gibi rahim olana razı mısın dedi Zahit. Ne gelirse gelsin haddini bilmelisin, bela kimleri tanır kimleri heves bile etmez, ilaçların acılığını aldırır mı hasta dedi İhtiyar Bilge. Nedensellik bağı çözülemeyen aşkta, ne biliyoruz ki dedi Aklı Kıt Adam. Kırılma noktan nelerin altını çizdikten sonra devam eder isyanına dedi Sufi. Ve çok az değiştiği zaman, o zamanlar anlar içimizdeki aşk vakti, değişmez alınyazısına geçer ve insan bıkar seslendiklerinden dedi Hırkasız Derviş. Kendi sesini isyanlardan bulanlar, kolayca rastlayacak yeniden bize kırılmalar, gücenmeler, bağışlamalar, saklanmalar arasında dile gelir kabullenmeler dedi Şakird. İlla bağırmak değil dışa dönük içler, hepsi çare/siz biraz çağın tanığı sevgiye, dışarıya bakar önce kavgada yitenler öteki sorular soluk soluğa dedi Deliler Şeyhi. Çocukluğumuz için söylenmiş gibidir, üstüne yazılan büyüdükçe işlenen kader belleği dedi Seyyah. Yaşanlarda tek suç ortağınız, kendine yaptığın elüstünde tuttuğun haksızlıklar, ruhun bütün boşluklarını doldurur Şems vakti, h/iç aklımıza gelmeyen halimizi izah eder dedi Garip Çoban

Seviyorum de o zaman....

Yüreğimde çok garip bir duygu var. Sen sevilmek istediğin gibi, ben de sevmek istiyorum. Utangaç gözlerini ovar ve ben onun ciğerparesi değil miyim? der geceleri kucaklayıp ağlayanlardan içerı gidelim. Ah, bana ne oldu? Yüreğimdeki telaş! Ah! Seviyorum, seviyorum! Sevginin duygularını her bakımdan süslediği insanlar, genelde insanların gözünde küçük oluyorlar. Sevginin her bir nimetinden yoksun olanlarsa en saygı duyulan kimseler oluyor! İnsanın kendine zavallı, hor görmesi, yalnızlığa tutsak olması ne zor şey! Hicap'ta dilenenler, adanmış gibi yetiştiriliyor seherde, heyecanla kendi kendine. Bu ne haldir! Bir şey söylesem, ama cesaret edemiyorum gecenin çobanlarına. Ah, gitmeyi de gönlüm ıstemiyor. Kapıya b/akıyorum kendi kendime hayran hayran, onda da bir hal görüyorum. Ben güneşe b/aktıktan sonra, ateşe atılana aşık olmuş bir karıncayım. Bir düş bu! Acaba nasıl düş ki bu kadar telaşa yol açıyor gece. Efendim, ah işte düşümün anlamı dağlardaki çobanlar mı? Çoğu vakit açlar güle konan kuşlar gibi. Haydi, git düşün! Bir yol bul, büyük nimet elde edeceğin. Velinimetimiz! Bazı gizli olayların açıklanması için gereken bilgilere sizler sahipsiniz. Gel, gel! Bize düşen görevi yapalım. Siz ne dersiniz? Sevinçten soluğu tükenerek, buldum. Beni yoksun mu bırakacaksın? Kutsal vazifem, istediğim amaca ulaşmak için, bu da bana bir vesile olabilir. Baş üstüne efendim, sizden memnun oldum sözüm.

İlham veren meleklerle tanışmak...

Kar taneleri gibi sema dar gelır akmak, savrulmak istersen bir yerınle vücut bulmak için. Çok kıymetlidir, karışık ve çeşit çeşittir ve devamlıdır sevmek. Büyük değer taşır, manasıyla taşıyanda d/okunulmak ister şems vakti. Ben sana yolunu şaşırmış aşığım, kondukça toprağına kartaneleri sar beni, sev beni, ateşinle erit teninden süzülüyum kimse görmeden, zülüfünden ayağının altına kadar çağlayım. Can arzular gönül yetmez, gece benim halime ağlar şimdi. Gittiğim yer dinmeyen gözyaşları olsun. Sıkışalım sık sık karlı dağlarının ötesinde can kat canıma bir akşamdan gecelerine. Tat al benden gene gel beni mahsun bırakma kapılarımızı arala dolaş bul ışte al istediğini. Gözyaşlarınla yıka tenimi, gel ki ilk kez karşılıyormuş gibi filizlensin sana can sularım. Çiçekleri açsın ruhumun kış'mı olur mevsim. Kevser ırmağında saki olan yarim, gönlümün mihrabındasın. Vücud sarayımı yaktı çevirdi, h/ardayım alevlerinle gayet zordayım. Geceyle sevışmesi bir zor amma ayrılması yaman ki ne yaman karlı dağları aşmak gibi seyyah halimle salınıp dolanıyorum. Sır içinde sır olunca nihanımız, şehrimin pazarındaki aşk olursun gönlümdeki telaşla. Melekler uzaklarda değil, hayatın anlamını sorguladığında varlığının zekatıdır bir kere daha sevgin. Ondan öte olmalıydı, nefes alıp verme, kalp atışı gibi mucizelerle donatıldıysak, besliyor, büyütüyor bir üsluptur aşk.

Cahillik kuyusu...

Bize sevgiyi ifade etmeyi, size faydalanmayı nasip etsin aşk buyurdu Şahım. Ne duruyorsun kendinde öyle? Artık tebessüm eden yüreğin, gülen gözlerin var dedi Pirim. Zamanların kibiridir hevesler. Heveslenme aşka aşıksan dedi Mirim. Göz önünde olanlar arz eden yanındır, gönlünde olan senindir dedi Meczup. Merak etme, birlik yoksa sevgide, bütünlüğünü yalnızlık ve mutsuzluk tekeline alıyor insanı dedi Zahit. Suretler hayatına katkı sağlar görmen için, güçlüklerin eseri yayıldıkça sönmeyen ateştir dokunuşların kendine dedi İhtiyar Bilge. Boynuna sarılan sevgiye büyük bir telaşla seni b/ekliyorum engin bir yürekle dedi Miskin. Kendime bır çare ararım! Karamsarlıktan duygusuzlaşan kendini zindana çevirenler arasında gece yurdum telaş etmiyorum dünyayı dedi Aklı Kıt Adam. Şaşılacak şey hep boşa çıkan eyvahların sebebi. Kendi gözüyle göremez bir halde, neyi diye soranları unutabilirsen dedi Deliler Şeyhi. İki eliyle başını tutanlar telaşla, seviyorum, seviyorum ah! diye özlüyor kendinden çekip gittikçe, bu ne hal! dedi Garip Çoban. Ş/aşılacak şey, neyin varda kendine bir çare ararsın! Kendi gözümle göremesende dedi Fakir. Neyi göremezsın, başkasına varamıyorsan, ne diyorsun seni anlamıyorum,diyor benin dedi Hırkasız Derviş. O benım için, ben onun için olamadıktan sonra, neden korkacağım dedi Üstad. Sen burada bekle, bir an önce buradan gideyim kendi kendıme, bu merakın yok olur sonra gelirsin dedi Aşk.


Aşkın edebi...

Farkı fark ettik mi? Hep karnı aç bir abdaldır aşk. Hissetmeyi bilmek kafi. Sen olası sen, vesileye yapış, keskin aşk iradesiyle sana yer vermen için sende. Allahın has halvet odası olan kalbin seni isterken, sen nerdesin? Kalbin dıştan ilacı ve içten devası ve tam şifası, hakikatin rehberinden şems vakti gelen mektupta yazılı. Ömrünün bir mucizesidir, bir gözden içeri girdiğinde, kalp sevgiyi doğrular. Rutbesini bulmalı herkes, ona ancak onunla bulmalısın herşeyde. Dilden dile bir yol vardır görünmez, bugüne dek geçtiği gönüllere bir b/akış atar adeta dua dua teheccüd vakti. Fevkalade hayran olduğum bir an'dır. Vesselam, sahibine siz ne dersiniz? Bir kere şöyle huzur içinde o hali akıl kavrayamaz. Bir c/an veriyorum, harama lüzum yok, parça parça iyiyim görünürde bir can ezelden ebede. Kavunun güneş hararetiyle pişmesi gibi muhabbet alakası ile saatten saate şimdi yürür onun renk ve kıvamı içinde olgunlaşır, işin nasıl olduğunu bilmek şart değildir gönül yakubunu bulduysa. Zuhuriyle de karanlık alemi aydınlatır gecenin çobanları. Haline teveccüh eden haller kalbin ihlası miktarınca o nimet denizinden kanar. Her damlan, gece güneşinde kaybolma hali başlayıncaya kadar, ne kadar tekrarlansa sevgilinin gelmesi için azdır. Birinden biri kafi değildir, işte safa gerçekten uzak kalır ben olamadınsa, gafillerden olma der aşk. Sessiz, öyle derin yarsan yüreğimi, saat kaç olursa olsun gel ama gel.

Duyguların simgesi...

Kaldığımız yerden, söz ve şeref ışığını zamana yaymak için gecenin çobanlarının peşindeyiz. Eşsiz sıcaklıklar dimağımıza yayıldıkça aşkın tebliğinin peşindeyiz. Özel bir oluşuyor, birbirlerini yeni bulmuş aşıklar gibi gecenin gölgesinde siper arayanlardanız. Eller kalktı dünya silindi o alemin seyrini okuyor coşkun hallerinde yürekleri hızlı hızlı çarptı. En çok sevdiği yüze bakmak için davete herkesten layık olmalısın. Yüreğinden taşan muhabbetlere gözler şahit oluyordu. Sözleri gözlerini yalancı çıkartanlar, hoşlanmayacağı şeyler yapsada, şefkatle karşılanmalı. Yolunu açan, kendi yanılgını kabul eden erdemlerin var. Tesadüf eseri gerçekleştiğini unutturacak denli mükemmel üryan bir uyumla sürüp giden bir sevişmeydi bu kar tanelerinin arzuladıkları uzun zamandır bir kavuşmaydı yaşananlar. Memnun olacağından emin bir gülümsemeyle ayağa kalktı ve her şey tamam olsa da bir yöne çevirdi. Uzaklara bakarak aynanın karşısında dikilirken gece, boş boş gezdirmek bakışları. Zihni çok ilgilendiren bir meseleyle meşguldü ve ağzından çıkacak ilk sözcükle onu sevindirecek çözümü sunacaktı. Pervaneler misali kıvama gelmiş halinle sabaha kadar takatin kalırmı. Ümitli edaların aradığını buluyordu, tedirgindi gece yanına yanaşan yanın. Kimseye söylememek için söz alan gözlerini kavuşturan sezgiyi anlamak zor; akma vakti geldiği için mi buluşmuştu bakışlarımız imtihan nedenimiz.

Dünya tokları...

Kapıdan girer girmez, üzgün bir tavırla bir yana çekilir gönül buyurdu Şahım. Maşuk gibi kendisine gelerek gözlerini açıp, bir süre b/akar yanına varmaya cesaret edemez insan yüreğinin dedi Pirim. Elim, ayağım titriyor! Ah, ne oldu, bu ne hal! dedi Mirim. Kendi dizlerine kapanır şems vaktı, kendi kendine sizi sevmeyi hak etmediğimi biliyordum, tam giderken arkasından koşuyorsun sevgilinin dedi Mirim. Ama gönlüne söz geçiremedim, kabahat bende değil, sevgimi söylemeye cesaret ediyorum! Evet sizi o vakit dedi Meczup. Affedin, işte gidiyorum! Bir daha bu sözleri işıtmeyeceksiniz! dedi Miskin. Ah, bana gitme diyen, o mudur, yoksa yakan ateşimi? Gitmeyeyim mi? dedi Zahit. Beni seviyor musun? Bir süre şaşkın şaşkın baktıktan sonra, bu son görüşmemiz, söylemeye cesaret ettim ey aşık dedi İhtiyar Bilge. Beni seviyorsan, neden gidiyorsun? Seni seviyorum! Acı ve üzüntüyle sensiz duramam dedi Fakir. Kendisinden geçerek arkasından koşar gecenin çobanları, beni mutlu etmeye yeter gece ayın gölgesinde oturuyorum dedi Aklı Kıt Adam. Ah! Senin ağzından çıkan seni seviyorum sözü, ben seni, sen beni sevdikten sonra, bizi umutsuz kılacak ne var? Beceremez misin teslim olmayı dedi Garip Çoban. Umutsuz ve karamsar insan ne yazık. Ben onun için gitmek istiyorum, büyük bir telaşla dedi Deliler Şeyhi. Ah, sen onu tanımıyorsun. O, sevgisiz kabahat, ayıp arayanlar, kendilerine karşı çıkamıyorlar dedi Hırkasız Derviş. Sen bunlara inanmıyor musun? Ne diyorsun! Bizim sevgimiz vuslatı olmayan bir sevgi, bana yeter ki gel, güzel bir şeye başla yokken dedi Aşk.

Saklı kalan umutlar...

Üstüne pek çok kötü anlam yüklediğimiz korku duygusu, aslında bizi çoğu zaman tehlikelerden koruyan aşkın kalkanı. Bazen ne kadar kırılgan olduğumuzu unutan b/izlerin, bizden zarar görebileceği hallerinden uzak durmamızı sağlıyor. İnsan suretiyle susturulup yalnızlıkla avlanabiliyor. Onu yenebilmek son derece değerli. Boşlukla gülümserken, bir şeyler çok fena, eksik kalacak. Bekliyoruz akşamın inmesine yakın, dar vakit derler içimizdeki yanıkların içine. Ama yine de umutluyuz, bir şeyler yaralarımızın kabuğunu yeni açmış sanki, akıyor bunu düşünmüyorsunuz teslim olunca. Gecede öğrenmenin hızı okurken gönülleri hayrete düşürür. İlerledikçe kendine, anlamaya başladığını görüyor dokunuşların. En önemli etkenlerden biri olmuş dokunuşlar. Tabii mutsuzluk nedeni olan günleri hatırlamamaya başlayınca duygular. Bedenin domino taşları gibi nasıl birbirlerine zincirlenen mutluluklarla dolu olduğunu anlıyorsunuz. Zihnin içinden gelen bir ses gibi duyuluyor aşk. Sadece varlık göstermiyor, kokusuna duyduğun özlem. Yoklukları ağırlık olarak hisseden yanın, eşsiz derinliğe sahip dokunuşlarla yavaş yavaş çözülüyor. İçindeki ayrışmaların hesaplaşmasıyla sonunda affedilme ile tamamlanıyor şems vakti. Huzur gelince hepsi bir perde ardında kalıyorlar. Elinin eline değmesi güzel tarif ediyor. Bazı sözcükler gereksiz yere tekrarlanmıyor, öylesine etkileyici ki heyecan bunu düşünmüyorsunuz o anda.

Gecenın zirvelerine yolculuk...

Beni çağırıyordu o yıldızı teninde saklayıp koruyan o günden beri elim kolum bağlı yüreğine. Yaz günlerinin kalabalığı çekildikçe, kor halimle içindekiler küle dönüştükçe çeperlerim ateş kesiyordu nefesine. Bu kaçıncı yalnızlığın, sonbaharındaki yaprakların tek tek kızarır ve dökülürken hep onları özlemle izlemiştım. Titriyordu uzun yağmurlarda dolaşmış güz yanın. Başka kimse kalmamıştı, peki içinden neler geçiyor? Geceleri hep birlikte uykudan gözlerimiz kapanana dek söyleşiyor. Yokluğun da arıyordu gözlerim, gözlerine doluyordu. Gündüzlerin neşeleri hem güzeldi, hem bunaltıcı, gece ise kederli doyumsuz tatlar sunar. Nasıl da bölünmüştü zaman, insanlar gibi parçalara ayırılmıştı. Rahatım yıllardır, bu sokaklarda gidip geliyorum. Ve yapmam gerekenleri yapıyorum. Uzun ama çok uzun yürürsem, kaybolurdum özlemlerinde, yoldan ayrılırsam ulaşabıliyordum sık sık aynı yere. Orada, ağaçlar arasında bir sen, bir ben tepeye yakın bir yerde gözlerinin alevi, kokunu yayan menevışlerin. Hayal ettiklerinden sırtüstü yatıp gökyüzüne bakardım. Birbirine karışırdı her halim gökyüzünün mavisi gıbi. Arka arkaya kaybolurdum, öyle bir zamanın dibınde de büyüdükçe gözlerimi kapatıp ellerimi dayardım saçlarına. Söyleyecek hiçbir şey yoktu, birbirine karışırdık. Elım, kolum, tenim, terim, nefesimle dolu olurdum. Nasıl ısınır, nasıl kokardı yatağın, insan yüzlerden uzaklaştıkça.

Mesele nerede...

İnsanlar şiddetli bir felaket olan sevgisizliğe yakalanmış. Kendine yabancı doğmuş yabancı ölüyorlar. Her zaman merak edilen gecenin çobanları, seni ve sohbetini özlüyor. Sık sık ızdırapda olanlara merhem olanlar, iç içe geçer hep, bir yandan da olgunlaşmasını izler hayranlıkla varmak isteyenleri. Öyle ki, dönüştüren bir işlev görüyor, sevgiyle tohumlar saçarak kurak topraklardaki titrek tomurcuklara. Bir sırrın peşine seher yelinde düşenler algınızı pekiştiriyor. Üstelik, hoş bir şey sevgi hakkında fikrini söyleyenlere kavuşabilmek. Karar verenlerin her halinde dolaşmaya başlıyoruz. Ben hayırlı olduğunu düşündüm, gölgesinde kalmayanların ismi yazılırken geceye, mühürleniyor mektuplar. İçinde bır seyyah gibi dolaşana biat edenler seviyor. Seçilmeliymiş gece yolculuğu yapılacaklar. Son sözün kusursuzluğuyla huzur veriyor. Halden anlayıp muhatabını utandırmayan engin yürekler hep yanmakla d/okuyor özlemleri. Karşına sen sende yokken çıkanlar, her düşüncene bulaşırlar. İstemediğin kadar mutlu eder, o vakit güzel birşey gör. Hiçbir mani de bulunmasada, sevmek günah olur mu? Gücü yeten herkes mesul olur, her tarafı kaplar doğruyu bilenlerde ateş. Ortalık karışır sevap kazanır aşıka sebep olan. Kimse kolay kolay sevemez, bu nasip meselesidir. Maksat bir nevi gizlenmiş olur, sık sık hissettiklerinizde ihtiyacınız. Severek okuyanlar tercüme ederek yazarlar, bir kere içiyorlar geceyi. Ya siz ne yapıyorsunuz?

Aynı anda kaç kişi olabilirsin? ...

Uzun zaman önceydi ama neydi o perde. Ve yazık ki başkaları gafildir ateşten. Hoş geldin! Ateşıme bu ıssız kalabalıklarıma şems vakti, anladım ki, seni yazdıkça ben siliniyorum gözlerine. Ben yazacağım sen/i susacaksın, ve bilesin kış mevsimini seviyorum senin gibi. Oturup tartışıyorum sen tamamla sonunu. Hele birde sen yoksun ya, hakkı vardı yalnızlığın. Hiçbir uzak gözlerin kadar uzak değil. Gülünü de gülistanını da aşkın ateşi besliyor, alevlendikçe çoğalır ya hani hüzün. Bir insan nasıl sevilir öğret bana, sana geldiğim. Karanlığın yüreğine doğru, ve perde yavaş yavaş açıldığında karlarla kaplı göz kamaştıran bir cuma sabahı. Büyük bir heyecan vardan öteye kapısını açıyor sırların sırrına ermek için. Masum olduklarını iddia eden şüphelerin rahat bırakmadığı hayatlarda mahvolmakla kalmamış, sonuçları sevdiklerine yansımıştır hayırsız yaşayanlar. Yalnızlığı daha derinlerde ve daha şiddetli yaşayacaktır. Çok farklı dünyalarına ve seslerine bölünüyor, kalblerdeki o hasret. Yetişkin bedenlerin ağzından küçüklüklerin çığlığını duyuyoruz. Kime hasret duyuyor, birkaç satır sonra ki kelimeler. Parçalanmış naif dünyalarda kalmış gizli aşklar, birbirinden uzaklaştırıyor duygular,çürümesine tanık olunmuş öfke ve şiddetle. Dili sakınmasız ve çıplak, ister sevgiden kaynaklansın ister düşmanlıktan. Kutsal ya da mahrem tanımıyor derinlikleri gecenin. Yüzleş(tir) mek için hakkını verir aşkın bittiği yerde tevekkül.

Bilirim işte varan sensin, varılan yer biz...

Korkuyu beklerken iyi ki böyle yapmışım, aynanın yalnızlığındaki yoketmenin sırrında. Sık sık sıkılıp altüst olan yanında, o an hayatın tümünü birleştirir uçurumlarından iç sesinin gelmesi devasa huzura bırakıyor. İki gözü iki çeşme sanki hep şems vakti, gelme vaktini gözetliyorum. O'nu özlemeyi özledikçe, kovuluyor gecemden herşey. Bu benim merakıma sebep oluyor, ötesine bir kaside tasviri gibi var ettiği güzellikleri hissetmeye gayret etmem. Ellerım titrerdi resmine cevap verirken biraz da. Sıkılmış avlundaki masallar bana muhakkak bir ah verirdi. Tenindeki çiçeklerin kuru yapraklarını toplardım sen uykunun en güzel yerindeyken, beni görürdün. Güzel bir şeyler söylerdi kokun, ben de güler, tekrar yapraklari toplamaya dönerdim. Nedense gözlerin dolardı, saçını okşardım aklımdan bir şeyler geçerdı, ağlardım, ağlaya ağlaya uyurdum gözlerinde. Kapı kapalı, kaç gün, kaç gece geçti, artık soluğundan başka soluk da alamıyorum. Deruni ikliminde boynu bükük oturuyorum tek başına. Karlı karlı dağların selsiz, dilsiz, elsiz bir bilge tevazusunda süzülüyor. Ben seni ta eskilerden tanıyan, karışan bir rüzgarım. Kim kimin nefesınde pompalıyor nefesini. Ve siz hep yetim kalıyorsunuz, sıcak mı sıcak, yaktı yakacak hasretinde aradığım adını taşıyor. Bir sevgili arıyor engin gönlün, ilk şiir yazmış ama gözünün yaşıyla değil, alnın teriyle kazanmak istiyorum. Eğilen belindeki iyimserlık, doğadaki sarılar, yeşiller gibi payıma bir kokun düşmese bile, gülümsemelerine sıcak bir ekmeği özleyen fakirim....y.ed.

Engin Demirci
Kayıt Tarihi : 11.2.2015 00:03:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


İnandım deyip geçmeyin. İnanmış gibi yaşayın! Hz. Ömer r.a.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Engin Demirci