Sözünü sakınmayan cümleler...
Kendini dışlanmış hisseden bir çocuğu, her şeyden çok değer verdığin, h/iç yokluğuyla hissettirir bir bilge. Pek sevmem dediğin bir anlatı aynanda süslenen yanların ne kadar naif ve açık sözlü sorgulamalarının ardındaki derin sezgilerle. Bu yeni arayışlarından biri, büyük değişimler getırir ateşinden alev koparma arzum. Dünyayı anlamaya çalışan bir çocuk olurdu engin özlemlerin. Hatta erdem hissettirir dokunuşlarının yokluğu. Sevimli ve güzel mutluluğun ve daha bir sürü ah'lar. En yakın arkadaşım gecenın çobanları, kendimi ne kadar tanıyorsam o kadar gölgesinde kalıyorum. Engel olamadığın alevlerin, sık sık bir b/aşka şey istiyor. Herkesin kendisini görmesi samimiyeti kayıp olan için içinde. Gel bir söyleşi yapalım, çok doğru bir şey söylesin alevli ateşin soluk soluğa bırakmaya kararlı. Bir dolu seni, bir b/akışta kucaklayabilmek için gözlerinden öperim. Ve bir köşende karşılaşırız mütevazi bir katkıyım. Zaman haklı çıkarır, kendiyle sonu belirsiz bir savaşın içine girenlerı. Biraz düşündükten sonra, gönlümüz de açılırdı. Beni bu davranışa mecbur bırakan cem nedir? Benliğim mi? Yaşamım mı? Sevgim mi? Ama yapılması gereken bir vazife var. O vakit, kimse bilmesin bu aramızda sır kalsın diyor geceden sızan bir ses. Çok şükür! Bir yere gitmem, her sabah doğar doğmaz sırrım açığa çıkacak! Bunu niye saklıyorsunuz? Söylemem, ama bu sır bende aşk emin olun.
Hiç konuşmaz mısın sen yoksa? ...
Sessizliğinde bedenin diğer yarısı yangında kalmış titrek bir sesin özlemiyle sık sık sıkışmalıyız huzura ermek için çığlığında gecenin. Gülümsemen sırlarını gizlerken yavaş yavaş, dokunuşlarının seçtiği kişi uyanıktı terinde. Uçuşan yatağındaki kederde hissedilemeyen şey nedir? Hıçkırığa dönüşen kuşatılmışlıklarını soran nefesini ateşimle sır edemem. Artık sana sürüklenen bu enginlikle dokundum ve pişman değilim açılıp kapanan kapılarından girdikçe. Sevinçle çırpınırdım içindeki yalnızlığa sımsıkı sarıldıkça, bağbozumu gibi sen hep buradaydın değil mi? Peşine takıldım içi geçmiş dört bir yanında kaybolmuştum. Mevsim makamındayken, sayıklamaların musallat etti her bir cümlene. Yavaşça yaklaştım sonra sustum, istedığin gibi teslim ediyorken nefesimi nefesine. Böylece sessizleşmenin koşulu ortaya çıkartıyordu çığlıklarını. Sinmeye çalıştıkça boşaltabilirsin şimdi, ikna olan halimde yolunu bulsun tohumların. En iyisi kapımı aralayan, içimdeki öfkeyi huzura kavuşturan gecenin çobanlarının çilehanesi. En manidarı gömüldükçe büyüyen insani duygu yükleyen damarlarında gezenle nefes alıyordu dokunuşların. Yeryüzünün bataklıkları arasından bir başka diyara. Kendi kendine konuşur gibı o zamanlarda içinde çırpınmam. Her şey değişti en ince ayrıntısına kadar yalnızlığından. Bilirsiniz, ben de herkes gibiydim. Ne hoştu sevmek.
Daha ne isteriz ki...
Gel burada vakit geçir diyor gönül. Suretperestlerde öyle bir yer yok, ayaküstü bakıp geçiyorsun. Problem ne peki? diye soruyor insan. Beklenmedik olansa o büyülü geçişlerde, tam da o anda rahat, dostça bir tavırla yanınıza çöken gecenin çobanları diyor ki, elınizde olmadan düşünüyor ve gereksiz yere şaşırıyorsun; zaman geçiyor, evet ama yanan yüreklere rağmen değişen tek şey takvim yaprakları. Dua et ki, icap edeyim diyen makam aşkın vesilesi. Heyecanını yansıtmaktan hiç çekinmez, her şeyi çok ciddiye alır, her an, her yerde olmayı hep becerdi, hala da beceriyor aşk. Kendiyle özdeş hale gelenler, en dik yokuşundan aşağı yuvarlanıyor duygularının. Kendine kapı dışarıdan açık, içten kilitli olan yanında, aslında yalnız değilsin, siz varsınız ve hatıraların eşlik edecek size. Herhangi bir satırda elden bırakmak ne mümkün kendini oya gibi sevgilinin özlemlerine bırakarak cayır cayır yanıyorsa her nefes alış. Bu nokta yola çıkmadan evvel durduğunuz nokta olsa da, sonuçta önemli olan oraya nereden geldiğiniz değil mi? Aynı sözcük ama aynı duydu değil dediğinizde, sevgi mevzuu adım adım daha karmaşık, daha içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Esas olan can çekişen, ölemeyen duygular en gizemlisi ortak noktalarda. Dikkatini çeken biraz da bahsettiğiniz sizden uzak, o sırlar, gizlilik sanırım. Belki çoy toyca bir şey çıkıyor yazdıklarımdan. Bir avuç toz gibi savrulmak şey bu
Secde ettim aşka sebep sensin....
Kendiyle sık sık iç içe geçen duygular arasında gezintiye çıkmak isteyenler ıçin kapılarını açıyor ezberbozan bir yaklaşımla gecenin çobanları. Seninle B'nin arasındaki fark ve bizle dem dem cem eden içinin en derinine sinmiş aşk kokusu. Savrulduğumuz b'nim alevimdeki sürüklenişin. Kokuna sinmiş o meydanlarında gezinen dokunuşlar yerini b/aşka kutsallıkların aldığını fark ettiriyor. Ve zihninde boşalıyor muhatap kılındığı cümleler ve istekler yankılanıyor. Üryanlığının içinde mi yoksa dışında mıyız? Yok yok, biz s/özüyüz, ha bir de biz berraklaştıran gelinen noktada. S'nin B'nin arasındakı farka yaslanıyor. Başkasını reddeder farklılaşan mutlak olan teslimiyetin. Uzaktan şaşkınlıkla bakan yanın kendi kendine şaşılacak şey. Razıyım kısa bir an daha bir şey söylemeden, sesi duyar. Biri geliyor, acaba kim? Kendi kendine içinde dolaşarak. Ne(y) den özgürleştirmektedir? Alev alev ah ne şans ne mutluluk! Seviyorum! evet, seviyorum! Bugüne ne kendisi, ne de ateşin yakışı aynısı. Bugün ne kadar farklı? Ya o ahlar onu hatırlattıkça yatağında bile ıslanırdın. Yüreğin, ondan uzak geçirilen ömre, ömür denir mi? Her halinin aradığı bir şeyler var? Gözlerin sırrın iç yüzüne ah çekerek, sen içeri en içime girmelisin diyor durduğunu gördükçe. Parça parça olan yanına yüreğin dayanamıyor. Ve onda bendim ama gizlemek zorundayım bu sırrı. O vakit bir şey y/ok gibisin.
Sessiz yolcu...
Sevme kapasitesini bulmalı önem ve öncelikle insan. Bir kara delik gibi çekim gücüdür sevgi. Hemen soyun çık meydana, sevgiyle başladı sevgim seni sevmeye, ümit etti sevgine haldaş olup sevgili olmaya. Düşünmeden bilıyordum her mevsim sende saklıydı. Seni sevmenin alışkanlık olduğunu farkettim. Bir yere gelindiği ya da gidildiği yok, olmayacak da. Bunu savundu ve nihayet dün ses verdi. Yeşil unutulmaz bir renktin, beni bu çıkmaza itti. Gözleri kavuşturan sezgiyi anlamak zor; vakti geldiği için mi sözleşmişçesine buluşmuştu sems vakti bakışlar. Yoksa bir polenin rüzgarda bir çiçeğin taçyapraklarından içeri dem dem süzülmesine benzer tesadüfi bir olay mıydı bu hal? Bu halinın notalarını yazıyordu ayazda çiğtaneleri, bir ıslık çalmadıysa da, doğa onun adımlarını sezebileceği görünmez bir portre sunuyordu. Gecenin sisinde dizi üstü, koyun koyuna şehirlere rağmen, sevginie notalarını yazan gecenin çobanlarının gölgesi giyinmesine yardımcı oluyor üşüyen nefeslere nefesiyle. Bir gülümseme çalardı uykunun en derinindeki gözlerden. Tesadüf eseri gerçekleştiğini unutturacak denli mükemmel bir uyumla sürüp giden bir sevismeydi bu; ortak bir geçmişleri olmadığı halde uzun zamandır arzuladıkları bir kavuşmaydı. Mutlu ve hüzünlü bir sevince tanık olurdu, mahremine kayıtsızca girmiş duygulardan sözcükler çalan yanın. Ve kımıl kımıl ortaya çıkmayı bekleyen o şeyi doğuruyordu dokunuşlar.
Bugün nereden başlamak gerekir? ..
Aşkın kendini bulduğu vakitlerdeyiz, d/erken dudaklarımız birleşiyor ilk aşka'a, yok bu kez bülbüller. Neredeyse koşarcasına geliyor bir nefes. Yanı başında kalbinin atışlarını duyuyorum. İçi dışından fışkıracakmış gibi g/özlerı gözüme değince. Gidişattan hiç memnun değil suretler. Bakın ne diyor; özlem dolu çağıran yüreklerde vücut bulan kelimeler. Deyim yerindeyse kabak tadı vermeye başladı ınsanlık artık. Çok fazla bir bağ olduğu söylenemez, duyguların hali yasak aşkı belirtir gibi. Yaşlanmış bugünü aslında geçmişle geçiren, bu geçmişı yeniden yaşarken bir yandan da kendiyle hesaplaşan kişilikler yaratıyor. Suya da sabuna da dokunmak istedim, gece gündüz dilinde olan sevgiyle. Kendine öfke nelerin birikimi? Devamını meraklısı için aşkın divanında oku. Kendimi bildim bileli dillerin dilsiz haline merakım var. Ve öyle de oldu. O günden bu yana fecr suresındeki gibi, fecr vakti birçok dilden birçok kelıme öğrenip, o kelimelerin işaret ettiği manayı çözmeye çalışıyorum. Aslında o çocuksu hayretin bende uyandırdığı gibi anlamaya çalışıyorum. En zevk aldığım şey, kendini bil kelimesi son derece ilgimi çekiyor. Her s/öze duyarlı bir kimse, yeniden ve sıfırdan okunmalı gerektiğinde. Oluş mekansızdır, dünyayı paramparça etmek coşkun ruhla, daha ne kadar uçacağız? Açılan bir kapı anlatsın bize, aşk-ı ahlaki bir dersi. İşte bunların hepsi sevgiliden.
Dinden çıkan hayatlar...
Hakk 369 defa gönlüne ikramını bırakırmış, şükründe sende paylaşabiliyorsan beni, derinden keşfetmeyi bekliyor c'andaki o canı, ama sabır dedi. Eğildim şeyh olacağım kar fırtınaları arasında görünce hayranlığım arttığında, yine de kolay değil çekile çekile gizlenmende bir başlangıç var sabırsızlanmaya, ama sabır dedi. Uykusuz geçen gecelerinin tozlu sayfalarında aradığın soğuğundaki nefesim. Cumlelerinde tükenmiş kelimelerinin kırıntılarındaki harflerle, bir sonraki divanda en güzel halini söyleyen o seni anlatabilirmiyım? Yaraların, ama sabır dedi. İmtihanından başarıyla geçenlerin peşinden giden gecenin çobanları şems vakti hep şükürle, ama sabır dedi. Sözdür ki, düşmeyen kalkmayan ve kurtulmak içın gayrette bende bir oruçsun tıka basa, sonunda kavuşulan, ama sabır dedi. Gölgesinden korkan çocuk gibi şahit, sorunun cevabı basit aslında tenhalarında, ama sabır dedi. Her uyanışında sırılsıklam üstün başın, neden bu kadar sıkılmıştın, ama gitsinler tahammül edemediklerinden, ama sabır dedi. Yeniden dalıyorum sanki o kadar sık sık gitmiyorum, kah korularına, kah göl kıyına indim hergün akşamüstü, ama sabır dedi. Sokaklarından bazen hem sabah hem akşam bahçelerine bir şeyler alma bahanesiyle iniyorum, ne o halin ıçine buz koymuşlar gibi, ama sabır dedi. Kaç zamandır koynunda yatıyorum bilmiyorum. Sonra yüzunü dönüp kısık sesinle cevap veremiyordun konuşunca tövbelerinle, ama sabır dedi
Kelimeler, cümleler, mısralar hep b/aşka b/aşka..
Ve duyguları illüsyonlara uğrayarak, hatıraları etrafında olan biten şeyleri işiterek derin bir uykudan ibaret yaşamlar. Kanaat ve rıza gibi zengınlik olmaz. Kısmetine teslim olanlar alemdir, herşeyden rabbine kaçanların halinde ziyadeleşir dua. Genel olarak geceleri uykuyla geçirenler, müşahede, muhakeme ve tenkit kabiliyeti kıt, görünüşe aldanan ve dikkati az olanların dünyaperest yalnızlığa müsait olduğunu söyler gecenin çobanları. Karışık ve karmaşık olanlar hakkında söylenebilecek pek çok şey vardır. Ödünç aldıklarınız bedenin fethi için, oysa zariflik içindeki geceyi tanıdıkça insana özgü latif değerler çıkar aşka hicret eden kalbte. Utanç duygusu gönülden kabul edildikçe, aşağıdakilerin penceresinden bakanlar üzerinde de düşünmek gerekir. Sanırım bu noktada aramak gerekir çalınmış geçmişten. İtiraf edeyim, kalbime çoğu kez büyülenmek için bakıyorum. Okuyorum ama hamdusena etmekten eksiğim hala, kendimden geçmek için. Bire tutunma hali durur karşımda. Bir hediyeden fazlasıdır her zaman lailaheillah hu. Fakat bu kendinden geçiş,kendini kaybediş; sırları görmek için dervişlerin peşinden giderken, beni aşkına çağırdı. Elhamdurillah keramet sahibidir de teheccüd vakti, farkında değildir sanki kalbin hicreti. İnsan hayatı mı taklit ediyor ya da hayat pek mi sönük aşkın yanında? Soruyu şöyle bir yana koyup sadece bakmak istiyorum aslıma, çekici davete tastamam suçlu hissetmemin hakkı yok.
Küçülen dünya, büyüyen ihtiyaç sevgi..
İnsanların aklında olmayanı hatırlatmayın, yoksa yusuf gibi kuyuya atılırlar, yanlarından geçerken duyduklarımla, gizemli gecenin sözlerini birleştirirdim hep şems vakti. O zaman ortaya anlaşılması daha zor bir yığın çıkardı. Çıt yoktu, bir tuhaflık sezerdim sokak lambaları arasından akarken zaman, herkesin kendine has bir sesinin oldu gibi irkilirdım çıt yok. İç içe geçmiş öyküler yalnız kalırdı o zaman. Düşünmek hoşuma gitti şekillenen geceyi, günışığında her yere gidebilirdi. Belli ki yıllar dul kalmış, kendi başına yaşayan bir adam gibi dolaşır mıydı, bilmem, çıt yok. Geceyi yürüyüp öte yakasına geçtiğinizde, bilgece betimlenenlerle burun buruna gelirdiniz. Orada, saklı yerde derine daha derinlerine sıkıştıkça tek tek çıkan yanlarının önüne geldim, çıt yoktu. Telaşlanırdım okumuyanların halini gördükçe, görüp bana bakardı teselli veren hasretin. Nefesinden sızıp oralarda dolandığımı görüp bana farklı bakardı rüyalarında, çıt yoktu. Bir şey anlamıştı sıcak sımsıcak gibiydi, açılıp kapandıkça tenin, farklı bakardın, b/akışın b/aşk'ay'dı işte, ne bileyim? bir tek o, Çıt yoktu. Beni görünce oralarda, tartışmaları bitiyordu satırlarının, durma gelsene her şeyim için, bakışının sözcükleri aracı oluyor ve böylece içeri alırdı. Bu halin öyküsüne ve dile dolanan kışkırtmalarına rağmen, karşı karşıyayız çıt yok,şimdi çay içelim.
Divane aşık....
Kader izin verirse hüseyni makamında, bir gün ben de kim olduğumu yedi iklime dört bucağa anlatabileceğim buyurdu Şahım. Kimse duymasın diye, maddi dünyayı yaşayanların nefretini, hıncını kazanıyorum, bize insana dokunuşta duvar olan yanlarında kapılar açılsın, ne yapalım ziyanı yok! dedi Pirim. Ağlamak bütün mahlukat yanının duyması kolay! Önemli olan, böyle çaresiz dertlere karşı sabretmesini bilmektir! dedi Mirim. Melekleri sevindirenler, yolcunun ağladığını görür üzüntülü, kendi kendine dedi Meczup. Çare bulunabilir, çaresiz mi? Hayır, çare(siz) siniz, kimse bu sözleri duymasın diye çevresine bakınanlara s/özümüz dedi İhtiyar Bilge. Ey aşk! Bir gün sırrı açığa vurma gücünü bana vermeyecek misin? dedi Zahit. Senden b/aşka kimse kalmadı! Bayram bu bayram, ihvanıma senden b/aşka koşacak kimse yok! dedi Garip Çoban. Herkes diyor ki, seviyorum ama dünyaya bütün yüreğinle tapın ma! dedi Miskin. Anladım, bu dünyada dostluk dedikleri, bir saygınlık konusuymuş dedi Deliler Şeyhi. Herkes kendini ve benine daha iyi tutsak olmakta yarışıyor. Bir haber alamıyor, bir yana çekilmiş yanından dedi Aklı Kıt Adam. Vakit her şeyi açığa vurur! dedi Fakir. Uykudan uyananlar şems vakti sizi istiyorlar, baş üstüne dedi Arif. Bulunduğu yerde durur ve sorar, neyin var? Sanki gökten inmiş bir melek, ki hala vücudun titrer dedi Hırkasız Derviş. Evet, işte yavaş yavaş okşuyor konuşuyorsun kendinle dedi Aşk
Belki de kırılma noktası...
Aklın hilesi, dünyayı ayakları üzerine oturtmak. Pasaklı, yağmacı,hayalperest,maceracı insan halleriyle dram ve acıların başlangıç noktası. Bu onun küçük sırrı,seni nerde bulabilirim ki ben? Her yerde bulabilirsin? Bu sofraya ilk katıldığım akşam,çocukların bile sustuğu,konuşmaların, ağız şapırtılarının, ayak tıkırtılarının kesildiği bir sessizlikte uzun uzun onun gözlerindeki süssüz sevgiye bakmış, herkesin ondan bambaşka şeyler beklediği bir an, O sanki ötekiler yokmuş gibi yeniden ağır ağır atardı kabirden kabire adımlarını. İlk ve nihai gerçeği olan gönül lezzetini hatırlamaya çalışıyor huu güzel dost dedikçe. Ya da sıra dışı aşıklarına davet edilen sesler, güzel ve dokunaklı cirit atıyordu. Ve mis gıbi kokutuyordu üst üste yığılmış fatıhalarla. Büyülü güçlere sahip, gızlerini içeren gizemli ve büyük bir aşk var. İlhamla çıkılan bu yolculukta ah'lar açıldıkça zaman hiç böyle gül görmüşmüdür garipler mezarlığında. S/öz meydanında kalsın biraz. Kelimeleri dokudukça,görmemezlikten geldiklerimde aradığım bir naattır. Bir ayak izi, benim adımın hiç kimse olduğunu hatırlattığında, beni kurtarmak için güneşi arayan çocuk gibi susar ay. İnsandan uğursuz bir şey geliyor bu yana, cümle kapısından girmemiz için. Alemin tam ortasında bulur gözüm. İdris peygamberin gerçek rüyasından taşan füsunlar, ölmeyeceğini söylüyor O'nun. Asıl marifet aşk...y.ed.
Engin DemirciKayıt Tarihi : 10.2.2015 23:59:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Söz verdim ben bu yüreğe. Hiçbir harfi Sensiz bir cümleye Kurban etmedim. Hz. Pir Mevlana k.s.
![Engin Demirci](https://www.antoloji.com/i/siir/2015/02/10/garip-coban-divani-63-engin-demirci-sems-i-mevlana-divan-i.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!