Garip Çoban Divanı....62.... Engin Demi ...

Engin Demirci
940

ŞİİR


61

TAKİPÇİ

Garip Çoban Divanı....62.... Engin Demirci.. Şems-i Mevlana Divan-ı

Yalın cümlelerle karmaşık duygular..

Daha ne isteriz ki, son cümle olsun sevgi. Kalbine karşı sesini yumuşat çünkü sonuçta anlatılan senin hikayendir. Hepsi de çok farklı bir bağlamda karşımıza çıkıyor için de özendirici veya kışkırtıcı kelimelerle dolu yaşamından, taşlar yerine oturuyor. Görünüyor ki, bu derde ortak olmamak mümkün değil. Oysa en çok içinde bir şey hissedene uzaksın. Öteki dünya için başkaldıran bedenler en çok sana benziyor. Ona gittiğinde, ne bir eksik ne bir fazlasın rehberliğine ihtiyacın var. Zorlukları ile eşit oranda haz veren duygularına, ortada bir ayna tutulmuşçasına birbirine yansıtan kaç bölüm. İlk dikkat çeken şey, başladığı noktaya dönmesi gibi, ileri ve geri giderek yansıyanlar. Amaç araya özne girmeden, sevgiyi gördükleri şekilde yaşamaktır. Sadece seyretmemize izin veren suretler, dış kabukları soyuldukça içini görmeye hak kazanlara, yavaşça açıyorla kendilerini. Kimin aklından nelerin geçtiği, insanların arasındaki ilişkinin ne olduğu, ancak gönülden diyaloglarla ortaya çıkıyor. Gizemini asla ilk seferde açmıyor kalpler, ancak her şey bileşik duygular gibi birbirlerine anlam katarak çözülduğünü görüyoruz. Yatakta uyanmak üzere olan iki kişilik fark ediyoruz. Büyük çoğunluğu terk ettiği yaşamlardan geride kalanlara sığınıyor geceleri. Hiç durmadan yağan yağmur yüzünden algısı zayıflamış toprağa benzer insanlar. Herkes nankörlüğüyle suç ortağı yanını suçlayarak, duygularıyla parçalanarak, yalnızlıktan nasibini fazlasıyla almış içe işleyen sevgisizlik.

Ah-û Efgân...

Aşk bir inançtır. Bir şahıs değildir, suret hiç değildir. Aşk, insan mayasına hayatı anlamaya, anlamlandırmaya atılmış bir tohumdur. Ruhun daha derinlerine kapılar açabilmek için bir duadır. Her nefeste başka bir kılıkta, öyküyle, ihtiyaçla ortaya çıkar. Ama insanlığın hayatı anlamaya yönelik çabası, güneyde, kuzeyde, doğuda, batıda ortaktır ve bu çaba, ister aşk ile ister başka bir şeyle olsun, görünenin bir ötesi olduğunu tanımlayabilme beklentisinin, ihtiyacının sevgiyle ortak bir zeminde buluştuğunun göstergesidir. Ucu açık bırakılmış o kadar çok kelime var ki, gece gönül kapılarınızı açmanızı sağlıyor. Tanık oldukların, beninle tanışma şansı yakalayamadığın arasındaki bilinmezlik. Üstün de konuşulamayan bir kez daha akla getiriyor susmayı. Söze gelmeyen satırlarını okuyan gecenin çobanları, her duada kendini yeniden, farklı bır biçimde üretiyor. Tamamen kendisinde kalan şeyler olduğu için yaptıklarında herhangi bir yanlışlık görmeyenler, ta ki bir gün, yüreğine gizlice girip saklananlardan habersiz olanlar suretlerinde çok belli. Daha sonra yalnız başına kaldığında bir iki saniyeliğine seni onun kılacak bir mahrem detay yakalama özlemi ve arzusuyla, sevgilinin geldiğini anlaması için kapıyı ardına dek açık bırakır aşk. Var olmadığını bildiği ama gene de teselli veren bir hayal dünyasına sığınanlar, yalnızlıklarını itiraf ederler.

Dört duvar bir nefes...

Kelimelere ve hayata sadık içten bir duygunun harfleri, bu aşk. Şems vakti dualarla gönüllere şölenler sunan gecenin çobanlarının bugüne dek ortaya koyduğu sevginin sevgilideki hacmi, bu aşk. Yakınlık eşlik eder aktıkça akan, büyüdükçe için için en derinden teni aşan bir sıcaklık yayan, bu aşk. Hem bizden hem sizden biri, dilsizliğin dilinin içinde geçerek, sokaklarının sessizliğine ses olan, özlemlerine kulak kesilen, bu aşk. İçte olanı dışarıdan dışarıda olanı içten görüp, kim bilir kimin kalbinde kalbim diyen, bu aşk. Modern dünyanın gösterişli imkanları içinde durmadan yalnızlığa bağlanan ve günlük hayatını bu bağlanmışlıklar üzerinden tanzim etmeye çalışan insanın uğradığı haksızlıklar, sevgisizlikler, yenilgiler, yıkımlar karşısında olup biteni duyan ve duyduğunu engin gönüllere devreden bir fakir, bu aşk. Ağaca bakarken ormanı gözden kaçırmayan ve bundan dolayı parçanın bütününe teslim olan, bu aşk. Anılarını anılaştıran gecelerde çoban yıldızıyla zöhre yıldızını konuşturmaktan çekinmeyen, yolcuyken yolun da kendisi olduğunu bilen, bu aşk. Mahçup etmez kelimeleri cümlelere heybesinde ölüme karışmış harfler ise anlar ve anılarla zamana eğilmeyen, bu aşk. Hiçbirimizin adını bilmediği hasretlerde, alev alev sıcağı sıcağına gönderilen umudu ertelemeyen bir kederli mektup gibi, bu aşk. Olanları bilen ama olanlara teslim olmayan gözyaşı, bu aşk

O yüzden sevgi ışıktır...

Açlık huzur verir, yeterki o doysun diyensen, eşsiz eserler bırakır sevgin, her halükarda çok güzel ve karlı olarak, birçok diğersin. Bir tohum, bir parçasıydı yaratmak için, kol kola göç edenlerde genişler, büyür ve büyür filizlenerek, yatağını bulan nehirde sürüsü s/özlerin, birçok diğerle. Bu zalim savaşın tam ortasında muzaffer olabilmenin çarelerini arıyordu gecenin çobanları. Yanlış yerde yanlış insanlar oldular, asil direniş onların dünyasının uyanış emareleri göstermeleri. Bu alemin her türlü sert ve karanlık göstergelerinin temsilcileri oldu dünyaperestlerde, birçok diğerleriyle. Hayatı duygularıyla bağdaşmayan kurallarla verdikleri örnek, sıkışan yanlarında, her safhasında olması gereken geçmiş, sevginin olduğu yerde şeytana yer yoktur, cümlesiyle ele alalım ilişkileri, suskunluğa yer yok meşk eden alemde, birçok diğersen. Sevgi, mananın devamını sağlar ve akılda tutma şeklidir bütün nimeti kaybolmuş olanlara rağmen, manevi dayanaktan yoksunlar geçmişini kaybetti, yarının boşluğunun içinde, bugünü kime gerekli idi? birçok diğersizle. Ve bilgece değişmiş şartlarda, bizzat kendilerine karşı ayaklanır yalnızlıktan, ve sık sık özlenir soğukta ve şok edici basiretsizlikle, hakiki hayatı yok ettikçe, birçok diğersin. Veya yaratmak üzeredirler kendıne benzemeyen ve kendi yolunu hissedemeyen, manevı açıdan kafası karışmış heyecandan yoksun, birçok diğerin.

Kış Elbiseli Kadın...

Kör ve sağır iç ve dış halin, kutsal tapınağın dünyada karanlığın yüreğinde karşımıza çıkıyor, kış elbiseli kadın. Gerçekleştirmeye iradeniz varsa, hayal kalmayacaktır dostların desteğiyle, yok ediyor bir şeye üryan halini, kış elbiseli kadın. Gönül şehrinin arka sokaklarında sefalet dünyandan ayrı gezen adam'a övgü bir şeyler söyler, kış elbiseli kadın. İmkansızı arzulayan bir ilişkiyi temsil eder duyguların, sadece guguklu saat öter üzüntüsünde, etraftaki ağaçların sararmış yaprakları yolun üzerine doğru döküldükce, arkasındakı sır perdesini çözmesini isteyen biri gibi görünür şems vakti, kış elbiseli kadın. Beklendiğini, nerede duracağını iyi bilir gecede, tevafukla değil tefekkurle olmadık yerde değildir, sık sık sıkışmış yanıyla benimsin der özlemleriyle, mümkün mertebe doğal bir basamağında duraksar ilişkilerindeki vefaya ayrı bir parantez açmalıyım. O sonu gelmez ani bir kararın eseri, kış elbiseli kadın. Dem dem dalmak ister nasıl bir mekanda bulunduğunu unutmaz. Kapısından girdi engin gönülle, o bitimsiz suları altında kalmışsa gözyaşları aşka teklifidir, kış elbiseli kadın. Daha doğal bir şey olmadığını gördükçe fakirlikten başka birşeyi, hatırlatır ihtiyacı aşikarken cebelleşerek, gecenin teklifine hayır diyemez, kış elbiseli kadın. Kadınlar gıymekte zorlandıklarını giyinerek gülünç görünmek isterler, halleri beze bürünüp sokarken, üslubuna ne diyordum sevgiyle, kış elbiseli kadın'a!

Iraklık dediğin odur işte...

İmkansız olan anda, yaktın beni ateşinde ay yüzlüm güneşim benim. Ömrümdeki sükut düşten güzel, sözden s/öze, gönülden gönüle günce açarken. Satırbaşı yapar gece ötelere yazgımı. Dolaştım kıpırtısız tenini, işittin uykunun en güzel yerinde içten içre. Rüyanda sayıklıyordu kalbin canımın yoldaşı ol, uyanıyordun sokaklarına yağmur yağarken. Sabah ezanı not düşer gibi bir sır fısıldıyor gariplere. Kıvranan yanımı sessizce göğsüne sürüyorum, seni ben yapmak için. Delirecek miyim neyim, bu hal benim sana aşık olmamdır. İnsanlara olan inancım azalsada güçlü olmak için O'nu bulmaya çalıştıkça hayatı akışına bırakmalı. Duruşun her şeyi ele veriyor, koşar adım geceleri bize mesken olunca. Kelimeler cümlelere huzur verdiği anda bir şey buğusundan bizi birliyordu. Dudağına değecek damlalara razı olacak yüreğin özlemlere değdiği anda. Sizi çoğaltan anlamlı duygular hazine gibi kim bilir hep yanlış anlaşılır dokunuşlar. Çünkü içten duyulan şeyler hep yanlış anlaşılır, ona anlatsanda kendi haline bırakır yalnız yoksul bedenleri. Nerde olduğumu bileceğim, tutsam bırakmasam alnına konan besmeleyle maksudum olan. Sen yetersin tutsaklığıma, şimdi eriyen bir mumum sanki. Seyredeyim açmamış güllerini dalında gece gündüz o tecelli anında. Kaldır bütün perdelerini feyzin geldiği anlaşılsın. Hiç bir su, aşağıdan yukarı akmaz. Bütün halleri ve sözleri ile kalblerine tesir edenlere ulaşmak içindir aşk

Şu çetrefilli mesele...

Heyecandan yoksun şehirlere sıkışıyorsun, sahte parlaklıklar arasında olan herşeyin sunidir. Her zaman kendine yabancılaşanlar, basit şeylere yönelerek insan farklılaştıkça, sahip olduklarıyla farkedilemiyor tam ne oldukları. Olacaklar da bir tek sana, bana. Yani bize, peki insan, insanda nerede? Belki de sanrılar sanrısı demeliyim hz insana! Her duyguda güneşin doğuşu gibi doğmakta olan gecenin çobanları, ne doğuda ne batıda. Mesafelerin ne kadar birbirinin içinde nefes aldığında. Kalplerdeki korkuyu diri tutmaya çalışıyor dünyaperest fitneler. Hareminde fitilini ateşleyen engin gönüller hicran kasesini yudumladıkça vuslat kabesine yanaştırırlar. Emri ilahiye yanaştıkça muhabbet maharrette sınır tanımadıkları bir şey ile ruhları açık olanları hep diri tutarlar. Muhabbetti hassa dile geldikçe şems vakti zat tecellisiyle bir güç elde eder, sık sık soyundukça sayısız ateşleri nar gibi dağılıyor. Kendini lekelemek için elinden geleni ardına koymuyorlar suretperestler. Sadakatle sevgiyle bakarak okuyanlardan, aşktan başka bir sonucu doğurması da beklenemezdi. Sevgi ve merhametin yeri yok mudur? İnsancıklarda! Acıtmadan ama acıyarak hikmetsiz nasıl yayılmış olabilir aşk. Bozulmamıştır söz, büyük dokunuştur ikra ruha ve kıyamete kadar aşk hiç susmaz. Bozulmayacaktır kuşattıysa gök kubbeni, putçulara ve parçalarda takılmayıp bütüne gidenlerde yer bulmuştur kucaklayıcı sevgi.

Alevim alevine alevli...

Yolumuzun yol olması için dünden gelip yarına gidenlerde, gece yürüyüşleri buyurdu Şahım. Yare söz söylemek yusufi kuyudur, kendine seslenmek için züleyhayı tebessüm lazımdır her vakit dedi Pirim. Sözde mana, manada söz kalmadı. Gelişim davetsizdi, gidişim de elvadasız olsun istedim dedi Mirim. Hayat bu, kefene sığacak kadar O'nda kalırsın, sana uzaksan yankılan sevginle dedi Meczup. Süslü suretlerin yerini, hayatla dolduran dualar; belli bir meşk pratiğinin kalıplarından, alışkanlıklarından kalkıp hayata, insana damla damla gel dedi Zahit. Kendi yolunu kendi açanlar, insandan kabarıp yaşayan sözcüklerle kendine mahsus bir ses atmosferi oluşturuyor, rüzgar çölleşir tarif edilemeyen gecede dedi Hırkasız Derviş. Dilden dile dolaşıp gönüllere yaygınlık kazanmasını sağlayan aşk, bir sözcüğü o sözcüğün yaşadığı yerde bizde yapılandan ziyade içe doğanla kanat(t) ır dedi Aklı Kıt Adam. Temeli bilinmeyen zamanda atılmış aşkın, bir tat, bir hısımlık duygusu bırakıyor şems vakti dedi Garip Çoban. İnsani duyguların hamlelerine muhtaç etmiyor, bizi buluyur hangi gecenın sabahına aşk dedi Fakir. En sıkıntılı, en kavgalı, en yalnız, en vefasız, en sevgisiz insanı biçimlendiren engin gönüllüleri biliriz dedi Deliler Şeyhi. Adını belirginleştirmiş pek çok aşkı, dilde var diye söyleyenlere rağmen asl olan aşktır dedi İhtiyar Bilge. Yöneldiği dilsel sadeliğiyle teslimiyeti hiçbir engele takılmadan, için içinde saklı alevlerle s/özleşelim, iç içeyiz sık sık birleşelim her anımızla dedi Aşk.

Sonrası yalnız rayiha...

Biz birbirimizi nedense hemen tanıyıveririz gece ve gündüzün koynunda. Gün doğmadan uyanan sır dolu çocuklarla dolmaya başlayan bir hayatla tanıştınızmı hiç? Öksüz, kımsesiz ve kimliksiz. Parklarda aç kaldıklarında, kışın soğuğunda hatta yazın ortasında bile çok üşüdüklerinde, açlıktan ve üşümekten kedi,köpekle bir yere kıvrılıp bir yumak olduklarında, görünmeyeni kelimelerle görünür kılmaktır gecenin çobanlarının işi. Sokak çocuklarıda insandır, bir sorun olarak pek göze görünmesede, hayatı onlara yok sayanlara rağmen varlardır. Ya bir koku, bir yara izi, eksik bir uzuv vardır, bir ses, ya bir duruş, yada bir giyim öteki insanlardan ayıran daha neler neler. Doğduğu yeri, yılı, günü, anne, baba, kardeşini bilmeyen ve yani kısaca onların içindeki bir çocuğun kelimelerine dayanarak, Allahın askerleri adı demeleri, bil ki bizdendir. Varolan iki yüzlü sistemin sılkeleyip attıkları onlar. Ta ki öğrendiklerinizi, yaşadıklarınızı sokakta yeniden öğrenmeye geldiğinizi hisseden vicdanın sesiyle, tekrar tekrar yaşadıklarınızı okudukça muhabbet eden sevgi, seherde öten kuşların çağırması gibi çağırır sizi size. Saygı önemden gelir, o yerde bir gün. Güneş ki en derin, sen her gün başka güzel olsanda. Bende gönüllerin en kanatlısı, nasıl acıkır, susarsam aşka. Farkında mısın nereye gidiyoruz, nereye böyle bulutlar şu akıl zindanlarımızdan. Sükuta ramolmuş ölüme garipliğim.

Nefes nefese koşan atlar gibi gece...

Kalbime bakar ve aşk konuşur kalabalığın içinden. Belki de öyle olduğu için aşk beni sahiplenip, alevlerin alevinin içinden geçerek alevine doğru yürüyor. Şöyle diyor: Sık sık öyle içten, öyle serin ve insandan yana, en kavgalı gürül gürül akan özlemler eşlik ediyor şems vakti. Herkese dokunsun diye mi hemen her duygudan için içinden zaman kokusunu da taşıyan rüzgar çıkıyor. Üstü örtülmek istenilen teni ateşin ortasına fırlatıyor, görmezden gelinene teslim olmaya çağırıyor. Yavaş yavaş içten, yalın ve vefalı bir hale taşınanlar cümlemizden koparılıyor. Bir ucu dokundukça soluk alıyor derelerinde dağlarındaki sokağının özlemleriyle başladıkça muhabbet. Toprağına sinmiş olanların değişimi içlerine de sızıyor. Ve bağışlıyor feyiz alıyor cansız kelimeler arasına sıkışmış sesini içtenlikle ağırlıyoruz. Bize söyledikleri çekici kendi sesini aşarak. Tamlama ve buluşturmalarda baş'tan ayağa öğreneceğimiz çok şey var. Sahipleniyor dokunuşlar alıp değişiyoruz bin yanımızda harmanlandıkça. Bir şey varsa, hadi itiraf edelim, savrulup giden benin yoktu artık. Gizemleri burada saklıdır yakınında hıssettiklerinin. Göz ardı ettiklerinin ardında daha önce hıç yokken öyle bir anda ortaya çıkıverir gecenin çobanları. Hiç yok gibidir hoşgörün. Zaten ona teslim oldum. Ötekini istiyorum ama bir dile ihtiyacım var. Bir mesafeden kenara bırak kendini, benine yaklaşmak için.

Konuşsak sebeplerimizi...

Bir rehber edasıyla selam veren bir arayış ve yolculuk hikayesini anlatıyor gece buyurdu Şahım. Tabulaşmış değerleri sorguluyor sevişen yek vücut olan kış mevsimi dedi Pirim. Şeytanın kurbanlarına baktıkça, bir saygı duruşu niteliği taşıyor insan dedi Mirim. Ben dünyada yaşıyorum, yani her ülkede, her kıtada, her iklimde, her kabirde; uzun bir arayış sürecindeyim dedi Meczup. Üstü kapalı biçimde kendisini bir ömür yan yana düşleyenler, sevgisiz yaşamayı redden bir yolculukta tefekkürle dedi Hırkasız Derviş. Kendi iç hesaplaşmalarıyla tekrar yıllar içinde bir araya gelen birbiriyle yüzleşen yüzler, mutluluğu bulma çabasında dedi Zahit. Sorgulama isteğini anlatıyor gece, gözükende gözükmeyene gitmek ve senin gibi öğrenmek isteyen düşünür dedi Seyyah. Sana çok zaman kazandırabilir, yanıtını ararken bulmuşuzdur kendimizi tefsir ettikçe soruları dedi Garip Çoban. Her zaman algılar meal eder, bizı gerçek anlamda ifade etmeye yetiyor mu? dedi Fakir. Kendini baskıları arasında bocalayıp durduğumuz hayatta, ne istediğimizin farkına varmamıza başka bir pencereden rehber oluyor şems vakti gecenin çobanlarının mahremiyeti dedi İhtiyar Bilge. Ve onları buluşturan tefekkürün sunduğu hayatını geçirdiği ortamlardan bir hayli tarzı farklı dedi Aklı Kıt Adam. Kendilerinden bir parça bulanlar bu yolculukta farkındalıkları gözlemler, bir öğrenci olarak yönlendirir belki dedi Deliler Şeyhi

Engin Demirci
Kayıt Tarihi : 1.2.2015 22:13:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Mallarınız ve evlatlarınız sizin için bir (imtihandır) fitnedir. Teğabün 15

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Engin Demirci