Garip Çoban Divanı....59.... Engin Demi ...

Engin Demirci
937

ŞİİR


61

TAKİPÇİ

Garip Çoban Divanı....59.... Engin Demirci.. Şems-i Mevlana Divan-ı

Kendinden bile saklananlar...

Sonsuz bir hüznü keşfediyor seherde uyananlar. Suya yansıyan yüzünde kim var? Kaçamazsın ki! Çığlıklar çığlık çığlığa, cevapsız soruları kendine sormaktan vazgeç. Beni yaratan sensin ya rabbim, ama bu ben o değilim. Dinin gücünü bilen gecenin çobanları şems vakti duadalar. Hiçbir şey yaklaşmakta, ya olmalı gerçek aşk, ya yalnızca yalnızsan cimri davranma, belki bu gece, son gecenızdir. Avucumda sımsıkı sarmaladığım ışıktan, bin meşale doğar bir alevden. Benliğime sığınan düşünceler yangının rüzgarına yenik düşer. Yarım yamalak cümlelerle yol alıyorum. Sığınmacısı oluyorum aşka, gölgesinden kaçtığım hayat oyunlarından. Bir tufan gibi gece ibadetlerine infak eden cimrilik etmeden sübhanallahi ve bihamdihi, sübhanallahilazim diyen yanımla terazideyim. Zor çünkü hiçbir hayır, kendi yaşam öyküsüne ilişkin ya da kendine varıncaya kadar böyle olsun demez. Gönlünün aktığı ya da hoşlanmadığı şeylerden hiç çıkmadan hem de. Çok iyi tanıdığım insan ile aynı zamanda hayranlık, keyif, sevgi, rahatsızlık, öfke, saygı ve güvensizliğin birbirine karışan duygular taşıyarak dönüp dolaşıp dünyaperest olanları aşka denemek, hem çok zor hem de gerekli görünüyor bana. Bir çelişki dehası insan kendini çözümleyemiyor. Varıncaya kadar bütüne, biçimleri ya da karşıtlıkları ne olursa olsun, eşittir ademoğluyla. En baştan bir soru geliyor, kendısiyle meşgul olan aklımıza.

Gâm geceleri...

Sizi kim yetiştirdi? Farkında olmadan! Ben ne zaman büyüdüm anne, az çok! Şimdi sınav ediyorum öğrendin mı? diyorsun. Çok renkli cevapları var hayatın, evet, neden böyle? Bazen yalnızlık duygusunu yok eden, bazen ne kadar yalnızız dedirten kelimeler hür yapıyor insanı. Gecelerin koynunda soyun gönülden ah de ki, batan güneş doğsun sessiz sorularına. İçinde durmak için zamanı israf etme muhabbet sermayedir günümüzde. Herşeyi güzel gösteren engin gönüllüler nurani bir gözlüktür gece güneşine. Dünyalık yanının zulmüne maruz kaldığımız istirahat döşeğinde görünüşü. Bir esaret içinde yaşamaktansa gecenin çobanlarının engin hoşgörülerini büyük bir lutf-u ilahi biliriz. Sevginin sadalarıyla koşarak gideriz şems vakti. Sorun değil bizler hatırlatırız diyenle her şey yapılabilir bir ömür üzerine. Sen ki, toprağın güneşle konuşması gibi aşk sorgusu, içinde sen olan sokaklarda çırılçıplak şimdilerim. Ve ne düşünüyorsun, henüz söylememiş olduğun sözlerin. Ümitli şey akşam güneşinden sonra sen yüklü olan bir bulut arasından görünür gece güneşin. Seni hatırladığımda, tomurcuklarını ilk cemrem bir şekilde selamlıyor sevgi çemberi. Ama kimse bakmayacak kabuğundan çıkınca gözlerin sonsuza kadar benim. Zamanı taşıyanlar duvarsız ses verir. Aşk ısıtıyor kartanelerinin o kusursuz beyaz renk'lerinin gövdesine uzanmış. Bir şey istemiyorum, onlar olsun istiyorum burada. Kapatma gözlerini sevmeye

Teslimiyet sıkıntısı...

Kadere inanınca kırılıyor insanın hayata karşı korkusu buyurdu Şahım. Sıkıştır sık sık yüreğindeki bir engin nefesine nefesimi de senden haber versin dedi Pirim. Kiracıyız ümitlerde soruya cevaplarla dedi Mirim. Yağmur damlaları sorgu meclısi kurdukça, cama yansıyan ışık ağır bir konuydu dedi Meczup. Sonu biçimlenen başlar çok zengin bağrında, gömülen oysa çoktandır terkedilen sen barınıyordu, köhneleşmeye yüz tutanlarla dedi Zahit. İçinde yıllardır gizlenen, bastırılan duygularını coşturan yanında dili tutulmuş dilinin dedi Fakir. Kendini kaybedecek sanan yanından sel gibi gelen gücü ve kuvveti mutlaka bir yerde harcaman gerektiğini sezdin dedi Miskin. Geceli gündüzlü bir kabus geçiriyor kalabalıklar, bugünün aşıkları vaktiyle hangi cümlelerle reddedilmişti bilirmisin? Merak ediyorum dedi Garip Çoban. Herkes reddedilir, elbette insanın her sayfasının aynı itinayla okunmasını beklemek mümkün değildir dedi Dost. Ret mektupları vardır kendini sevemeyenlerin suretperest alaycı bır dille dedi Aklı Kıt Adam. Ben sadece bir, bir kişiyim. Ama aynı anda tek bir yerde olamam, teşekkür eder yüreğim duygularınızı belirttiğiniz adrese geri yolluyorum dedi Deliler Şeyhi. Sadece şöyle bir göz atabilirim uykudayken gözlerinize, ne demeli? dedi Hırkasız Derviş. Çok fazla geri dönüşleri var ergen nefesinin, kendine acıyıp duran, hiçbir sempatik yanı olmayan sarılmaların dedi İhtiyar Bilge.

Cayış...

Engın gönlümden yazılanları yanıtla diyor şems vakti mektubun. Oysa gitmemeliydin oralara, o adres anılarımın gömütlüğünde. Gömütlüğe postacı gitmiyor, biliyor musun? Güneş batarken dizelerin kımıltısı o yana sokaklarımda geziniyordu, ah! görebılseydın. Bozbulanık bir havada özlettin kendini bize, okşarken yağmurun saçlarını aşktan yana bu acı. Aylardan bağıra çağıra hüzün, o içten sesinizle bir sokak başında yine yalnız güneş batıyor. Göğsünde saklı olanlar ilkakşamdı uyanacağında sabah da olabilirdi küllerimi tutuşturanlar söyleşirken hüzne teğetlerim bahçenden. Her şey burada şimdi de, oluklarından gelen kabarmış akan su sesini duyuyor, şems vakti çay içen yanım. Düşünmeni ertelettiren zalim yanın, nerden başına geliyor? İpucu vermekten b/aşka birşey yoktur. Kendisi güçsüz olanlar çağındayız, hepsinin uzundur yalnızlığı, o yüzden her yer bit pazarı yalnızlık adına. Bazen gündüz, bazen gece kaplar içindeki heykellerin. Eylül gelince ne güzeldir burdan gün batımları. Ve sankı benim çocukluğum kalmış, hayran hayran baktığım içinden sanki binlerce ışık, bin renk vurur her köşeme. Eylül gelince bu sokağa uğrarlar, neye gerek bu göçlerden kimene. İçini için için yazıp çizmeye mecburum, sevgiler nice acıyı yendi bir hoş şimdi anılar. Öyle bir göç ki, acı duygulu özlem örülü, öbür göçlere benzemez içenler bilir. Uzun uzun konuştuk, peki kimdi bugünkü işini yarına bırakanlar? Hep gel hep gir içime dolaş kanımda sır olsun her saniye oluşumda en büyük mimar ol sev beni yetiştir. Sula beni toprağım ol bağrında büyüyeyim, yağmurum ol yağ çarkıma. Rengim ol gökkuşağı yapalım hep içelim geceyi kalbimizdeki karanlıkları gönderelim. Olalım herşeyde damla damla hissedelim maviyi yeşili moru kanat tak ruhuma gönder istediğin yere. Sık sık ahhhlar çektir en derinden derine laf olmaz. İnan bana hayat olur, içimde büyüdükce büyürsün. Boşal yapraklarıma renk ver, ilk bahar ol yeşert, sonbahar ol soyundur, yaz ol ısıt, kış ol dondur beni. Tekrar erit hep yeniden bir daha bir daha bir daha yeniden iste, yeniden gir gönlüme sahip çık. Sadık yarime engin gönlüne gönder beni.

Gülümsüyorum farkına vardıklarıma...

Vakti gelsin ayıkla bakalım uzandığında kabre buyurdu Şahım. Şimdilik ağırdan alıyorsun şeytanların vesvesini dedi Pirim. Rengarenk israfın duygularında, oturdu kaldı içime feryadın, zira herkese güç yetmiyor dedi Mirim. Işık da tükenir akşam olunca, rüya içinde ruyadır bu haller, kim tuttuysa elinden sesi gelir yüreğinden dua okurken dedi Meczup. Hüsranda şehrinin en uzak tarafından koşup gelen, olmaz, olamaz böyle şey! dediğiniz değil mi? dedi Hırkasız Derviş. Size gelen işte o hakikat, çünkü olmaz'larınız, asla'larınız, yapamam, bana uymaz'larınızın hepsi birer perde olduğunu kanıtlar dedi Zahit. Her sokaklarında bir duvar, işte bu perdelerin yırtılması için dokunur, engin gönüllü gecenin çobanları dedi Seyyah. Özü anlaşılırsa eyyüp sabırının, kınadığınız şeylerin sık sık sıkışıp aşama aşama önünüze gelmesi ile müşahede edilir sevgin dedi Garip Çoban. Ve sonuçlarını yaşarsın, mükafatlarıyla seyir hali açar çok değişik bir boyuttan dedi Miskin. Şuur içinde yeni ufuklar gösteriyor özlemin. Okuyalım demek olsa da bu, değerler için geçerlidir dedi Aklı Kıt Adam. Eskiler rafa kalkmadan yeni idrake erişmen mümkün mü? Gülümsemenden belli öyle değil mi? dedi Fakir. Şu anımız için kıymetli gelen, hazır bulunulmalı makama çıkmak için ifade eder duygularını dedi Deliler Şeyhi. Her an yönelişlerin görev edineceksin sevmeyi, sadakat çok zevklidir bilir misin? dedi Aşk.

Neyse ki düşünce var...

Ve karşıt niyetleri açıkta bırakan tek bir kişiyi, sevgiye sunmaktadır aşk. Bekleşen hallerınden soyunda giydirsin dem dem aynama süzen biz yanım. Islak ıslak baksa gözlerin inşirah tadında bir besmele kondurduğumda alnına. İçerisine yanlış karışmış doğrular zihnini kontrol etmekten kurtulurdu. Seninle güven ilişkisini kurman gerekir. Algıda seçici olanların kişisel deneyimleri, gazellerin uçaşan seslerini dinlemek. Çokca bahsettiğinin birbirinden farklı olduğunu unutma. Hallerinden ne anladığımızı sorguladığımızda, pek çoklarımız için sürekli kullandığımız sözcüğün anlamının aslında ne denli belirsiz olduğunu görmek şaşırtıcı gelebilir. Fetih kapısını önce sevgi açar. İçini doldurmaya çalışalım, ne geliyorsa akla? Hayatımızı yaratıcılıkla zenginleştiren alanlar ve etkinlikler öncelikle gelecektir akla. Daha çok dünyaperest olarak farketmeden kullana geldik hayatı. Düşünce üretemeden oluşturduğumuz duygular suretperest, buna da yabancı değil ilişkiler. Peki ademoğlunun kendisi, yani geçmişten bugüne yaşananlardan elde avuçta kalanlar mı yalnızlık, yoksa benini anlatan metinler, resimlermi? Soyutlanarak süzülmüş bir bütün olarak ortaya konan alanların dışında, sıradan, doğal hayat da sevginin içinde midir hz insan? İnsanın bir canlıyı sevme biçimi onun kendini sevme kültürünü belirtiyor. İnsan, nasıl yaşıyor, konuşuyor, farkediyorsa öylede farkediliyor.

Ol deyince hoyratçadır nefes...

Akşam buluşması yıldızlar göründüğünde, gönüller dualarıyla omuz omuza başlıyor buyurdu Şahım. İçi boş kadeh gibi şu göğsümdeki isteyemedikleri erişmem dedi Pirim. Örtülüdür söylenen söz, nasıl arıyorsun kadehin boş ise ne verdin ki kıyametine dedi Mirım. Kalbinden diline hikmet pınarı akıt şems vakti ki, gördüğünü okuyabilesin dedi Meczup. Teheccüd vakti kendini kulakların duyacak kadar okuyanları çok kişi duyar hatm-i tehlilini dedi Hırkasız Derviş. Gittikçe zorlaşacak bizim gibiler için hayat, vav şeklınde doğamazsan her nefes, hep üşürsün kuş gibi elif'le başlayamazsın güne ve gelecek her gün daha çok yanılır, geçer güzelliğim ama yine güzeller güzelinin mülkünde yine O'na misafir olursun dedi Garip Çoban. Dünya masum aslında,ey gece şifa halk etse bakışların o mevkiye erişene kadar dedi Zahit. Buda benim inadıma anladım gece benim, uyku senin dedi Seyyah. Zülüfünü döktü yine gece sözünde duranlara, ateşten sıçrayıp çıkıyor gecenin çobanları dedi Ihtiyar Bilge. Söylemeye gerek var mı? Kapısına yüzümü sürsem dergahının, davet edilsem her halinin kervanına gurbette olanlara inat dedi Miskin. Nedir insanın çektiği kendinden, mekteb-i kübranın irfanına bak, uykuda olan kör cahiller bilmezler sürüden ayrılma suretine bak dedi Deliler Şeyhi. Hiç bitmez bir düşüşte ademoğlu, gün ölmüş karanlık ispatlar vav kanatlılar biziz dedi Aklı Kıt Adam. Kerbale çölü iklimli mim halidir aşk.

Cümlelerin arkadaşlığı...

Şöyle demiştiniz: izinizden gidenlere gece yüzü çok değer kazandırıyor. Ve eklemişti cümlelerin taştıkça, uyuyamadım. Düşünce ve duygularımın üryanlığıyla bitkin bir haldeyim sana bitkin. Ama alışmak istiyorum, hiçbir şeye karışmadan, kabullenişten başka hiçbir şeye. Sonsuz gençliği var sevginin. Pek keyifli her bir yerde görünmesede, istiyor insanı sık sık en derinine yerleştirip bir akşamsefası sırrıyla büyütmeyi. Uykudan iyi ayılamamış ve yüzü gecenin yorgun tenlere nakşettiği çizgileri yansıtanlar doğruluyor özlemleri. Konuşmayı sürdürmekle yetiniyorum, dile getirmiyorum dilsizliğimi. Bakışları da üşüyor yatağında, gölgeli uykularda bir kişiliğin. Halini hatırını sormaktan kaçınıyorum. Konusmayı başlatan o oluyor, nasibi olan kaybetmiyor, neyi kabulleniş? Belli ki konuşmak ama yanıt vermemek istiyor canın. Yerleşiyorum sessizce sessizliğe, buyrun okuyun bunu diye seslenen bakışlarından yansıyor mektubun. Temas ederek nefesiyle kendini anlamayı ıstiyor. Bizi anlamayanları pek akıllı bulmasakta, kayıtsız kalamayız. Kendi kendini ikna ettikçe, kendinden hoşnut halinle kendini bulduğun anda diğerkamlığa dönüşüyor dokunuşların. Utanıp sıkılmadan eğiliyorum farkına vardıklarımın sözünü kesmiyorum. Her halimle uzlaşmak istiyor mahrem iç döküşün. Kendine rağmen kabardıkça kabarır fışkırıp çıkan yanın. Arzu bir niyet değildir, bir durumdur bir bekleyiştir.

Tek hece hiç...

Gönlünü koru ki, sevginin herşey demek olduğunu öğren. Bu gece bir başka çöktün içime, anlarım belki camdan dışarı baktığımda, her şey vaktini beklermiş. Yumdum gözümü göğsume dokununca seher yeli, çare değilsin her şey bu kadar karışırken kartaneleriyle. Uykusuz, yorgun ve korkak hayatlar uykuda, düşün ki konup kalkan kalpler nasıl sızlar. Garip şey özlem o mükemmel güne bir işi var yanan tenimin. Bir şafaktı kuşluk vakti, akardı dualar inadına. Günaha girmezdi o anlar, eminim sanki zaman ateşime nifaktı. Buluttan düşer ya kartaneleri, gönüllerin ipini çekenleri tutuştururdu gecenin çobanları. Ne yaptığım belli mi sanki? Zehir gibi kelimeler, mısralar alırsa alsın. Sabır zordur amma sonunda gül bahçesi var. Sana yazdım şiirleri, nasılda dadandım ateşine köz olsun diye halim. İşte böyle, savruluşu bundan dı kaderimin. Tebessümle uğraşıyor içimdeki çocuk, sıkış sıkış ama azdır gülmesi kalbimdeki hüznü gizler. Sessizliğin orta yerinde suskunluğum. Dedim ya, bir nokta koyarsın mim halime, duymayan kalmaz yavaş yavaş kurtuluşa erenler gelir. Maksadım, sizi yanıma çekmek değil. Sana, beni gölgeni anladığın kadar da anla demiyorum ki ey gece. Hakkım da mı yok, her adımda ve sen bu gece tenhalarında artık beni dinlemek zorundasın. Geçit vermez yanına bir bak, lambalarının dibinden sızınlara zor deriz. Gelirsen buyur, açıktır kapı; gelmezsen davetimizi iyi düşün baş başa.

Hepimiz kendimizi yeniden yazsak...

Onun zihnindeki sesin zıddı ve mahrumu olma buyurdu Şahım. Uçuşan düşünce kırıntılarını tahayyül etmeye çalışıyorum dedi Pirim. Dünyada herşey bir şeyi çeker, gözlerini dünyaya kapatıp, o narin ruhunu en üryan halinle görebilmeyi iste dedi Mirim. Biraz evvel engın gönlünde açan safran çiçeği gibi yüreğimde açıyorsun, içlerıne dokununca kızarıyordu gece dedi Meczup. Kendini çiçeğinden bulabildiğin için buluşturmalar bir sonsuzluğu inşa ediyor dedi Zahit. Bizim sırrımızın inkişafi bu zamana sığmaz, ahiret niye yaratıldı dedi Garip Çoban. Riya ve mekr içinde şimşek hızında yol almak isteyenler, zamansızdırlar dedi İhtiyar Bilge. Bir sonsuzu öv, sonsuz olmayanlarla duvarlarını örme gecelerle dedi Fakır. Kelimelerın tam anlamıyla yolculuğa dönüşüyor onda, akan zaman bir daha tekrarlanamayacak yaşantılar ve duyuşlarla iç içe geçiyor dedi Aklı Kıt Adam. Arı'nın hiç yaprağa konduğunu gördün mü? Hep yeniden toza bulanır niyetiyle öbek öbek çiçeklerin, böylesi niyetın var mı? Bilmiyorum dedi Hırkasız Derviş. Okuyun dokunuşlarınızı sevmek ve anlamaya çalışmak çok önemlidir. Anlamak o kadar önemli değildir, anlamaya çalışmak nefes nefese kalan yanlarını çok önemlidir dedi Deliler Şeyhi. Bir tutumla çok sever ve okuyabilirsin sayfalarını dedi Dost. Her bir sayfan açıldıkça kendi kaderine gidebilirsin. Zaten sevgi bizim kaderimize benzedikçe güzel değil mi? dedi Aşk.

Günah akvaryumu...

Ve ertesi gün, baş döndürücü cehalete bürünmüş insanlarla tanıştım. Gel gelelim bu uzunca girizgahın sebebine, dünden bugünden yarın çıkarmı? Topraktan gelip toprağa giderken, bir başka türlü kazancı getirir gece. Bismillah ve şükrülillah diyenler, doğruyu eksik söylemekten rabbine sığınan gecenin çobanları belaya uğramamak için dilsizdir. Rabbini tesbihte gecikenler, hepşeye hüngür hüngür ağlarlar. Ve bir fark yaratmanın yolunda olanlar, saman çöpü dikilirler hayata, ulvi ve tatlı bir duygu verir. Ki bence bu, imanlı kalbin dünya bariyerlerini aşanlar, imtihan sahibine ulaşmak için duvarlara tırmanır gamlı halle dem dem. Elbette bu, ziyafet durağıdır. Zora geldiğinde düzene uyum sağlamayı seçenler uykudalar. Oysa, ilk kez erenlerle karşı karşıya gelenler, dostluk, sevgi ve sadakat anlayaşını sarsan ilk deneyim aşkla. Tüm ayrıntılarıyla anlatıyor, perdeleri kalktıkça sinelere doksandokuz esma dolanlarda gecenin beyaz renkleri köpüruyor. İlk düşüncenin nasıl oluştuğunu ve şimdi bulunduğu noktaya nasıl geldiğini, dünyayı, yaşamı ve kendisini nasıl algıladığını tüm ayrıntılarıyla anlatıyor ayyüzlü fakir dem bu demle. Adil bir sevgilinin peşinde koşan aşık, önündeki engellerin alevlerle ortadan kaldırılabileceğini öğreniyor seyyahlardan. Kapalı kapılar ardında yürüdüğün gizli yanındaki vuslattan gücünü alarak,adil bir ateşin peşinden koşuyor miskin. Dem bu dem'dir susturma aşk, kovsan seni benden! y.ed

Engin Demirci
Kayıt Tarihi : 17.1.2015 00:51:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Şems-i Mevlana Divan-ı Ben gelmedim dava için, Benim işim sevgi için. Dostun evi gönüllerdir Gönüller yapmaya geldim. Yunus Emre

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Engin Demirci