Güzel bırşeyler hissetmekte güzel...
Ölmüş ruhlar kanatlanır ebced değeriyle makamını arar, sin, kaf, ya, nun, ta ile sekine derdi olmayanlar kalkamazlar. Vav'laşan sözleri yormaz mim halleri gelde gör. Şeylerin biri şükretmenin mutluluğu susarak, sürgün harfin güncesinde ayrılık sızıntılarımı gelde gör. Bir mevsim ve dingin bir deniz şimdi gönül. Bulut ve rüzgarla herşey senin için. Cümleler yüreğine kır yeşili safran kokusuyla. Ve delilik güneş batarken dizelerin kımıltısıyla, yeniden yaşamaya başladım seni, gelde gör. Pek doğal ki bütün bunlar gerçeğe aykırı, oysa suretperest yaşamlar saçma ve tahrik edici şeylerdir. Sınırlanan duygular her hangi bir umutsuzluğa kapılmışlık sevginin onuruna dokunmaktadır. En ağır günlerde büyük fedakarlık göstererek kendi duygularına sadık kalan duaları, gelde gör. İlk saflarında yer alan sadakata bir inanç beslemekte, düşünmeye gerek duymadan onun yanında yer almakla alevlenmektir. Gönlümüz geceyi sevdığimiz için savaşı seçti, gelde gör. Dualarımız, hayattan tiksindiği için değil, yaşamı sevdiğimiz, özgürlüğü sevdikleri için savaşı seçip daha iyi mutlu yaşama, geleceğe inandıkları için göze aldılar gecenin çobanlarını, gelde gör. Gönüller ayaklanıyor alevlenmek için, tutsak etmek isteyen işgalden kurtulma halini aldı. En büyük düşmanınla yüz yüze geldin, onu yoketmeye ve direngenliğini daha da kamçılamaktaydı; biz buradayız ve yıkılmaz duruma geldi aşk, gelde gör.
Unutulanı seç...
Sizi sömüren nedir? Sizi sadeleştirmeden, sana senden hayr yoktur. Birazda inşirah tadında bakma aklınla övünme, duygular dönüşsün s/öze öyle gel şems vakti. Ayrı duruyor seni bana soran sende hasretin gizli. Anlamaz ki sen seni göremezsen bendeki aşk ateşin. Güller açılmadan bülbüller ötmeden önce kalkmalı gönül sevgiliye ki, irfan sofrasında gizli derdinle konuşasın. Batan güneşi arkama aldım, karşımda duran yüzüne daldım, vakit hüzünken. Beklemeyi sen öğrettin, gerçeğin yanında hiçbir şey olmadığımı. Yol uzun vakit ise dar, eğilmiş selvinin dalları gibi gam yükümle bu seferdeyim. Sesi yeniden keşfetmek için her şeyi ama her şeyi insanın insanla imtihanında olabilir miydi hiç? İletişimi sağlamalı insan, insanın yaşam hakkına. Fasılasız devamlı mücahedesine hayretler içinde kaldığımız münacat seslerini dinleriz şems vakti gecenin çobanlarından. Ruhumuza tesir eden cümleler kalbin en derinliğinden çıkacak günahlardan biriken perdelere mani olurlar. Madem ki, bir tesir var gecede en büyük delildir evlatlar. Ne kadar hakikat olduğunu noktasında ne kadar ileride olduğunu görmek hiç zor değildir kaside-i ercuziyeyi. Nura işaretler vardır gecede, izahında sırlı işaretleri haber verenler duasını hiç terk etmeyenler. Sonsuza uzanan bir köprüdür, ruhu besleyen besmele. Bize kalan ağlamaklar konuşmak istemezler. Siz yapayalnız değilsiniz, bir vücut olmaktan güzel bir şey varmıdır? Bu sefer o!
Yeşil gece...
Dilde yalnız, gönülde kalabık bir yürek titriyor şems vakti. Sarhoş olma saati kapıyı aç, o geliyor O. Söylenmemiş sözlerin açlığıyla şiirini yazmalıyım şiirin. Daha da ötelerde sevda diyemem sen sandıklarıma. Bir akşam vakti kuşun gölgesi bulutları ağlatıyorken geliyor aklıma aşklar. Yangınlar kuşatıyorken seheri, gözleri ışımalı, dili şakımalı gönüllerin. Bir haller oldu gecenin çobanlarına, hiç kımse olmaya cesaret ettikçe nasıl da kazınıyor aşk üşümelerine. Sen sanıyorum kimbilir bir gece uykusunu, iyi saatte olsunlara karışan yanımla, sana gelmeliyim diyorum. Aydınlık yüzüne, ışıl ışıl gözlerine, seher gibi şakıyan diline. Belki de sırmalıdır, neyi niçin beklediğini bilmeden bekleyen yanımdaki kaderim. İşte geldim ve gidiyorum olmuş tökezleyen duygular. Acı, acı her şey kabulüm hallerinde, dünyaperest şen şakrak döl yatağı hep boş kalmış, hiç kimsenin iliğini kemiğini ısıtmaya çabalamayan sesleri duydukça içim bir hoş oldu. Duyulmuş şey mi yani? Gönül beden kafesinde keklik misali, hırçın hırçın dolanır durur. Tedirgin sevgi, ne anlar ömründe hiçbir hayvana, yeşile, insana elini sürmemiş sevgisiz benler, gönüldeki kekliğin dilinden. Varsa yoksa suretler, gönül ne yer, ne içer, ne özler, neleri sever. Acıdım yağmur var, güneş var sesler sokaklardan evlere taşınıncaya değın sevdalanır insan. Benimki de sevdalandı işte! Gönül kalem tutunca yazarım.
Heyecanla verilen kararlar değişim mi? ...
Her şeyı hazır alıyoruz, yanlışım varsa düzeltin diyor sevgi. O kadar uzak iki benlik arasına sıkışmış bir ben'sin. Kısır döngülerde duygularla iletişimin, düşüncen karşında senden bahseden sır. Dilini damağını yut artık, gönül hanende sana hayran olana bak. Mantık zincirinde sevgi bir yerçekimdir. Kapını zorla amaçsız ve zorlamayla gelmiyor yağmur bulutları, karşı gelemiyor çatışmıyorsa. Canlılık diye bir hayret edilen mucize var. Attığın adımlar sevginin anahtarı olsun, dünyamı zengin sen mi? Anlaman için yaşaman lazım, var olman aşamadığın bir engelse öğrenmelisin. Gönül bahçende zerrenle bir sevgi üret. Rastgele bir sürüklenme içinde düzen üretiyor gecenin çobanları. Her anın bir mucize olduğunu anlamaya çalışanlar, serzenişte ikna edemediği yanında. Safi zihnin varken gölgelere inan ma! Hesap görücü olarak nefsin yetmiyorsa, gayretinin karşılığını nerde arıyorsun? Sevdiğini ölçülü sev ki, gönlün terazisi bozulmasın. Beterin de beteri vardır, kimi cama bakar, kimi şükredici olur cana bakar. Tedbirini zamanında almak gerekir zamana karşı çok çirkin bir harekettir müşrik yaşamak. Hep üşür insan, gönül yatağının ortasındaki boşluk yıllar geçtikçe açıldıkça açılmış. Sanırsın sevgisiz suretlerin yarışında kızılca kıyamet kopuyor, ne duyguda derman, ne yürekte güç kalmış. Bakakalıyorum her yanını kurtların kemirdiği tahta merdivene dönmüşlere.
Kıyamet kopuyor...
Heveslerin bilinçaltıysa sevgiye değişemezsin. Memnuniyetsizlikleriniz sizi temsil etmiyorsa, istediklerinin gerekçeleri evetse ter dökmelisin. Başkalarına anlatmasanızda kendinizle yüzleşin şems vakti. Önce bulmalısın seni ki beklentilerinle mayalanasın. Değişmeyi istemekle bile rahmete nail olur akıl. Küçük kararlarla daha iyi ben olman için yapmayı öncelemelisın. Gecedir bağrı yanık olanlar suskunluğu yağmur gibi konuştururlar. En yok olduğun anlarda özlemler hep yazılmamış şiir gibidir. Aşikar oluyor gitmeler çiğ düşerken seher vakti. Dayan gönül sana tutulan gamlarımdaki vahdeti. Istırapları gizli aşkın, arzusunu bir türlü açıklıyamıyor lal dudakların. Ey garip herhalde feleğin bütün hususi sevgisi bizim olmuş gibi muradın dıvaneliği. Hicran ateşi döndürüyor yüreği, besleyen saklamıyor yaktıkça yakıyor. Ey c/an'da saklanan, toprağın çorak kalmış. Kokusu sarhoş ediyor özlemlerin, şimdi mühlet veriyor cananım. Ab-ı hayat olacak her damlam, ayın nurunu güneşten aldığı gibi o anda yağacak özlemler çorak yanına. Sufi dilinde mülkümü terk eder, tacı olur fakrım. Neye değer verdiysen terk et, mümkün olan amber kokusuna ulaştır göz önüne serilenlerde. Sevk eden seni sana hidayet ve dalalet yolunu açar. Z/ordasın içindekiler sıkıştırıyor, yan ve dayan diyen dokunuşları getiren şafak rüzgarlarıyla. Ey gönül çektiklerin nedir? Ne verdin ki, ne istersin rüzgarın getirdiği buluttan!
Gece'de gece yarısı....
Sancılarını tarif edemeyenin tabularıda çoktur. Zamanın en mahir anıdır şems vakti. Yakın temasa geçmeli, dokunan cümleleri kilit altından çıkartarak. Münevver dilini bul isyan eden duyguların, hayatın üzerine kenetlenmiş seni görmem için bir şans. Hiç kolay değil, yoksulluğun içindeki zenginliği bulanlar için ne ararlarsa var yoklar. Ne kadar şimdiye yakınsa kararın, geçmişine ikame eden bir yüzleşme umut vaat eder. Israrcı olan yanındaki beklentin neyi tekrar eder. O öteki beklediğiniz, aldığınız kararın sadakatidir. Fısıldayan hep fısıldar sen amelinde ısrar et azda olsa. Beni anlayabildin mi? Anlayamadın mı? Vallahi de ağlıyordu billahi de, teheccüd vakti uykuda olanların kalpleri. Hem de sümüğünü çeke çeke bır eylül vakti. Kayısı, erik ağacı gelin gibi çiçeklendiğinde ıhlamurlar mis gibi kokarken bile iyice pısmıştı bir köşeye sevgi. Yüzündeki çizgiler derinleşmiş, bedeni direncini yitirmiş gibi ufalıp, büzülmüştü dün. Yarın, hep yürümeyi yeni öğrenen çocuklar gibi ürkekti. İşte hepsi bu, sonrası sonbahar yine suskunluk. Bir günden bir güne ağzını açıp tek söz söylemeyenler, yüreklerini yalnızlık hatırı deyip sıneye çekmiş. Sevgiye arka çıkmayan kendini görmemezliğe gelerek nelerin kavgasına kapıyı aralamış dünyaperestler. Sustum sustum. Yüreğini açıp, dökup devşiremeyenler yoksa hortlak mı? diye düşünür insan. Dilini çözemeyenin duvarları, yalnızlıkla korunakları.
Olmuşsa, yaşanmışsa ve duyumsanmışsa...
Hiçbir şeyin sana ait olmadığını anladığında beni bulursun buyurdu Şahım. Saatin kaç olduğunu biliyormusun? Geç çok geç gelmen için hava kararmıştı dedi Pirim. Yapmak istediğini söyleyip. Kendine arkasını dönenler arasında üşümüş kalmış sevgi dedi Mirim. Ben buyum diyen yanın sadece küçük bir parçan hayata bak kim kazanmış! dedi Meczup. Yetişkin saçmalıkları arasına sıkışmış, not tutan yürekler hayal kırıklığına uğruyor dedi İhtiyar Bilge. Sensizsen aldırma benimlesin, aşıksan olur böyle şeyler, toy bir maşuk utangaçlığıyla saklanır yine duvarlarının arkasına yağmurların dedi Zahit. O günden sonra sessiz bir dostluk kuruldu aramızda titreyen iki suç ortağıydık sanki şems vakti dedi Garip Çoban. Doğrusu ya ben de dilimi tuttum, kimselere anlatmadım o gün duyduklarımı dedi Maşuk. Gözleri dolu doluydu yüreği boş olanların, günışığını bile kendine çok görenlere rağmen seher bülbülleri yağmur altındalar oysa dedi Seyyah. Sesini çiziyorum sessizliğin, gözlerim alıştığında gözlerine gecenin, sevincini söyleyen hüzün en güzel mutluluğuydu yaşanılacak olanlarda dedı Miskin. Gün doyumsuz bir sevgi karanlıklardan çoğalan ışıklarda kapısı, bir çiçeğin korkusuz sadakatiyle açtığı kuytularda bir sonbahar yeni resım alıyor düşüncelerd3 dedi Hırkasız Derviş. İçinde bulunduğu çemberi kırmak isteyenler, bır arada olamadıklarıyla aşkına sahip çıkmadan b/aşka birşey değildır, önümde alabildiğine koyu gece dedi Aklı Kıt Adam. Gizli duygularda olan bir ümit herşeyin ödülü çok şeyi sevdik bizden b/aşka dedi Fakir. Bir günün hikayesıdir, gerçeklere çarpıp yok olanlar dedi Deliler Şeyhi. Şaşmak gerekir kıpırtılı bekleyişin kollarında bir soluklanış acılar yurdu olan insanlara dedi Aşk.
Hayatımızdaki zehirlerin kavramları...
Seni bulabileceğim tek bir yer kaldı. Herşeyde ne gizler var. Öpüşür özlemler giderken, gülücüğün ağır işçisi gözlerimizde sevgiden yana. Yok mu vazgeçmediğin bütün kapıları açmak için hüzün olmuş bugün. Birşeyler mırıldanıyorum bir daha, bir daha, bir daha alabildiğine. Neden şaşkın titriyorum. Ateştir o vazgeçmediğim. Düşünmekten yorgun alevler, acıyı kusar yakar kül olur. Su c/an verir bir daha sen varsın o an. Ya şimdi? Kervanlar geçiyor, ne çok şey var anlatacak, neyi anlatacağım? Tümüyle sarhoş edici son defaymış gibi engin bir derınlik. Nerede yarasalar, ne olmuş bugün insanlara? Sırılsıklamım yaşamı duymak, hüzünle ortak olup kaybediyorum. Yağmur niye şarkı söylüyor, göğe uzanan yalnızlığımla, bilinmeyeni bilmek istiyorum o an. Sızmış yüreğim şems vaktine buralıyım ben, sen oralı. Böyle miydi aşka söylenen? Yoksa söylenmesi mı gerekli olan? Bilinmeyenler zor değil seninle, dudaklarının kıvrımında nicedir gözüyaşlı duyguları duyuyorum. Tüketmeyi tükete tükete tükenenler arasında sevdayı üretiyoruz coşkulu duygular sevecen. Çıksam gitsem gül tomurcuğuna sığınarak, yeniden doğar gibi yeniden doğmayı yaşasam. Sabırla, dirençle yine öğrensem gülmeyi. Gözümün önüne koyup bülbülü, onu bulmak olsa titreyen yüreğimde düşündüğüm tek bu. Her zaman gelemiyeceğini biliyorum ama sende de bulunsun yokluğun. Perdelerini açmalıyım okşamalıyım gece göremediğim resimlerinin.
Hiç mi h/içim hiçine....
Seni duyuyor musun? Ben hep duyarım! Önümdeki yağmurun hüznüne hüzün katıp ağlıyorum usul usul. Yokluğunu daha bir duyuyorum her yağmur damlasında. Ne güzeldi o gün sanki yıllardır ordaymışcasına rahat, huzurlu zamana acımasızca tükenmemek için tüketmiştik isteyerek. İlkbahara kışın, kışa sonbaharın, sonbahara yazın öfkesin boşaltanlardan değil. Her tarafı safran çiçeği sadakatiyle olmazlardan kaçmayan ortak olup hem günbatımını geceyi, hem günışığını selamladı yalnızlığım. Yudumlarken duaları çok konuşup, az nefes aldık. Konuştum günboyu seni sensiz, havayı sensiz, güneşi, ayı ve yıldızları sensiz ve düşünemedim hiç sensiz beni, bir sabır kesildim şems vakti ısındım gecenin serinliğinde seninle. Neden şimdi karşımdaki sen o ben değil? Neden öfke kusuyor insanın dışı, sevgiye? Dünyayı sararcasına paylaşmak herşeyi, nefesi daha bir nefes, daha bir engin kılmak c/anlarda. Sorulara nice sorular katarak dokudum yüreğimdeki sevgiyi. Nakışlarını gecenin çobanları verdiler. Sevecen, dost, vefalı samimi insanlar. Dünyanın rengini düşündüm, çocuk gülüşlerinden pay ettim renklere. Seni seninle yaşayıp yüreğimde çoğaldım. Pay ettim pay alacaklara kuşluk vakti. Hey oradaki ben, beni duyuyor musun? Şimdi hiç kimse birşey sormamalı bana, ağlamayı da seviyorum. Bir şey var ki, aşığım ben ışıklar içindeki kahverengıye. Ben hep bulurum seni. Onları bilirsin değil mi?
Günahsız çocuk kadar...
Sen ağlama sev, okşa onları gözyaşlarımın pırıltısındaki sevdayla. Susamışlığın terıne esen rüzgar, yağmuru getiren gök mavisi, safran çiçeği rengi,kır yeşili bir de ellerin gibi. Susmazlar değil mi özlemler. Bağırır onlar, susarlar mı bir gün? Kokusuyla başlayınca gece gürül gürül aktıktıkça her yanımız sevgiye aç say ki. Mırıldanan dokunuşlar hiç bır şey anlamasada, o en çok lahuti sestir ki dolandıkça dolanır tutkularını. Yitireceğim hiçbir şey yok, gülümsüyor gecelerde uzun bir yolculuk. Bakışlarında uzaklıkları tanıyıp bir şiir hediye ediyorum sonbahar yağmuruyla ıslanarak kendime. Nereye uzansam düşlerin, daha bir suçlu oluyorum. Beni saran duygunun usancı mehtapa serilmiş. Tüm şiirler bulutlarda saklı kelimeler hep gülüyor avuçlarında gecenin. Hasreti öptüğüm yerde dudak izlerimden kalan bir besmelede onarılmaz aşk. Yorgun bir dünyadayım, yaralı ilişkileri anlatır yalnızlık izini taşır süslenmiş suretlerde. Gölgem öylesine özlemiş ki aykırı olmayacak yarınki kendimle ve senli düşlerimi seriyorum şems vaktine. Karanlıkta kendıme yetmiyor sesim. İkimizde güçsüzdük dua etmeye. Ne çok yağmur? Ne çok aşk? Ne çok bizi tamamlayan, öyle ansızın üryanca diriliyorsun belleğimde. Bilemedik bunu, gölgem ve ben. Ardında sahiplenmek istemediğin bir yaşanmışlık varsa, geriye dönmemenin asiliği yeni yüzlerde aranır. Sonbahar dalları hazana yürüse, o b/aşka s/onsuzluk.
y.ed
Kayıt Tarihi : 14.12.2014 23:52:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
İçinden kurt çıkan elmayı gönül rahatlığıyla yiyemediğimiz gibi,içinde kurt barındıran kişiyi de gönül rahatlığıyla sevemeyiz! .. Şu fâni dünyada; elma misali, dışı gibi içi de kurtsuz kişilerle karşılaşmaktır duam.. Kavl-i Hz. Pir Şems-i Tebrizi k.s.
![Engin Demirci](https://www.antoloji.com/i/siir/2014/12/14/garip-coban-divani-54-engin-demirci-sems-i-mevlana-divan-i.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!