Garip Çoban Divanı....40.... Engin Demirci

Engin Demirci
937

ŞİİR


61

TAKİPÇİ

Garip Çoban Divanı....40.... Engin Demirci

Kilidi olmayan hazinedir aşk....

Başıma gelenlere sevgi ve muhabbet ettikçe aşktan yılmıyor gönül. Seyr-ü temaşayla o seni getiriyorum şems vakti, mahrum kalmaman için benden. Aldık gecenin zifirinden gönlümüzün p/ay'ını neden alevlendi ve sustuk yine, dostluğunun sırlarına ermek,gölgende kalmak susuzluğuna kanmamak için kapındayım. Suretin manasında daim olmak için gönlüm casusunu arıyor secdede. Gökkubbenin söz ve hareketi ne hoş sada, siz farkında olmadan hiç'lik makamı size selam veriyor. Adabın güzel ve samimi örneği kalbine neler söylüyor. Mührün mumla nakışı gibi olan gecenin çobanları, hidayetin sırrı çobanın peşinden gidiyor teheccüd vakti. İstemez gönül gönüle dem vurmayan aşkın sırrını. Derler ki, aşık bir yüreğe makbul olduysan hoşgörmezler, hakka hoşgörünenleri. O ne müthiş bahtiyarlıktır ki susamışlar için ab-ı hayattır, heyhat aşk sarhoş gönlümde. Parantezin dışındaki cümleler gelmekle olanı anlatamaz. Sakın parantezin içinde sana saklı benin gözlerine b/akma, bazı çiçeklerin andırdığı bir umutta mahçup etme. K/açmaya çalıştığım gönüldeki hüzün kaplamış içimi. Yine ses geliyor perişan halimden ve ellerim tamah ediyor dualara yüzüme dokundurdukça, seni dermana ulaştırıyor vakti şerifte. Kelime kuyumcusu geceden yararlanmak gerekir, dünya yükünü azaltmak içın. Vazgeçemediğimiz tüketim alışkanlıklarıyla tükenmemek için müdahele etmek, gördüklerimize karşı görmediklerimizdedir aşk

Kalpleri sevgiyle hissederek tasarlamalı...

Mevsimsiz isimsiz evrimler, sadelik arayışımızı sorgulamamız için anahtar kelime sevgi, gönül temasımız. Yeraltının sahipleri seher vaktinde uykuda olan ruhlara davetkar. Meraklı olan herkes var, neler yeniyormuş tadacağız diye, kim derdi yoksul bir gönüle gideceğimizi? Kendini göremediğin yerde, seni gören hırsına yeniliyorsun. Sevgi renkleri arasında karmaşık ve yoğun ilişkisi dünyaya insanların. Her rengin duygulara enerjisi olduğu muhakkak. Peki sevginin rengi hangisidir? Güven veren kimliğini korumaya çalışan ilham kaynağı iç içe davet ediyor sevgiye. Sevginin sıcaklığıyla ve içimizi ısıtan samimiyetle. Duygu boşluğu yaşayan ilişkiler her anında dışa soğuk çözümlerle bir ifadeye bürünüyor. Basit ama akılcı dokunuşlarla hayatımızın her anına dahil olan sevgiyle tasarlanan gecenin çobanları dikkatinizi çekiyor mu? Sevginin olduğu yerde arındırıcı gücünden de ilham aldıklarını dile getirenlerle, şems vaktı muhabbet eden hafiflik hissi yaşıyor. Sevginin gücü ile arınmaya başladıkça dualarla giderek şeffaflaşıyoruz, siz de farkettiniz mi? Duyguların saflığı, şeffaflığı ile kesişiyor yollarımız. Hepsi sevgi(li) nin merkezi kalbin yansıması olarak karşımıza çıkıyor teheccüd vakti. Sevginin gönül sofralarına yansımasına geldik farkında olmadan. Siz yeterki sevginizi ifade etmek isteyın mutlaka bir yolunu bulursunuz. En saf,uyumlu, duygusal hali doğal olan değil mi?

Sevgi kavranabilmiş değildi ve ağladık..

Ben bu sofradan kalkamam artık bol bol susup sayfalar dolu yürek okumak için. İnsan bildiklerin hep kendine uzaklaşarak yaşıyor. Dokunduğu şeyi hissederek yeniden tasarlayarak susturuyor aşk gökler yarılırken. Dergahı izzetinde nasıl şükredersem edeyim hamdımın azığı azdır. Muradına erenler hep duada şems vakti. Hadi kendini duymak içın gülümse titreye titreye. Seni özledığimde yakalanıyorum her seferinde yağmura. Hiç bır şeyim diyen bir cümlenin ortasında kalan kelime gibi senden bana kalanlar ağlıyor bir garip sessizlikte. Ve başıboş değil sevgi, bir hiç'lik deryasında her şeye değen en güzel şiirde. Kimim ben, hava ise kapalı, rüzgarla savrulurken bulutların gölgelerinin kavgası başlıyordu. Çoğu zaman yaptığım gibi dış sesim yerine iç sesle konuşmaya başladım. Sen kal yalnızlık sen cezalısın, gidin dedim içimden bulutlara, sizde gidin terk edin gölgeleri. Bu mütevazı akşamları her zaman bir başka sevmişimdir. Tarif edemediğimiz şeylerle b/aşka şeyler geldiğinde. Birbirini tanımayan insanlar çok kereler sonra sanki bir şey olmamış gibi kelimelerle konuşuyorum. Tanışma faslı çoğu zaman dualarla fena halde kana karışmaktadır. Çekip gitmiş olan duygularını ve içinizi ısıtan eksik kalmış, yaşanmamış ama daima arzulanmış yüreğindeki deruni sevgiliyi çekici kılan? Neydi! Bugün de bilmiyorum, o kadar çekiciydiler ki gecenin çobanları, çekiciydiler ki yetiyordu yüreğime huuları. Sonra bir de nefis bad-ı saba, hep birlikte tadına vara vara aşkın getirdiğine muhatap oluyorduk.

O uyanırsa...

Satır aralarına gizlenen, yalnızlığın sınırlarının dışına çıkamayan duygular ağızlarda buruk bir tat bırakıyor. Dünya görüşü dikkate alındığında pek şaşırtmıyor aslında suretperest yansıması. Bakışları karşımıza çıkıyor süzülürken kaleme alınan kelimelerden. Aralarında yalnızlığa doğrudan dahil olmuş anılarının da bulunduğu aşikar. Gafletten uyanmak daha yakından anlamak, okuyarak öğrenmek açısından önemli boşluğu dolduruyor sevgi. Biz şikayet etmeyiz, çabalar kanaat ederiz sonuç onun eseridir. Hissedebilen heyecan verici alışmalar, karşılık verdiğinde savunan yanında üşümelerin neredeyse orayı ısıtıyor. Kaybolan duygular ile buluşturan mekansal sınırlar bir bağ kuruyor dokunan yaşamlara. N/için sevdiğine bakar dua, galiptir bu yolda mağluplar. Sadık aşık için, aşka ve aşıka yakışmaz, engel sensin sen içindeki gurbete. Albeni benden bir çıkış noktasında sezinleyebildiklerini göz ardı etmemek doğru olur. Tahammülü zordur bir figüre rastlayanların göz alıcı talepleri çok öte gitmiyor. İlhamlarla sizi biraraya getirenler, kalplerin rengarenk muazzam katmanlarıyla birleştikçe, muhabbetleri bir inançla ruhları sarıyor edeple. Erdeme ermek için bir kusur aramamalıyız. Bir insan ömrüne sevgiyi sığdırmaya çalışmayıp, giyinmekle gurur duyup sevginin renklerini beğenmeyip burun kıvıranların hanedanlığı akrabadır şeytanla. Cevap beklediğimiz gibi.

İki dünya arasında..

Aşk olsun o halde, ve aşk zamanı örttüğü o yerdeyse. Hz. Nuh'un susuzlukta gemi yapmasını hala anlamamış insanlar. Hz. Davut zeburu okuduğunda dağlar taşlardan başka kimse duymadı, agah olupta boşluktan kendisini sıyırmasını bilen,cezbetmiş içinde gezinmiş kalplerin. Yeni bir şeye ulaşmıyor aslında, peşinde koşuyor dertlerın iyiniyet. Hadi bakalım bismillah, alacakaranlıkta seslen kendine. Yoklukta buluşmakta varlık sandığın ben, her geçen gün sen. Şems vakti zerrelerde saklananda kün emrıne bakmak zoru seçmekti. Hakikatı görmek bu kadar kolay ken, zoru seçen bakış aklına damlayan şimdiler. Kime göre bir gözdür kalp, cevabı akılda değil bilmez misin ki gönül olmazsa akıl neyi bulmuş olur? Ben, istedim de sabrı halil ibrahim sofranla başbaşa bırakmalı nefislerimizi. Hazır olun yada olmayın bir gün hayran olduklarınızla s/ona geleceksiniz. Güneş gibi ışığıyla her şeyi ayırt etmeden aydınlatan engin gönüllü gecenin çobanlarıyla kalblerimizi diri eylemek için merhametine hep muhtaç eyle son durağımıza kadar. İnsan anlamından uzaklaştıkca, kendine uzanan elin dışındaki suretperestlerin şiddetine maruz kalıyor. Vicdanını nasıl taşıdığın seni sevgideki makamına ulaştırıyor. Yabancımız sayılmaz iki dünya arasında bambaşka bir dünyadaki benin. İnsanın suretindeki özgürlüğü, sevgide eli kolu bağlı kalma vaziyeti kördüğüm,içinde sıkışan hal ve ahvalin ne işi var.

Nasıl yorumladınız uykunuzu? ..

Bir parça huzur ısteyen, zihni ve bedenleri fazlasıyla yorgun olan herkesin dikkatine. Sonsuz boşlukta farklı yaşamlara, neyin neye göre sevilip sevilmediğini açıklamak da o beğeniyi keşfetmek kadar zor(layıcı) . Artık hazırım ve bir gün, ben de, ben de! diyen sesini duyuyorum. İnsanların gönüllerini coşturacak kadar o gönüllere fer veren gecenin çobanlarını anlatabildik mi? İlmek ilmek işliyorken gönülleri gönüllere, senin gözlerin ne renk? Hayat hep yıllar sonraya saklanır, sırası gelirse yıllar sonra yaşanır, yıllar sonra sorulması gereken. Bir sis perdesi içinden görünür gibi ortaya çıkan, özlemin çaresizliği sayılabir. İnsanlar arasında önemli farklar yok, alacakaranlık içinde renkli sabahı beklerken. Güngelir güneş doğar, değişmeyen nedir peki? Öyle ki, kalbin sarkacı sevgi, bu soruya verilen bir yanıt sanki. Oysa hiçbir yerde kendi olmasına izin verilmeyenler var ama sevgiyi kirleten bir şeydir. Evet, dahası sevdiğim(iz) insanlar çok istediğim bir şeydi, çok hem de! Benden beklenen bu ama tabii ben yine kendim olmaya devam ediyorum. Sesi kısılan, kendinde kendini bulamayan, tir titreyen suretler kesinlikle ötekidir. Başkası tarafından sürekli yadırganan bir şey ve sen dışlanmamak için -mış gibi yapmak zorundaysan, çok hastalıklı bir durum bu. Hep gizlenen kendi içlerinden gelen bir şeyle değil, dışarıdan gelen baskıyla, mecburiyetten sahiplenmek zorunda olduğunu gördüğün müsün?

Belirsiz davranışlar..

Sevgi insanı anlayarak dönüşmeli, kendine ve bize bir şeyler söylüyor sürekli gönlümüz. Anlayabildiğiniz anda hüznü, yalnızlığı zaten affetmiş oluyoruz. Fazlalıklarınızı atarak hayatı tekrar anlaşılabilir bir şey haline getir. Ne düşünüyordun öyle? S/onsuz uyum denilen müthiş bir yalnızlık olmuş kalabalıklarda. Cümlesi aslında aynı zamanda sizin de cümleniz olan duyarsızlıklar derdimiz. Ne büyük bir özgürlük dalıp seyr-i hayatın olduğunu fark etmek. Niye dert etmeyeyim? Dert edeyim de duygularım ayıklandığı zaman ne kalıyor elimizde? Bu da bize sevginin erdemini gösteriyor. İşin ilginç tarafı varoluş sıkıntısındaki kendine güvensizlık meselesi de var hislerimize. Belki de aslında yalnızlığa duyulan ihtiyaç da bundan. Çünkü aslında uyum dediğimiz şey bizim uymaya zorladığımız, dayattığımız, uydurduğumuz sevgisiz bir şey. Aslında o kadar derin uykudaki halimiz ruhumuzla uyumsuz bir şeyin içindeyiz ki. Gözle bu kadar farklı insanlar görüyoruz, sonsuz uyuma ulaşmak için bunu da işte sadece dua dolu engin bir gönülle yapabiliriz. Başka bir hayat bilmiyor, doğduğu andan itibaren rehine olanlar, bir masumiyet kaybına yol açıyor. Gem vuruyorum dünyanın gel dediklerine. Özgürlüğün anlamı, görmüş geçirmişliğiyle yaşam tarzında bir bilgelik gibi olmalı. Deneyim, cesareti gerektirir; değerlilik bu cesaretle ortaya çıkan çabadır. Bir oluş deneyiminin dışavurumu olması durumu aşk

Öylece bakakaldığım anı hatırlıyorum...

Denedim ve her şeyi unuttum. Yalnızca şimdi bizim mutluluğumuzdur bu his, hayret makamı karşısında, gizemli sevgiyi sırtlanarak kendine dahil olmaktır. Dahası, gönül okyanusunda damla olma hissidir. Bütün varoluşun bir parçasında,erdemin kötülüğe göre daha yararlı olduğunu anlayıp, çıkarımız için iyilik yapmamız gerektiğini kanıtlama girişiminden vazgeçmektir. Burada böylesi hiçbir şey yok. Naif gözlerle bakarak, onun özüne inılmeli iç içeliğinde uyanışlar yaşamak ona yeterlı. Akşamları meraklanmamak elde mi! İki dünyayı buluşturmanın yollarını arayan gecenin çobanları, ilham ve cesaret gerektiğini biliyor. Her şeyin nasıl keskin bir kopuş yaşadığını anlatıyor o noktada yalnızlıklar. Yalan değil, tanıdık ve bildiklerimiz hakikaten bu çağın insanı olamaz! Mum ışığı ve elektrik ışığına tutunan gölgelerde bile yanılıyor insan. Kendi kendine, kendi değerlerıne ve geçmiş alışkanlıklarına sarılmak, çok sarılmak. Uzağındayken bir insanın daha fazla değerlerine sahip çıkan şaşırtıcı bir yere işaret ediyor. Bizi bu tarafa çekmeye çalışan, soğuktan sıcağa, geceden güneşe, yapaydan doğala, korkudan güvene,uzaktan yakınlığa, sevgiden aşka güngörmüşlüğü ve yaşam enerjisi sayesinde öyle bir şey yaşandı ki söylemek mümkün değildi şems vaktı. Sayamayacağım birçok nedenden ötürü öylece bakakaldım. Beni kendine doğru çeken dualarla yola çıkacaktım,bir bir dolaşacaktı heyecanım

Bu soruyu kimler soruyor kendine? ...

İsterler aşka susalım, sevgi sevinç olsun, gözardı etmeyen duygularım sensin. Üstüme kapanan gece nasıl kaybedilir uykuyla, güneş doğsa ışıkları vursa yüzüme, kime sığınsam sensin. Sorun bendeymiş, bence bana aşık olmak sana çok yakışırdı, aşk devam ediyor. Bir sözcük içe kapanık dar bir sokağa gömülmüşse, boşluk ağır yaralı bir yüreği taşır. Yetişkinlerin bile sevginin kurallarını bilmediği ilişkilerde, suretperestler arasında sevginin bir ayağı çukurda kalmaz mı? Günlük duygularınızın konuşma dili de nasıl yaşadığımızı yansıtır, ama gönül dili. Asıl ondan çıkar insani kimliğimizin yarısı. Bir şarkının nihavend bestesiyle ve aşkı keşfederek başını omuzuna yasladığında sunduklarında doğuyorsun. Hoyratça yok edilen duygular arasında tapınağı tüketmek olanlar dikkat çekiyor. Engin gönlünün altındaki dilin çeşitli özlemlerine nokta koyar. Alıştığın yanların hem olmuş, hem olmamış. Elbette, suret var ama içine de önem verilmezse, kendi kimliğini bulamadan yuvarlanıp gider ve ulaşabileceği yerden çok daha azına razı olur. Denebilir ki, artık böyle farklı mı, eşit mi olur? Kendine insan! Küçük bir azınlık için, hiç değil. Çok önemsiz bir ayrıtımı bu? Elinize aldığınız suretler sırıtır, kirlilik yaratır kendine borclu olduklarıyla. Orada kargaşa ve tuhaflık egemendir. Tam benim vaktım, bir yere kadar gelip dur, sonra b/aşka bir dünyaya geç.

Gülümseten Öyküler..

Ve böyle başlar insanın hikayesi, insan bedenindeki toplumsal mezbelilikte. Hiç büyümeden büyümüş olmak, kendini bulmak yok olmanın kıyısından dönerken, var olup yine büyümeden büyüyen zavallılar mıyız? . Ve asıl hikaye yalnızlık, tek arkadaş bir çoğumuza. Su götürmez güzelliği ve cezp edici saflığıyla sevgi, sevgililere ilgi odağı olması şaşırtıcı değil. Aynı zamanda doğanın aralarına iliştirilen insanın hayal gücünün altını biraz daha kazıyor bilerek sevgi. Özelliklerinı tatlı tatlı sızdırarak da hissettiriyor kendini, gerçekliğin ince sınırlarında dolaştırıyor an içinde. Ardında gecenin uzaktan uzağa, satırlar arasındaki gölgelerde kayboluyorsunuz. İnanmak ve inanmamak adına son bir test, uykusuzluğa yazılan inkar mektuplarıyla baştan başa bir karmaşa yaşıyorken insan. Hezeyanlarını yansıtan suretperest ilişkilerde ne var ki! İlk kez farkına vardığın, söylediklerinı hiç dinlememiş, ilgi duymamış hatta ona hiç dikkatli bakmamış senin var. Durdurup zamanı hissettiğin o duyguyu incele kendi dışına çıkarak. Çağlayanlar gibi akıp sanki ilk defa görüyorsun tüm sıradanlığını o mücizevi andaki soluğun alnına değdiğinde. Hissettiğin yeni bir duygu var, birbirine değmeden, sohbet etmeden aynı bedeni paylaşan yanında. Kendisine sufi dilinden, herkesin yaptığını yapmaya karar vermek, içine girmek midir? diye soran gecenin çobanları kendilerinden kurtulma şansı yakalarlar.

Gölgesinde gölgelendiklerimiz..

Bir'i olan'a b/aktım şems vakti, aldım gam yükünü an'da. O güneşten koparılmış ışıkların vurduklarına hayret ettikçe, keskin gece ve aydınlık gölgelerin cümlelerine kulak verdi gönlüm. Bak şu hallere, önümüze gelen, aklımızı çelen, kulağımızı okşayan, sesimize ses katan gecenin çobanları sevgi için ne söylemiş. Acaba ne karşısında ve gönül dilinin katından nasıl b/akmış, nasıl okumuş diye merak saldım sevgiye. Şüphesiz bambaşka ancak çok zengin bir açı gecenin ki, döne döne, ölçe tarta, eksilte çoğalta, tadına vara vara, akıl kadar duyguyu, gerçek kadar hayali de köpürtmeye çok uygun bir açı. Işığın ve gölgenin sonsuz oyunları, hep yeniden birleşmeye hazır. Hele akıl azat istedığinde, bilmek kadar bilmemek de hak değil mi? Tıpkı söylemek kadar susmanın da hak olduğu gibi, aşık yunus'ca; çıktım erik dalına anda yedim üzümü" diyebilmeye kim ona yetişebilir düşleri düşlerle çarpım çarpım düşlerken. Hz Mevlana kendisini şiir söylüyor diye eleştirenlere, " Doğduğumuz yerde kalsaydık medresede ders okutacaktık, ancak burası Rum ülkesi buranın dili şiirdir" diye yanıt vermiş. Çünkü sevgiyle şiirin duyuş katıyla, insanın duyuş katı birbirinden bağımsızdır. O kadar yalın, çapaksız ve kimsesizdir. Elbette hamlığını,çarpıcılığını, ele avuca sığmazlığını, çağrıları ve bütün büyüsünü ondan alır şairler. Şiirle kucaklaşanlar hiç yitirmek istemez aşkın şehrini. Oyun dediğin budur.

Sadece âşıklar hayatta kalır...

Aşk her neyse hep içinden geçeni söyler, sıkılmadan usanmadan. Başkalarının ne söylediğini bir kenara bırakalım, sevgiye dair pek bir şey anlatamıyor insan. Dağ rüzgarlarının hıçkırığı bugün kimselerce bilinmeyecek. Öteki ucundaki gurbette, biri kendisi olan lezzet duyar şems vaktinden. Yaşamanın nasıl bir şey olduğunu görme şansını engin bir gönlün paylaşmasında bekliyor o güne kadar. Karşısında çok heyecanlıdır dokunmakla sınırlı kalana, dokunmak zorundadır karşılık veren yanının tek yoluydu kendini kaybetmenin kendine koyduğu hedefte. Ne cennet ne de cehennem, zamanın dışında kalmış. Yaşanılan hayatta hala yalnızlığa zincirle bağlı, başka gerçekliği olmayan insanda. S/onsuz bir h/içlik değil, aksine ebediyete kadar ruhun duadaki hali, sonsuza dek kısacık yaşamında yaşadıklarım. Hatırlamak bir şeyi değiştirmiyor, bir ders almaya yaramıyor. İnsanın lekesı hep kendini deşmek için, çok hoşuma gidiyor. Onulmaz dert sandıklarını sokaktaki adama sormak, okumaya başlamak öfkelerini zevk verdikçe. Onu tanıdıktan sonra görmek mümkün, öfke kendi başına yeterli değil bir avuç mazide. Gerçı o hep aynıydı. Yaklaşıp uzaklaşan sıfatlar, duygular unutulup hatırlanan yaşantılar da değiştirmez onu. Güneşin, ağaç gölgesinin, gölgesini yitirmiş gölgelerin, susuzluktan çatlamış toprağın, göçerken kuşun, bir aşkı var mı diye sormanın gereği var mı bilinmez.

Devamsızlar..

Elbette ki bir kavganın iki tarafı gayrimeşru kardeş yanın. Sır yaratıcı bir kere insan, belki başka sefere severim diyen yalnızlığa rağmen ezber bozmalı. Kendiliğinden öyle bir şey bu, olma olanağı sağlıyor belki heybemde biriken kelimeler. Peki, tersi? Kapılıp gitmelimi cümlesine şeyin. Tersi hiç olmadı bana, çok farklı alanlarda nasıldır anlarsınız, cömertse ruh haliniz? Uykum değişir, güzelden söz etmediğim açıktır herhalde, bir sürü şey rastlantı olarak karşıma çıkan vesaire. Bir işarete dönüşen gecenin çobanlarının yoluna gömülmeyi sevenler, aşk adına ağır basmaya başlıyor gecede. İnsan gönül gözünden düşüyor, özünü damıtmak için olman gereken her şey bu. Biri başka, öbürü başka derler suretperestler, ama inanmayın görünen o ki, kabristana bakın doğru yola götürüyor. Sanki hiç ölmemiş gibi davet ettiği misafirlerini ağırlıyor aşk, şems vakti. Aşık olanlar namusu neylesin, burada içecek bir şeyler verirler maşuklara. Özel bir konusu, özel anlamı yok. Yazdığım her şey içi daralmış olanları seyredip, bir ruh kazandırmak için tebessümlerıne. Kalplerini kime teslim edeceğini bilemeyenler, ne düşünüyor bilmiyoruz. Ama yaşadıklarının fotoğraflarını karşılaştırdıklarında, yanındadır sevgi(li) nin soluğu. Her ne var ise şu alemde, müsebbibi aşktır. Hiçbir şeyin bir vakte borçlu olmadığını söyleyenler fazla söze hacet bırakmaksızın yansıtıyor, yalnızlığa dair her ne varsa suretperestler.

Engin Demirci
Kayıt Tarihi : 17.6.2014 13:12:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


İzler var....

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Engin Demirci