Gözyaşı kıvılcımları..
Aşk neyin ilacı? Sen duyguların bulutlaştığını bilir misin? Arsız bir dilenci gibi silip süpürüyor sevgiyi. Aşılmaz duvarları gecenin çobanları yıktı sesinde dolaşırken. Rüyaları muhteşem aşkın, serabın kendisi dünya, boşuna uzanma suretlere, meyveleri koparamazsın maşukun kendisi değilsen. Ten bir zindan değil, bir liman geceleri konuşturursan yabancılaşmadan. Gecelerin dorukları bu sesle ürpermiştir. Ve dostun sessizliğinden bana ne? Bir ummanda uğulduyan huu'larla dualar coşuyorken. Parçadan bütüne, karanlıktan aydınlığa geçiş için gizlenenler arasında boğulmuş yüreğine bir başıyla tırmananlarda sevgi. Sen hangi kafilenin içindesin? Çoktan parçalanmış sevgi aynası, uyuşuk kalplerde. Delilerı hakikate sunan ve sevdiren ermişler hala oyuncakları peşinde koşan bir çocuk. Bana hakıkati değil, her yeni oluşundaki kifayetsizliğinle kendini ver diyor iç sesin. Gülümsediniz, kelimeleştirebilirim yani rüyanı. Kendini geçmen için, hem ilk, hem çok veren olman için, benim içimde de böyle bir şehir var. Ama yaşayan insanla, hatırlayan insan aynı mı? Gösteriş yapmıyorum, ne kazandık beni teşhir etmemden. En masumuyum terinin, gizem de buradadır. Bizler aşkın neresindeyiz? Sevgiyle ısmarlanan bizin ıçinde neler var? Her insan bu halle başa çıkabilir mi? Bizi etkileyen, ölmeyen dirıden gelenleri aramak ile bulamazsın. Bana sorarsan ortalığa düşmüşüm mucizelerinle seni arıyorum.
Bambaşka Yâr'a..
Gülüşlerin arkasında bilınmeyen hikayeler var. Ne biter, ne kalır genç ama ihtiyarlamış bedenlerle dolu hayat. Aslında epey elinden gelmeyen acılarla göğsü parçalar gece yarısı, bir kerteye kadar avutur uyku. Sanki hala yaşıyor sevgi, Allah olmayanlarada versin. Yok oldu elini uzatıp tutamadıkların. Zalimleşiyor insan kendine, tanımlayamıyor dokunuşlar duyguları. Onca yıl geçti, gözyaslarını tutamayışın gözünün önünde. Çekinmeden kapısını çal, istediğin zaman gel unutulup gidenlerinle misafiri ol engin gönlüne. Hepimizin üzerine dayatılan modernleşmede ne ki, eski sokaklarda ç/ayı yalnız içen hakikatli insanlarımız var. Gizli gizli harmanlıyor utanç duyuyor her demleri. İnanılır gibi değil ama öyle, o sokağın yoksul evlerine ihanet etmeyen garipler, alınyazısına duyulmuş bir keder soluk alıp verir. İnsanlığın bütün acısını gönlündeki heybede hissedenlere ne kalıyor geriye sevgiden başka. Şu dünyada insanca yaşamak da yoksa, tutuk, içe kapanık, ağırbaşlı cümlelerle sonraki hayatları anlatmak daha güzel. Aşılanıyor çoban ruhlu düşünenler; yalnızlığında, sevgisinde, yoksulluğunda, ödünsüzlüğünde onurlu insanlar. Herkesten önce sezerler sevgilinin atlasında, vefalı insanları derin sevgiyi. Sonbahar dile getirir kendilerine yabancılaşanların donmuş zamanlarını. Kendi kendinin üstüne kapanan yanardağ patlamaları gibi gecenin çobanlarının halleri. Söyleriz ölümden sonra da,uykusuna eksik kalanlara gönül borcumuzu yerine getirirken dua dua.
Tanışmanız nasıl oldu? ..
Kendi için bile bir sır, her şeyi bir çırpıda anlatan, konuşmaktan çok üzerine tekrar tekrar düşünmek istediğim, aradığım istikamet, bu aşk. Hüzün ne kadar yaratıcı ise ve hayat o denli dolambaç. İki kişilik bir kişi olmanın ötesine taşıyan, kendi öteki halimiz, bu aşk. Kendini yazdırmak ve anlatabilmek bakımından, mezarları vurgulayan hiçbir zaman kendisini yazdırmayan, onda bulduğumuz kendisine benzeyişte sadece anlamak kadar, şeytanla tango yaptıran anlamlandırmayla sevginin eşiğine ilk atlama için gereklidir, bu aşk. Ama daha öyle şeyler var ki; kalbin yapısının dışında, doğrudan doğruya insanın, tek insanın yüreğini burkan şeyleri, dipli bir okumayla ipuçlarını yoklattıran, bu aşk. Yaşamadan ne yapabiliriz ne de yazabiliriz maşukları. Sonsuz buluşun bulma tutkusu bir şey getirecektir, sevginin umut aşısıdır, bu aşk. Pek de iyi maskelenmiş bir içsel patlamalarla dolu, kalıtsal günahları olan insanlar arasında adı miskin olanlar, bu aşk. Duygularına zamanla umarsız bir tür öfke ekleyerek yaşayanlar bir tür huşu duygusuyla seyretmekten başka yapacak bir şey bırakmayan, dilime gizli agahı okutan, bu aşk. Mesele, keramet istemek değil, aciz olduğunu görüyorsan gittiğin bu yolda seni takdir eden, bu aşk. Bunun ölçüsü edeptir, kıblen daha özel daha özeleyse, nereye koşmaktasın bunca zamandır? Geldiğin yeri, gideceğin yeri bilmeden daha ne kadar koşacaksın diye soran,bu aşk
Beni sevme sebeplerim..
Ben geldim sen diyenler için dem dem garipler tekkesidir burası, gecenin koynunda üryansan zamandan, bir anında dışımız kabenin örtüsü kadar engin ve karanlık, bir anında miracını arayanlar için mescidi aksa kadar aydınlıktır. Her gönüle kahvesıni şahımız pişirir. Çaylar dua odunuyla pişer, odunları huu çeken fakirler yakar. Kimse girdiği kapıdan yer aramaz her kes makamını bulur, postunu aklı kıt adam serer. Al beni kendimden uzaklaştır diyenlere besmele zikrinı verir pirim. Sıratını kaybetmişlere kabir kazdıran ihlasla deliler şeyhidir. Meczuplar hiç durmadan odun taşırlar ç/ayın ateşıne sönmesin diye. Zahitlerden ve miskinlerden bir şey sorma onlar fatiha diliyle " inya kenağbudu inya kenastağimi" hatmetmekle meşguldurlar. Hızıra dost hırkasız dervişlerdır onlar suretperestlerin göremediğı, her an her yerde yol gösterirler. Ab-ı hayat suyunu arayıp dağ başlarından karları eritip getirenler garip çobanlar. Bülbülleri kıskandırıp güle konduran, güle diken olup asalet verenlerdir sufiler. Dem bu dem kimse karışmaz kimsenin işine ne mum yakarlar, ne ateş ararlar. Bu tekkede herkes gece güneşinin birer ışığıdır, ne malları vardır dünyaya konacak, ne birkaç öğün yemek yiyip semizleşmeler. Onlar kabir ehlini, kabir ehli onları bekler. Ne beyazrenklerı kirletirler, ne karayı aklaştırırlar, onlar aşkın renginde saklı renktedirler. Kabusları uykuya aldanmaktır, burası kabenin kabesi, senın ruhunun merkezi hz insanın kalbi.
Kulağıma fısıldadı, burada kal! ...
Birimiz bile eksikse, yüreğimizin bir parçası eksik hissi yaşıyoruz buyurdu Pirim. Siz buraya gelen kendine yabancı yabancılarsınız dedi Mirim. Ben sesimi ancak senin sesinle birleştirirsem tamamlayabiliyorum geceyi dedi Meczup. Ne beğeniyorsak oyuz! Gözlerimiz kalbin aynasımıdır dedi Zahit. Hala gözlerine bakmamaya çalışıyorsun, derin bir nefes verirken gece çığlıklar ve sarılmalar eşliğinde oldukça yoğundu dedi İhtiyar Bilge. Nadiren kendini gözden geçirmeyenlere, kelımelerin semahıyla dokunmuştuk, bu kötü bır şey mi? dedi Sufi. Sadece bu çok farklı ve o çok dıkkatli bedenlerin afiyet ve şifasını bulman için sence bunları hayal ediyorsun, diğer insanlardan farklı gördüğün dokunuşlar tamamen unutulmuşluğun dedi Hırkasız Derviş. Azıcık bile olsa, hemen duruşunu ona göre ayarlıyorsun, o yer çekimi gibi dedi Miskin. Dudaklarını büzerek üryan yanın yere bakıyor, dokunuşlarınla nasıl hayallere daldığını biliyorsun. Gözlerini kaldırıp bana baktın dedi Aklı Kıt Adam. Gönül odanın pencere perdesi duygularında bir kıpırtı gördüm, hamle yapmak üzere gelişimi bekliyordu, seni özlemiş gibi dedi Fakir. Tanıdık hırıltılı sesin tamam, o kadarını anladım devam et, başımı salladım beni sıkıca saran duygulara tanıkların olabileceği bir yer şems vakti dedi Garip Çoban. Bunu benim için yapmana gerek yok, sonra beni göğsüne bastırdı, ne oldu diye sordum, hiç bunu istiyorum dedi Aşk
Âşık ol demde ona...
Şimdi aşk, titreyen bakışlarından damlayan billur gözyaşlarında kabahatin büyüktür. Herkesin gittiği yol değildir doğru yol. Sevme kabiliyetini geliştirenler, muhabbet ehlidir. Nefsimden ben üzüldüm ama sevinen var, gerçek aşıkların peşinden dostun kapısına yönelmekle tevekkül şuuruna erdik. Cavidanım ne zaman sana dair bir şey yazmak için kalemi alsam elime, payıma dünya sofrasından mırıldanmıyor harfler. Bilen bilir aşk için bısmillahsa çekilen, keder yeter görünmez sabahtaki ilk nefesin şahitleri. Ey kalbim, teheccüt vakti kendime estağfirullahla mektup yaz, gayen hüve'yse. Ki tutsun garipler allahuekberler dedikçe şaha kalkan öfkenden. Ey sonsuzluk sesi bize aşkın kölesini anlat. Her şeyden vazgeçmenin büyük hevesi, ruhun en deli divanesiyle kölelik hallerimizi azad et. Ey aşk en eski dille, bir ayazla yine yar olsun sana teslimiyetim. En kalbi salatu selamla, inna lillahi ve inna ileyhi raciun'la hayretimi artır, hayranlığına. Vakti sonsuzluk meclislerinde izini sürmek için, sevgini ve merhametini anlamak için puslu sesım. Ses ver şimdi aşk tufandır zemheri yüreğim. Dua dua vücutsuz düşüyor çiğtanelerine halim sağanak sağanak, dem dem sana sığınarak. Senin ıçin, can içinde canla heyecanlı olanların dirilişinde haykıranlarla aşk kurbanı eyle tekbirimizi şems vakti. Uçsuz bucaksız anlat öteleri, her seher vakti kapıyı çalan kimse. Sonsuz aşktır gönülden bir bakışta aşıklara sabır.
Her ayrılığın başlangıcı muhalefettir...
Okuryazar oldum, sen bunlardan bihabersin. Sana, ve bana soracağım ne de Aşk ve Şems vaktine, teheccüd vaktine hiç sormayacağım. Uyku uykudayken insanları sohbete çağırırmış aşk. İnsanın sıcağı tükenmesin, oyunlara çalımlara, dalkavuklara rağmen insanoğlunun gönül ocağı hep tütsün diye gece çaba gösterirmiş. Uyanın! Ve hizmete koşun, insanlar dününü öğrensin, ey yolcu! Gizemli yolların gezgini! Adsız seyyahların yoldaşı! .. Hoşgörü ve merhametten ne marazlar doğuyor. Gönül keseni duaya aç, sen garip bir seferdesin sanki. Sevgiyle yüzün güldü, kendi gönül toprağının farkında değilsin. Yabancı gibi duruyorsun engin yüreğine, kendine yabancı muamelesini reva görmen neden acaba? Şu gece çeşmesine, bak bir yol. Yıllardır akıyor gündüze böyle, yaz, kış demeden. Sen onun suyunun güzelliğinin farkında değilsin. Verdiği mesajlar, dünden bugüne, bugünden yarına. Şurada bir çoban yıldızı var; ananı, babanı, seveni, dostu, düşmanı bütün varlığını bilen. İnsanlara kol kanat geren, onları gölgesinde barındıran sevdalılarından can bulan. İşte orası meçhul yanının nesli tükenmekte, karşına karşında olmaya daha ne kadar dayanabilirsin? Sevgi çiçeğinin nazende yanı gibi nadir duygulara sahıp olanlar huzur verir. Geceden çok şey öğrendik ve daha öğreneceğimiz çok şey var. Aslında her zerresinden öyle! Gece bizi her haliyle mutlu eder, ruhumuzu doyurmak için, güç de bu zaten!
Vedalar bu sesle okunur! ..
Teşekkürü nasıl hak ettim? Müteşabih bir sus, inan bana yokluklar arasında bir gölge gibi fısılda. Aç kapıyı aşıklarbaşı, bak gene o şey aramıza girdi. Bir sabah görünmez arkadaşım gayet tanıdıklar gizli yaşamı. Can yakıcı sorular yok, yalnız seni arıyorum. Su sesindeki geçmişin içindeki geçmiş gibiyim, beni sorarsan. Yakalayabilsem yansıyan yanlarımla tutunacağım, kendimi yormadan. Sevgi o ilk nefesi almaya başladığı anda bir yolculuğa çıkar. Bir aşka dönüşmesi sevgiliye ulaşması da, yolculuğu gerçekleştirene bağlı. Ona sunulanlara boyun eğip ya da ona sunulanlarla yetinip kendini yormadan teslim olan iç içe geçen müthiş bir yolculuktur. İşte bu, kendini var etmeye çalışmak ben olmanın sendeki ta kendisidir. Şaşırtıcı öyle sıradan bir arzu değil. Yüreğinin kafesi açıldıkça, hayranlığı artar terine. Ona dönüşüp, onda vücut bulan ateşin, körü körüne olan yanından kurtarıyor her şeyin olan. Karanlığını aydınlatan bir ışıktır yerle bir olan zamanda, kendimizi tanımak için sızarlar ruhumuzu saran misafir. Rüyaların, tenlerin, duyguların, hazların dilekleriyle bir başkası gibi unutulup gidecek yanın. Birer birer hürriyetine kavuşuyor kendini anlatmak. Ne işi vardı tekrar tekrar savrulan yanından koparıp, en büyük keşfi yapmanın bahtiyarlığıyla doyuyorsun. Ve geceleri alnında dolaşan dudaklar fısıldıyor engin yüreğine. Benimsen senden ne kalacak yarına! ... Bir başka alemden gelmiş gibisin yağ yüreğime hay mübarek. Rahatlatıyor dua taneleri, ilk namaz gibi kalbim kalbine ses veriyorsa, bana seni gerek seni. Gizli bir odasın ta içımde, zaman can çekişirken gecede. Ve gizli aşklara sığınak olan an'lar her şey. Hiç dokunmadan en derinden konuşanla bakışıyordu sezgisi duyguların. Gizli gizli ilerliyordu inanılmazlığın sevicine, kavuşmak için inkarlarına saklanmış iksiri fark etmen usul usul dağılman tek çıkar yol. Dille ifade edemediklerin, kendine gelmen için gözünü mesut et. Haricine çık ki menzilin arzına gizlensin. Gölge arama gölgene, suha yıldızını göremediysen. Bu nasıl sıhirli dünya, marifet ve hakikatten nasıl istifade edeceğini arıyormusun? Sığınacak bir yer bulamadın, miskin sarhoşuda beğenmiyorsun. Perdelerin türlü türlü dalaletle, aşka inkardasın. Gözlerini ovuşturda bu rüyadan uyan, acaba kendinde değilmisin. Ruhun şek ve şüpede hala, meyvelerine davet et engin gönlünü. Ne kadar çok dedikodu yapıyorsun kabul etmediklerinle. Muhabbet muhlisini ara şaşırda gözündeki mührünü kaldır. Seninle benin aranda derin bir fark var, daha ne kadar sürecek bu halin. Bahtın ne kadar kalabalık, hayret et te kıyama, rüku ve sucuda gel gece gibi. Ağaçların haline baktın mı, hep diz çökerler. Kalbinden geçeni keşfedenler, istirak halinde olurlar. Neler öğrendin neler ey dost. Müşkilin nedir? Tohumun kendinden geçsin ki, kalbinde hararetin artsın.
Garip avarelik...
Yan kalbimden helal edilmiş yanınla uyandır. Belki o zaman yüreğinden dünyalık tılsım kalkar, her şeyi gönlünden çıkar. Çünkü aşk varsa itiraf edersin abideleşen yanını, sarıldığın yastığına güzel huylarla süslenmiş yanını sunmayı beklersin. Ovuyorsun gözlerini zekatını veriyor kaderin, fakirlikle rahat dokunuşların. Onun için denmiştir dost, kendini hiç kimseden üstün görmez bir ses bir nefesiyle. Bir gönül işidir rızasına kavuşmak. Sevgisiyle dolduran halleri vazifesini yapmak demek tam uyuması. Cefakar, vefakar, fedakar fazilet örneği kimseler iştirak eder şems vakti. Gönüller fethetmiş olanlar icin sevgi ayrı bir yol değildir. İyi öğrenmek için hakiki olanlardan istifade etmeye çalışır gecenin çobanları. Aşıkın maşuku aramaya çalışması, maşuktan başkası ile rahat etmemesi demektir. Başını kaldıramaz yüreğinde titreyen çırpınan her nefeste düşündüğünü. Dostların dostluğunu kazanmak için kalpleri evi bilenlerin rızasını arar, çok geniştır dar olmaz canındaki iniltiler. Huzuru alemde o büyük gün geldiğinde de yanıbaşınızda olacak dualarına kulak kabarttığın göğsün sığmayan. Huzur saatlerinde bilinçaltından inen özlemler sarar tenleri. Bir duyarlılık gösterir dokunuşların, yaşadığın gibi işlenir. Bir dil kullanılır aşka özgü, mahur bestenin eşliğinde yaşamak hırsının yönelişi. Çocukluk özlemi sunar gönülden gönüle elinle seçtiğin en tatlı sert halim yüreğimi yarana katışım.
Ne kalır elde...
Aşabilene ne mutlu. Hz. İnsanın vasıflarından biri insanlardan gelen sıkıntılara dayanmakmış. Bu aşk yolunda en büyük engel sen'sin. Dilsiz yeniden başlar gibi iyiyim iyiyim böyle iyi. Konuşsam hakir kalır,şeylerden bahsedeceklerim şu kadar. Bu kadar uzatma, farklı farklı şevk ile özlemlerim şakıyor. Sevmeyi öğrendiğimde yoksulluğumu dost sanıyorum. Dertlilerde ben var oldukça, yüreği gözlerinden okunanlar. Söz boşa gidince üzülüyor insan bazen dünya dediğin yerde. Bizim oralarla hiç bişeye benzeşmez. Gece dem dem biçilip bir araya getirildikten sonra soyulması başlı başına bir merasim ve eğlence vesilesidir. Aşk kıyas kabul eder mi? Mensubu bulunduğumuz gönülde, dosdoğru giden yabana atılmayan arifane hal. Senin beklemen, senin beklediğindir o; ama sen hepsine yarımsın artık işte. Ama geliverir yaşamının anlamı yokluktan varlığa bir an'da. Tek bir kez herşey hiçbir anlam veremediklerinle, işte o benim der. Bendim o işte sorularının içindeki cevap. Seni sevdiysem, başka bir şeyle karşılaşırsın ilk girdiğinde gönül odana. Sırrına ortak olduğum bir eşikten geçmişimdir. Ve biliyor musun ki, ses verdiklerim taşıyamadığın uğultularına tanıdık. Herşey sonra olacak görenler ağladığında dünü günü. Ve herşey güzel olacaksa ilk günü hatırla ki, birşeyi hatırlaman zor olmasın. Kiminle olduğuna bak öğrendiklerin çok mühim. Sabahlara kadar hasat zamanı, temas etmek istiyor benin.
Sesin kokusu suskunluktu...
Bizden ayrılanlar içimizden biri iki kere. Buradayım, bak saklandığım yer tam da burası günbegün gülümseyip baş uzatıyor, yüreğime görünen. Bütün iyiliğiyle selamlayıveriyor.Yıpranmış kelimeler ve biz var, bir şey yok da. Henüz çizilmemiş bir hatırlayış. Teslimiyetten başka bir şansı olmayan bebeğin masumiyeti sevgiye rağmen, yükünü hep başkalarına taşıtarak geçiniyorsanız, kötülük nerede yaşıyordur. Yaşadıklarınızın bir resmi ilişkilerinizdeki tanışlarınızda hangisi sizsiniz diye soruyor fotoğraflar. Artık tek kişi olmaktan çıkmış engin yürekliler, hayli kalabalık aşka eşdostun etine kemiğine bürünerek. Öylesine gönül bağı kuruyorlardı ki, hayran kalıyordunuz. Duygularından uzak gözlüğünü çıkar, sevginin alınteri çok titizdir gizli sevgilide. Hemen hissediyordunuz sevginin her an yeniden yaratıldığını. O evinizde doyulmamış arzular, kendimize sandığımız kadar uzak, telaşlı haliyle. Peşine düşelim içimizi yoklayan mutluluk gibi, inanılmaz çılgınlıktaki bu coğrafyada her adımda başka bir uygarlık bu aşk. Bir elini uzatmaya gör sevgiliye, daha neler neler aşka ait her şey, bir de var ki h/iç'te, gönül gizli, insan saklı bu iklimde. Hasılı yerde, gökte hep o aşk. Ne istersen var, şaşırabilirsiniz ama burada derin bir nefes al şöyle. Bıraz beklesin yapılacaklar. Seni tüketen bu anlamsız koşturmacaya bir ara ver. Otur şöyle, kucak açtı aşk, uzan boylu boyunca.
Geleneksel çocuk oyunları...
Pek bir lezzetlidir doğrusu içindekini yansıtıyorsa gözyaşların buyurdu Şahım. Bakarak görmeye çalışalım, ne kalıyormuş elde mutluluktan dedi Pirim. Suretperest yanınla boşuna bekleyip heves beslediklerinde halin ne hazin tablo dedi Mirim. Yazık ki, ayna gibi şaşkın ve hayran kalakalman, bazı sözler söylermiş aynanın arkasına dedi Hırkasız Derviş. Olduğum pek dokunaklı gelir bana, aşkta kavuşmak olmaz dedi Miskin. Bize ait olan ne kadar uzaksa, her insan gibi suçlu arama, saffet ve berraklığını kaybetme sevginin dedi Garip Çoban. Gözü dönmüş tüketim toplumunun zaafları yalnızlık, alay ediyor dedi Seyyah. İçsel yolculukta aşka meyleden gerçek ve sakin yanın, pek gönüllü değilmi engin yüreğine dedi Aklı Kıt Adam. Senin ilgini çeken ne oldu, hiç giremediğin dünyanın içinde, bize yasak olanlar bu kapıları sonuna kadar açanlar muhataplarımız dedi Zahit. Geçmişe açılan kapılar içinde saklıyor zamana açılan kapıları ve beni maziye götüren bır elin sevdasına sığındı sevdam dedi Fakir. Bir adım, daha yara'nın diliyle belki en çok eksikliğini duyduğumuz yoksul ama sevecen olmayan kalpler dedi Deliler Şeyhi. Sokağın, tütmeyen bacanın, sıcacık bir yatağı olmayan sokaklardır hayat ta kendisi, altından kalkamadığı yüklerle ezilenleri görememek, varsa bir eksiklik sevgide dedi İhtiyar Bilge. O hayatlar,mutluluğa izin vermeyecek kadar serttir kimselere göstermeden yaşanan mutluluklar.y.ed
Engin DemirciKayıt Tarihi : 13.4.2014 16:28:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Engin Demirci](https://www.antoloji.com/i/siir/2014/04/13/garip-coban-divani-39-engin-demirci.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!