HÜDA...H/ar'landır beni aşkınla medet ey aşk, aşkıma. Ve merhaba aşkın aşkıyla. Rahmeti gazabını geçen, biz ne biliriz. Bizi kuşatan merhameti tekrar hatırlatır vahşinin tövbesi. Pusuya girip savrulanlar, miraçtan kaçıyor, hala o çocukluk günlerin. Kardeşinizi çağırın, nasıl bakacaksın yüzüne. Karanlık bir sır değil! İnsan bedeninin alamayacağı kadar acı yaşamış olanlar için. Ama soru şu, gerçekten kurtulmuşlar mıydı? Benlerinden! Ve hz adem olanların kendinden utanacağı hz ibrahimi ateşlerde ardı ardına sürgünler. Ortada ve sözü edilenler bizatihi kendisi. İnsan hikayeleri ise sadece insanı anlatır olmuş. Şems vaktine sefer eyleyenler güzel, kul haline getiriyor hz insanlığını. Her yere korku salanlardan uzaklaştırılmayı önemle vurgular teheccüd vakti. Artık her şey bitti, bir acı büyük bir günah olarak asılı kaldı dünya. Hadi git bir nefes al, kalemler onu anlatmaktan çekinir. Ruhun makamında ne şirinler var, hayırla anılmak için gönülün direğidir edep yahu. Yani biz, onlardan değiliz. Önce kendine yazdığın mektupları oku, yaşadığın heyecanı paylaşmak için. Kalbinden geçenler yeni bir şey. Bilinmedik, duyulmadık, görülmemiş makamlara ilgisi yokmuşcasına bir noktaya taşıyabiliyor bu aşk. Öyle bir geçmişle varolurlar ki hem herkesi ve her şeyi bilirler hem de her gittikleri yerde onları tanıyan birileri olur. O geldiğinde herşeyin değişeceği ta en baştan bellidir.
GÖLGELERİN KARANLIĞI...Doğanın sundukları, insan zekasının üstü, böyle ağzını açık bıraktırılanlar hayret verici. Zaten var olan bir olguyu açıklama becerisi gösteremez insan ademce değilse yaşamı. Erdemden dem vururken hayal edebilirsiniz, karşılıklı uzak durma halinde sevgiden. Kendine gönül penceresinden bakmak aklınıza geldi mi? Bilirsiniz, hayal aleminin kapısını açan yalnızlığı. Mizaçları itibarıyla duygular böyle beklenmedik şeylerden pek hazzetmezler. Ama nihayetinde, yalnızlığın konforlu kucağından çıkarak kendini bilinmeyenin,bir beklenmedikler silsilesinin kollarına atıyor suretperestler. Bu hareketi hem onun dünyasını büyütüyor, hem kendisini daha önce mümkün olmadığı kadar derinlikli bir şekilde keşfetmesini sağlamak için okumaların önünü açıyor. Kendine uzanan sağlam bir köprü inşa etnekle kalmıyor gecenin çobanları için ve yol böylece sürüp gider. Her anlamda kendini aşar ve aşkın zekası üzerine çok şey okumuştur muhtemelen. Bu temalar o kadar ön plandadır ki, dünyayı gölgede bırakır. Emsalsiz güzellik üzerinde kıymetlısine varıncaya kadar, güzel şeylerin sahip olduğu yerden yola çıkıyor engin gönüller. Aşkın büyüsü için iyi bir fırsat sunuyor teheccüt secdelerinde dualar, kalbin erdemli bır hale gelmesinde ne kadar önemli olduğundan bahsedir. Meşkin en cazip yönü de bu değil midir zaten? Aşkın heyecanını anlayan aşina ve o kapıdan dışarı adım atmanın, o bilinmeze adım attığımız bir sır değil!
HIR GÜR DÜNYA...Ve günler yürümeye başladı. Yaraların altından akıyor her şey dokunmayınca benine, sen kalamazsın, sadece ben değil. Ve bu şekilde doğduk biz, insanların sözlerini anlamadım hiç, gecenin sınırlarında. Yazıya dökülememiş meydana çıkan geri kalmış yaşamlarda, öyle bir olur ki yalnızlık. Kendi parçalanmış hikayelerinden hareket edenlerde, sevginin bir önemi yok. Öyle değilmidir, gerçekten gülüp geçtiklerimizde boşluklar. Kimi zaman sesini duyuyoruz. Bir önemi yok zamansızlıkta hayatın dönüşleri. Ya da iç ses dırdırlarınızın içinize ettiği küfürler ruhunuzu silindir gibi ezerek üzerinize koşmaya başlar. Burada hiçbir şey olmadı, bır dakıka, bir dakika, iyi şeyler de var. Yegane şey her şey, aşkın yaşı yoksa. Yaşama hünerini okumuyor musunuz! Doğa dilsiz değil, masumluk buradaki suretperest hz insanın yaşamı. Gösterişsiz bir oyun el yazısıyla yazılanlar, aynı gönül odasında paylaşılır sevgiler. Heyecan duymanın derecelerinden söz ederken ayakta kalabilen gecenin çobanları, çok önemli bir metafordur. Şems vakti nereye giderse ünlemler, aşk adına oraya siyah bir gül düşüyor dualardan. Tek bir ses duymak için, sonlanırken gönül sohbetlerinde ses, bir ses karşılık veriyor çabası sese karşı. Hiç bitmeyecek aşka aşıklığım, işte böyle güzel tesadüfler üzerine kurulur. Bugün sevdiklerimizi bize bağışlıyor. Sınır tanımaz yarınlara inat, sevginin ne olduğunu sormuş sevgili
UZUN BİR YOL BU...Körelmiş kalemlerle yazılıyor, yepyeni umutlarla aşka başını koymuş aşklar. Gözlerden uzak hayatlarda aşk içyüzünün ortaya dökülmemesi için dua etmektedir. Yepyeni bir lezzet olarak sunulan gecedeki meşkler, bazısına göre yapılacak tek şey. Bazısına görede, onları tekrarlamak, tekrarın tekrarı olmak ya da iç dünyalarından yansıdığı biçimiyle resmedilir henüz doğmuş gün ışığında. Kendi ritmi oluşur, bambaşka algılamalarla dile getirirler kartaneleri gibi öyle kendi sonunu yaratmak için kaçınılmaz döngüsel kıvrımlarla bütünleşenler duyguların bilinçakışıyla aşk adına karşımıza çıkar. Nasıl bir hedeftir o zaman? Meydan okuma bu kadarla da sınırlı değildir, bir bütünlüğe ulaşma arzusu. Nasıl ki doğada her şey başlı başına bir anlama sahipse, dokunuşlarıyla silikleştirilmiş gizlenmiş olanlara safi resmedilir engin teslimiyet. Şuradan bir kartanesi, buradan biraz hüzün, bir parça uykusuzluk, biraz dua, biraz üryanlık ve birleştiriyoruz. Zöhre yıldızından çoban yıldızına giden yusuf yolunun çizilmiş şekillerine bakarken ruhlar, o beyaz gönüllerin içine yerleştiriyoruz davut yıldızını, ibrahimi bir adım atıp, meryemce bir sadakle, yaralarımızı dağlayıp kanatıyoruz yakupça, geçip boşluğu muhammed gibi adım atmak için miraca. Adım atıyoruz süleymanca, öteki gibi bedeni olmayanların lekelerine dokunmadan. Bir araya toplanan günle bereketli ve muhteşem oluyor aşk.
ALFABESİZİM...Bugün, bir şekilde dünden sızıp geliyor, sönmeyen köklü ateşini gösterirken sevgi. Mülksüzlerden yanadır aşk. Büyümek, yıllarını alıyor suretperest yaşamlarda. En uzakları düşlemekten yorulmuş duygular, yalnızlıktaki düş gibi. Öteki benliğe gelince, kendini hala hatırladığı haliyle bulanlar çok hoş görmekte beni çok memnun ediyor şems vakti. Bambaşka olsun da geç olsun diyen duygular. Korkma ben varım nefesinde, vakit o vakit olmasada. Böyle aşklar yok artık dediğimiz aşıkların peşinde aşk. Derinliğine kimse sevgili olmuyor, aşık olalım derken. Size dayatılan gerçekler paramparça bir gelecekte. Içeri gel diyen diyen ses, ruhunu çoktan çözmüş. Dün ve bugün arasında gidip gelenler varlıkla yokluğunla üst bir akla sahip. Tersine giden yollarda her gece yeni yorumlar getiriyor zamana. Olma sürecinde hep ruh çalkantısında sürüp giden duygular karmaşa içindedir gece olmadan. Duygusal unutmalardaki suretperest yaşamlar nasıl yeşerir başak verir uykudayken. Her cümlenin göçebe hikayesi vardır. Hem hangi gözle görebiliyorsun, her saatin her dakikasında benini. En son ne zaman kendinle konuştun. Karanlığın kalbindeki saklıbahçede olan gecenin çobanları dualarla hafifle biraz diye sesleniyor. Nasıl istiyorsa için hafiflemek lazım dışından. Hadi ama gerçekleri söylemek zamanı uyandır ruhunu teheccüde. Evet, ne var bunda, söz olsun diye aşk diyorum ben sana, hiç gitmeyecekmiş gibı sevdi ruhum.
SEÇKİN KONUKSEVERLIK... Kendimce merak giderici yolculuklara çıkıp, onları bekliyorum, kimdiler? buyurdu Pirim. Buhar olan her şey yeniden geliyor kar taneleriyle. Merak açısından bulunmaz bir başvuru kaynağı var karşımızda şems vakti dedi Mirim. Sevgiye ilk ayak bastığımdan beri çözemediğim husustur, kalbe yalnızlık çöktüğünde. Geçit vermeyen gerçek, nerede başlar, nerede biter? Gerçek neresidir de sözün dinlenir? dedi Meczup. Neden birileri hep yabancı hisseder kendini bu şehirde? dedi Zahit. Eskiden sevgi varmış mesela, aşkın içine akın akın duayla girilirmiş. Şimdi o kapılar, biraz kenara kaktırılmış, vefanın birer parçasıydı ruhlar dedi İhtiyar Bilge. Pek çok kapısı olan mekana dönmüş bedenler, kendini dışardakilerden ayırmış suretperestler dedi Fakir. Ama olsun, samimiyetin içindeysen, aşk denen çemberin de içindesindir bir şekilde dedi Garip Çoban Peki ya dışarıdakiler dedi Abid. Bu soruları, elbette, çok derinlemesine ele alıyor hayat dedi Deliler Şeyhi. Hep beraber öğreniyoruz ki, öbür yanın ötesinde kapıların bulunduğu sınır teheccütte dedi Abdal. İnsan denen olguyu farklı yönleriyle anlamalı, süreklilik içinde dikkat çekici kılıyor sınır çizgileri dedi Miskin. Birer birer kulak verelim kalıbın dışında yaşayanlara dedi Hırkasız Derviş. Adres bulma yarışında kopan kafamız ruhumuzdan, başka bir şey bulamayan gelecek, kendı geçmişine lanet etmeyecek mi sizce? dedi Miskin. Yıkık dökük duygunuzu dışarıya iteklediğınizde düşünüyor ve artık hiçbirinin yaşamadığı gerçeğini aklımıza getırip acı acı gülümsüyoruz öyle ki!
ÖYLE Kİ MİR-İ KELÂM AŞK... Üşüyorum bu aşk ateşiyle nedeni belli titrerken sokak ortasında fakir. Aradığın zamanlardaymış güven veren sıcaklık. Öylece bir köşede kalakaldığım zamanları hatırlatır ıslanan kirpiğim. Ne kadar susulacaksa, beni sana o kadar yaklaştırdın ki, ve bir ah misali sustum. Dilsizim külleri eşelemekle misafirim ateşe, tıpış tıpış unutsun diye. Belki hiç gelmezsin gizime, yangınlara alışmalı teheccütte. Gidipte gelmeyenler arasına yaz benide gece. Değdir de ayrılık acısını dünyadan yüreğime, gönlümü sevindir. Bir yakalasam şems vakti yaka paça ben zannettiklerimi. Şafak sökerken, biriz bir'leyiz sen keşfettirıyor, birbirimizi birliyoruz. Ben konuşmasını bilmem, gün ışırken. Ruhsal bir azap, bedensel bir acıyla yenilebilir mi? Aşıkların nefesi olan açlıkla terbiye o gün mü? Bugün benim gidecek yerim yok. Gönlümün tekiyim artık, ben ve yarın gidecek bir yerimiz var. Gördüğüm güne kadar sakladıklarımla dört başı mamur bir geceyle çalıntı hayatlar arasından sıyrılıp. Açlığın nasıl anlattığından çok ne anlattığı da önemli, hem ruhsal hem de bedensel olarak temas eden aşkla, kim ki c/anına konuk gelmiştir. Evet doğrudur böyle inanmak, bilip de bilmezlikten geldiklerimize rağmen. İlginç mi ilginç bulur ayıplarınızı gece, şapka çıkarılacak bir üslupla paylaşır içinde yolculuklar yapılan aşk. Ama ne fark eder, şimdi sıra başka bir şeye ama benle, kendimle konuşmam aşk.
Demlendikçe gece bırakıp gidenlerle, en güzel alışkanlıktır aşk. Mahçup olduğunda gayretin neye razı oluyorsa o zümreye dahil olursun. Tamam buymuş dediğin. Aşıklığa en güzel rehber, en güzel hastalık aşk. Bilinmesi gereken ilk düsturu, ne gerekiyorsa yapar. Bir belirsizlik taşır gecenin üslubu uyuyanlara. Seher vakti, üslubu açıklamak nedense huu'lara kalır. Ya da yoktur, kendiyle uyum içinde olan gönüllerden söz etmeye. Kalp hangi tutarlılıktan söz ediyor olursa olsun, gerçekten kendini koparıp ortaya çıkan kar tanelerı kadar uyum içinde olmasıyla açıklanır aşkhanesindeki çileler sel oldukça. Her şeyin sözcüklerle yazıldığı yerde susuyorum okumadan. Bir dile sahip olmak mümkün değildir. Pek çok şey değiştirir, gelgelelim baştan bir seçim yapmak zorundadır dem bu demdeki kıraatte. Nerede yaşarsa yaşasın aşk, bakarak, dokunarak değil de yalnızca düşünerek ruhun zikirle demlenen gücüne dayanır. Sözcüklerle şu yaşadığımız gerçekle ilişkisinin içinden çıkmak her zaman kolay olmuyor meyini bulmak. Ayıklananlar gerçek hayattan geride kalması gerekenleri ortaya koyar. Tiryaki olanlar bu yüzden ayrılır birbirinden. Benim yorumum değil bu, bir gerçek yeniden özünü düşünmek açısından. Öyle ya, her demi aşk olanlar derdiyle kul oldukça, özgürce tercih edilmiş bir uşaklıktır gayiplerden gelen sesin peşine düşmek. Belki de, o kadar ıleri götürür o iki hece kaderimiz. Bir yere hep bir yere varmak için ayırıcı bir fedakarlık. Öyle ya aşk, hiçbir şeyin geçemeyeceği bir öncelik. y.ed...
Kayıt Tarihi : 30.12.2012 01:55:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Ben hem hamım,hem kavrulmuş kebap olmuşum.Hem gülmedeyim,hem ağlıyorum.Alemi de hayretlere salmışım,kendim de hayretteyim.Vuslat içinde ayrılığa düşmüşüm ben. Hz. Mevlana k.s.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!