Esrâr-ı ezelden lisân-ı aşk...
Bizden de selam olsun, birçok anı kelimelere döküşünde insanın içine dokunan bir şey var şems vakti gecenin çobanları. Bir var bir yok olan insanda, sürgün yüreğimde çocuksu bir ruhum var. Gecenin gündüzün dışındaki hayatın içinde insan olabilmek sustuğumuz kadarda sen gündün. Yarin dudağındaki gül'den bir diken kopması gibi doyuyorum yokluğuna. Güneş doğunca yıldızların ışığı yok olur ya gönlüm o vakte pervane kesilir. Ve biraz daha derinleşecek özgürlük. Dedim ya, aşk demişken sevgi yeşerdi susuz. Tam kapıdan çıkarken elimi tut bismi huyla gönül darlığımı al ah etsin yüreğim. Akıllı deliler arasında aşık değilim ben. Hangi su lal kesildi ateşime? Bazı sırlar hiç açığa çıkmaz, derler. Onlar öyle bir ders verirler ki ağızlar açık kalır. Ama her şeye rağmen gecelerde çıkarsız sevgi insanlarını bir arada tutan o dipdiri maya aşk. İnsanca yaşamakta hayat var, tadının başka hiçbir şeyde olmadığını hissettirir dualar sizi izlemeleri. Zaman neydi ki derler toprağın insanları, eskimeyen varoluşları derin öyküler taşır. İnsan özü kadar da acı var elbette, beslendiklerinin dili doğanın varoluşunda süren herşey aşka yolculuk. Zamanı ardında bırakanlar sevgi ötesinde bir yerde bir nokta olarak kayboluyordu yürekten. Anlıyoruz dalları kırıldıkça kırılıyor,kesiliyor nefes, yüzünü gösteren hüzün. Mesele, hayatın tam ortasından sevgiler sunamadan, çok olmadan yok olmak.
Fikir terazisi...
İşte bunlar sensin! . Hatırladın mı, evet sıra sende kal, son herşey yüreğimde bir sen, sevmek mi gerek? Aklıma gelişlerini özlüyorum. Yakın olduğunu bildiğim yerlere sığınıyorum gecelerde. Varsın olsun, gel hadi diyene kadar bu kadar özlem de yeter. Yasak gecelerin koynundan soluksuz kalmak için aşkı soluyarak dem dem demlendiğinde sakladığın sözlere ay şahit olsun. Hafif esintili bir akşamüstü kıyameti kopar sana sarhoşluğumun. Bir tebessüm çalar nefesin, rüzgar kokunu önüm arkam sağım soluma buladığında bana kalır sen. Kapısında kaldığım duygulara bir yürek çarpıntısı, nefes alışın artık emek veriyor zoru başaran duygular rengarenk. Şimdi yaşamın taa kendisi halin, ne istediğini biliyor. Farklı bir şey düşüncelerin, anılardaki resmettiklerine bu sen değilsin diyebiliyorsun. Bir şey buluyorum engin duygularda sende kendime ait her nefeste. Kalbime sığmaz oldun, huzur ve sevincim en çok. Cevapsız değil aslında hiçbir sorun, sen uzaklardaki sevgili. Sende her nefeste özlüyormusun benim gibi uslanmıyor sevdana akışım. O kadar iyi bir anı yaşar gibi seviyorum. O kadar senle dolu ki heybem, bende ki aşk, benim kadar çaresiz? Her duada adını anışım iyi kavramış yüreğini. Ve bugüne dek kapalı kalmış sayısız kapıyı aralayacak değerlı bir anahtar. Tek tek önceden hazırmış gibi varolduğunu hemen fark ediyor yüreğim. Usul usul dalıp dalıp gidiyoruz, birbirimizi düşünüp aşka
Kucak kucak tutuşuyorum desem ey aşk...
Seherler büyüyen aşkla dönüşür, acıya dayanamıyorum diyenlere rağmen, dertlerinin keyfini yaşamak için davete katılan engin gönüller, sırdaşı olmaya davet eden ruhlarla buluşuyor. Ancak yakışıklı ve etkileyici gecede karşılaşmalar, hayatındaki taşları yerinden oynatacak, kendisini karanlık bir yıkıma sürükleyen dünyadan, aşkı doğuracaktır. Fedakarlık nedir, insan aşk için nelerden vazgeçer? Mucize gibi yaratılmış bir dünyada, umutsuzu iyileştiriyor dem dem göçenler. Güvenin ve okuyun duygularınızı, dokunuşlar ihtişam ile korku arasında bir diyalog kurmanın vahşi güzelliğinde gönül terazisi. Sanırım sizinle ortak bir özelliğimiz var. Gece yarım yanımızı tamamlama fırsatı sunuyor. Çok ürkek ve kaygılıyız. Neredeyse her dokunuş birbirinden farklı, beden dilin alt üst ettiğinde çevriliyorsun. Kesişen yasamlara, belki de sadece bir garip cesaret edebilir. Sonsuz acı ve yarının umudunda küçük mutluluklar alt üst olan kalpleri inşa etmeye çalışıyor. Saflık için, tertemiz geri dönmek için, erdem olarak kabul edilen değerleri korumak için insan hayatını verebilir mi? Okumaya hiç cesaret edemiyorum dediğiniz mektuplarla başlıyor ilişkiniz. Kendine has üslubuyla benzersiz bir okuma deneyimi sunan gecenin çobanlarıyla büyüyen bir aşka dönüşür uykusuz gecelerle sevişmek. Şimdi bir kabulle başlamak gerek. Gecenin içinden sık sık içerilerine bir yol var, biraz gizlı ve biri oluyorsun.
Tereddüt yok teslimiyet var pirim..
Seni bilir, seni yaşarım,kendimi her gördüğümde bir cehaletim çıkıyor ortaya. Güzel bir gün gibi kapılarını aralarız uzaklardaki yakın gönüllerın. Hasreti engin denizlerin hüznü okşamak benimle bölüştükçe. Bir çocuk gözlerine bakar icinden, ama arkan dönüktür koca bir sevdaya. Yenilirsin bırakıp gidemediklerine, yaşam bir hiç olur. Yollar arar harfler kelime kelime, cümlemle seninim, seni seviyorum diyerek çocuklar doğuracak gözlerin sahibine. O vakit kendiyle yüzleşen kalp, kök salar seninle başlattım, sana sundum düşlerimi diyen doğallığı ayışığı süslediğinde çiçekler yürür bedeninde. Bir yudum çiğ tanesi şerbete dönüşür selam eder, hala sen kokan yanına. Ne bilsin görünmeyen tarafında çalar saat gibidir duyguların, bizde başlar bizde biter mutlu olmak. Düşünüyor ve neden olmasın dediklerin doya doya coşkuyla yaşanmak ister enderinlerinde. Yakaladıkça çoğalır duygular tekrar tekrar açılır.
Çile gâh...
İmansızların imanı ile İmanınlıların imanı neye kulak, göz ve gönül veriyorlar sizce? Kış mevsiminde kimsenin hallerini bilmek istemeyenlerin haline denilebilir ki tam olarak bu problemi irdelemektedir. Bu insan halleri bir deneyim midir, varılan bir netice mi yoksa içsel kopuşu içermeyen bir başlangıç durumu mu? Belki de bizlere bu hallerin çağrıştırdığı sorular, durumumuzun ne olduğu sorunumuzun zeminiyle ilgilenmekte içinde bulunduğumuz daha az zeki yanımızla tanışmak. Sonsuz talepleriniz bir atıfla meşrulaşıyorsa, kendimizi içinde bulduğumuz durumu kavramaya nasıl başlayacağız? Şiddetsiz şiddetleriniz kendini meşrulaştırmış, şekillendirdıkleriyle dikkat çekmekte. Bizi tercih etmememiz gereken bir ikilemle karşı karşıya bırakmakta, kendiniz değilsiniz diyen yanın, sevgiye dönüşü sessizce kabul mü etmeli? Kendinı sevgiye yeniden yorumlamak, sondan başa doğru okumak gerekir. Garipseyerek görmek açık bir hal, yanıtı size kalmış inancınızdır. Savurganlığın ruhu yorulan zihinlerin duygulara güvensizliğinden kendini alamayanlar, sevgiden hak ettiği değeri alamıyorlar. Henüz gönül dilinize çevrilmeyen ilişkileri okurken gölgeleri gözünüzde canlandırmanıza olanak sağlayan yeni soyluluk yanınız. Hayatınızda nelere ihtiyaç yok, hiç düşündün mü? Bir pencere açıyor şems vakti, gerçek doğanızda saklı içgörüyü yaşamınıza taşımanız için, neredeyse gönül sohbetine katıl.
Gönlünün talebi v/ar'dır...
Anla işte, hazırlıksız olmalısın bu yoldadır soruların hikayesi. Kendine iz bırakmak için kasım şafağından, daha önceki mukaddes güne gayemiz. İlk defa karşılaşıyorsun kendınle, benim görevim daha önce başkalarının öğrettiklerini yaşayarak öğretmek. Aslında yeniden karşılaşmak istiyorum kendimle, o da aynı şeyi düşünmüş olacak ki, pencereden sızan ayışığıyla konuşmaları daha önce karşılaştığımız yerde yeniden rastlaşmak için dayamış yüreğini yüreğime sokula sokula. Peki, siz de bizim aşık olduğumuzu düşünüyor musunuz? Sizce biz kimiz? Uzun hikaye bu, bir işaret arıyorum, az daha bahsetsene kekelemeden gercek kendinden. Geçmişle şimdi içe içe giriyor, birbirine karışıyor kelimeler. Birbirlerinin tam zıddı duygular, biri dağbaşındaki kar gibi saf ve temiz, diğeri, gece gibi karanlık ama aynıydılar yaşamında. Ne yapsak acaba? Nasıl yürüsek, nereye? Hadi yürüyelim, iki olan birle. Şimdi ne yapsak, bu yol nereye gidiyor? Eğer oldukları yerde kalırlarsa, uzun yolun nereye varacağını asla bilemeyeceklerdi. Hadi, yolun sonuna dek yürüyelim öyleyse. Oldukları yerde duramayanlar, bir yere vardıklarında hoşçakal, oraya veda ederken de merhaba derler. Bilmek ve yürüyebilmek için soru sorman gerektiğini şimdi öğrendin. Uzun yolun sonunda buraya ulaştın. Öyle geldim yüreğine, al bunu diyen sesine çok soru sordum. Geldim işte, yoklar zaten çok var, şaşırdım kaldım işte.
Ve aşkı sana getirdim al! ..
Zamanı bilinmeyen o günü sabırsızlıkla bekliyorum, hisset ateşimi ki yanalım ey yar buyurdu Şahım. Ne kadar çok engelin var hayatı kolaylaştırman için dedi Pirim. Şem ve pervane gibiyiz hayretten rahmete, seven ve sevilen halimizde uyanır gönüllerimiz dedi Mirim. Kim aşık, kim maşuk kavuşmalarla, aydınlatıcı karanlıkta tırmandıkça tırmanıyor özlemler dedi Meczup. Aşkın bir sarışı var elifler içinde susmayı istemek bana kalbinin sayıklamasını öğretti dedi Şakird. Ben hala buradayım ikı de harf işledim sessiz sızıyordu uykudaki yüreğine dedi Zahit. U/yanarak saklanıyor geliyorum susuşlarına, hayret! Nasıl da görmemişiz hiçbirini daha önce özlemlerinin dedi İhtiyar Bilge. Sonra giderek bir yetmezlik duygusu kaplıyor içimizi, gecenin çobanlarıyla hala o derenin kıyısında seni konuşuyoruz dedi Garip Çoban. Gözlerimizi silip, hayretle bakıyoruz bulduğumuz bu yeni, gizli daha önce bildiğimiz hiçbir şeye benzemeyen ışıltılı, gördüklerimizi anlatmak coşkusuyla delı gibi koşmak istiyoruz engin bir ruha dedi Deliler Şeyhi. Kaybolmaktan korktuğu halde tekrar giriyor, kaybolmadan bulamıyoruz sevgiliyi dedi Hırkasız Derviş. Daha önce kimsenin bulmadığı bir şey bulduğumuza eminiz, yine de içimizdeki gölgelere rağmen dili çözülüyor aşıkın dedi Miskin. Uykunun en derin yerinde kalplerimizi onaran biri mi var? dedi Fakir. Şems vakti gönül patikasını bulabilenler oluyor,huzursuz halimize gönül çadırını kuruna çok seviyoruz dedi Aklı Kıt Adam.
Kendimize demediklerimiz...
İnsanın duygularda istifleyip gizlediği şeyler tekmişcesine o sevgisizlik acısını yaşatan erteleyişler çıkıyor. Huzursuz olmayan, geriye dönmeyenler, unutuyorlar arzu odağına dönüşenleri. Karmaşaya yer bırakmıyor akılları ve teferrutlarına gülebiliyor, ne yaşanırsa yaşansın. Dokunaklı bir aşk hikayesini resmederler yüreklerinin arka planında. Kaotik muğlaklıklara sığınan ilişkilerde, çok aşina olunan iç savaş tamamlıyor suretleri. Bir tutunma çabasıyla tercihler yumuşak bir dünya kuruyor. Suretperest yaşamanın pek te parlak bir buluş olmadığını söylüyen bakışların kıyısından damlayan güzelliklere rastlamak mümkün şems vakti. Karşıtlığına yönelik memnuniyetsizlikleri gözardı edenlerin karmaşık yapıları sevgiye direnirler. Sanki hepsini o aşk hikayesinin naıflığini anlatabilmek için kullanan gecenin çobanları. Öyle bir aşk ki, her şeyiyle habis ve şedit olan bir dünyanın içinde tertemiz kalabiyor. Sığınabilecek bir uğrak olarak harmanlıyor ilgi uyandırıcı enerjisileri. Ama gel gör ki,tarif eder. Başka bir şey olabilir ve tutunabilirsen neredeyse hiç benzemiyorsun aura'na. Bazı insanların sorularına cevap olabilir bad-ı saba, aramak elbette biraz kulak tırmalayıcı. Ve boş bir laf gibi ama seni seviyorum diliyle yazıyorum. Seni nerde buluyorsan feyz ve mutluluk sunar aşk. Kendine ait değerlerin mümkün mertebe hoşgörülü olmasına çalışıyorsan,sende iste sende bul.
Söylenemeyen hüzün...
Gecenin çobanları nereden geliyor şems vakti? Şimdi nerede yolunu buldun, her yer senin rengin, sevginin sırrını çözme konusunda meraka kapıldı yüreğin. Birden gönül evinin içine nasıl girerler? Kendi kendime şöyle diyordum, hiç üzülmemeli içimdeki çocuk. Ve ara sıra bir gül gibi orada filizleniyorsa aşk. Kafamda evirip çevirdiklerimle, suretperestlerin hallerini gördükçe pek de inanmıyorum gözyaşlarına. Bana ya cevap vermiyor ya da masal anlatıyorlardı ama umduklarından fazlasını anlıyorum. Kendim de ten yavaş yavaş uyanıyor toprağa. Ve çeşit çeşit maskelerin ardına gizlenmeye çalışanlara hiçbir merakı olmayan biriyım. Başımı öteye döndürüyorum soluğum kesiliyor bir gariplik çöküyor an'a. Gizli olan ne ateş ne masumluktu ve bize verecek hesabı olacağını biliyoruz yaşananların küllerinden. Ve biz soluklaşıyoruz içimize çektiğimiz nefesle. Hatırlıyorum sonsuzmuş yer değiştirenler, hissediyorum acı doluyor ve taşıyordu. Beni içine alabilirmiş gibi geliyor alevleri. Bir güneş vardı bakışlarında ve mutlu hissetmekteydi kalbin. Ama o dünden vazgeçti, hayat bana çok darmış gibi geliyor. Ben de yalnız gitmek istemiyorum, diyorum ki, uzak bir dilde sus ve gel. Burası b/aşka akşam, çoğalmak ve içim içınde yanarak ört beni. Yıktında mı geldin dünü, bugünüme yapayalnız efkarınla. Sokul geceye sokul ve ağla ilk ışığı çocuksu gözlerine doğunca,ilk gün kü gibi geldin sevgili. y.ed.
Engin DemirciKayıt Tarihi : 2.1.2014 16:04:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!