Garib bir aşk hikayesi. Not: uzun metraj

Garib Garib
32

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Garib bir aşk hikayesi. Not: uzun metraj

Bu hikaye uzuncadan biraz ötede,
Vaktin yoksa bulaşma iki gözüm..!

Cüdayım senden gayrısından , başımdaki sadece deli bir sevda…
Gitmiyor ne kadar kovsamda,
ayak direyişi,ayrı bir delilik…
Ölüsü olan üçbeş gün ağlarmış,
ne tuhaf ,şu başımdaki deli sevdayla hergün ağlıyan benim…

Bir karıncanın ayaklar altında rızkının peşinde koştuğu gibi, bende senin değer vermemişliğinin ayakları altında,
hayalinin peşinde koşuyorum…
Bilmiyorum kaç sefer ezildim ve ezilmekteyim…
Bu günde şu gözümün önünden gitmeyen hayalinin gölgesine habersiz sığındım…
Bak şuracıkta görünmeden sessizce sızlanan benim…

Dert yanmıyorum artık bizzat dert yakıyorum…
Kaçmıyorum , belayı artık ben kendim çağırıyorum…
Sensizlik belasına istemeden nasılda tutulmuşum…
Belamıda Sevdamıda deliliğe vurdum…
Daha aymamış berduş gibi ,Gönül sokağında naralar atıp dolaşıyorum sadece...
Biliyorum vuslat gemisinin kalkalı çok oldu,
Artık yetişemedim tesellisiyle avunmayı bıraktım…
Tutamadım aşikara çıkan şu gerçeği , biliyorum son durakta sen yoksun…
Sende şu gerçeği bilki
Habersizce sevilmeye başlandığın yerde hala bekleyen o gölge benim…

Şu Kendi içimde kaybolmuşum,
Arayıp bulamadığım yolun sonu hala Irak…
Bari bir düşte, bir rüyada habersiz gel,
şu biçare gölne bir iz bırak…
İçimde mecnun gibi seni arıyorum
görsen gönlüm çöl gibi kurak…
Onca zaman izinin tozunu dahi bulamadım, nerde beklediğin O son durak...

Bu gün sayfaya gönül dilinden nasılda istemsiz döküllüyor kelimeler…
Kalem şikayetci değilki, nedense şu kağıttta ayrı bir hüzün…
Belkide benim gibi buruşturulup bir köşeye atılmaktan korkuyor…
Ne diyeyim Döküldüm bir su gibi ,
aktım aktımda daha kavuşmadan ayrılık yolunu nasılda bulmuşum…
Bilmiyorum kaç sene geçti, ne bu yol tükendi ,nede her adımda geride bıraktığım şu değer vermediğin ömrüm…
Olsun dedim hep, nasılsa seni senden habersiz sevdim ya,
ayrılığı kaderime ezelde davet eden zaten benim…

Yokluğundaki soğukluğu ,kış, sonbahar tatsa, üşümenin ne olğunu anlamada aciz kalırdı…
Hislerimdeki gelgitleri bir görsen, renkten renge girmek dedikleri bu olsa gerek…
Sebeb olduğun içimdeki acının sıcaklığından, yaz bahar gelip semtime dahi uğramıyor artık…
Bu aralar şu gözlerimle anlaşamıyoruz…
Uykuda ne demek ,uyumayı unutmayı bile unuttum…
Ekmek, su ,aş ,nedir, gözlerimden akan yetiyor şu çekişen cana…
Hasretini her gün lokma lokma yutan , Yudum yudum içen zaten benim…

Seni unutturmaya çalışan her meseleye çatıp sataşıyorum artık…
Hatta dahada ilerisi meydan okuyorum...
Her gün karşı karşıya geldiğim,
Tek kişilik Devasa ordu misali olan , Şu Yokluğunla olan amansız savaşta ,
nice yaralar aldım…
Ama daha ölmedim be hayal gözlüm…
Mutluluk, huzur, gibi müttefik olan bütün dugularım bu savaş Meydanı'nda dayanamayıp kaçıp gideli çok oldu…
Ruhum ne kadar geri çekilmek istesede ön saftan , gölnüm direnip, seni sevme cesaretini hala gösteriyor…
Şu idrak etmeni isterimki , o yaralayıpta öldüremediğin gönül zaten benim…

Nice gizli tuzaklar kuruyorum her gece şu gönlüme…
Sırf mazide senin olduğun bir anı yakalasın diye..,
Tuzağa düşen her hayalini , yeni gömülmüş bir hazine bulmuş gibi nasıl sakladığımı bir görsen geceye…
Gece dedim…
Bir zamanlar sana gündüz gibi aşikar ettiğim duygularımın utangaçlığını, gecenin karanlığında saklamak daha kolay geliyor bana…
Sensizliğin karalınlığında sırf seni bullayım diye ,Titreyen bir mum ışığı gibi ,
kendi kendimi yaktığım gecelerle nasılda hemhal olmuşum bir görsen…
Biliyorum senin gönlünü ısıtamıyacak kadar cılız, ama senin için dünyaları yakaçak kadar sıcak o küçümsediğin,
Ateşin Kıvılcımı zaten benim…

Uykudan yeni uyanmış bir göz misali…
Etrafa kısık gözle bakışlarımın bulduğu tek şey hep yokluğun …
Sanki film gbi…
Bu filmi , her sabah zoraki olarak tekrar tekrar seyretmek ne acayip…
Daha ne yazayım diyemiyorum bir türlü….
Elim dursa gönlüm durmuyorki….
Bugün yine tutmadığım şu gönlümü dağdan düşen bir kaya gibi, salı verdim aşağılara…
İstedimki içinde senin anılmadığın Bütün manasız sözleri ezip geçsin…
Unutmadım , duyupta mana bile vermek istemediğin o manasız söz zaten benim…

Hüznede çattım bu gece, dalaşacak yer arıyorum…
Uyku başını alıp giderken, gözlerime elvada dahi demiyor artık…
Ayrılığın saati kaç oldu bilmiyorum,
yelkovanı kıralı çok oldu…
Seni gördüğüm ilk vakit ,hala olduğu yerde durmuş bekliyor…
Senin olmadığın zamanla, mekanla restleşmemi bir görsen…
Geçmişin unutulmuşluğunda, neler bıraktım bilsen…
Birtek seni bırakamadım be hayel gözlüm…
Sevincim , neşem, bırakılmayı umursamadı bile, ama şu acılarım ne kadarda sadık,
biran peşimden ayrılmıyor…
Belki yine geçersin diye , onuru, gururu gelip geçtiğin o yollara attım…,
Yüzsüzlük edip seni senden habersiz, düşten, rüyadan dilenmeyide huy edindim artık…
Avucum bu sefer semaya doğru deyil sana doğru açık…
Duanın kabulü Rabbime aid be hayel gözlüm..
Senin o masum duygularından,bir nebzede olsa acıyıp vermediğin
O garib dilenci zaten benim…

Adının manasını gel birde şu göz pınarıma sor, bazı geceler adına göz yaşlarıyla naad yazıyor…
İsterdimki senin adına kanlı göz yaşı döksünde, şu solgun çökmüş yüzüme renk gelsin …
Hem gerçek aşkın tarifi kanla yazılırmış derler, Mansur gibi ,şems gibi, yada sen gibi…
Sen dedim…
Damarlarımda kan yerine sensin dolaşan be hayel gözlüm …
Sen benim için çözemediğim bir bilmece ve bir türlü yanıtlayamadığım zor sorumsun…
Aklım seni çözmek için meydan okumayı bırakıp gitti…
Kim Bilir belkide mazide , saklanmış kuytu bir köşeye, seni seyrediyor…
Hem Yabana atılan bir söz gibi, umursanmamışlığın ötesinde yalnız yaşamak nekadar zor imiş…
Yine gelen şu hasret rüzgarını bir ahla, derin, derin çekesim var…
Onca sensiz geçecek günler ardı ardına dizilmiş nasılda bekliyor …
Şu zayıf yüreğimi hastetinin eline bıraktığım gün, dün gibi aklımda…
İpi kopmuş bir tesbih misali, hasretinin elinde, hergün tane tane dağılıp dökülen zaten benim…

Boş vermişliğin ötesinde, bomboş ,
ıssıs yer gibi, neyi, kimi beklediğimi bilmiyorum…
Bir işaretinle, yaydan çıkan ok gibi , kendi benliğimden çıkıp, kapının eşiğine düşmeyi ne çok isterdim…
Neylersin be hayel gözlüm…
Yokluğundaki acı gerçeği kabullenmek,
Varlığının peşinden koşmaktan daha çok yoruyor beni…
Senin tarafından Davetsiz gelecek her türlü belaya kapım sonuna kadar açık…
Bilmiyorum , senin için ettiğim zararların neresinden dönsem kâr olur…
Senden başka kimsenin gelip geçmeyeceği gönül yolumun üstüne tezgahı açalım çok oldu…
Ne kârım var , ne zararım…
Anlıyacağın , kârsız da zararsız da ,zaten benim…

Sensiz şu hayatım, sanki seyircisiz oynanan , son perdeli bir oyun gibi…
Kader ,yazdığı senaryosuna seni neden koymadı bilemiyorum …
Sahne misali şu gölnümde,senden başka kimseye bir türlü baş rol biçemedim…
Keşke diyorum…
Senin hayatında sadece bir kaç dakikalık figüran rolüm olsaydı …
Kader yazmış yazacağını , oynamamak ne mümkün…
İşte hayat denen bu Oyunda , perde arkasında kalan, zaten benim…

Çıkmayacağını bildiğim halde ,belki sana çıkar diye her türlü yolu deniyorum…
Duyduğum sana çıkacak her yolun başında bin parçaya bölünüp dağılmışım…
Zaten İstememki senden başka Kimse toplamasın beni ….
Heran seni talep ederken benden, Şu bana küsmüş gölnümle ne yapayımki…
Verebildiğim tekşey acıklı bir hüzün…
Olmuyor deyip Attım gönlümü artık bir köşeye ,can çekişen bir hasta gibi,
son nefesedek seni sayıklıyacak…
Aslında gönlümde sensin yüreğimde sen…
Hatta çekildim aradan ortada kalan
ben olan sen ,sen olan benim…

Nicekez uzaklara doğru çıktığım yolum senin olmadığını bildiğim evin sokağına düştü…
Bazen elinin değdiği kapıya dokunup deli gibi dilime dolup geleni söyledim…
Aç dedim hayel gözlüm,Davetsiz geldim,hemen kapının eşiğindeyim…
Kimse yok yanımda ,adı ,sanı ,aklı seni ilk gördüğüm yerde bıraktım…
Senle yalnızım Sadece…
sol yanımda mahrem bir kaç şeyim var…
Sen zaten tahmin edersin orda senden başka neyim var…
Sana söylemek için şu gönlümde nice delice sözlerim var …
Taşıpda aşağı doğru dökülen şu kırık dökük sözlerde, zaten benim…

Oysaki geçip giden senelerin seni unutturacağını zannederdim…
Gönlüme hapsettiğim sevdanı, böyle yakacağını bilseydim azlederdim…
Cenneti verseler, içinde sen olmayınca inan girmez naz ederdim…
Sana kavuşacağımı bir bilsem ölmeyi ,hiç düşünmez kendime farzederdim…

Çekinmeyipde bir sora bilseydim sana,bu sevdanın icrasına ne gerek…
Sensiz cümle uvzum hissiz,bir tek yaşayan şu zayıf yürek…
Oda adını anınca ,sanki yerinden,fırlayıp gidecek…
Hayalinlede olsa sen kal gitme,
Sen gidersen ölümden başka ne kalırki görecek…

Şu sesizlğimdeki gürültülerin bir dili olsada senin adına kaç vukat işlediğimi anlatsa…
Hergün senin olmadığın düşünceleri , daha aklımın semtine uğramadan kaç sefer katlettim bilsen…
Gülümsüyorum şu an , düşünce katili oldum sayende…
Bir tarafta canilik yaparken, bir tarafta çocuksu olma ne tuhaf şey…
Göz kapaklarımın altındaki karanlıkta
Hayelinle oynadığım köşe kapmaca oyunları Ne hoş geliyor bana…
Gözleri bağlı bir kör ebe gibi, şu karanlığın boşluğunda seni nasıl aradığımı görsen…
Bilmiyorum kaç sefer düştüm, yıkıldım…
Ben kalktımda şu yerlere serilen gönlüm, Nasılda bitkin,
kaldırmak için her gece senle yaşanmamış hikayeleri , sanki yaşamış gibi anlatıyorum…
Ne bu hikâyenin biteceği var , nede seni arayışımın bir sonu…
Olsun be hayel gözlüm senin olduğun her hikaye, her kıssa, benim için darb-ı meseldir…
Senin hikayeni dinlemek isterdim,
Ama Biliyorumki o hikayede olmuyacak tek kişi zaten benim…

Gözünü karartmış duygularımda masumiyet bulamıyorum artık…
Her gördüğü kervana saldıran kırk harami gibi her gece geçecek aşk kervanının yolunu gözlüyorum…
Hem açıl susamla açılan o saklı yeride bilmiyorum…
Sadece sol yanımda adını anınca açılıp kapanan gizli bir mekanım var…
Karşına çıkamama korkularını , seni kaybetme kokularının yanına bıraktım…
Sen başka gönül kervanında seyir ederken,Yüzümdeki utangaçlık cesaretime mani oluyor sadece…
Yakıştırmaya çalıştığı haramzade düşencelerden dolayı Kızıyorum,
şu gönlüme…
ulan diyorum yük kıymetlide, kervan sahibinin suçu ne…
İşte be hayel gözlüm, bu suça hergün kast eden o harami zaten benim…

Biliyorum kasten uzattığım şu sözler uzadıkça uzadı..
Ne yapayım , sanki senle konuşuyor gibi yazmam ayrı bir teselli veriyor bana…
Gerçek şu ki senden gelecek zerre teselliye ekmek, su gibi muhtacım…
Nice çareler aradım , ama bütün çareler sensizlik derdinin önünde çaresiz kaldı…
Artık sensiz yaşanmadan geçen günler utanmasın…
Sırf içinde çektiğim senin hasretin var diye
Sensiz geçen günleride sevmeye başladım…
Birgün ölmek için ,hergün yaşamak ne tuhaf şey…
Ondan dahada tuhafı, belki Birgün kavuşurum diye senden hergün ayrı kalmayı göze alan Zaten benim…

Ne bileyim be hayel gözlüm, mahrem ilan ettim adını gönlüme ,biran dahi çıkıp dilime ulaşmasını istemem…
Kifayetsiz kalır anlatmada cümle söz ve kelam, senin hayatıma bıraktığın derin manalı izi…
Şu an hayatıma sorsan her anında sen varsın, gerçek şuki ama o kadarda yoksun…
Hem ne anlam ifade ederki artık şu duyguları dillendirmek…
Boşboğazlık etmemede biraz hak tanı…
Benimde bugünde tesellim evvelsi günler gibi ,sadece olmuyan senle,
sen varmışsınn gibi delice kendi kendime konuşmaktan ibaret…
Bu sefer Bilesin diye söylemiyorum ,hani duyamayıpta hissettiğin , Seni sözsüz harfsiz anan ,o gizli ses zaten benim…

Pulsuz , adressiz bir mektup gibi,
İçinde merak uyandıracak ,
sana söylemek istediğim nice gizli saklı sözlerim var benim…
Her ne kadar ilk durakta Treni kaçırsamda,
Senin olduğun Son durağa kadar yürümeye sabredecek bir gönlüm var…
Zaten Sabrın acısından hoşlanıyorum artık…
Örneğin tatlı hayellerin peşinden koşmuyorum …
Bedenim Yorulunca şu acı gerçeklerin önüne düşüşümü bir görsen…
Dizlerimdeki takatsizlik el kollarımdaki acizlik hayel gibi…
Senin olmadığın yerdeki şu kocaman yok varya, ben gerçeğim diye çığlık atıyor sanki…
İşte ölüm çığlığını bile ürperten sen sessizliğini heran dinleyen zaten benim…

Kim demiş bilmiyorum sevmek yürek ister diye, Bence her yürek semeye muhtaç…
Yüreğimdeki sana olan sevginin muhtaçlık çığırtılarını bir dinlesen , insanı meysiz mest eden nağmeli türkü gibi…
Artık şu aciz Yüreğimi aldım, muhtaçlıktan daha Öte bir yere taşıdım…
Gel diye çağırıyor bütün seni sevmeler…
Ama her gidişlerimde beni karşılayan yokluğun oluyor.
Ne tuhaf, bir tarafım yanan orman gibi yangınlara teslimken,
bir yanım kar, tipide yolunu kaybetmiş yolcu gibi üşüyor sanki…
Sayende Bazı şeyleri öğrenmek için çabalamıyorum artık …
Saatlerce göz kırpmadan tavana bakmayı, bir türlü uyuyamadan kalkmayı,
dilimi tutmayıda öğrendim…
Gözlerim ne kadar nemlensede, adın anıldığında göz yaşlarımı tutmayı ve senden başka tutunacak dalımın olmadığını öğrendim…
İşte elin dahi değmeden kırdığın , o dal Zaten benim…

Dalıp giden bir göz gibi, donuk ve uzak düşüncelerin çıkmaz sokaklarında nasılda kaybolmuşum…
Bir, hey sesinle ürpermeyi , hayatın boş vermişliğinden çıkıp, bulunmayı ne çok isterdim bir bilsen…
Artık Direnmek istemiyorum yokluğuna…
Kabullenmek yakışmıyorken, şu yorgun gönlüme sensizliği ne güzelde yakıştırdın…
İçinde anahtarı kırılmış bir kapıyı zorlar gibi , olmuyacak şeylere omuz atmak ne zormuş bir bilsen…
Ve dahi Unutmadım,
olmaz restini çektiğin o zor iş zaten benim...

Biliyorumki bu günde dünkü gibi yoksun yarındaki yokluğunun ürpertisi ,
sanki canımdan can talep ediyor…
Karşına çıkıpta açığa vuramadığım bütün gizli saklı duygularım ,aşikara çıkmak için nasılda can atıyor…
Bazen bir çılgınlık yapıp gözüne çarpan sıradan birisi gibi önünden geçip gitmek isterdim…
Görünmekten korkmuyorum , gözlerinin görmek istemeyişi ürpertiyor beni…
Elden birşey gelmiyor sözünü kabullenmek
ne kadar ağırlaşmaya başladı bir bilsen…
Devam eden hayata inat,
Çölde bir içimlik dahi suyu kalmıyan yolcu gibi,serap misali hayalinle yaşamaya devam edeceğim sadece…
Senin olduğun dünyada artık saklanacak bir köşe bucak bulamıyorum…
Unutma be hayel Gözlüm, yitip attığın o köşede hala sessizce bekleyen zaten benim…

Kaç sefer hatıraların derin sularına daldım,
her seferinde sensizlik girdabında yakalanıp boğuluşum ayrı bir ölüm kalım meselesi……
Neylersin can sen olunca , sen çıkmadan şu yıkık bedenden , sana olan huyumda çıkmıyor…
Huy demişken hala o boşvermişliğin üsündemi, bu söze kızdığını zannederim,
Sevinci, senden başkasına yakıştıramadığım gibi, kızgınlığın ayrı bir asalet…
Bak şimdi, savunmasız sana vurulduğumo günü hatırladım…
Ben sana göz kırpmadan dalıp gitmişken,
Senin kaçamak bakışlarındaki çocuksu masumiyeti anımsıyorum …
Hangi lezzet ,hangi zevk o tatlılığı anlatabilirki…
Sitem değil , sadece bir serzeniş bu…
O arada dalıp gittiğin mazide…
değersiz köşesinde unuttuğun ,
O garib çocuk, hala aynı ,hiç büyümedi…
Hatırlarmısın çocukça yazdığım mektuptaki son sözleri…
Demiştim ya ,bu sözler sana olan aşkımın delilidir , sözünden dönen namerttir…
Olmadı be hayel gözlüm…
Sırf Unutayım diye,Kaç sefer sözümü ağızsız dişsiz çiğnemek istedim…
Hatta adını hem gönlümden hem kazıdığım kolumdan silmek istedim…
Şu Gönül gözüm mazi defterini her açıp baktığında,gördüğüm tek şeyi söyleyeyim…
Adım dahi yazılmadan hayatından silinen o söz zaten benim…

Artık Çekildim kendi kabuğuma, bütün dünyam sol yanımda bir avuç kadar…
Biliyor ve itiraf ediyorum , bu yerde sen varken ben zaten hükümsüzüm…
Aşka dair hiç birşeye bel bağlamıyorum artık…
Sevipte, sevilmemenin arasında bir demdeyim…
Bütün duygularım yas matem tutmayı bir türlü bırakmıyor …
Ölümün kıyısından ne kadar geriye dönsemde, karma karışık düşüncelerim kıyı civarında dolaşmakta…
Zaten Hergün uçurum misali hayel ettiğim o gözlerinden nebze ,nebze , düşüp ölen Zaten yine benim…

Musade et katli vacip kıldığın şu duygularımı birazda dile getireyim…

Duygularımı bile yargılamadan beni sensizliğin zindanına hapsettin…
İnfazımı geç komayıp şu zayıf gönlüme nasılda kastettin…
Ey gönül ben sustum sen konuş , şöyle
Kaç zamandır kime hasrettin…
Ey dilim artık Lal olmayı bırak,
onca zaman ,söyle kimden bahsettin…

Bahis konusu sen olunca…
Sana olan meylimi hangi kapı tutabilir hangi kelepçe…
Sana olan arzu halimi hangi kalem kağıt anlatır hangi dilekçe…
itirafa ne gerek sensin gayem suçsa bu kabulum erkekce…
Ayrılığı reva gördüğün bu hükme hangi sebeb hangi gerekçe…

Bir dağın zirvesinde inzivaya çekilen Derviş gibi, heran göresi duygularımın zirvesinde yaşıyorum…
Bir göz çarpması anı kadar seni görmek için şu candan başka verecek kıymetli bir şeyim kalmadı…
Sensiz geçen şu zaman , yeni dillenen bir çocuğa öğretir gibi , bana neler öğretti bir bilsen…
Örneğin bir çok soruya cevap vermeden
Cevaplamayı öğrendim…
Sor, kavuşmadan ayrılmanın acısını gelde türkü tadında birde benden dinle…
Olmadı Varlığının olduğu şu dünyada yok gibi nasıl yaşanır, tarifini yapayım…
Veya hergün namlunun şakaktaki soğukluğunun cesarete meydan okuyuşunu , ölüm noktasını komaya çalışırken yaşanan tereddütü anlatayım.
Sor ,bir uçurumun kenarından boşluğa bakarken yamaçtan düşen düşünceleri teker teker toplalayıp,vazgeçirmeyi anlatayım.
Yada sevip sevilmemenin ,her gün içerde kopardığı kıyameti…
Mahşer yerine dönen gönlün duyguları nasıl hesaba çektiğini anlatayım…
Olurya birgün görürsen şu Cesaretimdeki titreyişi sakın sorma…
Süt dökmüş kedi yavrusuna çevirdiğin o gözü kara deli dolu halim, attığın köşede tirtir titremede…
Senin olduğun şu arzdan bir nefes dahi uzaklaşma korkusu, korkularımı bile korkutuyor…
Korkup bazı Cevapsız bıraktığım sorular , heran cevap talep ederken benden, bazen mazeretlerim aciz kalıyor…
Biliyorum senin defterinde yazılmış bir çocuksu mektupla, cevapsız bıraktığın önemsiz soru zaten benim…

Tatsızım bu gün , ne yazasım var nede yaşıyasım…
Adet yerini bulsun diye kalemi elime aldım sadece…
Kader sensizlik yazını yazdığından beri
Ne yazayım diye düşünmüyorum,
Kalemimdeki burukluk bir türlü bitmesede konu sen olunca canla başla işe koyuluyor……
Tam burda şu soru geliyor aklıma…
Kader yazgısını silecek bir silgi varmı acaba…
Okuyup geçmeye bile tenezzül etmediğin
şu varlığımı senin silgin altına nasıl düşürmüşüm bilmiyorum…
Senin kader yazgında bir kaç kelimelik,
bir cümle olmayı ne kadar çok arzu ederdim…
Hayatından sildiğini zannettiğin , ama aslında bir türlü silinmiyen o yazı zaten benim…

Hayatım film şeridi gibi kadrajdan çıktığın yerde hala kopmuş duruyor…
Senin olmadığın bu filmi devam ettirecek bir sebebi hala bulmuşda değilim…
Bu günlerde şu yeni yetme umutlar duygularımdan nasılda beslenmeye çalışıyor bir bilsen…
Şu Kaçak firari düşüncelerim yine senin evinin olduğu sokakta görünmüş…
Diyorum dolaşsın oralardada şu gönlümü bana bıraksın bir an…
Her gece yarısı, isimsiz adressiz ihbar mektubu gibi gelen hayalinin ,şu merak duygularımı nasıl uyandırğını bir görsen…
Yoruldum be hayel gözlüm, senin girmek istemedin şu gönlü taşımak ne kadarda zormuş…
Defalarca firar etmiş mahkum gibi, her seferinde hasretine yakalanmak ne tuhaf…
Yadırgama beni, ne kadar dolaşsamda yolumun hep düştüğü çıkmaz sokak sensin…
Biliyormusun , o sokağın köşesinde bekleyen hala zaten benim

Şu virane duygularımın yıkıntılarında , hem ne arıyorumki…
Zaten her arayışımda bulduğum tek şey….
Seni bir türlü bulamayışım…
Hep şu ikilem arasında kaldım,
ben seni kaybeyttiysem , ya şu içremde dolaşan sen kimsin…
Şunu idrak ederimki, sen kaybettiğim duyguları sende bulduğum , ama bir türlü geri vermeyensin…
Halbuki bir anlık dahi olsa, girmeye teşebbüs ettiğim gönül kapını az aralasaydın, sana yapacağım yalvarışlarıma acıyıp merhamet ederdin…
Olsun be hayel gözlüm…
Hem hasretin zahmetini, çekmeyen gönül, Aşk yükünü nasıl çeksinki..
Şu sözü bu sefer ben deyil gönlüm söylüyor…
Tadıpda ,tadına doyulamayan tek şey ,
AŞK olsa gerek…
İşte o tadıpda doymayan,aç GÖNÜL zaten benim…

Sen şu hayalinle diyar, diyar gezdiğim kalbimde ,bir mühür bir damga gibisin…
Mührü eksik bir ferman gibi ,senin vurulmadığın şu gönülle sevdanın hangi kapısından gecebilirimki…
Takılıp kaldığım her kapıda aşka dair nice mazeretler ileri sürsemde senin bir damga misali eksikliğin yarı yolda bırakıyor beni…
Oooffff…ooofffff …be hayel gözlüm….
Senin için çıkıpta geride bıraktığım nice yarı yolları birleştirsem , sonu olmuyan yol gibi yürümekle bitiremezdin….
Yanan gönül olunca…
Cehennem Ateşi bile içimdeki yangının yanında masum kalır…
Ateş sadece düştüğü yeri yakmıyormuş be hayel gözlüm…
Nereleri yaktığını sorsan her zerrem sana anlatırken erir tükenirdi…
Yürek yangısı bu,hangi su söndüre bilirki…
Hem ne tuhaf şey, yakıp kavuran,şey aynı zamanda gözlere nasılda su taşıyor …
Saatlerce dökülen göz yaşlarıda,artık kifayet etmiyor bu dumansız yangına…
Neylersin Senin ateş olduğunu bile bile , bu ateşe koşarak kendim daldım…
Hergün senin ateşinde yanıp, yanıp küllerinden yeniden doğan zaten benim…

Açma gözlerim perdelerini,bugün yarin sokağında matem var…
Yar adına Söyle yas türkülerini dilim , altında saklama ,madem var…
Az sonra gel ecelim, yar yanında daha dolmamış bir vadem var…
Çekil dokunma gönlüme elim , orda kanayan derinmi derin ,bir yarem var…

Vakit geceyi bir sabahçı Kıraathanesine bırakırken , tiryaki duygularım bir sigara dumanı gibi sağa sola sallanmayı bırakmıyor…
İçilmeyi unutulmuş bir sigara misali , nasılda kendi kendime yanıp tütüyorum görsen …
İşte tam şuan Demini bulmuş çay gibi ,
seni sensiz sevmenin tam demindeyim…
Etraf sessiz ve sensiz …
Ne pes diyesim var, nede bu sevdadan cayasım…
Susuşlarım , konuşmamdan daha çok şey anlatıyor bu aralar…
Ayrılık masallarının yanında, Aşk hikâyeleri artık tat vermiyor,
Sulanmamış bir çiçek gibi, solgun Yüzümdeki çizgiler kararsız…
Ne ağlamaklı nede gülmekteyim…
Çektiğim çilenin kutsallığına ,inancımı artık ikna edemiyorum…
Sadece taşımakta artık zorlandığım, gönlüme yüklediğin acıları habersizce kapının önüne bırakasım var…
Sensizlik adına bütün ezberleri bozup,
Yeniden yazıp çizme haddini kendimde bir bula bilsem…
Bu aralar elimden gelen tek şey ,
bir basımlık uzaklıktaki tetiği, ertelememden ibaret…
Ne kadar kötü düşüncelerim , dürtülerimi kışkırtsada hayatımla kumar oynamamak için kendimi zor tutuyorum…
Şu hayatın masasında senin adına oynadığım bütün elleri kaybeden zaten benim…

Ben ne kadar artık bu yersiz sevdayı hayatımda sensiz yaşamaya devam ettirsemde…
Gücenen yaşama arzum , sendelerken , hiç olmuyacak sebeplere tutunuyor…
Hem öksüz hem yetim bıraktığın çocuksu duygularım ekmeğe muhtaç dilenci gibi olmadık kapılardan bir nebze karşılık dilenirken…
Bir tek senin kapına gelmekten çekiniyorlar…
Bir zamanlar hayatıma girmeyişine gücenipte sessizce çıkıp giden mutluluk, hala geri dönmüş değil…
Çaresizlikler etrafımı kuşatmış teslim olmamı beklerken , sensizliğe bir çare, belki saf değiştirip bu kuşatmayı yarar diye bende beklemedeyim…
Kıpırtısız bekleyişlerimin uzantısında , mecalsiz kalan umutlarım, nasılda yorgun ve bitkin….
Keşke Bir rüya, bir düşte sadece bir uyumalık, kıpırdamadan göğsüne yaslana bilseydim…
Olmuyacak duanın kabulünü bekler gibi,
düşte rüyada seni aramak ne tuhaf…
Bir sıkımlık kurşunu kalan silah gibi,
namlu ucunda şakağımı ararken,
İntihara meyilli şu düşlerimde seni nasıl bulayım…

Gönül bağına hazan düştü, bin tabib gelse derdimi söylemem…
Bu Dert ölümüme sebeb olsa, gene boş verir eylemem…

Şu acabalar, niçin ,niye ve nedenler aklımın bir o köşesinden bir bu köşesine volta atıyor sanki…
Düşüncelerimi sorma o artık ayrı bir kafada yaşıyor…
Beni çevirdiğin hali nasıl tarif edeyimki…
Sanki bin deyil yüz bin parçaya bölünmüş gibiyim…
Her zerrem bağımsızlığını ilan etmiş devlet gibi, yokluğunun vurduğu darbeye isyan halinde…
Eğer RAB’ bimden utanmasaydım , içinde senin olmadığın şu kaderime, isyan bayrağını çeker baş kaldırırdım…
Biliyormusun şu sıralar, bir nazarınla İhtilal olunup, savunma yapmadan gözlerine teslim olmayayı ne kadar isterdim…
Hergün şu hasretinle , açık cephede savaşıyorum…
Hayalinden başka sığınacak bir siperimde yokki…
Şunuda bil hayel gözlüm, hergün yokluğun tarafından düşen gönül Cephesi zaten benim…

Ve yine yalnızlık …
Ayrılığa duçar gönüllerin peşinden ayrılmıyan bu gölge…
Ay ışığında büyüdükçe büyüyor…
Omuzdan sıyrılıp düşen tüfek gibi, kendiliğinden patlıyan duygularımın açtığı yaralar ne çok…
Zapdolmuyan öfkemin boynuna göz yaşlarımın sakinliğini taktım…
Gelmiyorken birşey şu kırılası elimden, sensizlik yükünü yükledim gönlüme…
Gidiyorum sona doğru aheste ,aheste…
Herşey sanki istenmeden oynanan oyun gibi…
Sevinç , mutluluk oynadıkları oyuna hüznümü almıyorlar be hayel gözlüm …
Her gezdiğim gördüğüm yerde bu oyunu seyredipte bir türlü dahil olunmuyan zaten benim...

Adına delice ve Coşkun şiirler , sözler yazmak isterdim.
Ama ne şairlikten anlarım nede güzel sözden.
Benimkisi şu yaşadığım çakma hayatın
nice döktüğü göz yaşındaki ,sadece bir kadresinde saklanan, kara düzen birkaç sözden ibaret…
Ha şunu bilmeni isterim…
İkincikez kısa süreliğine hayatına girme teşebbüsümden dolayı bana kızma…
Bilki o duvarlara yazdığım silinmiş bu sevda bitmez yazısısının devam hikayesini hiç silinmeyen öyle bir yere yazdımki,
Eğer bir gün okumak istersen hala beklemedeyim…
Ki Gönül defterinide son sayfayı bilerek açık bırakan zaten benim...

Şu garib sözlerin sonuna yaklaşırken , gölnümde bir soru ....
Hani her hikayenin bir sonu vardı be hayel gözlüm...

SON nokta… ÜZGÜNÜM…!

En başta söylemiştim bulaşma iki gözüm...


garib....

Garib Garib
Kayıt Tarihi : 16.10.2024 23:35:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!