Evvel zaman içinde,
Kalbur saman içinde,
Henüz pireler berberlik,
Develer tellallık yapmaz iken;
Cümle âlem çevrim dışı,
Messengere’a girmezken,
Haliyle Arap kızı da
Web camdan bakmaz imiş.
Tarih, yakın çağın yakınında,
Orta yerde bir zaman;
Yer, garbın şarkında,
Rum elinde bir mekân…
Kahraman, cenubu şarktan
Bir garip oğlan idi.
Kadim medeniyetten gelen soyu,
İslam’la müşerref olmuş,
Soy soylamış, boy boylamış,
Daha bir mukavim olmuştu.
Karakteri mert, mizacı sert,
Gözü pek bir yiğit delikanlı…
Garbın sevdası efsunlamıştı onu,
Niyetlendi bir yolculuğa;
Lakin ıssız kaldı baba ocağı.
Garba, bir garip
Yolculuktu çıkacağı.
Yola çıkmadan evvel
Hazırlıkları uzunca sürdü.
Dayanıklı, yer kaplamayan
Çift hat cep telefonu,
Biri yedek, iki şarj cihazı
Temin etti evvela.
Laptop, flash disk,
Dijital kamera,
Ha! Birde i-pot…
Elbette kalite deri mont,
Sağlam iki de kot…
Ayrıca almış yanına
Bir kazak, iki gömlek,
Bir kaç tişört.
Yol uzun, aracı eski ama
Sağlam, güçlü bir motosiklet.
İhtiyatlı, elden düşme de olsa
Temin etti navigasyon,
Nihayet yola hazır
Tam motivasyon.
Cenubu şarktan
Garba giderken,
Geçti Babil’in
Asma bahçelerinden.
Kuleler yıkılmış;
Metruktü şehirler,
Caddeler, insanlar.
Acaba neden?
Duydu ki garbın
Çelik kanatlı ejderhası,
Geçmişti üstlerinden.
Bıraktı kanatlarının altından
Patlayan taş,
Kalmadı taş üstünde taş,
Gövde üstünde baş.
Garbın çelik kanatlı ejderhası,
Taşıyordu kanatlar altında taş,
Kuyruğunda ise haç.
Garbın göz yaşartıcı
İnsancıllığına bak!
Sözde yara sarıyor,
Yerde Kızıl Haç…
Garbın sevdası
Efsunlamıştı onu.
Vicdanı sızlasa da
Hayran kaldı
Ejderhanın kanatlarına
Perde inmişti gözlerine,
Baktı ama göremedi.
Oysa gözünün önündeydi
Bacaksız gövde,
Gövdesiz baş;
Minbersiz minare,
Minaresiz kubbeler;
Ağlayan ana baba,
Babasız bebe, bebeler.
Baktı ama göremedi,
Kaybetmekteydi özünü.
Baktı ama göremedi,
Garbın kahpe yüzünü.
Geçti ve devam etti,
Garba doğru
Bir garip yolculuğuna.
Az giderken uz giderken,
Viyadük, otoban
Düz giderken,
Hem acıktı hem de ne görsün!
Yakıt bitti.
Hava alaca karanlık,
Güneş ufukta kaybolmakta.
Çekti bir hana,
Baktı batakhane…
Naçar, girdi.
Hancı onu karşıladı.
Hancı: Bir Rum Levanten…
Tuttu bir oda,
İkmal yakıt derken,
Tarif edilen yerden
Girdi aşhaneye.
Aşhane dediğimiz de
Küçük bir ocak,
Yanında orta boy tezgâh,
Arkasında usta bir aşçı…
Usta, getirdi et kavurma,
Yanında büyükçe bir kola.
Bu, zaten tek menüydü orada.
Yedi kavurmayı, içti kolayı;
Boş bulundu, yedi zokayı.
Dakka bir, gol bir…
Garp sevdası
Bozdu kimyasını,
Garbın zehirli enjektörü,
Zerk etti aşısını.
Ustada bir kabahat yoktu.
Artık bizim
Civanmertte sarhoştu.
Bizimkinin kılığı,
Diyarı Rum’dandı.
Zaten başka da
Menü yoktu orada;
Sarhoş etti onu,
Votka vardı kolada.
Öyle ya da böyle,
Kırılmıştı kilidi
Daireyi haramın,
En kötüsü de
Olanı anlamaması
Bizim budalanın.
Saf, çıktı odaya;
Yattı, uyudu.
Efsunladı
Garp sevdası onu,
Pek de iyi değil
Bu işin sonu.
Kalktığında
Kafası zonkluyordu.
Dedi, kendi kendine;
‘Temiz hava, beni çarptı.’
Vaziyet, handa epey kalacaktı.
Artık hancıyla da arkadaştı.
Haram lokmadan
Feleği şaştı.
Bu kalışta,
Bir müsebbip daha vardı:
O da hancı kızı, Eftalya’ydı.
Müslüman kız mı
Kalmadı dünyada?
Hayır, çekici gelen
Eftalya’daki ambalajdı.
Sarhoş bir anında uyandı,
Eftalya’nın kollarında.
Maneviyat,
Büsbütün parçalandı.
Artık bizim oğlan da
Müptezel bir zinakardı.
İşler, iyiden iyiye
İyice sarpa sardı.
Düzeltiyim derken
Eftalya’yı aldı.
Eftalya uyanık, cilveli,
Aşüfte bir Rum’du.
Çok şaşalı, şatafatlı
Bir hayat istiyordu.
Kalamadı oralarda,
Devam etti Eftalya ile
Garba olan
Bir garip yolculuğuna.
Eftalya’nın istekleri
Bir türlü bitmiyordu;
Bizim oğlanın parası,
Bunlara yetmiyordu.
Mecbur kaldı, çaresiz
Gitti bir tefeciye.
Tefeci Yahudi,
‘Yahudi bir dönme.’
Verdi parayı
Lakin bir şartla.
Tembihledi iyice:
‘Sakın ha sakın
Özüne dönme.’
Alışmıştı boyun,
Bir kere boyunduruğa;
O da kabul etti,
Vurdu yuları, vurdu
Vurdumduymazlığa
Şimdi, kıssadan
Hisse çıkaralım,
Bu işler nasıl oldu
Bir bir anlatalım.
Kisvesi Rum olanın
Hayatı dumur olur.
Yediğine, içtiğine
Dikkat etmeyenin
Lokması haram olur.
Küfür boyunduruğuna giren,
Kendini tefecide bulur.
Zina etrafında gezen,
Gâvurla zifaf olur.
Ondan olma çocuklar,
Fikret olur, Cevdet olur,
Hikmet olur.
Böyle yaşayana elbet,
Attan inip eşeğe binmek
Kısmet olur.
Garplaşma sevdası,
Aldı gözümüzü;
Eftalya’nın çocukları,
Sömürdü özümüzü.
Kimi prof, kimi rektör,
Kimi hâkim oldu.
Hepsi maşa aslında
Diyar-ı İslam’da,
Bila kayd u şart küfür,
Küfür hâkim oldu.
Kayıt Tarihi : 7.8.2009 20:21:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Hüseyin Çetin İsmailoğlu](https://www.antoloji.com/i/siir/2009/08/07/garba-bir-garip-yolculuk.jpg)
TÜM YORUMLAR (1)