Gam-ı aşkınla ahvâlım perişan oldu gittikçe
Cafâ vü cevr-i hicrinle ciger kan oldu gittikçe
Ziya-yı şu’le-i hüsnün füzûn oldukça alemde
Nice aşufte diller mestü hayran oldu gittikçe
Gönül bir yareden aciz etibba melhem etmekten
Bugün seviştim, yürüyüşe katıldım sonra
Yorgunum, bahar geldi, silah kullanmayı öğrenmeliyim bu yaz
Kitaplar birikiyor, saçlarım uzuyor, her yerde gümbür gümbür bir telâş
Gencim daha, dünyayı görmek istiyorum, öpüşmek ne güzel,
düşünmek ne güzel, bir gün mutlaka yeneceğiz!
Bir gün mutlaka yeneceğiz, ey eski zaman sarrafları! Ey kaz kafalılar! Ey sadrazam!
Devamını Oku
Yorgunum, bahar geldi, silah kullanmayı öğrenmeliyim bu yaz
Kitaplar birikiyor, saçlarım uzuyor, her yerde gümbür gümbür bir telâş
Gencim daha, dünyayı görmek istiyorum, öpüşmek ne güzel,
düşünmek ne güzel, bir gün mutlaka yeneceğiz!
Bir gün mutlaka yeneceğiz, ey eski zaman sarrafları! Ey kaz kafalılar! Ey sadrazam!
Merve İlgin adıyla yazılan bir önceki yorum bana ait değilidr şu anda farkettim.Antoloji yöneticelerine buradan suç duyurusunda bulunuyorum.
Pehlül Ağabey, senin bacaklar titreyedursun. bak elin oğlu neler deyiveriyor:)
bildiğim kadarıyla bir BURDUR türküsü..
Yağmur yağar şıpır şıpır buz gibi
Eriyorum ben de çürük tuz gibi
Kocan ile geçincemen yok ise
Boşan da gel kabulümsün kız gibi
Çadır kurdum şu yaylanın düzüne
Gümüş martin yatırdım da dizime
Varın söylen o yosmanın kızına
On beş sene az geliyor gözüme
türküyü burdurlu hafız rıza yağız'dan dinleyeceksin. allah rahmet eylesin, kayınpederim çok severdi bu adamı ve tabi ki bu türküyü.
Eee
Kelin başı körün daşı demişler hocam
Allah yine de nasip etsin sana oraları
Naci ağbi, üzüntünü paylaşıyorum.
kedi idi adı
bu adı
ona kimse vermedi
çağırdılar, sağırdı, duymadı
kedinin mırmırları
onun
hem düşünmesi,
hem de duyma'sıdır.
bunu
benim yazmam
da
benim mırmır'larımdır.
duyan
bunu yazmaz
uyan
bunu yazan bir kedidir.
özdemir asaf
bu güzel gazelin mükemmel bir yorumunu aşağıdaki linkten dinleyebilirsiniz..baha kardeşimle ilk dinlediğimde mest olmuştum bu güzel eseri..buyrun müziğin esrarıyla varın lezzetine bu güzel eserin..
/>
@..
hüznünüze eşlik etmesi dileğiyle naci ağabey..
http://kavun.mynet.com/Kamil-Erdem/Kedi-Ruyasi#|liste/;105013
Naci Bey'e ben de sabır diliyorum.
Pehlül Ağabey, salça sıkıntınız olmadığına sevindim:) bu arada ben Karslı değil Ağrılıyım efendim. Ama Çobanoğlu, Reyhani, Taşlova, Nusret Toruni gibi üstadları hem canlı hem plaklardan, kasetlerden dinleyerek büyüdüm. Şeref Taşlıova'ya uzun ve sağlıklı ömür diğerlerine Allah'tan rahmet diliyorum.
Mehmet Kartal Bey doğru anlaşıldığıma sevindim. teşekkür ediyorum.
herkese saygılar
Kısa bir masal yaşıyoruz
İnsanlar, ne kadar varlıklı, ne kadar kuvvetli-kudretli olurlarsa olsunlar, ancak midelerinin alabildiği kadarını yiyebilirler.
Başka bir deyişle, herkesin serveti yiyebildiği kadardır! Gırtlağı geçtikten sonra, zeytin ile havyarın da hiç bir farkı yoktur.
Kaç otomobilleri olursa olsun, aynı anda bütün otomobillerine binemezler (o gün için diğer otomobilleri kendilerinin değildir).
Kaç evleri, villaları filan olursa olsun, hepsine aynı anda oturamazlar (sadece o an içinde bulundukları ev kendilerinindir).
Görkemli sarayının yaldızlı salonuna gömülmüş yahut üç milyon liralık otomobiliyle mezara konmuş birini ne gördüm, ne de duydum.
Servet, şöhret, makam, mevki, unvan, rütbe kabir kapısında bitiyor...
Saraylar, köşkler, hanlar, yatlar, lüks otomobiller, uşaklar, hizmetçiler, rütbeler, makamlar, mevkiler, tac-ü tahtlar geride kalıyor...
Herkes ölüm yolculuğuna yapa yalnız çıkmak zorunda kalıyor...
Sonrası musalla taşına uzanma ile kısa bir niyyettir: 'Er kişi—yahut hatun kişi—niyyetine'...
Orada kimseye ayrıcalık yoktur: Hiç bir imam 'kral niyyetine... kraliçe niyyetine' cenaze namazı kıldırmaz!
Ve mezar: Hatırlayın ki, her kralın, sultanın, imparatorun, padişahın, başkanın, paşanın, şöhretlinin, zenginin mutlaka bir yerlerde bir mezarı var.
Yani bütün her şey altmış-yetmiş yılla sınırlı: Ne kadar yaşarsanız, ancak o kadar kralsınız.
Yaşadığımız altmış-yetmiş yılın da yarıya yakını uykudur. Yani hayatı yaşayamadan geçen zamandır... Yirmi küsur yılı, neyin ne olduğunu pek fark edemeden yaşanan çocukluk-gençlik dönemidir.
Açıkçası yetmiş yıllık ömrün elli yılı yaşanmadan biter. Geriye onbeş, yirmi yıl kadar kalır ki, onun bile büyük bir bölümü tekrar yaşamayı istemeyeceğimiz sıkıntılarla, dertlerle, çilelerle, yokluklarla geçer.
Bir ömür içinde, insanın yeniden yaşamayı isteyeceği kaç gün var dersiniz?
Bütün bu çabalar, bu kırıp dökmeler, baskılar, ideolojik dayatmalar ve bu koşturmacalar birkaç yıl için: O birkaç yılı bile 'adam gibi' yaşayamıyoruz.
'Adam gibi yaşamak' demek, sınırlı zamanı yaradılış hikmetine uygun olarak değerlendirmek demektir... Ama nerdeee? Öncelikle gafletimiz, ardından ihtiraslarımız buna izin vermiyor!
Daha daha yükselmek için bir birimizin yüreğine basarken, yüreğimiz toprağa dönüşüyor.
Mâdem ki, dünya kısacık bir masal, bir birimizi kırmak yerine sevmeye ne dersiniz?
Y.B.
Pehlül'e Gazel
Gam-ı aşkıyla Nilgün'ün perişan oldu gittikçe
İki gözü iki çeşme çağlayan oldu gittikçe
Dolaşıp da Avrupayı unutmak ister Leyla'yı
Düşüp şiirin denizine bir umman oldu gittikçe
Tini mini icat etti,safkan atları eğitti
Gülizara çiçek ekti bahçevan oldu gittikçe
Uyup eski bir askere erkenden aldı teskere
Mebusluktu son hayali bir yalan oldu gittikçe
Dağlara düşen Ferhat'ın yazgısı aynıyle vaki
Sevda sunağı kan ister son kurban oldu gittikçe
Nilgün'ün saçları sümbül,yanakları tomurcuk gül
Gülşende şakıyan Pehlül bir nâlan oldu gittikçe
Binboğa'yı şair saymaz al'a desiseye aymaz
Nilgün çığlığını duymaz fevaran oldu gittikçe
Kani Baba nın şiirini bir yandan da Yaprak Sayar hanımefendi nin sesinden ' sen gelirsen gönlüm sevinç bulur 'u dinleyerek okudum..
Bezm-i âlemde meserret bana cânân iledir
İnbisât-ı ezelî vâsıta-i cân iledir
Kâfirin gamzesi çok kimseleri etti esîr
Yürüyüş mülk-i derûne saff-ı hicrân iledir
III. SELİM / ZÂVİL / AĞIR ÇENBER / BESTE
Bu şiir ile ilgili 25 tane yorum bulunmakta