Galiçya Desitanı 2 Şiiri - Ahmet Yozgat

Ahmet Yozgat
2011

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

Galiçya Desitanı 2

GALİÇYA’DA İKİ CAN
1/...
Bir ben bilirim Galiçya’yı, bir de Seyfullah.
Dokuz yüz on beşinci cüzünde zamanın.
Kanlı kamanın ve katil kasaturanın,
Yani bilimum kesici aletin,
Kabzasına kadar silme kızıl kana kestiği,
Savaşın yedi düvelde rüzgâr rüzgâr estiği,
Ve cehennemi ateşin hudut çizgilerinde cayır cayır...
Cesur canların kanlı siperlerde sapır sapır...
Yani bizim daha on dokuzumuzda,
Yar yanağındaki bir damla yaş gibi,
Kızgın toprağa düştüğümüz,
Mavzerlerin kundağıyla öpüştüğümüz...
Kısacası bir ben bilirim Galiçya’yı ağalar
Ve koca bir kara kıtayı hem de doludizgin,
Yani delidolu tepiğimiz altında çiğnediğimiz yılları...
2/...
Bir ben bilirim o sırrı tevarihinde saklı hakir Galiç’i ağalar.
Zavallı Seyfullah’sa kitaba kanıyla tarih düşendi.
Üşendi garibim, soğuk siperle gerdeğe girmeye soğuk gecede,
Bir de yar yatağından yarım kalan beden ılıklığımız.
Amma savaş bu, azgın cehennemin adresi yani.
Sayın ki ateş çevresinde kronolojiye vurgun acılı pervaneleriz.
Silme donanma fişenk, kırık dişlerimize kadar cephaneyiz...
Bir gözümüz hayâl meyal sarışın memleket bozlağında,
Diğeri gez, göz, arpacık ve zalim tetik...
Mavzerler ki Alaman çıplağı yani som çelik,
“Ich liebe dich! ” oymuş dipçiğine gönlü kısır bir işçi.
Kasaturalara ise “Seni seviyorum” kazmış çivi ucuyla,
Bir Uşak kiliminin “eli belinde” motifiyle usulca,
Sayın ki tüm bunları, kalbinin kalemiyle bir gelin...
Azgın selin önünde durmak ne kadar zorsa,
İşte öyle, Galiç’i bir ben, bir de Seyfullah bilir ağalar.
Biz ki yüreğimizi asmışız camuz gönü palaskalara,
Yani kendi darımızı kurmuşuz kanlı Galiçya’lara...
3/...
Uzaklardaki Galiçya’yı bir biz biliriz ağalar.
O Galiçya da işveli bir haspadır ve bizi çok iyi tanır,
Mesela palaskalara taktığımız çangıl çangıl yüreklerimizden.
O palaskalar ki yekpare kan ve kara yağlı sahtiyan,
Ve iki yandan afacan barebellum’lara doğal bir raftır.
Sayın ki masal diyarlarında Cebel-i Kaf’tır Galiçya dağı,
Öylesine yüce ve öylesine doruğunda mülteci bulut barınır.
Taranır memlekette, her tetik düştüğümüzde,
Ucu çengelli mor zülüflü bir yavuk eşzamanımızda,
Yaralı yüreğimiz takılır kâkülünün ucunun kıvrımına.
Bir yaralı telli turna, ülkemizin dantelli dağarında selam taşır.
Taşır ki ağır aksak ve de namlu dolusu.
Yani tekmil Osmanlı ordusu
Taşını, toprağını bilir Galiçya’nın.
Bir ben, bir de Seyfullah bilir...
4/...
Seyfullah’ın nedense gözü seğirir siperde.
Bıyığı babasına çekmiş ve simli sırımdır onun,
Gözü tıpkı anacığı, sayın ki Bahr-i Adriyatik damlası.
Palaskasında asılı duran iki çift kaması ve her daim uyanık.
Yanık mı yanık yüreğinin bir yarısı memlekette.
Galiçya bilir Seyfullah’ın tekmil halini ağalar,
Alaman malı mavzerinden bilir, Hamidiye fişenginden bilir
Hakikatte bir dağ goncasının bile,
Bir teline kıyamayan sınırsız merhametinden bilir.
Ama ne yapsın garibim öksüz Seyfullah?
Bir sabah uyandığında buluvermiş kendini,
Alazlı tandırların yakıcı harmanında.
Biliriz ki ağalar yanmamak için yakmak gerek.
Yaradana sığınarak urup merd-i meydan narasını,
Yani ta yürekten “Ya Allah! ” diyerek,
Galiçya’ya yalın göz değil, namludan bakmak gerek...
Gg/...
Hınzır gibi tanır ikimizi de Galiçya ağalar.
Yani Seyfullah ve ben...
Ak sabah gününü görmeden daha,
Konamadan bir kın kanatlı nazlı kelebek olup,
Yalnız yavuklunun yanağındaki pembe yaprağa.
Galiçya toprağına garkolmuş on dokuzlu yaşımız.
Emsalimiz, akranımız ve bilcümle yaştaşımız,
Sürülmüşüz bir yağlı merhem misali Galiçya yaralarına.
Ss/...
Garip Seyfullah, evde kalık siperlerle sözlenmiş.
Bense görücü usulüyle alelacele nişanlanmışım,
Geceyarısı devriyelerinin yirmi dört ayar cesaretine.
Galiçya ki bellemiş ve dağı taşı ile tanımış kokumuzu,
Bilcümle tertip, korkumuzu büküp dört büklüm,
Karanfil yaprağınca sokmuşuz kulak arkamıza.
Yardımımıza koşmuş nakaratından kan sızan Yemen türküleriyle,
Buram buram ıtır ve şehadet kokan o kutsal ölüm...
Yani Galiçya tanır ikimizi de ağalar,
Ölümü de tanır, şehit kardeşim Seyfullah’ı da,
Beni de tanır ağalar, ıssız dağ diplerindeki kanlı kabirleri Galiç’in...
Bilcümle halaskaranı tanır...

ATLAR VE GÖZYAŞINA DAİR
1/:
Ağalar,
Atlar da ağlar inanın.
Hem de bir ağlar,
Dayanmaz gözyaşlarına sıradağlar...
***
Nedense abanoz sertliğinde bu akşam,
Yani en şerefsizi koyaklarda lacivertin.
Atlara tek su yetmez ağalar.
Çifte su verin.
Zamanın bittiminde dipsiz uçurumlara,
Korkmayın sürün atları...
Kanatları iki bin su verilmiş bıçak sırtı,
Dizginleri kanlı ve hırs köpüklü kantarma.
Mekanın sonunda kor ateş fırınlara,
Aldırmayın atın atları.
Abanoz siyahiliğindeki bu akşam,
Kışkırtır kanatları...
***
Atlar da ağlar inanın.
Hem de bir ağlar ki kısraklar bozlak yakarak,
Göz yaşları sel olur süpürür bayağılıkları! ...
2/:
Ağalar,
Atlar da ağlar inanın…
***
Ah yıldız, akan yıldız;
Ha altımızda sarışın at,
Ha koynumuzda yağız kız.
Biçer lacivertini atlar ve kızlar evrenin.
Bulutlar mola yeri sayılır seferlerde.
Kıvılcımsız bir toynaksa,
Atların bütün kederi.
Atlar ufuklara yaslanır ağalar.
Tepeler nallarının altında soylu dağları.
Yeleleri örülende gökyüzü yılkılarında
İbrişim ışığından.
Çatlar en berk yerinden dayanmaz,
Som demirden bukağıları...
***
Ağalar, atlar da ağlar inanın
Hem de bir ağlar ki küheylanlar türkü yakarak.
Terleri eritir granit kayalıkları! ...
3/:
Atlar geceden beslenir, ağalar
Yalın karanlıklardan sulanır...
***
Bulanır başı atların köy düğünlerinde.
Dağların bir de zemheriye erdiğinde zaman.
En geride ay nallı iz kalır,
Orta yerde ben ve siz çaresiz...
Siz ki,
Gerbe ve kaşağı kokulu tavlalarda efendisiniz,
Küheylanlarda kasılan kantarma.
Bunları nasıl bilmezsiniz?
***
Atlar da ağlar, ağalar...
Burunları ekvatorda volkan olur atların,
Kuyrukları semada yıldız karması...
Ağalar, atlar da ağlar inanın Arguvan ağızlarında
Hem de bir ağlar, uğunur ve devrilir yüce dağlar! ...
4/:
Atlar bürünür, ağalar
Bürünür doru baranîsini...
***
Yelesini türkü ederler tayların anaları,
Uzatıp dudaklarını rüzgâra karşı çığırırlar.
Soğuk suları üfler de içer atlar.
Buz çatlar nefeslerinden.
Ensesinden kavrayanda atları,
İnce uzun ve ılıman bir el,
Gel eder uzaklara: Gel he–hey gel...
***
Ağalar, atlar da anlar inanın.
Hem de bir anlar, dayanmaz buna canlar!
Ağalar, sızlar yüreciği atların
Atlar da sever inanın
Hem de bir sever, dayanmaz doru kızlar! ...

Ahmet Yozgat
Kayıt Tarihi : 10.3.2010 14:24:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Ahmet Yozgat