Eski bir Yeşilçam filmi gibiydi bizim hikayemiz.
O seni ilk görüşüm,
Senin kumral saçların belinde o köşeyi dönüşün.
Ela gözlerinle çarpışması gözlerimin
Ve yerlere savrulan aşk kırıntıları…
Adeta ışık saçıyordun etrafına,
Bulutların güneşi kapattığı o sonbaharda.
İlk kez böyle atıyordu kalbim,
İlk kez tanımadığım birini özlüyordum
Ve son kez göreceğim diye her sabah tekrar sana geliyordum.
Birbirleriyle yarışırcasına düşüyordu takvimden yapraklar.
Her geçen gün biraz daha karışıyordu kokun hayatıma
Ve her geçen gün biraz daha aşk kokuyordun bana.
Gözler halleşiyordu aralarında,
Ufak bir tebessümünde, kopuyordu kalbimden bir parça daha.
Bir sigara yakıp bekler olmuştum işyerinin kapısında.
Daha fazla dayanamayıp açılıyordum sana.
Açık bir çay, açık yeşil gözler ve yalnız sana açık bir kalp huzurunda.
Cennetin müjdecisi gözlerinle, gözlerimden akarken kalbime;
“Aslında bende senden hoşlanıyorum.” dediğin an hala gözlerimin önünde.
Bir hastalıktı sanki
Korunamadım gözlerinden işte ne yapayım?
Her bakışında biraz daha aşk bulaştırdın,
Her bakışında biraz daha bağladın kendine.
Artık şiddetli bir aşk içeriyordu bu film.
Biraz dram,
Biraz komedi,
Biraz romantizm...
Kaydı bir tek tanrıdaydı, beraber geçirdiğimiz o aşk dolu saatlerin.
Her anımı senle tamamlıyordum,
Her şey sadece seninle anlamlıydı.
Ben yaşadığım aşkın sarhoşluğuyla akşamdan kalmayken,
Her sabah yeni bir güne değil de sadece sana uyanıyordum aslında.
İçinde senin olmadığın her şey yabancıydı artık bana.
Silmişken lügatten ayrılığı,
Hiçbir maddeye olmadığım kadar bağımlıyken gülüşüne,
Mutluluğu resmediyorduk ellerin ellerimde.
Seviyorum ben seni, bırakma ellerimi diyordun bana.
O gece nedense kan kokusu geliyordu burnuma.
Sabah kalktığımda
Tatlı bir tebessüm yerine aşk kırıkları bulmuştum yatağımda.
Sonbahar biraz daha yaklaşmıştı kışa,
Rüzgar biraz daha soğuk esiyordu,
Biraz daha üşüyordu ellerim,
Ben biraz daha aşık oluyordum sana.
Sıcak bir öpücük yerine,
Sertçe çarpan bir kapı kucaklıyordu beni,
Kendini kesiyordu başucumda
Akşamdan kalma senli benli hayaller.
Sen gidiyordun…
Yatağımda bıraktığın saç telin,
Akşamdan kalma kadehteki dudak izin…
Bir de not çarpıyordu gözüme.
“Ne seni ne de kendimi daha fazla kandıramayacağım.
Ben başkasına aşığım
Ve onu unutamıyorum.
Beni affet. Bir rüyaydı ve bitti. Ben gidiyorum.”
Yavaş yavaş terk ediyordu kokun odamı.
İntihar edercesine düşüyordu gözyaşları.
Bu kadar kolay mıydı bitirmek?
Yani her şey bu kadar yalan mıydı?
Sen aşkım dediğin o adamın ardından giderken,
Ben efkârlı yarınlara açmışken yelken…
Bir an bile yapamam sensiz derken,
Ağlamak, bağırmak istiyorum arkandan,
Gitme daha çok erken.
Şimdi gidiyorsun,
Gök gürültülü, sağanak yağışlı…
Soğuk ve çamurlu bir yeryüzü bırakıyorsun bana.
Beraber ıslanmayacaksak
Ne anlamı var yağan yağmurun?
Kumral saçlarını savurmayacaksa yüzüme
Esen rüzgar da anlamsız artık.
Bir daha gözlerine değmeyecekse
Gözlerim gereksiz bedenime.
Kokunu duyamayacaksa
Artık maddedir burnum vücudumda.
Omzumdaki melekleri de birbirine düşürdü bu gidiş.
Sağ tarafımdaki melek fısıldıyor kulağıma:
“Ne çare akan gözyaşları,
Ne çare dön feryat figanları,
O hiç senin olmamışken.”
Fakat ben sol omzumdaki melekle
Uzun bir yolculuğa çıkmak istiyorum şimdilerde.
Şimdi bir bir ayrılığa çare satan dükkanları dolaşacağım.
Buda geçer elbet diye avuturken kendimi,
Biter elbet hatıraların gözyaşıyla düeti.
Sende bitersin.
Son kayan yıldızla birlikte
Kayar gider ardın sıra bütün mutluluklar,
Gece olunca kucaklar beni
Biraz deniz, biraz rüzgar…
Yalnızlığımı paylaştığım o köhne meyhanede buluveririm kendimi.
Saatimin akrebi yüzerken rakımda;
Sen akıyorsun gözlerimden kumral kumral,
Sen dökülüyorsun dudaklarımdan ela ela,
Ben değil de sen bitiriyorsun kadehteki rakıyı damla damla.
Bir su perisi konuyor omzuma,
Birlikte ağlıyoruz sensiz gelecek sabaha.
Sen beni terk edip giderken,
Bir tek beni üzdüğünü mü sandın?
Bir tek beni yıprattığını mı sandın?
Sen öyle apansız çekip giderden,
Bir tek beni ağlattığını mı sandın?
Sen giderken tüm melekler ağlıyordu arkadan,
Çünkü tanrı bile inanmıştı beni sevdiğin yalanına.
Alışmalıyım yokluğuna.
Silip atmalıyım seni, kaybetmeliyim izini gecenin karanlığında.
Ben tutuklu kalmışken sende,
Belki de bensiz her şey daha güzel olacak bende.
Yarın ilk iş dudaklarına değen dudaklarım intihar edecek.
Sonra kokunu duyan burnum yüzümden firar edecek.
Gözlerine değen gözlerimi almaya iki karanlık adam gelecek.
Sana dokunan ellerimi ise bizzat kendim keseceğim.
Kaç promil alkol içeriyorsa artık ismin,
Her ağzıma aldığımda körkütük sarhoş etti beni,
O isim artık on sekiz yaşından küçüklere verilemeyecek.
Ardından bizi tanımlayan tüm kelimeler de tedavülden kalkacak,
Artık kimse ben gibi sevemeyecek
Ve kimse senin gibi bırakıp gidemeyecek.
Yeter beni bu kadar yıprattığın!
Bak gece bitti.
Kadehimde rakı bitti.
Senli düşler bitti.
Çık git artık aklımdan,
Bırak ne halim varsa göreyim.
Belki birkaç kadeh daha içerim,
Belki gidip birini daha severim,
Belki de gidip intihar ederim.
Atarken kendimi yükseldiğim buluttan aşağıya,
Melekler de intihar eder ardımdan.
Ve bir yağmur tanesi olarak düşerim vücuduna,
Sana yazacağım son şiirin ardından.
Kayıt Tarihi : 29.10.2011 21:43:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Uğur Şahin Uş](https://www.antoloji.com/i/siir/2011/10/29/g-itme-d-usuyorum.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!