193
Ankaralı Zehra
I
Zehra
Dört aylık, ayağına vuruldu kızgın maşa
İkincisi vuruldu erdi üçüncü yaşa
Kadere kurban oldu, annesinin eliyle
Gözünden akar yaşı, konuşamaz diliyle
Haydi kızım hoppala, koşamadan tez büyü
Yoldaşın oldu acı, omuz omuza yürü
Ah zulüm!
El âleme elden gelir, Zehra’ya ilk kucaktan
Sevgi ara bundan sonra, her köşeden, bucaktan
Büküldü boynun, gülmez gayri bu garip başın
Lokmanı yiyemeden, acıdı tatlı aşın
Acımasız bir yaşam, uçup gitti her düşün
Koşsan da fayda etmez, bu dünyada zor işin
………………Dağ başları çiçekli, allı yeşilli kızlar
………………Dillerde türkülere melodi çalar sazlar
………………Kara bahtlı Zehra’nın duydukça içi sızlar
………………Eğlence nedir bilmez, arkadaşı yıldızlar
Şık elbisesi
Ayakkabısı
Saçında yaldızlı tokası
Olmadı, içinde kaldı arzuları
Bunlar olsa Zehra’nın içini yakan acı
Yüze güler, tenhada yolardı kara saçı
Bir ayağı aksaktı, ötekini sürüdü
İçinde kaldı düşler, karaları bürüdü
Her gün her gece indi, ensesine bir tokat
Annesinin hışmıyla ömrünce kaldı sakat
Ne halden anlayan ne derdini soran oldu
Aldığı her nefeste içine zehir doldu
Son bir umudu kaldı, oda hayırlı koca
Duanın olmasına, okudu kırk gün hoca
II
Yaş on sekiz, kapıyı çaldı hayırlı kısmet
Zehra dünüre evet dedi, anneye nispet
Kuruldu düğün, dernek, pişirildi yemekler
Cümle âlem eğlenir, Zehra hâlâ emekler
Görmeden kocasını taktı başına duvak
Çıktı baba evinden sevgiye inanarak
Civan mı civan koca aldı aklını baştan
Birde oğlan doğurdu, yeşil gözlü bakıştan
Aşk, açtırır yediveren
Solgun yüzün yanağında
Neyleyim
Yakışmaz mutluluk Zehra’ya
Bir sabah babası gelir kapıya
Kızını götürür evine…
Evin ırgatı Zehra, gelin gitti
Baba evi aç, sefil, fukara…
Kocası şaşkın, Zehra şaşkın, masumdu oğul
Eşyasının yerine, dertlerin taşır bavul
Zehra çalışır baba evine gelir bolluk
Kendisine düşense esaret, dayak, kulluk
Bitmedi bitmeyecek yarı aç, acı günler
Merhametsiz anneyle geçer, günler ve dünler
Bir ışık erenlerin yüzsuyu hürmetine
Hep inandım Allah’ım senin büyük kudretine
III
Yeni kısmet kapıyı çaldı
Anne ve babası sıraladı şartları
Kıldan ince boyunlu damat…
………………Ak yazıyı kimler yazar
………………Kara yazı kimler bozar
………………Mutlu resmi kimler çizer
………………Bilen var mı, gören var mı?
Zehra
Sustu, sıcak omuza baş koymayaydı murat
Gece evine kadın oldu, gündüzse ırgat
Çalıştı, çabaladı ama eşiyle mutlu
İkide kız doğurdu, memlekete kutlu
Birine Ayşe dedi ötekineyse Gülsün
Anneye benzemesin, kader onlara gülsün
Felek boş beklemiyor vurur yine silleyi
Baba aniden ölür, geri getirir çileyi
Birde evleri yanar, kalırlar orta yerde
Açlığı gören olmaz, her gözde kalın perde
Muhannete muhtaçtı üç çocuklu bir anne
Sığınacağı baba damı, sığdırmaz anne
Sevilmez Zehra
Konulmaz evlat yerine
Deneyecek, bildiği tek çareyi…
IV
Dört çocuklu adama vardı da kadın oldu
Doğan iki bebekle testinin boşu doldu
Dokuz çocuk bir baba, Zehra’nın yüzü soldu
Yaşam dört biryanından kadını boğan koldu
Adam kendi keyfinde, Zehra ekmek peşinde
Yetemedi iki eve, düşüverdi düşünde
Yetti canına yaşam, gece gündüz ağladı
Bir çare bulamadı karaları bağladı
Omuzuna dokundu, büyük oğlunun eli
“anne yaşam bu değil, gidelim”, dedi dili
Topladılar eşyayı, vardılar Ankara’ya
İkinci eşten maaş, merhem oldu yaraya
Bir antlaşma yaptılar anne ile çocuklar
Her zorlukla baş edip, mutlak okuyacaklar
Kendisi bilmiyordu alfabeden tek hece
Çocukların yoluna çalıştı gündüz, gece
İşten işe koştu da, demedi bir gün aman
Aslında kalmamıştı gözde fer, dizde derman
Çok çalıştı çocuklar, okulları bitirdi
Annelerine onur, gülen gözler getirdi
“beş çocuğum öğretmen, kendim cahilim” dedi
Oturdu başköşeye, öğretmen aşı yedi
………………Yaşam kimine güler, kimini ise dişler
………………Elli altı yaşında yoluna girdi işler
………………Basamakları çıktı, kayıp giden inişler
………………Sonbaharda açıldı, baharda solan düşler
Zehra’nın çilesini yazmaya yetmez kalem
Otuz iki diş dökmüş, eğlenirken el âlem
Şairi bacı bildi, bıraktı emaneti
Tanınmak değil, dertten kurtulmaktı niyeti
Neyleyim
Güzde açan çiçeğin, ala güneşten canı
Zemheriye dayanmaz, kangren tıkar kanı
Örnek olsun dünyaya milyonlardan bir Zehra
Başkentin ortasında sahipsiz kalan çehre…
11 Şubat 2011
Rahime Kaya
*
193
Ankaralı Zehra
Hastane odasında iki kadın
Tanışıklıkları, kısa yaşamlarında kocaman acı
Muhabbet artıkça olurlar birbirlerini seven bacı
Dertler demlenir
Acılar dillenir…
Yaşamını orada anlattı Zehra
Aynı kaderi paylaşan sayısız kadınlardan birisiydi
Dinlerken düşünmedim yaşamının şiir olacağını;
Sonra beynimin ve yüreğimin arasında dolaştı
Temeli acıyla atılmış yaşamın öyküsü.
Duyurulmalı yitirilmiş yaşamlar
Dedim
Bütün kadınlar adına
Ve yazdım Zehra’nın şiirini…
Zehra’nın ne bu şiirin yazıldığından haberi var
Ne de adının değiştirildiğinden
Bekli bir gün bir yerde tesadüfen duyacak
“tıpkı benim yaşamım” diyecek.
…/…
Zehra, henüz yaşına girmemişti,
Kızgın maşa ayağına ilk vurulduğunda
İkincisinde üç yaşındaydı
Acıyla ağladığı ilk gün o gündü
Acının ne olduğunu öğrendiği günde…
Kırılmış kanatlarının yerine dökülen tüylerini aradı
“Annem” diyemedi
“Babam” hiç diyemedi
Doğduğu yuvası falakalı esir odasıydı…
Kader miydi yaşadıkları
Sevgisiz annenin zulmü mü?
Ne sıcak ana kucağında oturdu ne de sevgiyle bakan bir çift göz gördü
Büyüdü onlarca sopanın izleri sırtında
Acıdan acıya yürüdü.
Bir ayağı kısa, adı topaldı.
Giyemedi başka kızlar gibi güzel elbise
Salınıp gezemedi sokaklarda
Oynayamadı hoplaya zıplaya
Topallığının faili annesi derki:
“doğuştan sakatsın.”
Kızgın maşanın, kızılcık sopasının
Balkondan atmasının sakat ettiğini itiraf etmez.
Suçluluk duymaz, acı nedir bilmez.
Utanır sakat kızından
İstemez yakınında, yürütür ta uzağından.
……………Utanma annesi, arkandan yürür
……………Kırdığın ayağı peşinden sürür
……………Derdini derdine ar eder bürür
……………Kimi sefa sürer, kimisi cefa
Evin kızı hiç olmadı Zehra
Tarlada ırgat, evde hizmetçiydi
İtila kakıla iş yapan…
Toprak onu tanıdı o toprağı en emekçisinden.
Yaşı on sekiz, uyandırıldı bir gece uykusundan
“seni kocaya verdik” dediler
Sessizce baktı, içini çekti
Yoktu düşüncesinin değeri.
İlk defa sevindi düşüncesinin sorulmadığına
Civan mı civan adam, bir seksen boyunda yeşil gözlü
Baktıkça içi eridi
Ama neden kendisini eş seçtiğini hiç bilmedi.
…/…
Hazırlık bitti, büyük gün geldi
Düğün dernek kuruldu
El âlem oynadı Zehra oynayamadı
Annesi men etti oynamayı, eğlenmeyi
İçi gitti
Aklı gitti
Yüreği gitti
Bedeni zifaf gecesine gitti…
Sevdi kocasını, kocası da onu sevdi
Tatlıydı aşı
Gülmüştü başı
Birde oğlan doğurmuştu…
Amma kader kara çelmesini yeniden taktı
Yaşamında bir daha, bir daha yuvarlandı Zehra.
…/…
Zehra gelin oldu
Baba evinin ırgat gitti.
Ambar boşaldı
Kiler boşaldı
Açlık geldi koca eve
Soruna çözüm bulmak gerekti
Buldu çözümü anne ve babası
Dört çocukların ikincisi olan Zehra eşinden ayrılacak
Baba evine gelecek/ti
Yazgıyı kim yazdı, kimler bozdu
Kanatsız kuş Zehra
Kendi yaşamında söz hakkı olmayan;
O işten bu işe koştu
Çalıştı, baba evine bolluk geldi.
Yine yaranmadı
Sevilmedi
Bitmedi Zehra’nın esareti, annesinden gördüğü işkence
İtler ana oldu annesi olmadı
………..Yirmisinde verdi civan kocaya
………..Düğünü men etti, saldı geceye
………..Aldı bir bebekle boğdu acıya
………..Kimi sefa sürer, kimisi cefa
Doydu yaşama Zehra, bıktın dünyadan
Ölmek istedi
Yoktu cesareti
Diyemedi “yeter, yeter! ”
Yeni nasibi çıktı, kendisinden elli yaş büyük
Düşündü Zehra, kendisini ve adamı bir de ikisini;
Akıl girmemeliydi araya
Yoksa ölesiye kalacaktı annesinin dayağıyla
Başladı damatla pazarlık… Hem de ne pazarlık
Gündüzleri baba evine çalışacak
Gece koca evinin kadını olacaktı
Elde edilen ürün baba evinde toplanacaktı.
Zehra sustu, seyretti
Yaşam başkasınındı sanki
Zehra çalıştı, damat çalıştı
Baba evine bolluk geldi
Zehra bir tek ekmeği izinsiz alamadı
Neyleyim neyleyim…
Aç yattı, susuz kalktı
Umursamadı açlığı, susuzluğu
Sıcak bir omuz vardı ya başını koyduğu…
Çok gördü felek yarım gülüşü
Götürdü kocasını sonsuzluğa
Kalakaldı üç çocukla ortada
Yeniden başladı çile…
……….Almadan veren tek varlıktı anne
……….Çocuğunun yoluna canını verendi
……….Yüzünün gülmesini beklide tek isteyendi
……….Bu sevgisizlik nedendi
Dayanamadı Zehra, gidecekti yeniden başka kocaya;
Yoktu kurtuluşunun başka yolu
Çaresizliği…
Üç çocuğu ile vardı yaşlı hayırsız mı hayırsız huysuz mu huysuz bir adama
Zehra çalıştı o yedi
Kumar oynadı
Kadın oynattı
Karaların karasını bağladı Zehra
Kaynadı kazanlarda, ölüm suyunda
Bilmedi yaşadığını, öldüğünü.
Ah kader ah…
Çocuk sayısı oldu beş
Üç kız iki oğlan
Dolan Zehra dolan feleğin çemberi sonsuz
Aklında…
Üç koca, beş çocukla sırat geçti, ateşler atladı
Sonunda anladı umut kocasız, annesiz yaşamdaydı
Topladı çulu, çuvalı tuttu Ankara’nın yolunu
Tek odalı bir ev birde maaşı vardı ikinci kocasından;
Temizliğe gidecek
Merdiven silecek
kendilerine yetecekti
Yetti.
Usandı, yoruldu yaşamdan ama caymadı kararından.
Bir büyük dileği vardı, oda kabul oldu
Çocuklarını okutup, adam edecekti.
Güldü felek yüzüne
Zehra dört öğretmenin beş yüksek okul çıkışlının annesi oldu
Sorana sormayana
”okumam yazmam yok, cahilim ama beş çocuğum üniversite mezunu”
Dedi.
Gururla
Onurla
…/…
Teselliye yetmedi sözlerim anlatırken yaşamını
Sanki bendim, hapis edilmiş yaşamın sorumlusu
Bendim
Bizdik
Koca bir ulustu Zehraların
Bir nefes uğruna ödenen bedellerin sorumlusu
28.06.2010
Rahime Kaya
Rahime KayaKayıt Tarihi : 26.11.2010 01:28:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Yazamam çünkü, böyle bir öyküyü şiire döken, o şiirin kahramanı olan kişi gelir karşıma durur sanki..:
'Tuzu kurular sizi.....Hayatın hep inişinde, düzünde gezindiniz... Hiç yokuş nedir bilmednizi... Bilemediniz bir ana ne büyük bir sabırdır, ne cesur bir kadındır... Siz hep 'süslü kadınlara' yazdınız, onlardı hep muhatabınız... Adını koyan koymuş, 'kadınlar günü' diye, utanmadan kutladınız!'
Oysa kadının hası, beş çocuk, ayak sakat, anneden dayak, babadan ırgat olandı! Nerden bilecektiniz, böyle bir muciyei kim yaratırdı!?
Siz yazın 'salon süslerine...' Ellerine kına yerine sığır piliği değmemişlere... Onların günü olsun, biz yarını kuranlarız! Bizim de bahtımıza böylesi düşsün, yokluktan yarattıklırımızın gururu yeter bize...'
İşte böyle Sevgili Rahime ve Nilgün Hanım.... Paylaştınız, o günden beri bizim Zehra Hanım'ı takip ederim ben ve oturur düşünürüm... Ne yüce insanlar var memleketimde... Ne elleri öpülesi....
Yazan Değerli Şairemize hayranlığımı mutlaka belirtmeliyim... Toplumsal çıkmazlarımızı bizzat yaşayan ve yaşatan o nurlu ellere minnet ve şükranlarımı sunarım...
Sanırım bu çalışma 'GÜNLERİN ŞİİRİ OLMALI...' Hatta mümkünse 'ayların, yılların...'
İçtenlikle kutluyorum Değerli Şairemizi bir kez daha...
Birol Hepgüler.
Emeğinize yüreğinize sağlık Rahime Hanım
Keşke gerçek hayattan alıntı olmamış olsaydı
Hayatımızda böyle gerçekler olmasaydı
Doğumla başlayan 'çileli yaşam' aşama aşama kaleme alınmış... Kısa süreli mutluluk dönemleri dışında Zehra'nın mücadelesi, en yakınlarındakilerin O'na hangi gözle baktığı şiirde çarpıcı bir dille, 'Gülce/Buluşma' tarzının yaratıcılığında dile gelmiş...
Şiiri okurken, 'Rahime Kaya Hanım' hep gözümün önündeydi... Hikayeyi bu kadar içinde yaşatmış olması, O'nu ne kadar etkiledi? Öyle bir duygu geçişi yaşanıyor ki şiirde, sanki okuyan ile şaire 'birebir' Zehra'nın yanında, yöresinde... Kapılıp, gidiyorsun şiirle birlikte 'umudun kırıntılarına...'
Bir şiirimde yazmıştım... 'Ödünç Hayatlar' diye... Capcanlı bir örnek işte Zehra... Neredeyse tüm yaşamı 'ödünç verilmiş, adanmış...' Tek teselli, 'aydınlık yüzler yetiştirip', gölgelerinde 'ruhunun' dinleniyor olması...
Rahime Hanım... Hiç abartısız... Bana geçeni yazıyorum... Şahsınıza 'derin bir hayranlık' duydum... Şiir işte bu diye gıptayla, beğeniyle, takdirle okudum... Verilen emek, 'şirin yazılma sürecindeki özdeşleşme', her türlü değerlendirmenin çok üstünde, çok farklı duygular uyandırdı ruhumda...
Böyle bir şiir ancak 'belgelerim arasında' olursa, sürekli uzanabileceğim bir yerde olursa beni tatmin edecek... Elbette 'en yüksekten' değerlendirmeyle...
Müstesna şahsınızı kutlarım... İçten saygılarımı, sevgilerimi, selamlarımı sunarım... O sıcak yüreğiniz, 'dost kişiliğiniz' sağolsun... Varolsun...
Muhabbetle... Hürmetle...
TÜM YORUMLAR (36)