Birinci Mektup
Bu dolaylar bildiğin gibi değil emmoğlu,
Kör olası olaylar manidir cümle güzel işlere,
Bu işlerse bildiğin işler işte:
Aşiretçilik, kan davaları ve dağda silâh sesleri…
Nefesleri bile tutmuş insanlık, pür dikkat beklemede,
Bense bu gidişlere dur diyecek,
Aslan gibi bir babayiğit aranırım âlemde…
Adım gibi bilirim ki herkes aranır.
***
Bu dolaylar bildiğin gibi değil emmoğlu,
Taranır saçlarını şimdilerde başıboş dağlar,
Baştanbaşa yöremiz yasta bir gelin sanki,
Yani o; üstü kara, başı kara, bahtı kara bir gelin; of!
O gelin ki çam kokar, kozalak kokar, acılı Urfa kokar,
Uzanır, karanlık bir el yakar dikili her ardıç ağacını,
Bu nedenle ormanlar ha tükendi, ha tükenecek,
Çimen yeşili bile yok oldu, hâkim renk gri şimdilerde,
Her evde bir matem havası nefeslenmekte,
Soldu Fadime’nin entarisindeki gülhatmi kırmızısı…
İnsanların yürek sızısı suskun toprağa sinmiş,
O toprak ki ur kokar, ödem kokar, cerahat kokar,
Yani geniz yakan bir ölüm rayihasıdır duyduğumuz of!
***
Bu dolaylar bildiğin gibi değil emmoğlu,
Gözü morarmış bir güzel var şeker pınar başında,
On üç, bilemedin ancak on dört yaşında…
Belli ki, ölümüne dayak yemiş eşinden;
İşinden gücünden gocunduğu yok oysa…
Adalet buysa eğer,
Yıkıl bre Aydın Dağı, yıkıl Malato!
***
Bu dolaylar bildiğin gibi değil emmoğlu, İnsanlar, hasta ruhlar misale ortalıktalar… Var say ki zombiler organik hurdalıktalar… Erkekler perişan, kadınlar ahuzardalar, ya çocuklar? Ben de bilmem o çocuklara ne demeliyim? Asıl onların derdini söylemeliyim, Okul yok, yol yok, elektrik ve su yok! Ya fiş? O peşin işte!
***
Bu dolaylar bildiğin gibi değil emmoğlu,
Köylüler, yabancı birer kaya gibi sert,
Her fert, kendi sertliğini yumuşatma çabasında,
Çobanların abasında kocaman bir yama,
“Ama rengi uyuşmamış.” demeye dilimiz varmıyor.
Elimiz ise hamarat bir kadın misali,
Maharetle uzanıyor devlet malı çalmaya,
“Vay be; bu, ne kolay bir işmiş! ” diyerek,
Balon misali şişik kimisi, millet hakkı yiyerek…
***
Bu dolaylar bildiğin gibi değil emmoğlu,
Her gidiş bir harami kadar sesiz ve sinsi…
Bir başka gidiş var ki,
Asıl o bizi vuran nah şuramızdan,
Şahdamarımızdan…
***
Emmoğlu şimdilerde,
Gök gözlü, göç kurdu ulumada dağ başlarında,
Buralarda, yollar tekerlek izi,
Hepimizi, bir zincirin lokmaları gibi bulabilirsin.
Bir ayva sarısı el semalarda,
Buralarda, kimliyi kimsesizi,
Boşalmış köylere sorabilirsin...
Ancak alacağın cevap yan yana dört noktadır,
Şu evin sahipleri Konya’da,
Onun yanı başındaki ahırın sahipleri Adıyaman’dadır.
Gel eder her miskine metropolün şeytani varoşları,
Gel eder yalınayak çocuklarına Diyarbekir’in,
Gitmesin de ne yapsın Abuzer ya da Ökkeş?
Eş eşe denk değilse gelsin illegalite,
Her ite bir beşibiryerde, her kuduza bir bilezik…
Bilcümle fakirlerse ta baştan yemiş vurgunu,
Onların da babaları sürüde bir koyun,
Keyifli bir oyun değil bu “oyun”
Uyun kalabalığa ey yol yordam bilmez dağlılar, uyun!
Ya da uyuyun aşiretinizin dikenli beşiğinde.
Falanca nebi devrinden kalan davanız hazır,
Hâlâ kanamada bak,
Kabak ortada, karpuz ortada, muz ortada…
Herkes için hazır koca bir tabak…
***
Bu dolaylar bildiğin gibi değil emmoğlu,
Bir tellâl; “Yok mu ey ahali? ” feryadında dam başlarında,
O benim işte! Yani o tellâl…
Ağzım yalvarmada maharetli iş bitiricilerine,
“Lâzım, lâzım, lâzım! ” tekerlemesinde dilim,
Elim dikenli telleri aralamada ve aranmada…
Tüm bu olumsuzluklara deva olacak bir el,
Bir yetmez ki, gerekli tam elli el…
Elli el!
***
Bu dolaylar bildiğin gibi değil emmoğlu,
Hadi gel, sen de gel artık…
Eliine zeytin dalı al da gel...
Çök bir ucundan sofrayı Halil İbrahim’e...
***
Kayıt Tarihi : 13.12.2010 08:45:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Ahmet Yozgat](https://www.antoloji.com/i/siir/2010/12/13/fy-bildigin-gibi-degil-emmoglu.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!