Okuldan çıkalı epey olmuştu. Ödevlerini akşam yapmaya karar vermişken, evde durmak canını sıktı. Sünnet olduğu zaman, babasının aldığı kırmızı beyaz formayı giyip dışarı çıkmak istedi. Hayatında sahip olduğu en güzel şeydi o forma. Ne zaman üstüne giyse, bir başka dünyanın hiç görülmemiş oyun parklarına gidip gelirdi sanki. Birkaç beden büyük mavi kazağını çıkarıp giydi formasını. Bir futbol topu yoktu, fakat oynayan birilerini bulurum umudu vardı içinde. Sadece umut mu, tek göz oda evlerinin içine milyonlar dolusu hayal sığdırmıştı. Babasının işsiz olması onun hayallerinin sınırlarına engel olmadı hiç. Ama bazen hayatı irdelemeye çalıştığında, aklına takılan soru işaretleri sayılmaz oluyordu. Çünkü çevresinde temiz elbiseli, futbol topu olan bir sürü çocuk vardı. Neden kendisinin de bir futbol topunun olmadığına anlam veremiyordu. Hiçbir düşüncesine bir cevap veremiyordu. Ama her şey öylesine zor ve acımasızdı ki. Bir şeyler haykırmak istiyordu hep. Babasının iş bulmak için kendisini heder ettiğine, üç kuruş için çektiklerine, ezilmişliklerine ve daha nicelerine… Oysa farksızdı diğer çocuklardan… Fakat karmaşalar çözümsüzdü. Ve günleri hayatın ayrıntılarını kamçılamakla geçiyordu…
Formasının neşesiyle hızla dışarı çıktı. Birkaç saat oyalandı öylece, çünkü dışarıda top oynayan kimse yoktu. “Ah” dedi kendi kendine, “ bir topum olsaydı hiçte umrumda olmazdı, dışarıda top oynayan kimse varmı diye, alırdım topumu oynardım kendi başıma”. Hep uğraştığı kurmacalarla yine karşılaşma korkusuyla içinden geçenleri bir kenara koydu düşüncesinden. Dışarısı daha da sıkınç olmuştu. Eve dönmeye karar verdi. Bulunduğu sokaktan eve giden yola doğru köşeyi dönmüşken birkaç genç kız ve erkeğin futbol oynadığını gördü. Önce sevindi, sonra şaşırdı ansızın. Kızlar bile futbol oynuyordu. Bir ışık yandı birden bilincinin zirvesinden, sevindi belli belirsiz. Onlara bende oynayabilir miyim diyecekti. Koşarak top oynayanların yanına gitti. Oysa daha bende oynayabilir miyim demeden;
“-hey küçük çekil ordan, görüyorsun ki maç yapıyoruz, şimdi top değecek bir şey olucak.” dedi top oynayanlardan genç bir kız…
“-bende oynayabilir miyim abla? ”
“-hayır, oynayamazsın maalesef, çünkü her iki takımda da yeterli oynayan var”
Sustu birden. Küçük ve sessiz geri adımlar attı. Büyük bir taş vardı, elini dizine koyarak oturdu o taşın üzerine, boynunu bükerek…
İçinde biriktirdiği kurmacalarla yeniden hesaplaşmaya karar verdi. Niye onun da bir futbol topu yoktu. Oysa yaşıtlarının hepsinde vardı. Hatta kendisinden yaşça küçük çocukların ve top oynamasını bilmeyen kızların bile bir futbol topu vardı. Arkadaşlarının babaları hep çalışıyordu. Ama onun babası günlerce iş bulamıyordu. Günü birlik işler bile ayda iki ya da üç kez oluyordu. Acaba kime ne yaptık diye öfkelendi birden. İçinden binlerce küfür yağdırdı yokluklarına. O içinde ki senaryo ile boğuşurken patlak bir futbol topu gördü. Ne top oynayan gençler kalmıştı etrafta, ne de başka kimseler. Bulduğu patlak top biraz önce iç geçirdiği toptan başkası değildi. Belliki patlamıştı. Çocuk hüznüyle karışık, tebessüm etti önce. Sonra o patlak topu ikiye ayırıp bir parçasını kafasına külah yaptı. Günlerce o külahı çıkarmadı hiç. Herkes onunla alay ediyordu ama hiç aldırış bile etmedi. Sadece kafasında ki o top parçasının bir sihirle eski haline dönmesi için dua etti...
Ulvi KoçuKayıt Tarihi : 5.2.2010 00:36:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
'hani olur ya, küçükken, bisikletten sonra en büyük hayalimizdi futbol topu... ama o sıralar bir kaçımızın parası yoktu o yüzden ne bisikletimiz ne futbol topumuz hiç olmadı...' 3 Nisan 2008

Kaleminiz var olsun
Sevgiyle kalın
ama yaş büyüdükçe zaman gelir herşeye güç yeter zaman gelir hala eski hamam eski tas...
anlarız ki, kader... kader de ne varsa sadece onu yaşarız...
kaleminiz daim olsun...
saygı ve selamlarımla.
TÜM YORUMLAR (3)