Sen Bir Efsane Türküydün,
Yüksek Tepelerde Söylenen,
Bazen Serin Bir Eylüldün,
Sıcak Günlerde Özlenen,
Gözlüklüler okuyup bakan oldu,
Uyansam sıcak yatağımdan tebessümle,
Baksam ki kar yağmış yurdumun her yerine,
Bir çay demlesem huzurun ocağında,
Kapımda çalsa simitle gelsen elinde.
Her gün yürüdüğümüz müzmin sokaklara,
İzin verdiği kadar buğulu camların,
Gördü gözlerim tütsülenmiş dünyanın,
Çıkmayan nazarında verilen canlarını,
Ve dolduğunu hendeklerin yiğit naaşlarıyla
Ne kılıç tutmuştu bu eller halbuki ne kalem,
Sel oldu kederden döktüğüm yaşlar,
İç kana kana ruhun yıkansın,
Attığın kuyuya güneş mi doğar,
Işıksız bıraktın, canın sağ olsun.
Hani vicdan dindi senin gözünde,
Kısaya güdük, tombula semiz denmez,
Köre ağma, dilsize ahraz denmez,
Dost dilinden emin olunandır,
Sözle incitene söz söylenmez.
Bana güdük dediler,
Ermişler meclisinde uzaktı riyadan,
Rahle-i tedrisinde mesuttur olan,
Onur duyan kelamından ve lafzından,
Lezzete kanar dünya patikasında.
Pusatı dilidir, sözleriyse oya,
İnan kaçıp gittiği yok martların,
Hatta herkesten daha çok istiyorlar,
Uçmayı üstünde, mavi deryaların.
Biliyorum sende kalmaya meyillisin,
Özlersin silgi kokulu sokakları,
Damla düşse gözden, kuru pınar gür olur,
Gurbet elde gezen, pınar gibi tek olur,
Düşmemiş bi haber, sılada hasret pek olur,
Gidene sor hicranı, gelen belki şen olur
Virane yüreklerde tozlanmış aşklar
Bir ışık bekler kirli camlardan
Gerçek sandığın koca yalanlar
Bir özür bekler vefasız dudaklardan
Arşınlanmış sıra sıra dağlar
Dayanılmaz bir feryattır bu sevda,
Bağrımı yakan anıların kaldı,
Derdin amansız olduğu sahrada,
Çare hidayetin lütfuna kaldı,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!