FUKARA
Dünyanın vefası ağaya,beye,
Kahrını çeken hep fakir fukara.
Boş çikar elini atsa her neye,
Sen benim sarhoşluğumsun
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış
Devamını Oku
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış
sevdim bu yüreği belki kalemlerimiz aynı şeyleri yazıyor belki ben kendimi buna inandırdım ama sevdim yüreğinize ..tebrikler üstadım...
ELLERİ ÖPÜLESİ ANALAR
Güneş akşam karanlığına yenik düşerken
ahir zamanın içinde değildi yaşananlar.
Geniş alanlara kurulu şehrin Pazar yerine
dar yollara sahip, kentin varoş mahallelerinden
yazmasıyla utancını saklayarak gelen annelerin gölgeleri,
Yavaş yavaş karanlığın içine düşmekteydi.
Pazarcılar seslerini çok olmuştu kısalı;
abla domates 2.5, elma 3 diye bağırışlar
artık boşlukta yankılanmamaktaydı.
Karanlığa iyice dalan,başı yazmalı, yüreği yaşlı analar
bizim pis diye bakmadığımız çoğu şeyin içinden
bir çok güzellik çıkarırdı, utanç içinde.
Hani kimse görmesin diye de
yüzlerini yazmalarıyla kapatırlardı,
dağılan pazar yeri artık darmadağınıktı.
Bizlere hatırlamayı bile cesaret edemediğimiz
ar duygusunu hatırlattı,
karanlığın içinde gözü yaşlı,
sokak lambasının ışığı altında
gölgesi pazar yerine vuran analar...
Yerde kalmış henüz süpürülmeyi bekleyen,
yarısı çürük patlıcan ne de güzel süslerdi
Tarhana çorbası kokusuna,
sofrada ahenkli bi ses verecekti.
Solmaya yüz tutmuş marullar
hani şöyle bol suyla yıkansa yüzüne renk gelecekti
Bide çöpten alınan, yarım kalmış ekmekleri
bu gece sofrayı şenlendirecekti.
çürümeye yüz tutmuş elmalar kenarlarından temizlenince,
dilim dilim yenilecekti.
Zaten zenginlerde böyle yemez miydi elmayı,
seyrettiği filmlerden bilirdi gözü yaşlı anam.
Zenginlerde elmayı hep böyle yerdi.
Çocuklara gözükmeden mutfağına girdi.
Çürük olan her şeyi merhametli elleriyle temizledi.
Ufak tüpün üzerinde acılı tarhana,
hemen hemen olmak üzereydi.
Altını kısarken tüpün ,patlıcanları ufak ufak kesti.
Kabuklarını ince sıyırdı fazla ziyan olmamalıydı,
sofranın en leziz yemeği, soyduğu patlıcan olacaktı.
Çocukların karnı çürükte olsa sebze görecekti;
daha ne olsun ki gecenin içine sarkan gözyaşlarıyla
mutlu etsin anamı,
hem kim nerden bilecekti
bu sebzeler bir zamanlar çürüktü.
Şefkatli elleriyle topladığı her şeye teker teker can verdi.
Çürük olan sebzeler değil,
derin uykuda olan insanlar değil miydi?
Bu şehrin karanlıklarından
bir türlü kurtulamayan yüzler
ve sebebini bile bilmeden her şeyi alkışlayan bu insanlar değil miydi?
utanması gereken yüzünü yazmayla kapaması gereken
gözü yaşlı anam mı,
yoksa yüzümüze çalan karalığın farkına varmadan yaşayan,
utanma duygusunu ola ki hatırladığımızda
yüzümüzü örtmeye yetecek kadar yazma bulamayacak
derin uykularda olan bizler mi?
Sahi kim di?...
güneyce yakılanlar...
umarım üstadım yanlış anlamamıştır şiirlerimi....
yüreğiniz dert görmesin...
Fakirin cebi delik, yüzü soğuk olur hangi yana baksa hangi dala uzansa karşısında yokluk bulur...
teşekkürler İbrahim abi
Bu şiir ile ilgili 2 tane yorum bulunmakta