Dünyanın başı artık yarı beladadır, tekerlek bulunmuştur; ama periler gizliden ya da sirenler hala kayalıklarda geçecek kişileri beklerler…
Sirenler Orak Adası’nın batı yönündeki adalarında yemekten sonra dansetmeye başladılar; Akşamüstü daha bir ağırlaştığında, koşup yukarı köylerinden az bayır aşağı çimlerde gittiler. Kıvrak, şen şarkılar söylemeye başlarlarken, doluştular kıyıda onları bekleyen dört kayığa; Güneş batıyorken, kayalıklarına ulaştılar dillerinde mırıldandıkları şarkıların daha yürekten doluşacağı. Ay ve Güneş’in ama bu duruma şaşmaları, onların sabaha kadar bir ezgi tutturmalarına kadar yetecek zamandı. Öyle bir yarıştılar ki sirenlerle musikide, Sirenler bu sefer tutturdu “Biz daha da güzelini yapacağız” diye. Bu oluşumlarda yer bulmaya kanaat edindi Poseidon diplerden ve saldı bir rüzgar tılsımı; Herkes oynarken rahat ama çalışan, sessizden, bir hayalet gemi ulaştı metruk adanın ecinni kayalıklara: Hiçbir şeyden korkmaz sirenler, koşup aradı hemen kanatlanıp bu geminin içini; önce güvertesini…Kamaralardan birinde “İliad’da, Maden ve Metal İşçilerinin Tanrısı Hephaistos”tan Antik Tiyatro buldular; ‘Bu altın tekerlekli ve üç ayaklı masa-beşikler’ diyecek duracaklardı yutturmacacı tarihçiler sonradan, ‘Geleceğin kötü tarafının sızdırılışı ve medeniyetler çatışması’ olarak bunun adını ama bu yalandı. Periler çıktı tiyatro-radyo’nun içindeki orkestradan ve koşuşup adaya doluştu; onlar daha sonra, Nymphalar-Huri periler’den serpilme işbölüm tayfası oldu güzel bazı doğadaki sıfatların; Dryas’lar ormanlara, Nereus peri kızları denizlere, ve tepelere Oreas perileri, Naias’larsa pınarlarla kaynaklara…Bazı Sirenler konuk etti, yedi içti perilerle gönüllerince o gece ancak diğer sirenler yine bekçi; Bekledi o memur olanları gene kendi kayalıklarında rüzgarı güneşi, ayı ve dalgalarıyla ay dedeyi …Irmak Tüccarının Karısı, Pound: tanır mısın ‘nehir perisi Lorelei’? sulara aşiyan* nympha su perileriGüneş vakti gel azadet cam göz zamanı; Zeus’un bihaber olduğu Nympha-Zeus Kızları, küsmez ve ama Prometheus’a.
İspanyol gravür akordeonunda Basklı belki Gaspard’la Robinson’un, Al Hamra’dan Türk motifi çalanDeveus bacaklarını oğuşturuyordu yere çömelmiş, koşmuş gene oynamış, her yeri de inletmişti. Yavaş yavaş doğrularak, tepede, az önünde; Myna’ya katıldı, Sessiz Korkuluk’u konuşturmaya ant içmiş. Beraberce, ebelek gübelek, haydi şu bizim korkuluğu konuşturak; Su Perileri Nymphalar’la SirenlerVe ağaç kuşlarıyla çim böcekleri De katılmış ertesi gün Deveus’la Myna’ya - zaten tanır oldukları komşuları... Siyah, uzun dalgalı saçlar iniyor sanırsın kızıl akslarında çift yüzlü kar baltalarında amazonların egzostan; Ama onlar rahat, zehirlenmedi, zehirlenmez de; tek Argo, Jason ve Odysse geçebildi kayalıklardan: Üç taş oyununda üçte üç, düsse buna mı denir biz ararken rüzgarı; hayır! , çark bir kere daha dönecek. Ve derken, tozlar içinden kum gözlükleri takmış bir silüet, çöl katmanı dehlizleri çöl tepeciklerindenYuvarlana yuvarlana aşağı inecek serapta: Serap olsun, ne çıkar; kana kana içilecek olan Vaha.
İyidir pişmaniye, pişman olmamaya baka pişmanlık safsata; aşkta zaman durur. Yaşamdaki hayatta ise tersi, takvim ilerliyor…Tek taraflı aşk ne demektir, zaten tek kalp iki yürektir, tek yürek iki beden…Dün bir başkaydı, bugünse oraya bir gemi yanaşmıştı işte; nerden geldi işi gücü neydi, dolaşmış da gelmişDansettiler geceler boyu, nispetçesine, Ay’a doğru Sirenler; Nymp’lar da katıldı ister istemez, oraya ulaşmış. Üç dört siren kalmıştı gene bir gece bekçi, kayalıklarında serinlerin; Jason, Odysse ve Argo usulü; Odysseys geçerken ve argonautlar, gündüz olmalı hava çünkü Sirenlerin üçü beşi değil hepsi toplaşmıştıVe gece idiyse eğer, Argos Jason gücünü toplayıp geçmiş olamaz kayalık önünden, gece azdır sayıca bekçi sirenler: Sirenlerin yanından geçip de canlı gitmeyi başarabilenler, geceyi gece gündüzü de aydınlık bellemiş olmalılar. Yukarı, tepeye, Deveus’la Myna’ya çıktılar; Kaldırdılar oraya yerleşen Nymphalar, üstlerindeki ruh tülünü. Onlar da Sessiz Korkuluk’la oynamaya başladılar; gözü, burnu çekiştirilen korkuluk, geldi hayata, titredi. Koşup kaçmaya başladı ama koşarken dedi ki:” İyi ki uyandırdınız beni, dikmesinler yerime karga kovucu; Kötü makinalar sevmez bu diyar, uzun bu tarla ve ormanlar, devenin hörgücünde su var su, bulutlar değil sömürücü. Zangır zangır inletip zemini koştu Deveus, pır pır havada uçmaya başladı Myna, korkmuşlardı sanki, arkasından korkuluğun! ! O gece, geminin karanlıklarında, dip bölmelerde, lades kemiği çektiler eski meçhul gazalarından hisli kalmış gulyabaniler; Goşup dönüyor göründü dağdan devasa ay aynasında karater uçlarının, tutuşarak korkuluğu Deveus ile Myna:O gece gemiden bazı gulyabaniler havaya yükseldi ve yukarılara doğru süzülüp yüreklendirdi gökleri. Gemi artık huzurlu kaldı, fakat eşzamanlı orda, kayalıklarda oturmuş üç beş sirenden göremedi hiçbirisi. Boyut olabilir boyut, kayalıklardakilerin algıları da gene %98 kendileriHepsi de cin gibi geceyi bekleyen bu sirenler, sanki karanlıkta bile gemicilerin yolunu gözler.
Konuş küçük Bastian konuş, konuşmak hakkın artık senin –her zaman da olmuş olduğu üzre, sabrın kenarının. Magik, Fucuna amidi en midi midi Heraclitus; üç konuş bir sus, tam sus, sonra gene konuş ve fakat sonra dinle…Az yorulmuş nympha perileri, soluğu sirenlerin kayalıklarda almışlardı; suskunluklarından anlaşılmayacak üzere, Bunca zaman hemen hiç belli etmemişlerdi neden olaylarda daha fazla rol alıp gözükmediklerini. Hala adadaki tepede oynuyor Myna ile Deveus, oynayacaklar da ve ölene kadar da orada kalacaklar. Huri periler uçuştu biraz, köyün barakalarında uyuyan sirenleri dikkat ederek uyandırmamaya; Çırparak gittiler kanatlarını ve bu tüyden daha zerre, havaya karıştılar işte, güverte üzerine gittiler. Bekçi sirenler kaçırmadı, hepsi de nymphelerin gökte dolanışını gördü; periler, koşarak gemiye gitti. Artık orası boşalmış, türm ruhlar vardiyalarından sanki sıyrılmış, bu gemi de hürriyetine kavuşmuştu. Myna dağda Deveus’la kalacaksa, peki yer tayinine kalkışan Nymphalar kimdi? Bir peri örgü makinası inşa etti hemen oracıkta, rüzgar eserken hafiften ve dalga kendini püfürürken; Üç dört peri daha yanaştı onun inşa ettiği yere, hep birlikte konsantre olmaya başladılar bu elişine. Bunun gibi, tüm periler farklı meşkalelere yöneldiler ama sadece iş bölümü de yapmayacaklardı; Nerden geldiklerini unutmadıkları ve geldikleri yerin de önceki yerleri hatırladıkları içinAsla tuzaklar hazırlamayacaklar, ne kayalıklarda, ne de ‘önceki canlı-gulyabaniler’ gibi bu gemide. Burayı bir çiçek bahçesine çevirmeyi düşündüler, daha sonra İpek Yolu’nda turizm tertip edebilirler; Hem belki sirenler de onlara katılır, pek gözükmüyor artık olası Argo, Jason ve Odysseus da. Zaman, böyle böyle geçti, Nymphalar hayata uyum sağladı; oluştu mevsimler, hepsi de birbirini kovaladı.
Akın AkçaKayıt Tarihi : 30.11.2007 03:42:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Nesrin Göçmen’in “__Bahara Doğuş” şiirinden sonra bir şiir yazayım dedim ve nymphalar da ilgimi çekmişti, resim de çok güzeldi ortaya bu çıktı.Teşekkür ederim. Bahara Doğuş’tan alıntı yapmak istemedim, istedim ki bu şiir de kendini böyle anlatsın. O şiirin sihri de orda öylece kalsın. Ordaki resimden ve nymphalardan yola çıkarak başlamayı planladım bu şiirime. Nesrin Göçmen ve nymha adlı dostlara atfen :)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!