Forum alanına kaydedemediğim...

İsmet Barlıoğlu
1529

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

Forum alanına kaydedemediğim...

Adı Rıza Polat Akkoyunlu idi. Bir edebiyat öğretmeniydi –yanılmıyorsam-.
“Güneyden Geliyorum Güneyden” isimli şiir kitabındaki şiirleri yeni yeni şarap içmeye başladığımız 17-18 yaşlarımız dönemine damgasını vurmuş şairlerdendi. Şiirleri mezelerimiz arasında ön sıralardaydı…
Yani bundan kırkbeş-kırkaltı yıl öncesinden bahsediyorum…
Şiirlerindeki sevgilisinin adını anmazdı. O ‘na “Nokta Noktam” derdi…
Şimdikilerin bir kız ya da kadınla bir gecelik maceralarından sonra donunun rengini ve tabii adını falan arkadaşlarına anlatan nesilden değildi…
“Seni ömrünün en nazik yıllarını yaşadığın bir çağda
bir Karadeniz kasabasında tanımıştım…
o günden buyana, herkesten kıskandığım adını
anahtarı olmayan bir çekmecede gizli tuttum,
daha da tutacağım…”
diyordu.

“Nokta Noktam”
Diyordu,

“Dün bir dosttan bir mektup aldım;
benden bahsetmiş sana
ve sen ona:
“unuttum artık O ‘nu”
demişsin…
hem bu sözü gülerek, böbürlenerek, övünç duyarak söylemişsin…
güneş tekrar doğmayı unutabilir mi hiç?
gönül ferman dinler söz tutabilir mi hiç?
unutamazsın Nokta Noktam, unutamazsın…
kan değil; tüküremezsin,
ruj değil; silemezsin…
dişi dudaklarına dişimle kazdığım iki heceli erkek adını unutamazsın…”

diyen adamdı ve bizim o yaşımızda; satıla doldurup üstüne buz kırarak alüminyum taslarla içtiğimiz şarapların mezelerinden en makbullerindendi şiirleri.

Bir de Ümit Yaşar vardı, Karacaoğlan falan…

Bugün, evimin mutfak balkonunda çilingir soframı kurmuş ve ilk kadehimi çekmişken sol gözüm aşağıdaki çiçekli bahçemizde bir hareketlenmeyi fark etti. Başımı sola ve aşağı çevirip baktım. İlgilendim ve bir şekilde seslendim. Başını kaldırıp sesin geldiği kaynağa yani bana baktı. El salladım ve onun duyamayacağı şekilde bir sesle merhaba dedim. Bakmaya devam etti. İlgisini çekmiştim ya da “Bu da ne ola ki? ” gibilerinden bakıyordu. Tekrar el salladım ve yumuşak sesle gelsene yukarı gibi birşeyler fısıldadım. Eşim evde yoktu, yalnızdım.
Bakmaya devam etti ve bir ara önündeki birşeyle meşgul olmak için işine baktı… Arkasından (kendi türünden bir başkası) yavaşça yaklaşmaya çalıştı. Sanki korkutmak ya da gafil avlamak ister gibiydi. Onu fark etti ama umursamadı. Obiri de fark edildiğini anlayınca sinsiliği bıraktı. Benimki yine başını kaldırıp bana bakmaya başladı. Ben de karşılıksız kalmasın diye yine el sallayıp gelsene falan demeye başladım. Sonra düşündüm ki; nasıl gelecek. Binanın ana kapısı kilitli. Bahçeden uçup balkona, yanıma gelecek hali de yok ya diye… Ama o ısrarla bana bakmaya devam etti. Tabii ben de ona. Benim gözlerimle onun görüntüsü arasında mutfak balkonunun düzensiz sıralanmış demir parmaklıkları vardı. Ama bana gerçekten ve ısrarla bakıyordu. Ben yine el salladım ve fısıldadım gelsene diye…

Bir ara kapı çalındı, gelen kapıcıymış. Geri döndüğümde yoktu…
Siyah-beyaz tüyleri vardı. (Yanlış anlaşılmasın; futbol fanatiği falan değilim. Sadece tarif için renk isimlendirmesi yapıyorum.)
Bir süre yokluğuna üzüldüm ve Rabinhranand Tagor ‘un ezberimde yanlış kalmamışsa şu dizeleri geldi aklıma:

“Ağladım ve kendime sordum:
Neden geri gelmiyor diye…”

Oğlum internette kedilerle ilgili duyuru yapan bir mail almış. İkimiz de kedileri (hayvanları) çok severiz. Dört adet kediyi sahiplenecek birileri aranıyormuş. Talip olmuş ve “ikisi de sana baba” diye bana müjdeledi…
Gelin görün ki; “Viran olası hanede evlad ü iyel” var. Bana dünyayı zehir eder. “Ya kediler, ya ben” diye posta koyar…

Bazı kimseler sokakta ya da caddede yeşil giyinmiş bir çekici bayan gördüklerinde “Yaz geldi de bir yeşile basamadık…” diye laf atarlar ya. Benimki öyle değil, ömrüm boyunca (Derken; evlendikten sonraki ömrümden bahsediyorum) bir hayvanı doya doya sevemedim, birlikte olamadım.
Ben de buna yanarım.
Bunu eşimden şikayet olarak almayın. O da (onlar da) bir yerde haklılar ama…

Keşke iki adet küçük kedim olabilseydi ve ben onlarla uykuya dalabilseydim…

Hayvanlar da sevgili olabilirler…

İsmet BARLIOĞLU
Gaziantep 14/08/2005

Bugün yine gözgöze geldik. Kedim bana tav ben ona tav. Güzel bir gözgöze alışveriş…
Ben el sallayıp balkondan öpücük sesleri çıkarıyorum o da karşılık olarak sessizce miyavlama görüntüleri sergiliyor. Bu irtibat çok hoşuma gidiyor.
Oturduğum yerden (balkondaki çilingir soframdan bahsediyorum) kendisine birşeyler ikram etmek istedim ama ona uygun, onun aman aman üstüne atılacağı bir şey yoktu. Meyve tabağı, turşu falan. Ekmek diye düşündüm, mutfağa girip ekmek kutusundan ekmek kopartmam gerekiyordu ama kedim/yeni sevgilim ekmeğe tenezzül edecek kedilerden değildi. Vazgeçtim. Oturduğum yerde aranırken meyve tabağımda, kavun dilimlerinin arasına attığım bir-iki parça Antep peyniri gözüme çarptı. Benim mezelerim hep kuş yemi gibi olur. Bir ısırımlık, bir ağızlık. Bir parçasını alıp hala bana bakmakta olan sevgilimin zeminine fırlattım. Koştu, buldu ve afiyetle yedikten sonra yine bana bakıp sessizce miyavladı… Bir teşekkürdü sanki…

Birden aklıma eşimin fotoğraf da çekebilen cep telefonu geldi. Salona gidip telefonu aldım. Açmasını bile bilmiyorum ve beceremedim. Eşim peşimden balkona geldi.
- Bu nasıl açılıyor? Dedim.
Bir süre açmaya çalıştı ve bu arada:
- Yine kime telefon edeceksin? Diye sordu.
- Telefon etmeyeceğim. Bahçedeki kedinin fotoğrafını çekeceğim. Diye cevapladım ve geciktiği için serzenişte bulundum. Bu arada kedim hala aşağıdan yukarı bana bakıyordu. O haliyle resmetmeyi çok arzuladım.
Telefon bana verildiğinde ve bir şekilde yokladığımda resim hafızasının dolu olduğu bilgisini okudum. Kadıncağız çekmiş, çekmiş ama ayıklamamış. (Hemen hepsi öyle değil mi? ..)
Çekemedim fotoğrafı…
Hanım içeri gitii. Ben de şımartmış olmamak için ikinci peynir parçasını atmamayı düşündüm ama onun o ısrarlı bakışlarına ve sessiz miyavlamalarına dayanamayıp ikinci parçayı da attım.
Hayret bir şey; bana, gözlerime mi kilitlenmişti, başka bir durum muydu bilemiyorum ama peyniri fark etmedi…
Ben de –sanki anlarmış gibi- elimle peynirin düştüğü yeri işaret ediyordum…
O arada hanım dışarılık kıyafetlerini giyinmiş olarak balkona gelip:
- Sen kedinle ilgilenirken ben de bahçeye arkadaşlarımın yanına ineyim bir süre diye hem izin istemiş gibi oldu hem de bilgilendirmiş.
Olurladım. O Uzaklaştı ben de kedime peynirin yerini hem elimle hem de sesimle tarif etmeye çalıştım. Hanım geri dönmüş ve bana:
- Bana mı dedin? Diye soruyordu.
- Hayır. Dedim. Kedimle konuşuyorum.
Uzaklaşıp giderken ağzından dökülen kelimeler:

- Vahhhhh, vahhh…
Otuzbeş sene böyle bir deliyle nasıl oturmuşum ben de ona yanarım…
Oldu.
Gaziantep, 15/08/2005-21:15

İsmet Barlıoğlu
Kayıt Tarihi : 15.8.2005 22:05:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

İsmet Barlıoğlu