Fırtınalı Hayat Şiiri - Aykar Veli

Aykar Veli
48

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Fırtınalı Hayat

FIRTINALI HAYAT
REMZİ ÇAVUŞ

Remzi Çavuş (Argüz) Dedesil ve Acıpayam’da saygın bir yeri olan, Hacı Hüseyin Ağa’nın (1856-1924) torunudur.

Hacı Hüseyin Ağa’dan sonra çok eşli evlilikle büyüyen Kasımlar soyu, mal paylaşımı, sonraki kuşağın bey gibi, ağa gibi çalışmadan har vurup harman savurmasıyla eski ihtişamını koruyamamış, aile içinde husumetler çoğalmış ve “Kasımlar birbirine hasımlar” sözü günümüze kadar gelmiştir.

Remzi Çavuş 1932 yılında Hacı Hüseyin Ağa’nın oğlu Hacı Efendi’nin (1887-1965) ikinci evliliğinden dördüncü ve son çocuğu olarak dünyaya gelmiştir.

1930’da yapılan Dedesil ilkokulu beş sınıflı, yörede örnek bir okulmuş. Çevre köylerin öğrencileri 4. ve 5. sınıf için Dedesil’e gelirlermiş. Remzi Çavuş 2. Dünya Savaşı’nın Dünya’yı kasıp kavurduğu, ekonomik sıkıntıların ülkemizde derin izler bıraktığı yıllarda bu okulun ele avuca sığmaz öğrencilerinden biriymiş.. Babasından da eski yazı ve Kur’an-ı Kerim’i öğrenmiş.. Davudi sesiyle müezzinlik de yaparmış.

Yeni yetme delikanlı olup kanının kaynadığı yıllarda köyde güzelliği ile göze çarpan “Azime” adında bir kıza âşık olmuş. Bu kızın zamanın milletvekili Faik Asal’ın oğluna gelin gitmesi üzerine Remzi’nin aklı bir hoş olmuş. Bir eğlence sırasında içkiyi fazla kaçırınca “estek köstek” konuşmaya başlamış, delirdi diye ailesi tarafından ev hapsine alınmış. Ailenin büyükleri ellerini kollarını bağlamışlar bazen döverek, bazen okuyup üfleyerek tedavi etmeye çalışmışlar.. Kısa sürede adı köyde “Deli Remzi” diye çıkmış.

Birkaç ay süren bu bunalımdan sonra düzelmiş ve bir akraba kızıyla evlenmiş. Çocuk denecek yaştaki eşi benzeri görülmeyecek huyda bir kızmış. Her olayı iyimser gözle bakan, iyilik etmeyi, paylaşmayı seven kadınmış. Remzi Çavuş’un düzünüp kuşanıp sabah kahveye gidişine, hiç tarla tokat işlerine dönüp bakmayışına, onca kahrına, dayağına karşın bir kerecik bile “Elin kırılsın!” dememiştir.

Askerlik yoklamasında dalyan gibi Dedesilli gençleri gören askerlik şube başkanı Dedesilli gençlerin gürbüzlüğüne hayran kalmış. (1952) Uzun Emine’nin Muhammet, Koca Mehmet’in Ömer, Zebilerin Berber Mustafa, Kokulların Ömer, Apalların Mehmet, Fadimenin Recep, Hacı Ariflerin Zengin Halil bu yiğitlerden aklımızda kalanlardır.

Kore Savaşı’nın memleketi yasa boğduğu yıllarda on beş yirmi günlük evli olan Remzi Çavuş ve arkadaşları Dedesil’den anlı şanlı askere uğurlanmışlar.

Remzi gözü açıklığı, zekiliği ve gösterişli bedeni ile kısa sürede çavuş rütbesini takmış. Çavuş olurken komutan “Karşı cephede durmadan ateş eden bir düşman var. Başını çıkaramıyorsun, bu durumda ne yaparsın?” diye sormuş. Remzi’nin aklına birden Çakırcalı Mehmet Efe’nin oyunu gelmiş. “Komutanım başımdan asker kepini çıkarır çalıya hafifçe görünecek şekilde asarım. Düşman beni orada sanarak kepe doğru ateş eder. Ben çalıların arasından sürünerek onun arkasına geçerim,” diye cevap verince komutan “Aferin tam bir Egeli Efe gibi cevap verdin. Artık çavuşsun,” demiş. Çavuş rütbesini takar takmaz bir fotoğraf çektirip memlekete göndermiş.

Asker dövmekten zevk alan bir başka komutan sudan selden sebeplerle Remzi Çavuş’a okkalı bir tokat atmış. Remzi Çavuş’un gözünde şimşekler çakmış. Nasıl kasaturayı sıyırıp çıkardığını bile anımsayamamış. Komutan tabancasına el attıysa da çıkarmaya fırsatı vermeden komutanı kalçasından yaralamış. Bu nedenle ceza almış ve akranlarından sekiz ay sonra terhis olmuş...

Asker dönüşü damarında yatan ağalık, beylik huyundan olsa gerek fazla işe gitmemiş, takım elbise ile kahvelerin müdavimi olmuştur. Kahvelerde çevresinde insan eksik olmazmış. Köye gelen siyasilerin, öğretmenlerin, sağlıkçıların, jandarmaların ilk tanıdığı kişilerden biri olurmuş.

Kasımların erkekleri dik başlı, burnundan kıl aldırmaz adamlardır. Remzi Çavuş’un amcaoğlu da keskin sirke gibi bir adamış. Komşu olan iki amcaoğlunun çocukluktan beri yıldızları birbirine barışmazmış. Amcaoğlu ile incir kabuğunu doldurmayacak meselelerden başlayan sürtüşme büyümüş. Amcaoğlu balkondan av tüfeği ateş ederek Remzi Çavuş’u yaralamış. Hastanede tedavi gören Remzi Çavuş’un bir kolu iş yapmaz olmuştur. “Ben kediye ateş etmiştim!” diyen amcaoğlu da kısa bir süre sonra cezaevinden çıkmıştır.

Düşmanlığın daha da büyümemesi için büyüklerin öğüdüyle Remzi Çavuş o sonbahar (1972) Söke Ovası’na pamuk toplamaya gitmiş. Dönüşünde barıştırmak için kasabanın ileri gelenleri, aile büyükleri, saygın kişiler amcaoğluna yakın akraba olanlar araya girmişler ancak amcaoğullarını barıştırmak mümkün olmamış. Sonunda husumet büyümüş ve bir kış günü kahvehane tıklım tıklım doluyken Remzi amcaoğlunu vurmuştur.

Bu acı olay hem amcaoğlu tarafını, hem de Remzi Çavuş tarafını çok derinden üzmüştür. Her iki tarafın meleğe benzer hanımları, çocukları büyük bir olgunluk göstererek asla birbirlerine küsmemişler ve kin beslememişlerdir.

Remzi Çavuş kaçak olarak bir ay Eskiköy’de asker arkadaşının ve Köke’de bir akraba evinde saklandıktan sonra teslim olmuş ve 19 yıl ceza almıştır. Yakınlarına “Amcaoğlu mezara, ben pazara... Keşke o beni vursaydı da hapishaneyi görmeseydim, yaşamasaydım” demiştir.

Denizli Cezaevi’nde giyimi kuşamı, sohbeti, bilgisi ve dobra dobralığı ile kısa sürede tanınmış, mahkûmlar arasında saygın bir yer edinmiştir. Ağabeysi Ormancı Faik (1928-2011) Remzi Çavuş ve çocuklarını ele güne muhtaç etmemiştir. Ruhunda var olan ozanlık duygusuyla ağıt türünde şiirler yazmıştır.

“Gülmedi bir gün benim kara bahtım,
Katil defterine yazıldı adım,
Gözümde tüter oldu dört evlâdım
Açıl kapılar açıl ben sılama gideyim
Sılamda meleşen kuzularımı göreyim...”

Remzi Çavuş cezaevinde gördüğü düşlerin etkisiyle irkilerek uyanır, sabahı zor edermiş. Bir gün düşünde rahmetli babası onu ziyarete gelmiş ve kolundan tutup hapishaneden çıkarmış. Bu düşün etkisiyle günlerce sersem sersem volta atmış hapishane koridorlarında...

Düşü gördüğü aylarda Ecevit hükümeti başa geçmiş ve kısa süre sonra genel af ilan edilmiştir. 18 ay cezaevinde yattıktan sonra tahliye olan Remzi Çavuş asla amcaoğullarına düşmanlık beslememiştir. (1974) Amcaoğlunun yakınları ve çocukları da büyük bir olgunlukla olayı eşelememişlerdir.

Remzi Çavuş bu olaydan sonra koyu bir Ecevit hayranı olmuştur. Ecevit’e söz ettirmez, onun partisinde kasabada ve ilçede tanınan bir kişi olmuştur. Bir gün kahvede Ecevit’e küfreden köye izinli gelen polis memuruna silah çekip, sözünü geri aldırtacak kadar ileri gitmiştir.
.
*
İlimizin o dönem milletvekilleri onu belde temsilcisi olarak tanımışlar. Seçim meydanlarının, kongrelerin vazgeçilmez adamlarından olmuştur. Asker arkadaşı, medeni cesareti ile tanınan Recep Akın’la köye gelen siyasileri kök söktürenlerden biri olmuştur.
*
Bir milletvekiline bir iş ricasında bulunmuş. Milletvekili :
“Tamam, Remzi Amca, senin işini yapmayacağız da kimin işini yapacağız?” diye söz vermiş. Aradan altı ay geçmiş. Milletvekili o işi çoktan unutmuş. Yapılması gereken işi aynı partiden bir başka milletvekili hemencecik çözüvermiş.

Neden sonra o milletvekili ve adamları kasabaya gelmiş. Remzi Çavuş onlara, “Bakın!” demiş “Senden milletvekili olmaz, sen yalancının tekisin! Şimdi çaylarınızı için ve cehennem olup gidin!” diye gürlemiş. Neye uğradığını şaşıran milletvekili:

“Remzi Amca biz aynı partideniz!” demesi üzerine Remzi Çavuş:
“Başlarım partisinden purtisinden, önce insan olmalısınız! Benim adım Deli Remzi! Bana bir delilik daha yaptırmadan, tüyünüz kuruyken defolun gidin!” deyip onları kasabadan kovmuş. O günden sonra o milletvekili Remzi Çavuş sağken Dedebağı’na uğramamış.

Toplumsal konularda hemen ön ayak olmayı seven Remzi Çavuş “Dedebağ Toprak Su Kooperatifi” kurucularından olmuş, su dağıtım görevlisi olarak (civar) çalışmış.

Doksanlı yılların başında rahatsızlanmış. Hastanede çekilen röntgenleri inceleyen doktor vücudundaki saçmaları görünce “Remzi Amca sen harpten mi çıktın böyle?” demiş. İzmir Tepecik Hastanesine kadar gitmiş. Hastanelerde dolaşmaktan usanmış.

Bir gün Doktor:
“ Bak Remzi Amca sigara içmezsen seni kurtarabiliriz, ancak devam edersen…” deyince “Bırakırsam kaç yıl daha yaşarım?” demiş. Doktor “Bilemen beş on sene olabilir,” deyince, “Ben çok çileli bir yaşam sürdüm. İp inceldiği yerden kopsun,” deyince doktor “ Var bildiğin gibi yaşa amca” deyip taburcu etmiş. Remzi Çavuş’un kızına “Gönlünü hoş tutun, beş altı ay sonra her şey bitecek,” diye söylemiş.

Çileli geçen 61 yıllık ömür 14 Mayıs 1993’te sona gelmiş. Artık Kasımlar soyunun son ağa yaratılışlı, burnundan kıl aldırmaz, deli dolu, yurt sorunlarına duyarlı, okuma yazmayı çok seven, milletvekilleri karşısında çatır çatır konuşan, ozan ruhlu Remzi Çavuş geride beş çocuk bırakarak tarihe karışmış.

Gerek Remzi Çavuş’un gerek amca0ğlunun çocukları günümüzde torun torba sahibi oldular. Düğünde, dernekte, bayramda birbirlerini arar, yer içerler. Bu örnek tavırlarıyla “Kasımlar birbirine hasımlar,” sözünü zihinlerden sildirmeye çalışırlar....

(Veli Aykar- 26.12.2024)

Aykar Veli
Kayıt Tarihi : 31.1.2025 23:54:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Yaşamı fırtınalı aşklarla, serüvenle geçmiş bir anadolu yiğidinin yaşam öyküsü

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!