Derin bir dertle zehroldu aşk şarabım bu gece. Mecalim kalmadı dönüşsüz yörüngelerde of çeke çeke. Ellerimde senden yadigar hüzün gülleri ile ben bir firkatzede… Ezgili saçlarıma zulmeden sen misin ey yar, bağrımı lime lime eden bu ayrılık da neyin nesi… Gönlümü şenlendiren yollarının tozuna sürdüm dudaklarımı, usanmadım gündüz gece… Yokluğunun devasız derdiyle yansam da yakınmadım, sakınmadım sözümü.
Yaşama dört elle sarılan şevkimi koydum bir kenara. Gül renkli düşlerimi dayadım yıldızlara. Kanter içinde, düşümde oynayan kız çocuklarına koştum, onlara sordum unuttuğun günleri. Doyamadığım, kıyamadığım, aslında hiç yaşamadığım o güzel günleri… Cevapsız kalırken sorular, bir kapı daha kapansın bırak, sen gençliğimin elinden tut hadi. Ölüme bırakmayacağım seni yürek dolusu sevdanın zenginliğini göstermeden.
Uzun geceler yalan olsa da gel, bir gül bana. Gözyaşından vurma hüzün gözlerimi, umuda açılan teknelerimi mavilerde yalnız koyma. Bırak gülün dikenini, elmanın kurdunu, şu kör talihi unut. Unut ölümü, bize yaşamak yakışır gecelerin hüzünlü şiltesinde. Ayrılığa sürgün giden adı meçhul binlerce seveni unut, diyorum. Bir güvercinin kanadında alnına süreceğim vuslatı düşün ki, yakındır.
Ölümle yaşam arasında kırık bir dal ümitlerim. Boyuna çiçeklenirim inadına. Sen bakma böyle olduğuma sana gelen azrail’le sözlenirim, seni bırakmam topraklara. Güleç bir yüzle güne adım atarız el ele bir gece vakti, babacan bir ses karşılar bizi. Evladına kıyamayan bir baba kucaklar ikimizi. Cefakar bir annenin gözyaşlarında durulanır, aklarız sevdamızı. Ne sofralar donatırız mutlulukla. Avludaki çiçeklere anlatırız sevdayı ki onlar ne bilsinler. Biz biliriz en iyisini, camın buğusunu, çarşafın ütüsünü, sevdanın yalın güzelliğini biz tadarız şiirlerden.
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.
Cebimde bir lira desen yok,