Başıboş dolaşırdı, akar dururdu
Amaçsız ve umutsuz sanki
Yıktığı köprülere, kıydığı canlara
Yuttuğu araçlara acımazdı
Ve herkes şaşardı
Ancak hiç uslanmazdı
Dökülen gözyaşıyla, daha da kabarırdı
Fırat.....
Deli-doluydu, üzgündü
Üretememekten ötürü
Sazan ve yayından başka
Bazen yatağında durgun
Bentlerini tırmalar, yaralardı bazen
Ve tükenmeyen ümitleriyle
Sevdiğinin yolunu gözetlerdi
Fırat....
O, Harranı gözetler, Harran onu beklerdi
Güneşten kavrulmuş
Çatlak dudaklarıyla hep onu sayıklardı
Yaşları akmıyordu
Kurumuştu terleri
Elmastan taç ve telli duvaklarıyla Fıratı beklerdi
Harran...
Gören herkes pes dedi bu sevgi karşısında
Evlilik olmalıydı, Türkiye karar verdi
Tünelden başlayarak Urfa yola koyuldu
Süslenmişti Fıratın tüm geçeceği yerler
Baraj gölü oluştu, gülüyordu Bozova
Fırat yola çıkmıştı, toprak mayışıyordu
Davul_zurna sesiyle inliyordu her taraf
Kavuşmanın aşkıyla başlamıştı duaya
Harran...
Su dudaklara vardı
Bir-bir doldu çatlaklar
Yeşil etrafı sardı
Gülüyordu insanlar
'Tanrım sen ne büyüksün
Bizi sen kavuşturdu' der gibiydi
Fırat ve Harran...
Ve sonunda ikisi muratlarına erdi
Beklemeden Yarını hemen elele verdi
Bir yerine üç ürün! izdivaç iyi geldi
Meyve, sebze, turizm
Bolluk-bereket geldi evlenince
Fırat ve Harra...
Rıdvan Selçuk
Ankara
Kayıt Tarihi : 2.2.2001 10:32:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

www.edebiyatmezunlari.com
TÜM YORUMLAR (1)