Dağlardan süzülüp indi bir gün
Yapraklar ağıt döktü toprağa
Sinesinde yeşerdi kıvılcımlar
Gözleri ah o gözleri yok mu
Nazlı dedikleri türdendi
Dokuz baş horantaydı ev
Kaynana, kayınbaba
Kayınbirader elti ve iki çocukları
Sığıntı gibiydi evin içinde
Nohut oda...
Nasıl da buğulu bakar
Nasıl da içine işlerdi insanın
Yaralı ceylanı andıran bakışları
Yatmak izinle
Kitap okumak yasaklanmıştı
Hele tüm sevgisini verdiği kocası
Yüzüne bile bakmazdı...
Kardelennnn...
Töre kurbanlarının
Ne ilki ne de sonuydu
Siyahı eprimiş gecelerin
Yorganını dikerdi şafağa
Düğmesi kopmuş bir gömlek
İliği olmayan bir ceket
İç çamaşırından arınmış düşlerle
Elli kişinin eşliğinde olmuştu gerdek! ! !
Kınalı kuzu, kardelen...
Eksi 29 olmuştu o sene Ankara
Katran karasından çalınmış
Katran karasına bulanmıştı ömür
Fırat'ın kızları...
Fırat bir can alırdı her sene
Fırat'a can vermeyen can mı kalmıştı?
Fırat ve kızları sevmeyi ne bilir...
Oysa göçe kalkardı her şafakta
Göçe dururdu yansımaları
Sur diplerinden kalkan bir tren kadar
İmkansız...
Barak havası kadar içliydi dilleri
Şafak türküleri kadar hazin...
Akşam selasında kaldırıldı cenazesi
Fırat'ın kızı Eylül'ün...
Kayıt Tarihi : 14.7.2007 22:20:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Benim hikayem
işte size yine aynı konulu bir şiirim
Ah bu diyar
Burada yaşamlara kıyılır gülüm.
Toprak kutsaldır ve beyler, gülün tomurcuğunda koparırlar kellesini.
Mekanı bilinmez yiğit olanın.
Rüzgar postasıdır onun.
Onların savaşı zulmeydi, ölüme ve haksızlığa.
Beyler ölüm sempatizanı, zulüm taşıyıcısıydı.
Bir savaşın ayak sesleri böyle duyuldu bir gelinin figanında.
Bebeler, ta gavur kundakta yitirdiler yaşamlarını.
Kıydılar bebelere.
Anaların ağıtı kokuttu beyleri,
Kıydılar analara.
Burada hakkı bilmezler, halkı tanımazlar gülüm.
Burada konuşana kıyılır.
Emeğe hançer vurulur.
Ekmeğe kan doğranır.
Feryadın, hakka ulaşmadan kıyılır sana.
Kayıp ve muğlak ölüleri, topraktan ırmaklar çıkarır.
Çiçeğe kandan gayrı çiy düşmez.
Düşenler ab-ı hayat ile kutsanır
Burada, o kahrolası sınırlar kanla çizilir.
Dikenli tel çekilir ufuklara.
Toprağın bağrına mayınlar döşenir.
Bu diyar adını kanla yazar dağa, taşa; ölüm diyarı diye.
Ölüm diyarı diyene kıyar.
Burada hayatın kesin çizgileri vardır.
Durup düşünene, mermi yatağında hazırlar ölümü.
Bu diyar kanlı diyar gülüm.
Kan göletlerinden seyreder savaşın yüzünü, zulüm taşıyıcısı.
Kan çöker şafağında tanında ipeksi toprağına.
Nasırlı herbir el dalar toprağın bağrına.
Sancılarla çekilen sigaranın efkara değdiği yerdedir umut.
Ve çırpınır dudur, kara sabanın dişlerinde.
Tohum serpen elde.
Tarlaya koşan soğuk ayrınında çağlar.
Ve hasatında gömer kendini toprağa.
Tarla da doğan, dağda büyür.
Ve savaşın çığlığında besler yavrularını.
Bu diyar öyle bir zamandır ki bilinmez.
Kendi yavrusunu yer devrim misali
TÜM YORUMLAR (1)