Küçük yaşlarından beri edebiyata meraklıydı klişelerinden sıyrılalı 100 yıl oldu. çok okur az konuşur pek de iyi anlarım...
Yorgun yüzümün içine içine ağarmış saçları ile baş edebilmeyi seni sevince öğrendim. Daha çocukluğumda tanıştığım çok sevme teorisi çok kaybetme sancısı ile yer değiştirdiği vakitlerde, hayata yeniden dönme provama seni de kattım…
Ne kadar dibe battımsa o kadar cesurdum aslında, çünkü kalbime mıh gibi çakılan bir varlık ölmeme garantisi veriyordu artık.
Sana baktığımda beceremediğim ne varsa bugüne kadar madalya taktım göğsüme bir nişan gibi, sana baktığımda ne çok ağladımsa sen gelene kadar o nebze nehir kurutmayı başardım göğsümde, sana baktığımda tüm küçük gelinlerini azad ediyordu doğuda bir yer, sana baktığımda esasen içimde uzun ömürlü kelebekler belirliyordu tanrıya kafa tutan, anarşist, başı dik ama sevdalı... Bunu kimseye söylemedim, sırdaş tutmadım kendime, çünkü sen henüz geldiğinde kentime, büyük büyük adamların mezarları kurumak üzereydi, çünkü sen, henüz geldiğinde kendime bundan benim bile haberim olmadı...
Saf tuttuğum ama hep kaybettiğim saflıklarım oldu affet fakat bir avuç içim var senin için çizmiş tanrı, bir göz kenarım var seninle yaşlanmaya meyilli, bir yetimliğim var seninle tamamlanabilecek kadar eşsiz, bir soluğum var tüm öğretileri ve dinleri ters yüz edecek kadar uzun, bir sen varsın, olmayacağını bile bile sevmek azizliği…
Yırtık kıyafetlerin yoksulluk belirtisi olmadığı zamanlarda sevdim onu; dermansız, çiçeksiz, camsız, penceresiz zamanlarda da.
Kalbimin dur dediği yerde ölmeyi bir kenara bıraktığım anlarda bile.
İnsan kaç kere ölür ki?
Mezarı insanından fazla, yaşayanı ölenden az, günahkarı bir sevap kadar bile ürkütücü olmayan bu dünyada, insan kaç kere ölür ki?
Ellerimin çok üşüdüğü zamanlarda bile sevdim onu, bir otobüs durağı kadar etmeyen gidişleri binlerce kez gelişi ile müjdelenmediğinde bile.
Ölmüş olduğumu reddettiğim zamanlarda bile kaygıyla karışık sevdim onu Zamane insanlarından bihaber uzak bir coğrafyada aşkın dilini yeniden öğrenir gibi elek elek eleyerek üstelik.
Bak, seni bugün de daha çok seviyorum
Karışık kafamla üstelik, dolmamış yaşımla, yetimliğimle,toplayamadığım ömrümle, sağıma soluma saçılan kelimelerimle...
Duydum; çok sevmekten daha itibarlıymış her gün biraz daha fazla sevmek
Geldim; yüzüne denk gelen minik ellerime bakıp, kendimi bağışladığım gibi
Sevdim; seni benden almaya gelenleri bile gidenleri bile ölenleri bile hiçe sayıp
Aynı göğün gölgesi olduğumuzu düşünüyorum.
İçimdeki şarkılara eşlik edince şenliğin ve gülüşün, bahar ikiye ayrılıyor sevincinden. Düşlerimi çekiyorum ellerimle rüyalarından ve ay ışığı topluyorum karanlıklardan.
İki kişilik bir kuşatmanın en yakıcı savaşına giriyoruz aydınlanınca gün.
Gün şarkılarla, şiirlerle, ışıltıyla ve ince telaşlarla düşüyor gözlerimizden paldır küldür.
Hayatı tahrik ediyoruz en hassas yanlarımızla. Resimlere düşürüyoruz renklerimizi, sonra dönenip dönenip kendimizi seyrediyoruz esrikliğin aynasında. Böyle zamanlarda güzel oluyor inat gibi şarabın gazabı.
Uzaktan bir gemi geçiyor, bir martının gözyaşları düşüyor tuzuyla denize, bir balık kaçıyor acele ile, yaşama bir gün daha ekleniyor.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!