Şimdi en açık renginde gözlerin
Şimdi benimlesin tüm kaygılardan uzak
Anlatılmaz bir şey var aramızda hazin
Şiir gibi bir şey seninle yaşamak
Bulutsuz bir gökyüzüdür güzelliğin
Devamını Oku
Şimdi benimlesin tüm kaygılardan uzak
Anlatılmaz bir şey var aramızda hazin
Şiir gibi bir şey seninle yaşamak
Bulutsuz bir gökyüzüdür güzelliğin
Dediler Son Arya Filiz Kılınç’ın son kitabı Çukur ve Kapılar için İstanbul’da imza günü düzenliyor Erguvan kafede. Hadi dediler sen de gel. Dediler sen de gelmelisin. İtiraz etme hakkımız yoktu. Sekiz Şubat günü, kitabın editörü Cumhur Karaca, kapak kompozisyonunu düzenleyen Sinan Talay, değerbilir Hünkar Dağlı ve taaa Diyarbakır’dan sürpriz yapıp çıkagelen Süleyman Ekmiş doluştuk tercih ettiğimiz nostoljik bir tren vagonuna. Elbette hep birlikte cam kenarında trenin restoranında hep oturacaktık. Ovalardan, vadilerden, dağların elverişli yerlerinden geçtik şangır şungur.
Haydarpaşada kar yağıyordu ne güzel. Martılar karşıladı bizi ve Son Arya’yı. Son Arya önünde kanat çırptılar martılar, şehrimize bir kadın şair olarak onurlandırdın diye.. Vapurla karşıya geçerken Çukur ve Kapılardan ekmek beklediler martılar. Vapurla yarışarak soğuk ve karlı istanbul denizinde öyle güzel süzülüyordu martılar ve uçarken ayaklarını arka kanatlarınına yapıştırıyorlardı. Martılar haykırışlarıyla Son Arya şiirleri okuyorlardı. İster inanın ister inanmayın.
Rezerve yaptırılan kamu konukevine gitmek yerine Süleyman Ekmiş’in ısrarı üzerine Son Aryayı çok seven şairlerden sevgili şair Tülay İçen’in evine ulaştık iki taksi dolusu. Tülay İçen güleryüzlü sempatik haliyle binbir çeşit bir kahvaltı hazırlamıştı biz başkentlilere. Kar yağıyordu. Hava soğuktu. Ve hava çok güzeldi. Tülay İçen öyle güleryüzlüydü ki. Tedirgin etme kuşkumuzu anında yok etti o güzel sempatisiyle. Buradan kendilerine şükranlarımızı göndermemiz gerekmektedir. Tülay İçen öyle sevindi ki, sanki bir bayram günü gibi dedi.
Az sonra Son Arya dostlarından şair Nur Dağlı koskoca minübüsüyle çıkıp geldiler Aryanın bir telefonu üzerine Tülay hanımın evine. Başkentten gelen dostlarıma katkım olsun diye. Nur Dağlı köy kahvesinde odun sobası başındta sıcacık eski hikayeler anlatan eskiden tanıdık biriydi sanki. Yine şiirsever ve şair olan Tülay hanımın sevgili oğlu bizlere katılınca doluştuk Nur Dağlı’nın kocaman arabasına şen şakrak. Nur Dağlının arabası tertemizdi hatta perdeleri bile vardı. Ve adını çok duyduğumuz, imza gününün yapılacağı Erguvan Cafeye gelince elbette biraz heyecanlandık.
Şehla bakışlarının kendine çok yakıştığı şair ve yorumcu Sebahattin Abi karşıladı bizleri. Cafe sahibi (aysel) hanımefendi de doğrusu çok zarifti. İstanbul uzmanı yüz ifadesi egemendi İstanbul’da yaşayan tüm dostlarda. Biz başkentlilerde hep diplomat yüzü buldular.
Saatinde Erguvan Cafe Son Arya sevenlerle doldu ve onurlandı. Katılanların isimlerini sıralarsak biri unutulur ve gücenme yaratır. Antoloji temsilcileri ve şairler ve şiirseverler diyelim öyle kalsın. Program organizatörü ve yönlendiricisi sevgili Cumhur Karaca Arya şiirlerini seslendirdi. Sinan Talay da katkılarını esirgemediler. Şahsım da Kadınlar şiir yazdırırlardı, ilham verirlerdi, şimdi artık yazıyorlar diye kısa bir konuşma yaptı. Karaca Arya için Ülkemin Şairi dedi. Zaten hep öyle der. Arya da kendi şiirlerinden okumaya mecbur bırakıldı elbette.
Bazı katılımcılar Son Arya’nın Çukur ve Kapılar kitabını kitapçıdan satın alarak gelmişlerdi. Son Arya’nın imza standının önünde kuyruklar oluştu. Söylemeyi unuttum. İstanbul’da ilk iki kitabı imzalatan kişilerin adını söylemeliyim. Biraz kayıralım kendimizi. İlki kitabın editörü Cumhur Karaca ikincisi Ramazan yani ben. Eh bu kadar olsun. Üçünçüsü ve dördüncüsünü kalabalıktan takip etme fırsatı bulamadık. Son Aryanın aklındaysa Ona sorunuz lütfen. Daha sonra katılımcı şairlerin şiirleri okundu, Karaca ardından Sebahattin Abi de o güzel sunumlarıyla kıvandırdı, Arya kavramı üzerine araştırmalar okundu, Arya o güzel konuşmalarıyla açıklamalarda bulundu. Hava karardı, İstanbul’un öteki köşelerinden aralıklar halinde iştirak edenler eksik olmadılar. İlerleyen vakitlerde Erguvan kafede şarkılar türküler okunuyordu ama gündemin uzantısı olarak Son Arya konuşuluyordu ve organizatör Karaca ile günün kahramanı Son Arya şiirler okusun isteniyordu ve onlar da bu istemleri yerine getiriyorlardı. Erguvan kafenin duvarlarına Son Aryanın şiirleri tarihine kalıt olarak kazınmıştı. İmza günü başarıyla hedefine ulaşmıştı vahşi ve güzel şehir İstanbul’da.
Konaklanan konukevinde bizler denizsiz ve meydansız şehir Ankaradan geldik diye deniz manzaralı odalar verilmişti bizlere. Pazar günü de İstanbul bizimdi. Çıngıraklı tramvaylar taksimde tıpkı filmlerdeki gibiydi. Tarihi Antuan kilisesinin içi öyle görkemliydi ki. Her yöndeki tarihi camiler hayranlık uyandırdı. Tünelde yeraltından giderken doğrusu binalar ya üstümeze göçer de yeraltında mahsur kalırsak diye korktuk. Sultanahmet camisi tüm haşmetiyle ziyafet sundu, önünde öyle bir ağaç varki gövdesine iri yılanlar tırmalanırken ağaç olmuşlar gibi bir hali vardı. Ayasofya kilisesi başımızı döndürdü. Topkapı sarayı uzun hikaye ama ön bahçesindeki tüm ağaç gövdelerindeki doğal kadın bedeni figürleri şaşkınlık yarattı ve biz de haremdeki cariyelerin ruhları bu ağaçlara gizlenmiş diye şakalaştık.
Pazar günü de sulu sepken yağış vardı İstanbul’da. Eminönünde tekne balıkçılarından balık sahiden lezzetliymiş, laf değilmiş bu. Yağmur, kar ve martılar, denizde rüzgarla sallanan balıkçı tekneleri. İleri de Galata Kulesi, Galata köprüsünde balık tutanlar. Sahiden İs tan bul güzel şehirmiş.
Eminönünde bir balıkçı teknesinde bir balıkçının elinde balıkçı sepeti vardı. Sepetin içinde ise bir balıkçı çizmesi duruyordu. İki kişi konuşuyorlardı. Kulak verdim. Bir balıkçı vefat etmiş kalp krizinden. Çizmesini ise arkataşına miras bırakmış. O da balıkçı sepetinin içine koymuş evine götürüyordu.
Aklımda alel acele şöyle dizeler oluştu:
Aniden çekip giden bir İstanbul balıkçısının
Çıkarılır çizmesi manikanın dibinden
Bir mirastır dostunun şavalyesinde eve götürülen
Martı haykırışlarıdır tutulan yası balıkçının
Kasabada kına akşamına martılardan bir haber gider
Sorulunca merhumu nasıl bilirdiniz
Tüm balıklar denizde çombalak atar
Kasırgada dalgalar anavaşya göçüne yol olur
Dalyanlar yırtılır,
Şavalyede bir balıkçı çizmesi ağlar
Sahibinin ardından aryalar
--------
İstanbul’da iki Son Arya günü. Yahya Kemal Ankara’nın en güzel yanı İstanbul’a dönüşüdür demiş ama biz de İstanbul’un en güzel yanı meğerse Ankara’ya dönüşüdür diye takıldık. Bu arada Merihli.com sanat edebiyat sitesinin sahibi Fatma hanım Baççe kafesinde bizleri evinde ağırlar gibi öyle şirin ağırladı ki... Meğerse istanbul hanımefendileri hala yaşarmış.
Trene binmeden önce Son Arya Filiz Kılınç bir güzel ziyafet çekti bizlere.
Doluştuk yeniden Ankara trenine.
Son Arya’nın yüzünde kolay anlaşılmayın bir gizli hüzün.
Hepimiz anladık yeni şiirlere yüklenmiş olarak döndüğünü.
Öncü kadın şairimiz Son Arya Filiz Kılınç’ın İstanbul’da imza günü şiirseldi.
23 Şubat Cumartesi günü Ankara’da düzenlencek olan ikincisini de öteki hafta anlatırız sizlere. Belki içinide sizler de yer alırsınız. Sevgilerimle.
filiz abla kitabın hayırlı olsun nasılsın ya inşallah kitapta hedeflediğin başarıya ulaşırsın lütfü
O BİR SEVDA ŞİİRİ VE BİR KOKU VAR ONDA RUHU OLAN YÜREKLERDE BULUNAN... KALEMİNDEMİ MISRALARINDA MI BİLMEM AMA BİR KOKU VAR ONDA RUHU OLAN YÜREKLERDE BULUNAN...
işte görmeyen kalmasın, dümayan kulaklara seslenişim benim haykırışım bir can ki hep filiz,hep nazik,hep yaşam vadeden can,dost ve usta kelamzan,her şeyden önemlisi İNSAN koca yürek insan ki öz ve öz arı ruh üzmeye gücü yetmesin hç kimsenin bir zaman.
BİR KADIN TANIDIM BİR DOST TANIDIM BİR CAN BİR SEVGİLİ BİR İFADESİ ZOR KELİMELERE SIĞMAZ KARDEŞ TANIDIM
TEK TANEM BİR TANEM NE YAZAYIM BİLMİYORUMKİ..........HEP VAR OL HAYATIMDA O SICACIK KARDEŞ YÜREĞİNLE O ŞEVKATLİ ANNE SEVGİNLE O KOCAMAN SEVGİNLE HEP OL............SENİ SEVENLERİN ARASINDA OLMAKTAN VE SEVDİKLERİN ARASINDA OLMAKTAN MUTLUYUM....
FİLİZ ABLAM
Yüreğinin çocuk çırpınışları arasına sakladın sevgiyi
Hüzünle bakıyorsun biliyorum
Tebessümle koparıp aldığın, hep ayık duyguların oldu
Sabırsızlaşan yüreğinde, minik bir çocuğun dokunuşlarıyla uzandın herkese
Art niyetsiz yaklaştığın sineler… Tebessüm etti sana
Anlayabildiğin gibi haykırdın dostluğunu
Sevgiye giden yolda,
Boş vermişliğe takılmadan,
İçe dönük bakışlarda, kalemine sınandı duygular
Adım başı korkuların var mıydı? Bilemiyorum
Hüzünlü bir pencereden, rüzgâra karışan duygularsa şiir
Bu rüzgârda elbet bir parça korku saplanır bakışlara
Bakışlarının rengini soldurmasın Mevla
Yüreğe girmenin adam gibi yoludur bu yazdıklarım
Ne minnet
Ne mihnet
İyi şeylerde, yüreğin dizeleri varsa
Duygular satır satır işleniyorsa dostluk diye
Başıboşluğa terk etmeden
Yiğidin hakkını yiğide vermektir bunun adı
Orhan ATEŞ